ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
200 lira istenen işi 10 liraya yapmak
-
zorunlu edit: ustayı ayağına çağırdın diyenler olmuş. yok efendim eve gelmedi, vatsaptan foto ve video yolladık. eve gelemezmiş önce işi görmeliymiş. ayrıca işin uzunluğundan ve emeğinden bahsedilmiş. parçayı eve getirip takmamız 30 sn sürdü. (sıcak-soğuk ayarı yapılan kolun içinde bir parça idi) indirim yapabilir miyiz diye konuştuğumuzda akşam saatinde - ki saat 6 civarıydı- bu fiyatın normal olduğu, yarın ölü bir saatte çağırırsak ücreti 170 liraya düşüreceğini söyledi. 30 liralık farkı saate göre belirledi.
az önce tecrübe ettiğim durum. duşa kabin su akıtınca tesisatçıyı aradım. baktı, 200 liraya olur anca dedi. biz de hırdavatçıdan 10 liraya parçayı aldık. kendimiz uğraşıp yaptık.
el işçiliğine 190 lira alınır mı?!
evinizde bozulan bir şey olduğunda siz yapın, uğraşın en azından. bu hırsızlara para kaptırmayın.
yaran inci sözlük entry'leri
-
başlık: 622 mekkespor medinespor maçı
entry: ebu leheb ceza sahası içinde topa elle müdahale ediyor. elleri kurusun, kurudu da.
deyip
-
doğrusu "diyip" olmasına rağmen "deyip" diye ısrar edilen sözcük.
türkçede "y" ünsüzünün daraltıcı etkisi vardır. bu etki -(i)yor ekini düz geniş ünlü ile biten bir sözcüğe eklediğinizde görülür.
bekle-yor > bekliyor
dinle-yor > dinliyor
ağla-yor > ağlıyor
sakla-yor > saklıyor
y'nin daraltıcı etkisi iki fiilimizde (de- ve ye-) yeni sözcük türetirken, fiil şimdiki zaman harici çekimlenirken bile görülür. yani sadece şimdiki zaman çekimi ile sınırlı kalmaz.
ye-y-ecek > yiyecek
ye-y-en > yiyen
de-y-e > diye
de-y-en > diyen
de-y-ecek > diyecek
ye-y-ip > yiyip
şimdi tdk'dekiler başta olmak üzere hiçbir insan bana "deyip" yazdıramaz. çünkü olması gereken "diyip"tir. bu nedenle de bu sözcüğü asla yazılı bir metinde kullanmam.
edit: bu arada -(i)yor ekinin daraltıcı etkisine olumsuzluk ekiyle de bir örnek verelim:
koş-ma-yor > koşmuyor
çiftleşirken ağaçtan düşen koalalar
-
(bkz: tutunamayanlar)
birkaç buluşma sonra kaybolan erkek
-
ara verdiği sevgilisiyle barışan erkektir. arkasından soğuk su içiniz.
boşanmak
-
acımasız olduğu kadar gerçekçi bir kelime.
boş oluyorsun, sade kabuk kalıyorsun geriye. içi boş bir kabuk ne işe yarar ki? ceviz olsan atarlar hemen çöpe.
biz ilk önce evleri ayırdık.
bir kendimi bir de kızımı alıp çıktım o evden. soranlara bunu söylüyorum hep, aslında o da aynını yaptı, bir kendini alıp çıktı.
öyle karar verdik çünkü, bize mutluluk vermeyen, bize uğurlu gelmeyen eşyaları ne o ne de ben alamadık.
çok gerekli bir kaç parça dışında üst baş bile kaldı o evde. sanırım ikimiz de yenilenmek istedik, maddiyat elverdiğince.
sonra duruşma günü geldi. yön bulma hususunda tam bir kör tavuk gibiyim. kaybolurum hemen. izmir'de iken erkek kardeşimi hatay'dan aşağı mithatpaşa yönünde sahile indirmek isterken önce betonyol'a çıkarmış, sonra da madem çıktık hadi yeşildere'den karşıyaka'ya amcamlara gidelim diye kandırmaya çalışmışlığım vardır. alt üst, sağ sol yok bende, bunu bildiğinden telefonda bana adliyenin yerini o kadar mükemmel tarif etmişti ki elimle koysam bu kadar rahat bulamazdım.
anlaşmalıydık zaten, uzun sürmeyecekti.
sonra bitti mahkememiz. çıktık. adliyenin kantine gittik, "gel." dedi, "sana bir çay ısmarlayayım."
"tamam" dedim, "tatlılar benden o zaman."
en azından cuma namazlarına gitmesini çok isterdim hep. annemin babamı hazırladığı gibi cuma vakti onu hazırlamak namaza, çok isterdim. hiç nasip olmadı, onu tanıdığımdan itibaren bir kere bile gitmedi cuma namazına. namaz bu, allah ile kul arasında, ses etmemiştim; ama bilirdi üzüldüğümü. geçen cuma namaza gitmiş ve ikimiz için çok dua etmiş, onu söyledi. güldü sonra. "bak, demek senleyken imanım elden gitmiş, senden ayrılacağım için nasıl imana geldim görüyorsun. namaza bile başladım." dedi. beraber güldük, komikti gerçekten de. "sırtında da kaşıntı başlamıştır senin." dedim, anlamadı. "yoo, başlamadı." dedi. "benden ayrılıyorsun ya, kanatların da çıkacaktır. melaike oluyorsun. kaşınıyordur sırtın, dikkat et." dedim.
iyice güldük. hep böyleydi zaten aramızdaki. bir atışma, bir altta kalmama, bir takılma birbirimize.
gülerdik ama, hep gülerdik birbirimize. ben ona daha çok gülerdim; çünkü hiç hazırcevap değildim. hep alt ederdi beni. komiğime giderdi. bir de haklı da olurdu, inkar etmek yerine gülmek daha kolayıma gelirdi, gülerdim. zaten bizim evin delisi bendim.
sonra tatlılar yendi, çaylar içildi, sigaralar söndürüldü. kalktık.
birden anladım ben, boşanmayı isteyen ben olduğum halde, birden anladım. artık bitmişti.
kendimi yokladım, pişman mıydım?
hayır, değildim.
mutlu değildim, kendi mutsuzluğumda onu da eritmiştim.
biz birbirini ilk görüşte seven, iki zıt karakterdik.
yedik bitirdik, sevgimizi.
dünyanın en güzel şeyini, bizi yani, harcadık.
pişman da olmadık bundan. geri adım da atmadık.
çok güvendik karşı taraftakine, seviliyoruz nasılsa dedik.
ama sevgi sorunları çözmüyor.
şimdi evlendi.
duyuyorum ki, çok da mutluymuş. ben de mutlu oluyorum.
o beni, ben onu mutlu edemedik birlikteyken.
ayrılığa adım atarak, ona mutluluk için şans vermişim demek ki.
benimle konuşmuyor, eşi istemiyormuş.
haklı olabilir. ben anlamıyorum bu mantığı; ama haklı olabilir. kendi tercihi.
yeter ki mutlu olsun.
yeniden evlenmeden bir ay kadar önce, kızla ilgili bir şey için buluşmuş çay içiyorduk. evleneceğini biliyordum; ama ilk kez akıl danıştı benden. kadının beni kıskandığından bahsetti, kendisinin nasıl davranacağını bilemediğinden.
"benden esirgediğin ne varsa ona yap, mutlu olursun." dedim.
"bir de ailenle fazla yüz göz etme eşini, her şey çözülür." dedim.
söylediğimi yapmış. ne güzel, şu dünyada biri de benim sayemde mutlu olsun artık.
mutlu da olsun zaten, o mutlu olsun ki kızımız da mutlu olsun.
içim o kadar rahat ki, o kadar tüketmişiz ki sevgimizi.
..............................
eski eşim denmesinden hoşlanmıyorum. eski eş nedir yahu, ne kadar kırıcı bir kelime öbeği, her iki taraf için de öyle. kendisinden bahsederken artık, kızımızın babası diyordum. böyle deyince insanlar, hâlâ unutamadığımı söylüyorlar. öyle değil aslında, kızımız değil mi zaten? yalan mı yani?
yorum yapmaya meraklı insanlar her yerde.
soğuk bir "kızın babası" diyorum, mesele kapanıyor.
o da illa anlatmam gerekirse.
yoksa ben kimseye anlatmıyorum onu.
çünkü içi boş bir kabuk gibi kocaman bir kelime var aramızda. boşandık biz.
o öyle mutlu, ben böyle.
ekleme: ayrılalı 12 yıl olmuş bile. başlarda insan kendini basarısız zannediyor. hiç ilgisi yok oysa, aksine her şey insan için. hele de benim gibi boşanmayı isteyen tarafsanız zaman içinde unutuyorsunuz bile.
yurt dışında şehit olmak en büyük şereftir
-
yurtdisini yurticini biraktim, "sehit olmak en buyuk sereftir" ne demek yahu. sanki ispanya ic savasindayiz, franco'nun taa 70 sene once cahil cuheyla koyluleri fasist saflarina cekmek icin kullandigi sloganlarla yasiyoruz, viva la muerte.
hala 1920lerde 1930larda yasayan, olmadik savaslar cikarip hayatina anlam bulmaya calisan, dunya gorusu hicbir egitim, ogrenim gerektirmedigi icin kolayca ve herkesce "tuketilebilen" bu sig eksene tikilip kalmislarla, bunlari istismar eden burokrasi saltanatinin komedisi. yurtdisini filan gecelim, vatan icin olmek hakkinda konusalim. kotu birsey mi bu? degil. ama zaten, meziyetlerin ilkinin, sereflerin en buyugunun bu oldugu bir anlayista ve sistemde yasadigimiz icin baska birsekilde degerlenemiyor insan hayati.
neden en buyuk seref nobel odulu kazanmak, durust olup sevdigi isi yapmak, uluslararasi une kavusmus bir sanatci, bir edebiyatci, bir sanayici olmak degil? neden en buyuk seref, ayakta durabilmesi icin illa ugrunda birilerinin olmesinin gerekmedigi, artik tamamen ici bosaltilmis bir politik arac olan kuvayi milliye edebiyatina gerek duymadan da ilerleyebilen bir ulke yaratmak degil?
ne demis ailemizin koyu katolik ayyas yonetmeni mel gibson: every man dies, but not every man really lives. en boktan sistemde dahi herkes vatani icin olerek serefe ulasabilir. ama insanlara yasarken seref kazandiracak bir duzen kurmak zordur. herkesin insan gibi yasayabildigi bir sistemde, burokrasi saltanati da ucuz edebiyatlarla milleti koyun gibi gudemez. allah korusun. viva le muerte, yasasin 30larin fasist sloganlari.
yaran facebook durum güncellemeleri
-
bi kere eski sevgilimin dugun fotografinin altina "kiz allah canini almasin o belindeki kirmizi kusak ne :d" yazmistim
burak özçivit'in diriliş'ten 325 bin tl alması
-
bu kadar parayı osman bey'in kendisi kazanmamıştır.
football manager 2007
-
wonderkidime;
ilk kez intercontinential finalinde gozgoze geldik
55. dakkada sonradan girdin oyuna
ne bir gol ne de bir asist yapabildin ama
seni topla gormek buyuledi beni
yolladim tabi scoutlari hic beklemeden
te anasinin gozune guney amerikaya
arastirin bakalim dedim kimin nesidir ?
decent signing dediler, senin altyapinda 10 larca var bundan
bi de onu benim gozumle gorseniz dedim
peki var midir bende gonlu dedim ?
might be tempted diye cevap geldi
baskanim bunu alin, whatever the price diye buyurdum
geldin
bir an once yemyesil traning oklarini gormeyi bekledim
her idmanda gozum sendeydi
iligine kadar ezbereldim attributelerini
kizarmaya baslamisti artik ratinglerin
gozum ne lig ne avrupa gormez oldu
iple cektim next seasonu
bir sezon pistikten sonra altyapida
monte ettim seni ilk onbire
firtina gibi esiyordun sol kanatta
goller senin asistlerinle yagmur olup yagdi
composure yoksunu forvetimi bile gol krali yaptin
sonra kakaladim o forveti iyi paraya
senin personal statusde wonderkid ibaresini gorunce
yeni baba olmus gibi sevindim
yesil sahalar bizim lunaparkimizdi artik
elinden tutup saatlerce seninle vakit gecirdigim
ama sonra wnt simgesi belirdi yaninda
o serefsiz menejerin pazarliyordu seni resmen bir mal gibi
elinde tencere, tabak kapi kapi dolasan pazarlamacilar gibi
cektim seni kenara nedir bu durum dedim
never leave the club he lovesdi aldigim cevap
ama kulagima geliyordu flattered by the interested being shown in him
ah keske o minimum fee miktarini kaldirabilseydim
yetenek torpusu real madrid caldi kapimizi
yine o pezevenk menejerin haber etmis minimum feeden
adamlarin elinde tapu gibi kontrat yuklendiler
neden reddedemiyordum bu teklifi ?
sen bundan kat kat fazla degerliydin benim icin oysa
stall offer ulan iki dakka bekleyin dedim
kostum senin yanina offer new contract desem ne dersin dedim
bir hafta dusunup kararini verdin
ama onlardan yana
o gozlerindeki futbol hirsi bozuk para gibi dokulmus ceplerinden tasiyordu giderken
sana verdigim babamdan kalma dizligi bir kenara atmissin
ben burdayim diye bagiran afili markalara burunmussun
tamam simdi herseye sahipsin
uctun yuvadan gittin
ama bana lutfen durustce soyle
bu aksamki macta nah surana bir aci saplanacak mi ?
benim filelerimi de havalandirabilecek misin ?
yoksa artik sen benim bildigim wonderkidim degil misin ?
fiyatını hak etmeyen ürünler
-
(bkz: meryem uzerli)
rte'nin jet fadıl'a cevabı
-
canim fadil;
oturmus usenmemis yedi sayfa mektup yazmissin, bilmiyor musun ki okumayi sevmem ben gozlerine yazik cocugum.
neyse ki yigit buradaydi okudu ozet gecti p*, paraya sikismissin, her bankerin dustugu tuzaga dusmus, vatandastan topladigin sermayeyi ic etmissin.
cankusum,
senin de bildigin gibi 17 aralik sonrasi bu paralelciler yuzunden artik herkes biliyor, bizim bilaloglana parlari sifirla demistim, bizim sehzade bilal evdeki o milyar dolarlari, ibrahmi hakki hazretlerinin memleketi olan pasinler de kecilere yedirmis. evet evet bildigin kecilere once ben de inanmadim, inanamadim hatta espri sanndigimizdan emine ve sumeyye iffetsizlik edip kahkahalarla guldu. ve lakin degilmis. anlayacagin nakit kalmadi.
cingozum,
biliyorsun hastane ilac firmasi falan filan da o donemde malezyalilara satildi, abi bu malezyalilar nasil pis adamlarmis, bak kac ay oldu daha odeme yapmadilar. ben de sabirla bekliyorum.
karadutum, catalkaram cingenem,
okumayi sevmeyen adam yazmayi da sevmez malum, cok uzun tutmayacagim, senin anlayacagin benden sana zirnik calismaz. haa diyorsan ki tuysuz yetimin hakki, havuzda toplanan paralar onlar da ancak bana kadar var.
sevgilerimle yanaklarindan opuyorum.
31 temmuz 2014 , 14 leman 1
(bkz: 31 temmuz 2014 jet fadıl'ın rte'ye yazdığı mektup)
140journos'un esenler otogarı videosu
-
"yaşayandan çok yaşamayan vardır burada.."
esenler otogarını betimlemek isterken ülkenin özetini geçmiş.