hesabın var mı? giriş yap

  • ortamda ses ya da görüntü kaydedici bir cihaz olması durumunda doğuracağı sonuçlarla, ortamda ses ya da görüntü kaydedici bir cihaz olmaması durumunda doğuracağı sonuçlar apayrıdır.

    memurların kameralar ve mikrofonlar önündeki sükunetlerine güvenen aldanır.

  • yaş:6
    cinsiyet:kız
    tür:sarı saçlı ve (hep şaşkın bakan) kocaman ela gözlü.
    yakınlık: yeğen

    yağmurun bastırması ile birlikte apar topar binilen takside şaşkın ve ürkek bakışlarla yüzüme baktı ve yarı fısıldar, korkak bir ses tonuyla;

    -ayıp olmadı mı ya böyle adama sormadan arabasına bindik?

    dedi.*

    yıllar sonra gelen edit; bu çocuğu soranlar oluyor bazen. neden taksiye şaşırdı diye, kendisi küçük bir ilçede büyüdüğü için taksinin ne demek olduğunu bilmiyordu, çünkü ailesi hiç taksiye ihtiyaç duymuyordu. o gün bursa merkeze gezmeye gitmiştik. olay 2006 senesine ait. o kız şimdi üniversitede animasyon okuyor. oldukça gelişmiş bir hayal dünyası ve kendine özgü bir yeteneği var.... vay be zaman nasıl geçiyor. (2019)

    o kız geçen hafta mezun oldu. istanbul'da iş buldu çalışmaya gidiyor. ben 3 sene daha yaşlandım bu arada.

  • bir gecede şu kadar para ezdik diye şekil yapan görgüsüz barzoların ve gösteriş meraklısı instagram zombisi kezbanların sayısının çok olduğu bir ülkede normal olan çılgınlık. işin tuhafı, kendisini bu gruptan ayırıp elit gören beyaz yakalı tiplerin bu mekanlara karşı gizliden yaşadığı stockholm sendromu.

  • ilgili röportajı okuyunca, bana kendi işimi kurabileceğim veya devlette çok iyi yerlere atanabileceğim bir mesleğim olduğu için, "tam bir eşit ağırlıkçısın bla bla" diyen nice öğretmeni, teyzeyi halayı dinlemeyip (genel olarak işletme fakültesi gibi yerlerin insanlarını sevmediğimden dolayı) sayısal seçtiğim için, teknik üniversite'de yıllarca ebeminkini tersten görerek okuduğum için sevinç gözyaşları döktüren bir ablamız.

    çok samimi söylüyorum, sıfır beden, at suratlı, fönlü saçlı, burnunun ucuna bok bulaşmış ifadeli, lütfederek doğurduğu veledi haftasonu kanyon'da gezdiren plaza hatunlarından tiksiniyorum, keza aynı tipin erkeklerinden de. içinde kendini kaybettiği yalakalık girdabından, her gün 15 cm topuk üzerinde duran ayaklarından bacaklarından, sabahın köründen akşamın karanlığına kadar çalıştıktan sonra insanlığından, başta kendisi olmak üzere ailesine, çocuğuna, kocasına nasıl bir hayır gelebilir pahalı tatillerle lüks giyip lüks yemekten başka? insanlığı, kadınlığı, anneliği mi kalır o kişinin haftasonu da kendini göstermek için kıçını yırtarak gittiği boğaz kenarı brunchlarında?
    şahsen 12.000 tl'yi 1 ayda kazanıp bu kadar kevaşe bu kadar leş ötesi bir ortamın kendini çok önemli zanneden ırgatlarından biri olacağıma, 3-4 ayda kazanır, boş vakitlerimde kışlık domates yapar kavanozlara koyarım, mac bebeköy'de değil sahilde spor yaparım, ayağımda çocuk sallar 2-3 tane büyütürüm, islim kebabıyla bulgur pilavı filan yapar pişmesini beklerken devrilip kitap okurum, etiket gibi koluma takacağım ve iş stresinden haydar dümenlik olacak bir plazberk ile değil rahat adamın tekiyle evlenirim.

    yok 30 yaşında expat olacakmış da 33 yaşında çükübik, 35'inde fikibok olacakmış.. ahy içim sıkıldı, 12.000 teleymiş, vah ablam leşliğe bak.

    edit: teknik üniversite sadece mühendislik eğitimi vermiyor, ayrıca laflar ablanın şahsına değil yanlış anlaşılmasın, "sevgili kaşar'lar, yarın kendi kendimize göndereceğimiz çiçeklerin organizasyonu yapıldı mı?" tweetine ise sesli güldüm.

  • bu işlerle alakalı özel bir kurumda denetim yapıyorum. çok yakın tarihli iki olayı aktarayım;

    dün gittiğim firmada 6. kattan aşağıya indik yangın merdiveninden, son kapıda ne görelim, eşşek kadar asma kilit vurulmuş. 20 dakika kapıcının anahtarı aramasını bekledik.

    bugün geldiğim bir firmada ise bina içerisinden ve kanuna uygun olmayan eski yangın yolunu değiştirmişler ve yeni yangın yolu sağlamışlar. adam güzel güzel anlatıyordu yeni kaçış rotasının çıkışına ilerlerken. son kapıya geldiğimizde yine tahmin ettiğiniz gibi kapı kilitli idi. bu sefer şanslıydık bi 3 dakika bekledik anahtarın gelmesini.

    yangın merdivenine saksı koyanlar mı dersiniz, sigara içme alanı yapan mı dersiniz. kaldırıma indiremediği için 2. kattan aşağı ip sarkıtan mı dersiniz. durumlar çok vahim.

  • bu gece tanıştığım taksicidir efendim. arka koltuğa oturdum, ağlak bir gitar tınısı geliyor radyodan, kulak kabarttım bb. king eric clapton düetlerinden thrill is gone çalıyor. şaşırdım biraz, fekat şarkı çok piyasa olduğu için pek de dikkat etmedim. ardından muddy waters mississippi delta blues çalınca duramadım, 'hep mi blues dinlersiniz' dedim, 'azer de var usb'de, ludacris de, ama şu an kölelikten kurtulma mücadelesi veren insanların hüzünlü ve yanık tonlarını hissetmek istiyorum' dedi. 40lı yaşlarda bir herif. 4 adet kitap okuyormuş aynı anda. hayatın durağanlığını hazmedemiyormuş, her şey olabildiğince hızlı akmalıymış, sabit kalan her şey canını acıtıyormuş, bu sebepten ötürü sürücülük yapıyormuş. yolda olmak onun ilacı imiş. ben araçtan inerken sonny boy - bye bye bird çalıyordu. düşünsenize. bir daha ne zaman yaşarım böylesini hiç bilmiyorum.