hesabın var mı? giriş yap

  • o zaman arkadaş bile olmadığımız, 2. kez görüştüğümüz - başbaşa değil, aynı ortamda olmak sadece- bir şekilde yan yana oturduğumuz bir anda, " elindeki dikiş izleri de nedir? geçmiş olsun" dediğimde, memnuniyet, çokça da şaşırma ifade eden şekilde bakmıştı bana ve :
    "bunca yıldır arkadaşlarım bile farketmezdi.. sen nasıl farkettin, şaşırdım.." dedi.
    aradan yıllar geçti..
    bir akşam kendi evimizde, kucağımızda bebeğimiz varken dedi ki, "işte o soruyu sorduğun gün var ya, o an ben senle evleneceğimi biliyordum.. buraya kadar geleceğimizi biliyordum.. o an hissettim, sen benim eşimdin"..
    bir erkeğe yara izinin hikayesini sormak, tüm hayatınızı değiştirebilir, hikayeniz olabilir...

  • sorumsuzca yaptığı alışverişleri yüzünden gelen kredi kartı borcunu zavallı marshall'a yığması, çevre dostu bir avukat olmak isteyen marshall'ın hayaline engel olması, kıyafetlerine ayakkabılarına gereksiz bağlılığı ve bunları hayatının merkezine koyması, sorumsuzluğu, herkesin işine karışıp durması ile lily dizide en sevmediğim ve itici bulduğum karakter.

  • ablacım sana ricamdır, ordakilere sorar mısın underage yazar almayan sözlük senin üstünden 2 view kasmaya utanmıyor muymuş, bu olay senin gelişimin için nasıl bir etkiymiş falan filan.

    arkadaş yok ya sahiden çok şaşırıyorum el kadar çocukların bu kadar sosyal medyada olmasına. ekşinin bu işe vesile olması da ayrı olay. burada kimlere ne yorumlar geldi yarın bir gün ailesi ne kadar üzülür.

    olmadı başak bey. bunu koskoca şirkette 1 kişi bile düşünemediyse gerçekten yazık.

  • "seven anne çocuğuna yalnız başına yürümeyi öğretir. çocuğuna gerçek bir destek veremeyecek kadar uzaktadır ama kollarını ona doğru uzatır. onun hareketlerini taklit eder, sendelediğinde onu kucaklayacakmış gibi hızla eğilir; böylece çocuk yalnız yürümediğine inanabilir. daha fazlasını da yapar. yüzü bir ödül, bir teşvik işareti verir. böylece, çocuk gözleri yolundaki güçlüklere değil annesinin yüzüne sabitlenmiş biçimde tek başına yürür. kendisini tutmayan kollardan destek alır ve durmadan annesinin kucağına sığınabilmek için uğraşır. tam da annesine ihtiyacını vurgularken, yalnız yürüyerek aslında bir yandan da onsuz yapabileceğini ispatladığının pek de farkında değildir"
    søren kierkegaard

    kierkegaard 1846'da, yani margaret mahler henüz dünyada bile değilken, gözlemleri ile ayrılma bireyleşme sürecini belki kendi de farkında olmadan böyle betimlemiş.

    bu metni tüm ikili ilişkiler için şablon olarak kullanmak mümkün. nispeten sağlıklı bir ayrılma bireyleşme süreci geçiren kişi, sevdiği nesneleri özgür bırakmayı bilir. ihtiyacı olduğunda onun yanında olacağının ve ona ihtiyaç duyarsa yanında olunacağının farkındadır. birine ihtiyaç duyabileceğini ancak o kişi olmadan da varlığını sürdürebileceğinin içsel bilgisine sahiptir. zaten bunun aksi her durum, hem bağımlı pozisyonda olan kişiyi ezer hem de bağımlı olunan kişiyi boğar, sırtına ağır bir yük yükler, ilişkide asimetri gelişir. dengesi bozuk lata, bir yerde devriliverir.

  • johann sebastian bach, günümüzde çoğu kişinin kahveye olan tutkusu gibi 18. yüzyılda bu tutkuyu dile getirmek için kantat bestelemiştir. bu kantat bach'ın din dışı nadir kantatları arasındaki yerini almıştır. aslında bir nevi mini bir opera özelliği de göstermektedir.

    bach, kantatı 1732-1735 yılları arasında bestelemiştir. o dönemde kahve özellikle avrupa'da din otoriteleri tarafından "şeytanın içeceği" olarak nitelendirilmektedir. din adamları tarafından yoldan çıkarıcı olarak tanımlanarak özellikle kadınların içmesi konusunda fazla hassasiyet gösterilmekteydi. o dönem, kadınların kahve içmesine olan bu tutuma karşın kadınlar örgütlenerek "kaffeekranzchen" adını verdikleri kahve evlerini oluşturmuşlardır.

    kantatın librettosu picander olarak bilinen christian friedrich henrici tarafından yazılmıştır. kantatta olay örgüsü ise şu şekildedir:

    baba schlendrian, kızı lieschen ile kahve konusunda tartışmaya başlar. baba, kızının kahveye olan tutkusunu yok etmek için çabalar. kızının kahveyi bırakması için pek çok yasak koyar; düğünlere gidilmeyecek, pencereden bakılmayacak, yeni kıyafet alınmayacak... lieschen ise hepsini kabul etmektedir. babanın inadı tükenecek diye beklerken, babası kızını kahveyi bırakmazsa evlendirmeyeceğini söyledikten sonra kızı bir an duraksar ve kahveyi bırakmayı kabul ettiğini söyler. ama bunun aslında bir kandırmacadan ibaret olduğu kantatın ilerleyen zamanlarında ortaya çıkmaktadır.
    lieschen'in kahveye olan tutkusu ise şu şekilde belirtilir: günde üç fincan kahve içmezse kurumuş keçi eti gibi hissettiğini ve bin öpücükten daha güzel olduğunu dile getirir. lieschen kantatın sonunda evleneceği kişi ile evlilik sözleşmesi yaparak kahve içmesine izin vereceğini belirtmektedir.

    kantatın tam hali : coffee cantata

  • yanılmıyorsam bir ara sabri sarıoğlu * ile adı anılmıştır. bir maç sonrası sabri'ye mikrofonu uzatan muhabir, mikrofonu uzatmadan önce " sinem kobal ile birlikteliğiniz varmış ne diyorsunuz?" tarzında bir soru sormuş ve de karşılığında sabri'den şu cevabı almıştır;

    - ben o bacıyı tanımıyorum.

    tanıma zaten allah'ın sabri'si...

  • klavye mantığı ile, hatunu ters çevirip sallarsanız, kırıntılar oradan çıkacaktır. ama çıkmayabilir de, sonuçta ben klavye ile her gün beraberim, hatun nedir bilemiyorum pek.

  • (bkz: tutuklanarak cezaevine gönderildi)

    protesto edecek herhangi bir şeye yer açmadan, suçlu bulunmuş ve tutuklanmış öğretmen.

    bak şimdi gerizekalı:

    1) olay hakkında yayın yasağı getirilmiş mi?

    hayır.

    2) eğitim-sen olayın üstünü örtmeye çalışmış mı?

    hayır.

    3) bazı(!) medya kurumları bu olayı uzunca bir süre görmezden gelmiş mi?

    hayır.

    4) bakanlar vs çıkıp "eğitim-sen'i karalamaya" çalışıyorlar diye olayı saklamaya ve kurumu korumaya çalışmış mı?

    hayır.

    5) yasal olarak dernek ve vakıflar ilköğretim için yurt açamazken; böyle bir durum var da eğitim-sen için, hükümet tarafından, görmezden geliniyor mu?

    hayır.

    6) "'çocuk istismarını engelleme komisyonu"nun kurulması; birilerini korumak adına, belli bir parti tarafından engellenmiş mi?

    hayır.

    tekrar edelim: (bkz: tutuklanarak cezaevine gönderildi)

    bu insanlar güya müslüman diye oy veriyor malum partiye: ahlaksızlık ve akılsızlık dinleri olmuş.

    edit: jelibonlar yitiren adam uyardı; 5. maddenin anlamı hatalıydı, düzeltildi.