hesabın var mı? giriş yap

  • her duş alışımda yaptığım iştir.
    bazen işi abartıp bilimsel tartışmalar yaptığım oluyor kendimi ne sanıyorsam artık. anlaşılan sıcak suyun verdiği rahatlık alkolün çeneye vurması ile aynı etkiye sahip.
    bu nedenle hiç 5 dk içinde duştan çıkmışlığım yok her seferinde karşımdaki hayali ikna etmek için uğraşıp dururken en az 15-20 dk duşta kalıyorum.

  • arabasında keser taşıyan bir insanın aşırı minnoş, kalpleri ısıtan pişmanlık hikayesi. dünyanın en naif insanına bunu nasıl yapmışlar?

  • 10 yaşındaki oğlum. aslında onda "rağmen" kelimesi mevcut değil. kitap alındığında, kitap hediye edildiğinde direkt çok mutlu oluyor.

    kendince takip ettiği yazarlar ve yayinevleri var. yazarlardan biri ile iletişime geçti, facebook üzerinden arada mesajlaşıyor.

    zaten kendi kitap gibi, içinde kitap olmayan bir evde yaşamıyoruz. ortalıkta dergi, kitap olan, salondaki masanın üzerinde kitaplar duran dağınık bir evimiz var. bebekliğindan beri giysiden çok kitap aldık. ilk kitapları yırtıp yedi ama, bir taraftan da inceledi.

    kitap okumadan uyuyamıyor. bu ay biraz sıkışıp kitap alamadım, kitaplığından 2-3 kitap bulmuş onlarla idare ediyor. zamanda yolculuk ve karadelikleri anlatanı biraz tedirgin etmiş, onu sonra okumak üzere kenara aldı, roket nasıl yapılır diye bir kitap okuyor.

    bu ay maaşımı alınca söz verdim, hacivatla karagöz diyalogları içeren kitaplar alacağım. gözde karalterlerimiz onlar bu ara, bazen karşılıklı canlandırıyoruz.

    çeşitli vesilerle iyi okullardan mezun gençlerle görüşüyorum, birlikte çalışıyorum, oğlumdaki heyecan ve merak bir çoğunda yok. 10 yaşındaki çocuğun paylaşacak daha çok şeyi var, bunlar hep kitaptan...

    2022 yılından notlar: oğlumun şu an ne yaptığı soruluyor mesajlarla. bu yılki üniversite sınavında arzu ettiği bölüme yerleşti ve grafik tasarım eğitimi alacağı için çok mutlu. çizgi romancı olmak istiyordu ilk adımı atmış oldu. king crimson, yes ve pink floyd dinliyor, eskisi kadar edebiyata ilgili değil ama kendince okumalar yapıyor. en son kuran'ı okuyup anlamaya çalışıyordu.

  • dün metrodayım, kulağımda müzik, dışarıdan hiçbir ses duymuyorum, kaşlarımı çatmışım ve bir yerlere dalıp çıkamamışım. yanımda dokuz, on yaşlarında bir kız çocuğu, onun yanında da annesi var. bir ara küçük kızla bakışıyoruz, daha doğrusu bana baktığını hissediyorum. sonra kafamı yine önüme çeviriyorum. bu sefer bana doğru eğilip, bir şeyler söylüyor. kulaklıklarımı çıkarıp, "efendim? duyamadım?" diyorum, "kirpiğin düşmüş de" diyor ve birden uzanıp yanağımdan kirpiğimi alıyor, iki parmağının arasında tutuyor. bu oyunu hemen hatırlıyorum. hala oynandığını unutmuşum, oynamayı da çok zaman önce bırakmışım. küçük kız ise heyecanla oyuna devam ediyor, "bir dilek tut" diyor. gözlerimi sıkı sıkı kapatıp, bir dilek tutuyorum. "dileğin uzunmuş" diyor gülümseyerek, "peki, alt mı üst mü?". ben de gülümseyerek, "alt" diyorum. sabırsızlıkla oyunun sonucuna bakıyoruz beraber. kirpiğim alt parmağının üstünde duruyor, "dileğin tutacak" diyor sevinçle. "tutacak" diyorum sevinçle. hafifçe üflüyor kirpiğimi sonra. müziği olduğu yerde bırakıyorum ve yolculuğun sonuna kadar, küçük kızla birbirimize gülümsüyoruz.

  • başlık: ne kadar ali şan'sınız testi

    entry:

    1) omuzunuz var mı ?

    a) yok
    b) var

    2) içinizde saçma sapan bir neşe var mı ?

    a) var
    b) yok

    3) sabah programı yaptınız mı?

    a) evet
    b) hayır

    4) at hırsızına benziyor musunuz?

    a) evet
    b) hayır

    a lar çoğunluktaysa ali şan'sınız.

  • üniversiteye geldiğimizde ilk sene kaldığımız yurtta tatar bir arkadaş vardı. o anlatmıştı. çocuk kazanmış üniversiteyi, atlamış gelmiş bir kaç arkadaşıyla kazan'dan istanbul'a. yurda yerleşmek için gittiğinde giriş katta "kazan dairesi" yazısını görmüş. sevinçten havalara uçmuş. bizim için özel oda yapmışlar diye sevindirik olmuş. o sevinçle gitmiş kapısına açmaya çalışmış, bakmış kapı kilitli. hemen yurt müdürünün odasına gidip, girmiş söze:

    - müdür bey şu odanın anahtarını alabilir miyim?
    + napıcaksın oğlum orayı?
    - ee kazan diaresi...

    müdür bu. durur mu basmış kahkahayı. çağırmış personeli. açtırmış odayı. gezdirmiş kazan dairesini. 1 sene o yurtta kaldık beraber, müdür her gördüğünde şöyle derdi:

    "ramis memleketini özlediysen açtırayım senin odayı, buharını içine çekersin"

  • benim lan bu. evet ezikliğini hissediyorum.

    lisenin son senesindeyken babam iflasın eşiğine gelmişti. bırak beni bir üniversitede okutmayı, ki özel üniversiteden falan bahsetmiyorum bildiğin devlet üniversitesi, içine düştüğü borç batağından kurtulmak için ek gelire ihtiyaç duyuyordu. ben de bu durumda çalışmak zorunda olduğum için gidemedim üniversiteye. çalışırken açıköğretime kaydoldum. bu süreçte babam iflas etti ve ailenin bütün maddi yükü benim üstüme kaldı. yaklaşık iki sene sonra annem hastalandı. hayatımda bir kez bile hasta yattığını görmediğim annem yataklara düştü, akciğer kanseri dediler.

    işten arda kalan zamanlarda hastanelerde koşuşturdum. bir yandan tedavi masrafları, bir yandan evin masrafları derken fazla geldi, yetemedim. ilk kredimi çektim. malesef çok dayanamadı annem, 9 ay yaşatabildik. annem üniversite mezunu olduğumu görmeyi çok isterdi, göremedi.

    bitirdim açıköğretimi. diplomasını alınca mezarlığa koştum anneme gösterdim. o bilmez açıköğretim falan, diploma işte, üniversite diploması. sevinmiştir.

    kampüs havası solumadım, yurtta öğrenci evinde falan kalmadım, kettle'da makarna yapmadım amk. sizin kadar eğitim almadım ama açıköğretimde okurken çok şey öğrendim.

    mutlu musunuz lan şimdi?

  • hiçbir yer "tam istediğiniz" gibi olmayacak, çünkü sizin "tam istediğiniz şeyin" kendisi zaten "çalışmamak" üzerine kurulu.