hesabın var mı? giriş yap

  • yaşım 27, boy 178 kilo 78.

    meslek:genel cerrah

    gidilecek tatil yeri: doğu karadeniz

    aranan özellikler: bol su tüketmesi, daha önce böbrek rahatsızlığı geçirmemiş olması, pek kimsesi olmaması.

  • dinlemenin bile acı verdiği ses kaydıdır. çağrı merkezi çalışanlarının da yetersizliği göze çarpmıştır.

    kapı numarası sormak, ''sizin gibi çok vaka var'' demek, sakinleştirecekleri yerde daha da panik yaratmaları nasıl bir eğitim aldıklarını gösteriyor.

    binaların durumu belli, 112 çalışanları eğitimsiz, kurtarma ekipleri tekbir çekip birbirleriyle kavga eder. nereden tutsam elimde kalıyor.
    büyük istanbul depremi öncesi, beni daha da umutsuzluğa sürükledi bu kayıt.

  • üniversite 4. sınıf öğrencisinden;

    - pompacı " kurşunsuz mu olsun abi ?" deyince " kurşuna gerek yok, sözlerin var ya.." dedim, sarıldık ağladık..

  • italya'daki marketlere bayılırdım. bildiğiniz süpermarketlerden bahsediyorum. "allaaam bunlar nasıl güzel kokuyor böyle" diye pörtleyen gözlerimle o domatesleri elime alıp kokladığımı hatırlıyorum, gören deli demiştir herhalde. "burada yemek yapmak zevk yahu, her şey taze, her şey mis gibi hazırlanıp veriliyor eline, insan burada daha bir zevkle yemek yapıyor," demiştim. görüyorum ki yalnız değilmişim. hatta "ben markette öyle güzel domates satıldığını görmedim" de demiştim vaktiyle. şimdi birileri ayar verme derdiyle "ooo arka bahçemdeki domatesi görün siz", "hıh çanakkale domatesi yememişlerin matah sandığı domates", "heaaa lezzetli olsun diye verimi düşük domates mi ekçeklerdi, tabii ki lezzeti verime kurban edicez halla halla" diye saçmalıyorlar.

    e be evladım, zaten burada övülen, italya'da alelade bir yerde bile mis gibi domates bulabilme ihtimalin! yoksa bence de benim babaannemin domatesleri mükemmel; babam da balkonunda cherry domates yetiştiriyor ve onlar da şeker gibi; ben de kendi bütçemden daha fazla para ayırıp cherry, organik ve pembe domateslerden alıp yiyorum nispeten düzgün şeyler yiyeyim diye, ama burada vurgu yapılan şey, özellikle yetiştirmene, bilmem kaç bin kilometre yol gitmene, pahalı organik ürünlere para dökmene gerek kalmadan, makul fiyata insanca beslenebilmen! bunu da alamıyorsa o kalın kafalarınız ben ne diyeyim ki?

    ben niye italya'da kerevizin mis gibi soyulup satıldığını (köküne kabuğuna boşa para ödemeyin diye) görünce "gavurun" ticaret ahlakı karşısında yine mest oluyorum da, burada çürük çarığı dolduran adama denk geliyorum? italyan köylüsü çok mu matah insan? hayır. ama işte bir etik anlayışı oturtulmuş, devletin regülasyonlarıyla, sübvansiyonlarıyla tarım düzenlenmiş; vatandaşının asgari bir beslenme düzeyini yakalamasını isteyen bir yapı var. basbayağı, o insanlar buna "layık olduklarını" düşünüyorlar ve devletleri de doğal olarak bu fikri yansıtıyor; burada ise toplum olarak buna "layık olmadığımızı" düşünüyoruz içten içe ve bizim devlet yapımız da bunun yansıması olan düzenlemelerle karşımıza çıkıyor. biz işi bireysel yöntemlerle çözmeye çalışıyoruz (arka bahçene ekmek, balkonunda yetiştirmek, daha kaliteli ürün için ederinin çok üstünde fiyat ödemeye razı olmak vs.). ha evet, bunları da yapalım tabii ama, ya bu imkanlara sahip olmayanlar? herkesin arka bahçesi mi var? herkes özel bir çiftlikten alınan domatesin kilosuna 8 lira ödeyebilir mi? "başkasından banane yeaa" mı diyeceğiz?

    benim sorduğum çok basit bir şey: elin devleti (italya, fransa ve rusya bildiğim bazı örnekler) vatandaşının makul fiyata düzgün yiyecek bulmasını önemsiyor da, benim devletim neden umursamıyor? elin devleti çiftçisini koruyor da, benim devletim nede korumuyor? fransa'da mahalle bostanlarında ilkokul bebeleri tarım yapıyor ve çiftçiye saygı duymasını öğreniyor da, istanbul'da 600 yıllık yedikule bostanları'na niye moloz dökülüyor? kuzguncuk bostanı acaba daha ne kadar ayakta kalabilecek? ben bu politikaların değişmesi için geçici bireysel çözümler dışında ne yapabilirim?

    gerçi bakın geçen gün bizzat çiftçilik yapan bir insan sorunlarını anlatmışken, bu insana bile "ya nolacağıdı" diyen mallar varken, bu entry'ye de "yazar burada evropalarda yaşadığını göstermeye çalışmış" diyecek mallar çıkacağına eminim. gösterilene değil, parmağa bakmayı marifet sayıyorsunuz.

  • öncelikle bu bir troll basligidir, lutfen altini doldurup gundeme sokmayin.

    ikinci ve daha önemlisi pkk ve ypg daha önce hiç olmadıkları kadar dünyada meşruiyet kazandılar erdogan sayesinde. erdogan cikip kobani düştü düşecek diye açıklama yaptığında bu teröristler isidli teröristlerle savaşıyordu. suriyeyi karistiranlarin başında gelen erdogan, pkk ve ypg'ye özgürlük savaşçısı sıfatı kazandiranlardan biridir. partizan kurtler ile erdogan bu sebeple bir madalyonun iki ayrı yüzüne dönüştü. altından kalkamayacaktin madem neden suriyeye müdahale ettin m ve oradaki ayrılıkçı kurtlerin ek.egine yağ sürdün?

    şu an ypg icin erdoganin varlığı en az esadin varlığı kadar önemli ve değerlidir. siz bu masalları zaten fikri degismeyecek olan anadolu comarlarina anlatin.

  • gerçekleri kabul etmek zor bir eylemdir ama bu hiç değişmeyen bir gerçektir. seni merak etmeyen insan seni sevmiyordur. sana anlamak istersen açık açık aslında seni sevmediğini söylüyor. kimse o kadar yoğun değildir ve insan isterse 2 dakika bile olsa o kişiye isterse zaman ayırır. bu insanları ister hayatınızdan çıkarın isterseniz de bu şekilde kabul edip onlara aynı şekilde davranın, tercih tamamen sizindir. ama bu insanlara karşı asla umut beslemeyin.

    ayrıca şu bir gerçek ki herkesin yeri doldurulur. sizden iki kelimeyi esirgeyen bir insanla olmaktansa dünyanın bir yerlerinde sabahlara kadar sizinle konuşmaktan zevk alacak insanlar olduğunu sakın unutmayın. bir insanın umrunda olmazsınız ama başka bir insanın dünyası olursunuz. o yüzden dünyanız olacak ve bunu yapmaya istekli insanlardan bir şeylerden bekleyin.

    şahsen beni merak etmeyen ve bahane uyduran bir insana tek kelime bile yazmam, ölse bile umrumda olmaz. çünkü bende onun umrunda değilimdir. hayatta her şey karşılıklıdır seven sevilir, saygı duyana saygı duyulur, önemseyen önemsenir. tek taraflı şeyler sadece romanlarda olur. son olarak ise şunu asla unutmayın "her şeyinizi heyecanla anlattığınız bir duvarı sakın eviniz sanmayın." bazen bir duvar sadece duvardır ve ne yaparsanız yapın eviniz olmaz, çünkü sizin eviniz başka yerdedir...

  • benim.

    denklem aslında çok basit.

    yaşamak istemediğin şeyi yaşatmayacaksın, dürüst olacaksın, adam olacaksın. bu kadar.

  • dindar bir ailede büyümememe ve kardeşim olmamasına rağmen beni evimde hissettiren grafik roman.

    çocukluk, ilk aşk, kocaman dünyanın içinde küçücük olmak, küçücük bir dünyaya sığmak zorunda kalmak. o kadar karın içinde battaniye gibi iç ısıtan bir hikaye gerçekten de. okunmalı.