hesabın var mı? giriş yap

  • böyle teyzelerin amcaların allah bin belasını versin. ülke bunlar gibiler yüzünden bu halde. ölün geberin de hepimiz rahat edelim.

    gençliğimiz heba oldu bunun gibiler yüzünden. dinden soğuttunuz, yaşlı görünce insan çekinir oldu.

    yaşına başına bakmadan önce laf ile anlamıyorsa gerekirse şiddet ile anlatmak lazım.

    edit: bana özelden küfreden dangalaklar, şiddeti tabi ki onaylamiyoruz. kimse yaşlı diye başkalarının özgürlüğüne karışamaz. hak, adalet kavramları ülkemizde düzgün uygulansa, şikayet edildiğinde gerekli cezaların verileceği bilinse böyle entryler girmek zorunda kalmazdık. hepinizin ne bok olduğu belli zaten kelimelere dökmeye yazık.

    edit2: ulan mallara bak ana bacı sövenler mi dersin, adres ver mi diyenler dersin. ikiyüzlusunuz işte, düşünce yapınız ortada. allah kitap entry döşemek ile olmuyor bu işler.

  • annemdir.

    içinde babamın isminin yazdığı ince, düz, sade bir halka ama annem için her şeyden değerli. bu alyans annem için ne kadar değerliyse babamın alyans takmayışı da o kadar dertti. babam nişanlandıktan kısa bir süre sonra ekonomik sebeplerden dolayı kendi yüzüğünü satmak zorunda kalmış. yıllarca belini doğrultamadığı için de ikinci bir alyans alamamıştı.

    anneler malum kirli çıkıdır, ellerine üç beş kuruş geçse hep biriktirirler. ne zaman kenarda köşede bir birikim yapsa babama yüzük almayı teklif ederdi, babam da çok isterdi, birçok erkeğin aksine alyans takmayı sevdiğini söylerdi, her ne kadar çok kısa bir süre takmış olsa da belki de tadını çıkaramadığı için hep içinde kalmıştı. ama yıllarca annemin birikimleri hep farklı yerlere, onlara göre bir alyanstan daha gerekli olan yerlere yani bize harcandı; kardeşim ve bana.

    nihayet yıllar sonra annem de işe girmiş çalışıyorken alyans alacak kadar parayı biriktirdiler. hiç unutmam hep beraber gittik seçmeye, bir tane beğendik içine annemin adını yazdırdık. ikisi de öyle mutluydular ki.

    bir süre taktı babam alyansını. sonra hastalandı, art arda ameliyatlar, kemoterapiler, işten ayrıldı. ekonomik sıkıntılar yine başladı derken babam yine alyansını satmak zorunda kaldı. bir alyans kaç para edebilir ki? en azından bizim aldığımız çok bir şey değildi ama hayat bazen insanı bir liraya bile muhtaç edebiliyor, işte öyle bir zamanda sattı babam alyansını. her ne kadar üzülseler de buna mecbur olduklarını farkındaydılar. yine alırız dedi babam anneme.

    yine alırız dedi ama yine alacak kadar yaşayamadı maalesef.

    annem için bu alyans babamdan sonra parmağından çıkması düşünülecek bir şey bile değildi, gözü gibi, ne bileyim eli gibi bir şeydi. insan eşi ölünce gözünü çıkarıyor mu? en fazla kalbini çıkarıyordu sanırım, bu da öyle bir şeydi.

    yine alırız demişti ya babam, o hep istediği ama almanın bir türlü kısmet olmadığı alyanstan kardeşimle ben aldık anneme, babamdan dört yıl sonra içine ikisinin adını yazdırdık. 27 yıldır hiç çıkarmadığı incecik alyansının üstüne taktı, sanki babam yıllarca parmağında taşımış da ölümünden sonra anneme emanet etmiş gibi, öyle bir bağlılıkla.

  • kendisini devirmek icin yapilan darbeyi arastirmak icin meclise verilen onergeyi red eden bir parti var basimizda. dunya insanoglu tarihinde boyle birsey ilk defa oluyor.

    (kahkaha efekti)

    anlayan anladi.

    ama aktroll ler anladigi halde ak olmaya devam ediyorsa dunyanin en serefsiz yaratiklaridir.

  • sakatlandı sanıyorsun, 30 sn şarj olup kaldığı yerden devam ediyor. john connor'ı korumaya mı geldin mübarek?

  • geçmişten günümüze tarihin tozlu sayfalarını çevirerek gelirsek, kitabımızın her sayfasında savaşların olduğunu görürüz. hiç şüphesiz tarih yapraklarının yarıdan fazlası savaşlar ile ilgilidir. savaşları tek tek incelersek hepsinin ayrı bir hikayesi olduğunu görürüz. bu savaşlara yön verenler rakiplerini önce masa üstünde yenmeye çalışır, stratejisini buna göre yapar. bunu yaparken de her yol mübahtır. çünkü savaşın bir kuralı yoktur. iyi bir plan ve strateji, askerlerin kullandığı silahtan daha güçlü ve yıkıcı olabilir. ve çoğu zaman zihinlere hükmetmek, rakibin kafasını karıştırmak en büyük silah olabilir, daha savaş başlamadan ya da savaş anında da rakibinize psikolojik üstünlük kurarak rakibinizi alt edebilirsiniz. işte bu yazıda partların meşhur carrhae savaşında romalılar'ı nasıl psikolojik olarak yıprattıklarını ve acı bir mağlubiyet tattırdıklarını anlatacağım...

    ilk önce savaş öncesi duruma göz atalım. partlar doğu'da dicle ve fırat nehirlerinin hemen hemen kontrolünü sağlamışlar, ipek yolunu ele geçirmişlerdi. ekonomik olarak güçlü bir duruma gelmişlerdi. roma ise zaten süper bir güçtü. kendi içindeki isyanları bastırmış ve düzen sağlanmıştı. sezar, pompey ve crassus üçlü ittifağa girişmişti. crassus spartacus isyanını başarılı bir şekilde bastırmıştı. aynı zamanda roma'nın önde gelen zenginlerindendi. hiç şüphesiz spartacus'e karşı kazandığı zafer, onu sadece zengin olmasıyla değil askerî anlamda da saygı duyulmasını sağlamıştı. ayrıca iki devlette ermenistan konusunda da ciddi bir psikolojik savaş veriyordu. ermenistan sorunu iki devlet için bir gövde gösterisi idi. her ikisi de ermenistan üzerinde hakimiyet kurmak istiyordu. en sonunda ermeni kral roma'dan yardım isteyince savaş kaçınılmaz oldu. ama bu savaş crassus için politik olmaktan çok ekonomikti. çünkü zengin crassus gözünü doğunun yani partların zenginliğine dikmişti.

    crassus, crassus... roma'nın en zengin adamı. servetine servet koymak için yönünü part topraklarına çevirdiğinde onu karşılamak için hazır olan biri vardı: surena. surena'da crassus gibi zengindi. geniş topraklara sahipti. partların kraldan sonra en güçlü kişisiydi. gelin ünlü romalı tarihçi plutarch'ın surena hakkındaki betimlemesine bakalım,
    "cesaret ve yetenekte, boy ve kişisel güzellikte eşi benzeri yoktu. bin develik konvoyu, zırhlı bin atlı ve daha da fazla sayıda hafif silahlı süvarisi vardı. dahası, tacı part kralının başına geçirmek gibi kadim ve kalıtsal bir ayrıcalığın da tadını çıkarıyordu. ve o sırada henüz otuz yaşında olmamasına rağmen, basiret ve sağduyu konusunda en yüksek itibara sahipti."
    crassus rakibini hafife almamalıydı ve dikkatli olmalıydı çünkü rakibi de keza güçlüydü.

    roma ordusu oldukça iyi eğitimliydi, disiplinliydi. lejyonlar kuşatma anında kaplumbağa¹ dizilişi yapıyordu. her arazide savaşabilecek şekilde eğitiliyorlardı.
    partlar ise vur - kaç taktiğini başarılı bir şekilde uyguluyordu. at üstünde ok atan askerleri vardı. part ordusu geri çekilirken, arkadan gelen askerlere özellikle suvarilere at üstünden ustaca ok atıyorlardı. ayrıca yine at üstünde mızrak kullanan ve "part katafraktı"² denilen ağır zırhlı süvarileri vardı. şunu da ekleyelim, partlar develere yükledikleri oklarla savaş meydanına tedarik yapıyorlardı.

    partlar 9.000 atçı okçu ve 1000 katafrakt atlısı vardı. roma ordusunda ise 30.000 ağır piyade, 4.000 hafif piyade ve 4.000 süvari idi.
    tüm "sayısal" şartlar roma'nın yanındaydı. yani roma ordusunun "kılıcı", partlar'dan daha fazlaydı. crassus hayatına mal olacak olan topraklara doğru para hırsı ile yol alırken ordusunun sayısına güveniyor olmalıydı. crassus'un atladığı önemli bir şey vardı; partların rakibi yormaya yönelik stratejisi. partların stratejisi roamalıların kılıcından daha güçlüydü.

    crassus önce partların barış tekliflerini geri çevirmişti. roma'da çoğu kişi bu savaşı gereksiz buluyor ve crassus sert bir şekilde eleştiriliyordu. o zamanlar kış şartları hâkimdi. crassus önce brundisium limanına geçti. gemi ile suriye'ye geçmeyi planlıyordu. ne var ki fırtınada gemilerin bazıları battı ve bazı askerleri kayıp verdi. bu yaptığı oldukça büyük bir hataydı. orduyu galatya'ya çıkardı. bu bölge günümüz eskişehir ve ankara dolaylarını kapsıyordu. crassus partların batı şehirlerini aldı ve garnizon kurdu. aslında crassus bu bölgede savaşarak ve garnizon kurarak hata yapıyordu. crassus'un hedefi seleukia (antalya) üzerinden fıratın doğusuna geçmekti. romanın müttefiki olan ermenistan kralı ikinci artavesdes crassus'a daha farklı bir yol sundu. sonuçta partları ve savaşçılarını tanıyordu. partların okçu süvarileri açık alanda iyi savaşıyordu. crassus'a ermenistan üzerinden dağlardan geçmesini tavsiye etti hem böylece yardım da edebilecekti. crassus bildiğini okudu.
    eskiden pompey'in bir müttefiki olan bir arap şefi, surena tarafından romalılara gönderildi. adı ariamnes idi. crassus'a partların nerede olduğunu bildiğini ve sayıca az olduklarını söyledi. ve romalılar'ı çöle getirdi. ariamnes daha sonra ortadan kayboldu ve surena'yı romalılar'ın konumu hakkında bilgilendirdi. artık roma ordusu bir tuzağın içine çekilmişti. roma ordusu susuzluk çekmeye başlamış ve bitkin duruma gelmişti. biraz ilerledikten sonra bir pınara denk geldiler. crassus'un teğmeni cassius dinlenmeyi teklif etti. crassus acele ediyordu. yukarda dediğim gibi crassus zaman kaybediyordu ve bu rakibinin de işine gelen bir durumdu, partlar hem plan yapma hem askeri olarak hazırlanma fırsatı bulmuş oldular.

    crassus ve ordusunun üstünde en baştan beri uğursuzluk vardı. hieropolis ( denizli) tapınağına gelen crassus, burda partların okçu atlarıyla ilgili bazı söylenceler duydu. askerler korkmaya başlamıştı. subaylar, crassus'a fetihten vazgeçmesini bile söylediler. crassus askerlerinin sözünü dinlemedi. ve yine kamp yapacakları bir sırada yoğun bir yağmur ve yıldırım'a yakalandılar. yerler sırılsıklam olmuştu. çakan bir şimşek crassus'un atlarından birini korkutmuş ve bakıcısını suyun içinde sürüklemişti.

    part ordusu kendini gösterdiğinde crassus aldatıldığını anladı. partlar az değillerdi sayıları tahmin edilenden fazlaydı. iki ordu'da savaş düzeni aldı. hatta surena ordusunun görünenden daha az gözükmesi için askerlerinin büyük bir kısmını muhafızların arkasına sakladı. daha sonra partlar tüm ovayı inletircesine davul çalmaya başladılar. plutarch'ın anlatımına göre bu sesler "sağır edici, korkunç ve bir canavarın sesini andırıyordu". surena süvarilerinin zırhlarını deriler ve cüppelerle kaplamasını emretti. romalılar saldırıya geçtiler. partlar dağılarak zırhlarını açtılar. bu psikolojik taktik romalılar'ın moralini iyice bozdu. romalılar birbirine kenetlenmiş ilerliyordu. surena atçı okçularını lejyonların üzerine sürdü, ve bir ok yağmuru başladı. oklar zırhları deliyordu. o sırada develerin üzerinde ok mühimmatı yapıldı. crassus bunu görünce oğlunu yani publius'u süvarilerin başına geçirdi ve ileriye doğru gönderdi. okçu atlar geri çekilme numarasını uyguladılar. roma süvarileri onları takip ediyordu. uzun bir kovalamaca sonunda part katafraktları romalılar'ı pusuya düşürdü. romalılar yerlerinde durdular, bunun üzerine okçu atlar onları çembere alarak toz çıkardılar. romalı askerler safları sıklaştırdılar ancak önlerini göremiyorlardı. çaresiz kalmışlardı. publius saldırı emri verdiyse de katafraktlar hepsini öldürdü. crassus bunun üzerine teslim oldu.
    crassus'un en baştan zaman kaybetmesi, bir aldatılma sonucu çöle girmeleri, partların sayıları hakkında yanlış bilgilendirilmeleri, partların savaşın başında sahte zırh hareketleri hepsi roma ordusunun önce psikolojik olarak yenilmesini sağlamıştı.
    crassus'un ise ölümü ironik bir şekilde olacaktı. crassus idam edildi. altın için geldiği topraklarda kafasının içine altın eritildi. ilginçtir ki surena'da aynı yıl kral tarafından öldürüldü.

    biri roma'nın diğeri de partların en zengini olan iki kişinin savaşında, ikisinin de en sonunda ölmüş olması tarihin tozlu sayfalarında acıklı bir şekilde yazacaktı.

    ¹görsel
    görsel

    ² görsel
    görsel
    sonda ki görsel wikipedia

  • kanser ilacını bulamayıp, yardım istediğinde dilenci muamelesi gören kızı akla getiren söylem.

  • $arabın kalitesi deği$ik $ekillerde anla$ılabilir. belli başlı yöntemleri sıralamak gerekirse renginden başlamak en iyisi... beyaz $arabın rengi ye$ile bakan sarı olmalıdır. diğer bir ifade ile üzümün gerçek rengi $araba aksettirilebilmelidir. $araplarda renk, dinlenme sonucu koyula$ır ve eskiyince altın sarısına döner. çok eski şaraplarda renk, mat sarı haline gelir. koklanırken buke algılanabilirse eskimi$, algılanamıyorsa hatalı olduğu anla$ılır.

    kırmızı $araplarda ise renk genç iken ahududulu, eskime müddetine göre sırayla nar kırmızısı,kiremit renginin tonlarını alır. renge bakarak $arabın kaç yıllık olduğu söylenebilir. diğer yandan $arabın içinde tanen dediğimiz buruklukta mevcuttur. kırmızı $arabın rengini koyulaştırmaya çalı$ırken tatta tanenin fazla olmaması gerekir.

    bardağa konan $arabın üstten* bakıldığında$arap eski ise, üst kısmındaki renkte matlaşma, kahvrengileşme görülür. yandan bakıldığında ise bu renk farkı görülmez. bu yuzden $arabın çanağına dikine bakan gurmelerle dalga geçilir. üstten ve yandan bakıldığında renk farkı yoksa $arap genç demektir.

    $arapta berrak ve parlak bir görünüm elde etme* önemlidir. bardağa konan $arap tortusuz, temiz ve berrak olmalıdır. $araplar iyi filtre edilmiş olsa bile uzun süre bekletildiklerinde içinde bazı tortular oluşur. özellikle kırmızı $araplarda bu daha belirgindir. $i$e salladıgında tortular rengi bulandırmadan yava$ yava$ dibe batıyorlarsa bunlar doğal tortulardır. $arabı salladığımızda rengi bulanıyorsa ve berrakla$ması uzun sürüyorsa o $arabı içmeyin. bozulmu$tur.

    $arabımızı beklettiğimizde üzüm kokusu kaybolur zaten. bunun yerine eskime kokusu alır. buna buke denir. buke burunda degil genizde algılanır. iyi şarabın kokusu asla rahatsız edici degildir.

    has $arabın kendisine has tadı vardır. $arabı agzımıza alıp gevi$ getirir gibi gezdirmemizin bir nedeni kalitesi ölçmektir o da $u $ekilde olur efenim. bilindiği üzre agzımızda ek$i, tatlı, tuzlu ve acı olmak üzere dört tad alma duyusu vardır. ağza alınana $arabın yudumu bu dört duyu ile temas edecek $ekilde ağızda gezdirilmelidir. diğer bir ifade ile $arap agızda çiğnenmemelidir. yıllanmı$ $araplarda alkol ve asit incelenir. ağırlık ve sertlik kalkar. genelde şaraplar ağır sert ve ek$i olurlar.

    şu anda asla ele alınmayacak şarapları sıralamak isterdim ama bu bizim biryerimize girebilir. köpeköldürenden dom perignon a kadar her $arap tadılmalıdır. $arap kişilikli bir içkidir.

  • birinci sorgu ekranında benden iki tane gösteren hizmet. biri evlenmeden önce, biri evlendikten sonra.

    evlilik insanı çok değiştiriyor :(