hesabın var mı? giriş yap

  • irak'ta 1,5 milyon insan ölür, bu katliamın en büyük ortaklarından biri de katillere üs sağlayan türkiye'dir, bu dinci sadece dergilerinde "dualarımız seninle ırak" demekle yetinir. şefi ise "abd askerlerinin sağ salim ülkelerine dönmesi için dua eder. (bkz: abd askerleri için dua ediyorum)

    lübnan israil tarafından yerle bir edilir, yüzlerce sivil insan katledilir, bu dinci "israil siyonizminin müslüman düşmanlığından" bahseder maklubesini yerken geğirikler eşliğinde. şefi ise katliamın sorumlularından olan ehud olmert tarafından "ortadoğu'da örnek lider" ilan edilir.

    filistin halkı katledilir, topraklarından sürülür, "ah mescid-i aksa gölgende bir namaz kılabilsem" temalı şiirler paylaşır facebook'tan bu yobaz; şefi ise israil pilotlarının konya'da eğitilmesine daha düne kadar olur vermiş, eli kanlı katilleri meclislerinde konuşturmuştur. (bkz: şimon peres)(bkz: ariel şaron) http://dunyadanceviri.files.wordpress.com/…aron.jpg

    işte bu güzide dincimiz beni hiç şaşırtmayan riyakarlığıyla irak'ta, lübnan'da, filistin'de arap halkını satan bir lidere taparken bir yandan hesaplaşmayı ahirete saklamayı salık verir tabanına ama nedense konu suriye olunca birden oldukça dünyevi talepler dile getirmeye başlar. türk ordusu suriye'ye girsin diye kampanyalar düzenler. gerekirse sınıra dayanır. (bkz: türkiye ordusu suriye'ye girsin)(bkz: suriye için sınırlara dayanıyoruz)

    dikkat edilirse ilk işgallerde duadan, namazdan başka zıkkım bilmeyen bu yobaza göre orada ölenler de insan oldukları için değil müslüman oldukları için değerlidir.

    sevdiği mücahitçikleri "suriye'yi alevi mezarlığı haline getireceğiz" derse "anladığınız dilden açıklama" der.
    canı mücahitçiklerinin türkiye ve katar tarafından fişteklendiği ortaya çıkarsa "esad'a karşı ne yapsalardı, oturup bekleseler miydi?" der.
    abd müdahalesini evla görür, nato'nun gözünün içine bakar.

    sonra açıp facebook'unu "tabii suriye'de petrol yok ya onun için müdahale etmiyorlar" diye döşenir.

  • ağzı burnu dövülesi bir herif. öyle ki adam aşkı tek cümlede özetleyebiliyor. durduk yere hüzünlendirebiliyor. ayrıca bu adamı, kendine bu kadar aşık edebilen kadının ayaklarını öpmek lazım derdim ama adam ayaklarına bile şiir yazmış kadının.

    "but i love your feet
    only because they walked
    upon the earth and upon
    the wind and upon the waters,
    until they found me."

    türkçesi de;

    "ama ayaklarını seviyorum
    çünkü onlar;
    toprakta, rüzgarda,
    sularda yürüdüler
    beni bulana kadar"(çeviriyi kendim yaptığımdan çok edebi bir dille yazamamış olabilirim, kusura bakmayın)

    ama bu adamı tanımam, ayaklara şiir yazdığı için değil; beş yıl kadar önce, yazdığı tek bir cümleyi bir yerlerde okumam sayesinde oldu. o cümle de hala bir çok aşkı en kısa haliyle anlatır.

    "i can write the saddest poem of all tonight. i loved her, and sometimes she loved me too."

    diyor ki;

    "bu gece tüm zamanların en hüzünlü şiirini yazabilirim. ben onu sevdim, ve bazen o da beni sevdi."

    ulan pablo, sadece sometimes kelimesini kullanarak insanları hüngür hüngür ağlatıyorsun ya, çok büyük adamsın.

  • paralel evrenler kurgubilim yazarlarının ortaya attığı bir konu değil; üzerinde geniş kapsamlı araştırmalar yapılmakta olan bilimsel bir teoridir. ancak içeriği net olarak anlatabilmek adına, çok kısaca iki kuantum evreni (atomdan küçük parçacıkların ve hatta daha fazla bölünemeyecek kadar küçük parçacıkların evreni) özelliğinden söz etmek gerek.

    süperpozisyon, pek çok olasılığın (buna "kader yapısının" diyelim) var olduğu bir "olasılıklar bulutu"dur. her bir olasılık ise "burada her şey olabilir" şeklinde tanımlayabileceğimiz "dalga fonksiyonu" adlı yapıdadır. dalga fonksiyonundaki parçacıklar, evrenimiz olan makrokozmosta yapmayı düşlediğimiz, ancak sadece sinema filmleri ve kurgu bilim romanları ile izleyip okuyabildiğimiz nice eylemi yapabilmektedirler. örneğin aynı anda pek çok yerde bulunabilmekte; birden ortaya çıkıp, birden yok olabilmekte; duvarlardan geçebilmekte; bölünüp sonra birleşebilmektedirler.

    içinde yaşadığımız gerçeklik ise süperpozisyon olasılıklarından birinin "ölçümü" (gözlemi) ile var olur. kuantum fiziğinde buna "observer effect" denir. ölçülen olasılık "çöker" (quantum collapse, quantum reduction); içinde yaşadığımız kısıtlı ve maddeden oluşan gerçekliği var eder. ölçülmeden önce her şey dalga fonksiyonundadır (nothing is real until its observed). yani dalga fonksiyonundaki bir parçacık ölçülünce çöker, katı maddeye dönüşür; ait olduğu olasılık gerçekliğimizi var eder.

    seçilmemiş (seçilmedikleri için çökmemiş) olasılıklar ise dağılmaktadırlar (yok olmaktadırlar). anılan yok oluşa ise "eşevresizlik" (decoherence) denir. bu demektir ki "eş-evre"lilik mümkün değildir.

    bu anlatılan durum, kuantum mekaniğinin denenmiş ve kabul görmüş olan kopenhag yorumudur. niels bohr bu teoriyi ortaya atınca -tahmin edileceği gibi- fizik dünyası karışmıştır. einstein bile yıllarca “biz bakmadığımızda ay birdenbire yok olamaz” (the moon does not simply disappear when we are not looking at it) ve “ben bakmadığım zaman da ay’ın orada olduğuna inanmak istiyorum” (ı like to think the moon is there even if ı am not looking at it) diyerek teoriye karşı çıksa da, bohr'un yanılmadığı deneysel olarak kanıtlanır.

    ancak sorun bu noktada sona ermez; çünkü bohr "ölçüm" şartını ortaya atmış olsa da, çökmenin nasıl meydana geldiği pek de belli değildir.

    böylece pek çok "çöküş" teorisi, bir dolu farklı yorum doğar.
    - örneğin orch or yorumu işin tam ters yönde işlediğini öne sürer. bu yoruma göre gerçekliği her zaman ölçüm çöktürmemektedir. gerçeklik, uzayzaman belli bir kıvrıma (curvature) gelince kendi kendine çökmekte ve gerçekliği var etmektedir.
    - stapp, von neumann, heisenberg gibi fizikçilere göre ise seçimi ölçüm değil, bilinç yapmaktadır! eğer her bir süperpozisyon olasılığına bir "kader" dersek ve seçimi bilinç yapıyorsa, bireysel kaderimizi belirleyen unsur, göklerde oturan eli yıldırımlı despot tanrılar, kahpe felek, zalim kader değil, kendi bilincimiz demektir.

    1957 yılında ise hugh everett ııı, princeton üniversitesine verdiği "evrensel dalga fonksiyonu teorisi" (the theory of the universal wave function) adlı doktora tezi ile "çoklu dünyalar yorumu"nu (many worlds ınterpretation) ortaya atar ve "evren, tüm olasılıkları içeren tek bir dalga fonksiyonudur" der. many worlds yorumuna göre seçeneklerin seçilmeyenleri (çökmeyenleri) dağılmamakta (yok olmamakta), her biri farklı gerçeklikler şeklinde var olmayı sürdürmektedirler.

    paralel evrenler, işte bu var olmayı sürdüren (seçilmemiş/çöktürülmemiş) olasılıklardır.

    çoklu dünyalar yorumu, her ölçüm yapıldığında (gerçeklik ve bir kuantum sistemi, ölçüm aracılığıyla etkileşime girdiği her anda) süperpozisyonda bir "ayrılma" oluştuğunu, bu farklı olasılıkların (farklı "akış"ın, "zaman çizelgesi"nin, kaderin) var olmayı kendi dünyalarında sürdürdüğünü; ölçenin (observer'ın, bizim), bunlardan birinde kaldığını öne sürmektedir.

    söz konusu "dallara" ayrılma olayı ise her an, her saniye, her yerde oluşmakta; her parçacık birbiri ile ya da evrendeki başka bir şey ile her etkileşime girdiğinde "çoklu olasılıklar" ya da "dallara ayrılmalar" meydana gelmektedir. sözü edilen "çoklu olasılık" sayısı ise akıl almayacak kadar büyüktür. bu sebepten her birimizin, doppelganger adı verilen paralel ikizler olarak, milyondan fazla çeşit kaderde yaşamakta olduğumuz söylenebilir!

    max tegmark: "kuantum mekaniğine göre elektron sadece iki ayrı yerde olmakla kalmıyor; heisenberg uncertainty principle'a göre iki ayrı yerde olmak zorunda. bir lazer işaretçiden çıkan ışın, bir saydam yüzeyden geçince iki veya üç ayrı yerde oluyor. yani fotonlar aynı anda üç yerde oluyorlar. biz de parçacıklardan yapılıyız. eğer onlar aynı anda birkaç yerde birden oluyorlarsa biz de olabiliriz.

    frank tipler: "paralel evrenlerin makroda da olduğunu görememek, schrödinger’ın denklemine inanmamak anlamına gelir."

    brian greene: “paralel evrenlerin birinde hiroşima ve nagazaki’ye atom bombaları atılmamıştır; savaşı hitler’in kazanmış olması bile muhtemeldir."

    stephen hawking: "apaçık olarak doğru" (self-evidently true).

  • dikkatsizlik konusunda master yaptığımdan dolayı ben onu zeytin zannedip löpletirdim.

  • dağlarda bu kadar insanın su savaşı yaptığını, yakalamaç falan oynadığını zannedenlerin feryadı. be adam, o 2 pkk'lının kafası neden yok biliyor musun? çünkü tepelerinden uçan uçaklar bomba yağdırıyor, havanla vuruluyor, top ateşiyle dövülüyor.

    sağlam kafa mı kalır, hasarsız vücut mu kalır?
    pkk mayını döşediğinde adam iç kanamadan mı ölüyor sanıyorsunuz?
    parçası bulunmayan şehitlerin boş tabutları evlerine gönderilirken hiç vahşet, hiç insanlık suçu ve uluslararası hukuk sikinizde değil?

    ağzının orta yerine sıçtıklarım.

  • bunun aciklamasi yilin ilk alti ayinda 78.6 milyar lira acik veren butcenin ve 5 milyar lirayi bulan saray harcamalarinin bedelini halka yeni vergiler yoluyla yikmaktir, baska da bir sey degildir. hadi vatandas pamuk eller cebe.

  • yakın zamanda geberip gidecekler, hala ülkenin geleceği ile ilgili çıkıp konuşuyorlar ya.
    şurada 3-5 senen kalmış , belki de daha az. ülkenin gelecek 50-100 yılı ile ilgili kararları sen alamazsın ya. almamalısın.
    bak oğuzhan vardı bitane, o da çıkıp biseyler yapacaktı.
    küt gitti.
    sen de gidecen.
    az rahat bırakın ya, az gidin torun sevin ya.
    nedir bu dinazorlardan çektiğimiz ben anlamadım artık.

  • beşiktaş üsküdar motorlarında her hangi bi sıkıntı yok. an itibariyle icindeyim. beşiktaştan alıp altunizade'ye bırakıyorlar..

  • tartışmanın en güzel anında gözlerimi hafifçe kaçırarak "üz anneni üz" repliğiyle ortamda vicdan bombası patlatmayı hedefliyorum. sırf bunun için bile onlarca kilo alıp doğurabilirim.