hesabın var mı? giriş yap

  • hafta sonu tatilinin 1938 yılından önce tarih boyunca hiç var olmadığını ve bu tarihte nasıl ortaya çıktığını biliyor muydunuz?

    1903 senesinde kurulan ford otomobil fabrikasının kurucusu ve dünyanın ilk seri üretim bandının mucidi olan henry ford 1926 yılında sizce neden fabrikalarındaki tüm işçilerin cumartesi ve pazar günü tatil yapmalarını kararlaştırdı? işçilerini çok sevdiği için yaptığını düşünüyorsanız yanılıyorsunuz.

    ford'un şeytani bir planı vardı ve bu konuda başarısız oldu dersek maalesef yanlış olur.

    henry ford birçok otomobil üretiyordu ama bu otomobillerini dilediği sayıda satamıyordu. ucuza mal ettiği otomobillerini çalışan kesime satabilmesi için o insanlarda otomobil sahibi olma ihtiyacı oluşturması gerektiğini biliyordu ama sürekli çalışan ve iş dışında vakti olmayan çalışanlarının da otomobil almaya ne istekleri vardı ne de o otomobilleri kullanmaya zamanları...

    dolayısıyla henry ford araç satışlarını kat kat arttırıp zenginliğine zenginlik katmadan önce insanların otomobillerini kullanabilecekleri vakte sahip olmadıklarını fark etmişti. bu sebeple "hafta sonu" kavramını çıkarması gerektiğini anlamış ve kendisi bunu başlattığı anda diğer sektörlerdeki fabrikalarda çalışan işçilerin de doğal olarak bu hakkı isteyeceklerini düşünmüştü. hatta kapitalizm düşmanı olan en katı sendikaların bile bu uğurda mücadele vereceklerini düşünmüştü.

    zira ford'un tahmini doğru çıkmıştı. neticede ford önce bu hakkı tüm çalışanlarına vermişti ve ford'un işçilerinin bu hakka kavuştuğunu gören amerika'daki diğer tüm işçiler ve işçi sendikaları da verdikleri tüm mücadelelerin sonucunda aynı hakkı kapmayı başarmıştı ve amerika'da çıkarılan 1938 yılındaki ilgili yasayla hafta sonu tatili hakkı amerika'daki tüm işçilere resmi olarak tanınmıştı. bu hak, tıpkı ford'un fabrikasından tüm amerika'ya yayıldığı gibi amerika'dan da tüm dünyaya yayılmıştı. bu, elbette emekçiler açısından çok önemli bir kazanımdı fakat henry ford için çok çok daha büyük bir kazanımdı, onun derdi asla işçilerin dinlenme hakkına kavuşabilmelerini sağlamak değildi. tek derdi kendi zenginliğine daha çok zenginlik katabilmekti.

    ve düşündüğü ve plandığı gibi önce kendi işçileri arasında, sonra da tüm amerika'da işçilere haftada 2 gün hafta sonu tatili verilmesinden sonra otomobil satışları kat kat artmıştı çünkü işçiler gezip eğlenecek vakti bulmuşlardı, daha çok yemeğe gider olmuş, daha çok kıyafet almaya gider olmuşlardı. dolayısıyla bu tüketim çılgınlığı sebebiyle her biri otomobile ihtiyacı olduğuna inanmaya başlamıştı. parası yetmeyenler dahi bankalardan faizli kredi çekip otomobil almaya başlamıştı. diğer yandan da daha çok tüketmeye başladıkları için daha çok paraya ihtiyaçları olmuş, daha çok paraya ihtiyaçları olduğu için de daha çok çalışmak zorunda kalmış ve daha çok üretmek zorunda kalmaya başlamışlardı.

    işin en ironik tarafı ise ford, bu hakkı işçilerine verirken otomobil almak isteyecek olanların sadece kendi işçileri ile sınırlı kalmayıp aynı hakkı protestolarla elde edecek olan amerika'daki ve dünyadaki diğer tüm işçileri de kapsayacağını biliyordu zira onun esas amacı da sadece kendi işçilerine değil, ülkenin tümüne ve hatta ülkenin dışına dahi otomobil satışı yapabilmekti ve tüm bu hedeflerinde başarılı da oldu.

    bu hakkı elde ettikten sonra artık tüm hafta çalışıp üreten işçiler hafta sonu tatillerinde bol bol gezecekler ve kendi ürettiklerini bolca tüketeceklerdi, hatta bunun için üstüne bankalara borca da gireceklerdi. emekçiler tükettikçe büyük patronlar daha çok kazanacak ve daha çok üretme fırsatı bulacaklardı ve daha çok ürettikçe de daha çok satış yapabileceklerdi. yani bu kısır döngü zengin patronları daha çok zengin edecekti.

    henry ford, bu algı yönetimi operasyonu sonrası amerika'daki tüm işçiler tarafından bir kahraman olarak anılmaya başlanmıştı ama ne onun derdi işçileri düşünmekti ne de işçiler bu durumun farkına varabilmişti.

    tüm emekçilerin bugün de hâlâ var olan bu hakkının varlığının devam etmesi gerektiği fikrine ben de şahsen sonuna kadar katılıyorum ama aynı zamanda böylesine önemli bir hakkın çıkış hikayesinin böylesine acı bir gerçeğe dayanmasının da çok yürek burkan bir olay olduğunu düşünüyorum.

    sözlerimi fransız yazar paul lafargue 'ın şu sözleri ile bitirmek istiyorum: "işçilerin, kendilerini öldürürcesine çalışma ve yokluk içinde sürünerek yaşama gibi çılgınlığı karşısında, kapitalizmin büyük üretim sorunu üretici bulmak ve onların gücünü iki katına çıkarmak değil, tüketici bulmak ve bu tüketicilerin isteklerini kamçılamak ve onlarda sahte gereksinimler yaratmaktır artık."

  • bütün arabalar durmusken bayağı yüksek bir hızda emniyet şeridinden giden motorcudur.

    sen motorlu taşıt değil misin birader? diğer butun araçlar normal şeritte iken senin ne işin var emniyet şeridinde? uyanık ya..

    o ölseymis çok üzülmezdim.. ata yazık olmuş.

    oradan at değil de bebek arabası taşıyan biri de çıkabilirdi..

    edit: at arabasının karayoluna çıkmaya hakkı yok diyen olmuş.

    karayolları trafik yönetmeliğinde şöyle der.

    --- spoiler ---

    1) trafik: yayaların, hayvanların ve araçların karayolları üzerindeki hal ve hareketleridir.

    2) karayolu: trafik için, kamunun yararlanmasına açık olan arazi şeridi, köprüler ve alanlardır.

    https://www.tsb.org.tr/…ult.aspx?pageid=654&yid=806
    --- spoiler ---

    kaldi ki orada karsidan karşıya geçen bir at arabası değil bir çocuk da olabilirdi.

    velhasıl-ı kelam, atın yolda olmaya hakkı varken motorun emniyet şeridinde devam etmeye asla hakkı yok.

  • sakallar ve kaşlar takma muhtemelen.

    baston kullanacak yaşta ve fiziksel yapıda olmadığı da aşikar.

    konuşması hem ton hemde diksiyon açısından bir önceki rolüyle taban tabana zıt. fikirler insanın sesini değiştirmez :)

    yine ekmeğinde kral.

    bu kadar bariz ve karikatürize roller herkesin harcı değildir, gerçekten iyi bir oyuncu ve yarın haham olmaya karar verse herkesi inandırır. :)

  • "micheal jackson taklidi yapayım diyen arkadaşıma yap dediğimde ölü taklidi yaptı o gün bu gündür görüşmüyorum. "

  • eski ingilizce'de küçük harflisi de ı olarak yazılıyormuş. noktayı 11.yy'da "m" ve "nı" gibi fırçayla dikey harf yazımlarında karışmasın diye sonradan eklemişler.

  • avrupa'nın yükselen değeri, büyüyen ekonomisi, üretim ve ticaret hacmi, dev istihdam rakamları, sarsılmaz milli iradesi ve demokratik açılımları ile milletler cemiyetinin yeni prensi, orta doğu ve balkan halklarının ezeli hamisi, afrika kabilelerinden amerika yerlilerine kadar tüm dünya ezilenlerinin umudu.

    evet. o bir dünya lideri. o, yeni türkiye.

    yalnız iç ve dış mihraklara uyarı olması bakımından ülkenin adını bu şekilde değiştirmekte fayda görüyorum. anayasanın ilk maddesi de "ülke sınırları içinde kimse kusura bakamaz" şeklinde acilen yeniden düzenlenmeli bence.

    nasıl ki memleketimin en ücra köşesindeki kahvehanede bile "kapalı mekanda sigara içmek yasaktır" uyarıları yazılmışsa, "2013/5107 sayılı bakanlar kurulu kararı ile kusura bakmak yasaktır" temalı afiş ve görsellerin kamuya açık tüm alanlara asılması tez elden sağlanmalı, vatandaş bu konuda aydınlatılmalıdır.

    kusura bakmak isteyen olursa da, onun yeri tabi ki sandıktır. yiyosa gelir efendi gibi kusuruna bakarsın orada. işte demokrasi budur.