hesabın var mı? giriş yap

  • papatya ve limondan kolonya elde etmeye çalışmak. bir kavanoz suyun içinde günlerce bekletilen papatya ve limon kabuklarının kolonyalaşması için alkol gerektiğinin bilinciyle evde alkol aramak, buzdolabının zulasında bulunan rakıdan kavanoza biraz damlatınca gerçekleşen renk değişimini görüp beyaz sıvının karşısına geçerek "beyaz kolonya mı olur yaağğ, ziyan oldu?" serzenişiyle hüngür hüngür ağlamak. o esnada odaya gelen annenin rakı içip ağladığımı sanarak şok geçirmesi.

  • birden fazla nedeni olan güçtür. öncelikle fark yönetiminde yatmaktadır.

    spor kulüplerinin yönetimleriyle, şirketlerin ya da devletlerin yönetimlerini bir tutmak anlamsızdır. çünkü spor kulüplerinin arasında türk toplumunda yıllardan beri süregelen ikili yapı mukim değildir.

    bu nedenle kutuplaştırmacı siyasetle seçim başarısı kazanabilmek mümkünken kutuplaştırmacı yönetici profiliyle sportif başarı getirmek hemen hemen imkansızdır ve mümkün olsa da sürdürülmesi imkansızdır.

    çünkü ekonomik anlamda türk futbol piyasasında hareketi geliştiren zaten siyasetteki ikiliğin bir tarafı olan türk orta sınıfıdır. türk modernitesinin gelişimi tamamen bu orta sınıfa bağlıdır ama bu başka bir tartışma konusudur.

    yine de, bu bağlamda entelektüel anlamda türk modernitesinin önemli yapı taşlarından birinin mektebi sultani olması ve galatasaray kulübünün yönetiminde bu kulübün ciddi ağırlığı olması, beraberinde siyaseten lisecilik gibi kavramlar üzerinden toplumdaki ikiliği kaşısa da başarılı olamaması, ve yönetim süreçlerinin özellikle aziz yıldırım tipi diktatoryal eğilimlerden ve demirören tipi niteliksiz sermaye birikimlerinden uzak olması galatasaray’ın daha başarılı bir tablo çizmesine zemin hazırlamıştır.

    çünkü orta sınıfın yön verdiği bir alanda yönetim anlamında demokratikleşmeyi başarmış olması karar alma mekanizmalarında daha rasyonel davranabilmesine zemin hazırlamıştır. bunu sağlam kurumsal yapısına borçlu olan bir kulüp temel anlamda yönetimsel istikrara zaten ihtiyaç duymadan futbolda ülke tarihinin en geniş başarılarının yakalanmasına yol vermiştir.

    mesela, aziz yıldırım’ın görevde olduğu 20 sene boyunca galatasaray en az 7-8 kere başkanını değiştirmesine rağmen, yani fenerbahçe’de yönetimsel istikrar(!) varken galatasaray’da olmamasına rağmen aziz yıldırım tarihe en çok galatasaray şampiyonluğu gören fenerbahçe başkanı olarak geçmeyi başarmıştır. öyle ki, galatasaray neredeyse tarihi boyunca kazandığı iki şampiyonluktan birini aziz yıldırım zamanında kazanmıştır.

    bunlara ek olarak, beşiktaş niteliksiz sermaye birikimiyle finanse edilen yapılar başarı getirse sürdürülebilirliği sağlamakta zorlanır zira bu tip sermayeler kalıcılık sağlayamaz. ayrıca tarihsel ikilik nedeniyle de, bu tarz sermaye sahiplerine orta sınıfın tepkisel duruşu ayrı bir vakıadır.

    fenerbahçe tarafındaysa, aziz yıldırım ile beraber genele yayılmış yalnızlaşma futbol kamuoyunda bir antipati de getirmiştir. bu antipati sadece şike ve/veya hakem bağlamında ele alınamaz, aynı zamanda psikolojik olarak da ayrı bir etkendir.

    mesela fenerbahçe trabzonspor şampiyonluk yarışının kızıştığı ve şikeye konu olan 2011 sezonunda aziz yıldırım ve o tarz yöneticilerin verdikleri demeçlerin yarattığı negatif algı nedeniyle bu iki takımla maça çıkan diğer takım futbolcularının psikolojik durumları da performanslarında apayrı bir farklılık yaratmıştır.

    bu da takdir edersiniz ki sportif başarı için daha çok efor sarf edilmesine yol açar. mesela bir kalecinin maçın son dakikalarındaki kornerde gol aramak için karşı kaleye gitmesi gibi durumların sorumlusu bizatihi yöneticilerdir.

    aynı durum galatasaray trabzonspor arasındaki bir şampiyonluk yarışında yaşanmış olsaydı akıllı yöneticilerin demeçleriyle bu kadar antipati çekilmemiş olurdu. bu durum futbol kamuoyunun ve futbolcuların psikolojisini bu kadar bozmazdı.

    durum böyle olunca ve ayrıca avrupa’da başarı için türkiye’de başarı da şart olunca galatasaray türkiye’de rakiplerine göre daha istikrarlı bir başarı çizmesinin sonucunu avrupa’da başarılarla taçlandırmıştır.

    türk toplumunda avrupa’ya karşı tarihten gelen bir duruşun da etkisiyle galatasaray’ın avrupa başarıları da türk orta sınıfında ve dahi orta sınıf dışında da bir sempati kazanılmasına yardımcı olmuştur.

    sonuç olarak, spor kulüplerinde de demokratik karar alma mekanizmaları ve doğru halkla ilişkiler politikaları sonucu son 30 yılda galatasaray dominasyonu gerçekleşmiştir.

    bu durumun bir benzeri 1960-1980 arası fenerbahçe başarılarında görülür. o dönemdeki birçok filmde en popüler takım fenerbahçe iken, en başarılı takım da fenerbahçe idi. öyle ki takım 1960-1980 arası 20 sezonda tam 9 şampiyonluk kazanmıştı.

    kısacası son 30 yılda galatasaray’ın birçok başarı kazanmasının nedeni aslında yönetim becerisi ve demokrasidir. başka bir şey değil.

    not: 1960-1980 arası dönemde fenerbahçe yönetiminin profilini bilecek bilgim olmadığı için yorum yapamıyorum ama vurgulamak istediğim şey nefret çekmediği dönemde fenerbahçe’nin daha çok şampiyonluk kazandığını göstermektir.

    bu arada ne işe yarayacak bilmiyorum ama ben fenerbahçeliyim.

  • bu kültür ,insan gibi insan gibi davrananı kabul etmiyor.

    indirimde ürün almış 10 liralık malı 6 liraya almış sıkıntı çıkmış, alan demiş ki sıkıntı var ,adama demiş ki ürünü bana iade etmeden bile önce paranı hesabına yolluyorum ,

    üründen stokta kalmadığı için,

    bunuda oturmuş medeni bir dille yazmış ,

    ee ben mağdur oldum , niye 10 liralık ürünü 6 liraya aldım ,eee 6 lira aldım ama 4 lira zarardayım,

    sen bu ülkede 10 liralık malı 6 liraya alacaksın,

    eline geldiği anda memnun olmadıysan sana hemen paranı iade edecekler ,

    sende serzenişte bulunacaksın,

    bu ülkenin normali bir kere 3 ay bunun kavgasını vermek ,

    satıcı diyecek ki açmasaydın kargoyu,

    sen diyeceksin ki açmadan nerden bileceğim,

    zaten yukarıda ki iki satırın toplamı 10 gün,

    kavga dönüş 30 gün ,

    45 gün vaktin varsa tüketici hakem heyeti,

    hakem heyeti karar verdi onlar gitti geldi,

    100 gün ,

    boşa yüz gün , boşa vakit, boşa sinir kaybı ,

    sonra biri çıkacak bir dünya entry girmiş,

    bir satır israflık birşey dememiş,

    ülkenin anası ağlamış her yeri israf, trilyon dolarlar hiç edilmiş

    amazon israf yapıyor,

    o kutu nerde yapılıyor,

    hangi geri dönüşümde yapılıyor,

    çapı büyük ama, kargo naylonunda daha ucuz ve sağlıklı ,

    sormayalım sorgulamayalım bunları.

  • bir su baskını sonrasında çadırda kalan bir felaketzede:

    - çadırlar su geçiriyor, üşüyoruz.. çoluk çocuk perişanız. nerde bu devlet, nerde bu millet, (karısına dönerek) nerde benim pijamalarım?

    not: daha sonra "nerde bu devlet, nerde bu millet" kısmı uzun süre show tv ana haber jeneriğinde kullanıldı.

    14 yıl sonra gelen edit: böyle bir şey hiç olmamış, zihnimin bir oyunuymuş. "nerde benim pijamalarım" kısmı levent kırca parodisinde varmış. ben de çok üzüldüm bunu öğrenince tabi ama n'apalım. historien'e teşekkürler.

  • bugün, en beğenilenler listesinin tepesindeki entry, bir kripto parayla ilgiliydi.
    okudum. biri, o başlıktaki kripto paradan hareketle, kendi derin bilgileriyle, kripto para piyasasında yapılması ve yapılmaması gerekenleri anlatmış. çok sayıda kişi de favlamış. entryde şöyle bir ifade var: '...filanca coinle bol sıfırlı rakamlar kazandım. kazandırdım da...'
    yani demek istiyor ki, benim yönlendirmelerime uyanlar para kazanır bu piyasada...
    adam entrysini şöyle bitirmiş: bunlar, bir boğanın kişisel yorumlarıdır...

    ulan dedim, ben bu adamı niye takibe almamışım? geçmiş entrylerine bir bakayım dedim. şöyle bir iki kurcalayınca, enteresan bilgiler gördüm. misal dogecoin için şöyle bir şeyler demiş: '1520 lirayla girdim.'
    bu boğamız ripple'a da 600 lirayla girmiş misal. alıp unutmayı planlıyormuş. uzun vadeli yatırım niyetindeymiş.
    daha da ilginci, ocak ayının 2'sinde aynen şöyle bir entrysi var: 'bir şeyi herkes konuşuyorsa bilin ki o tren çoktan kaçmıştır. örneğin herkes lokmacılardan bahsederken, lokma konuşulurken gidip bir lokmacı açarsanız batarsınız. ayrıca yıllardır yatırım yapan biriyim, yükselmesi ve düşmesi hiçbir sebebe bağlı olmayan bir yatırım aracına yatırım yapacağıma giderim rulette siyaha basarım.'

    diyeceğim şu ki, böyle boğalardan tavsiye alıp kripto piyasasına girerseniz, elinize verirler. demedi demeyin...

  • kaos teorisi ve düzensizlik girdisinde kendisinden bahsetme sözü verdiğim ingiliz matematikçi john horton conway'dir.

    conway'in 2005 yılında rus matematikçi alexander soifer ile the american mathematical monthly isimli hakemli dergide yayınladığı makalenin görseli:

    can n^2 + 1 unit equilateral triangles cover an equilateral triangle of side > n, say n + epsilon?

    görselde de görülebileceği üzere makale başlığı dışında 2 kelimeden oluşuyor.

    bunlar sırasıyla:

    1: n^2+2
    2: can

    conway ve soifer önermelerini bu iki kelime dışında hiçbir şey yazmadan, yalnızca iki basit üçgen görseli ile iki farklı şekilde kanıtlıyor.

    makalede sorulan soru makalenin başlığında mevcut. conway ve soifer başlıkta " n^2+1 adet eşkenar üçgen, kenar uzunlukları n'den büyük, mesela n+epsilon olan bir üçgeni kaplayabilir mi?" sorusunu soruyorlar ve bu soruya da cevap olarak n^2 + 2 adet üçgenin kenar uzunlukları n+e olan bir üçgeni doldurabileceğini gösteriyorlar.

    peki bu ne demek? neden n^2+1 kenar uzunluğuna sahip bir eşkenar üçgenin kaç adet eşkenar üçgen ile doldurulabileceğini merak ediyoruz?

    oldukça temel bir geometri teoremine göre eğer elimizde kenar uzunluğu n olan herhangi bir eşkenar üçgen varsa bu üçgeni doldurmak için n sayısının karesi adedince kenar uzunlukları 1 olan eşkenar üçgen kullanmamız gerekir.

    örneğin kenar uzunluğu 3 olan bir eşkenar üçgenimiz varsa bu üçgenin içini doldurmak için kenar uzunluğu 1 olan 9 tane eşkenar üçgen kullanmamız gerekir. kenar uzunluğu 6 olan bir eşkenar üçgenimiz varsa da bu üçgenin içini doldurmak için kenar uzunluğu 1 olan 36 tane eşkenar üçgen kullanmamız gerekir.

    basitçe kenar uzunluğu n olan bir eşkenar üçgenin içini doldurabilmek için kenar uzunluğu 1 olan n^2 tane eşkenar üçgen kullanmamız gerekir.

    bu teoremin kanıtını internette bulmaya üşendiğim için demin oturup kendim yaptım. bu teorem aslında basit ve bilindik bir teorem olduğu için kanıt kısmını --- işaretiyle ayıracağım. dileyen kanıt bölümünü atlayarak conway'in makalesine geçebilir.

    kanıt şu şekilde:

    önce kenarı n uzunluğunda olan bir eşkenar üçgen çizip bu eşkenar üçgenin yüksekliğini buluyoruz. yüksekliğine a diyelim.

    n kenar uzunluklu eşkenar üçgen

    n kenar uzunluğu olan eşkenar üçgenin yüksekliği olan a değeri pisagor teoremince [n(3^1/2)]/4 olacaktır.

    a yüksekliği

    bir üçgenin alanı o üçgenin tabanı ile yüksekliğinin çarpımının yarısıdır. eşkenar üçgenlerde her kenar birbirine eşit olduğu için n kenar uzunluğuna sahip eşkenar üçgenin tabanı n olacaktır.

    böylelikle n kenar uzunluklu eşkenar üçgenin alanı n(a)/2 olur.

    n kenarlı eşkenar üçgenin alanı

    bizim aradığımız şey n kenar uzunluğu olan eşkenar üçgeni doldurmak için kaç adet 1 kenar uzunluğu olan eşkenar üçgen kullanmamız gerektiği.

    kenar uzunluğu 1 olan üçgenin yüksekliğine b diyelim.

    b uzunluğu

    yine üçgen alan formülünden dolayı kenar uzunluğu 1 olan üçgenin alanının b/2 olacağını biliyoruz, çünkü taban zaten 1 olduğu için bölme işleminin üst kısmına bir etkisi yok.

    kenar uzunluğu 1 olan eşkenar üçgenin alanı

    bu noktada şunu anlıyoruz.

    kenar uzunluğu n olan bir eşkenar üçgenin alanı n^2[(3^1/2)/4] olur ve kenar uzunluğu 1 olan eşkenar üçgenin alanı da (3^1/2)/4 olur. yani aslında eğer kenar uzunluğu 1 olan eşkenar üçgenin alanının n^2 tanesi kenar uzunluğu n olan eşkenar üçgenin alanına eşit olur.

    alan eşitliği

    ---

    conway'in makalede sorduğu soru da şu.

    kenar uzunluğu 1 olan (n^2) + 1 adet eşkenar üçgen kullanarak kenar uzunluğu n sayısından büyük olan herhangi bir eşkenar üçgen doldurulabilir mi?

    conway'in cevabı ise basit.

    "(n^2)+2 doldurur"

    yani aslında conway soruya evet ya da hayır cevabını vermiyor ama problem hakkında edindiği bir bilgiyi paylaşmış oluyor. yani makalede sorulan sorunun cevabı olmasa bile sorulan sorunun cevabı hakkında fikir verebilecek bir buluş sunmuş oluyor ve bu buluşun doğruluğunu da iki farklı yöntem ile gösteriyor. yöntemlerden ilki oldukça basit iken ikincisi biraz daha ileri düzey matematik istediğinden ve zaten içlerinden birini açıklamanın dahi yazının ana fikrini gösterebilmek adına yeterli olmasından dolayı sadece ilk yöntemin açıklamasını yapacağım.

    1. yöntem:

    yöntemin görseli

    ilk yöntemde n+e kenar uzunluğuna sahip eşkenar üçgenin n uzunluğuna sahip alanından 1 çıkararak n+e kenarını (n-1) uzunluğu ve (e+1) uzunluğu olarak ikiye ayırıyoruz.

    bunu yaptığımızda ortaya kenar uzunlukları n-1 olan bir eşkenar üçgen alanı ve bu eşkenar üçgenin altında kalan bir ikizkenar yamuğun alanı oluyor. bu iki alanın toplamı n+e kenarlı eşkenar üçgenin alanını bize verir.

    n-1 eşkenar üçgenin içini (n-1)^2 adet 1 kenar uzunluğu olan eşkenar üçgenle, yani n^2 -2n + 1 adet üçgenle doldururuz.

    altta kalan ikizkenar yamuğu ise yan yana dizilmiş 1 kenar uzunluklu eşkenar üçgenlerin altlı ve üstlü dizilmiş halde böldüğümüz zaman bu yamuğun içini görselde de görebileceğiniz altta n+1 adet, üstte de n adet üçgen kullanarak, yani toplamda 2n+1 adet üçgen kullanarak doldurabiliyoruz.

    böylelikle tüm üçgeni doldurmak için n^2 -2n + 1 + 2n + 1 adet üçgen, yani n^2 + 2 adet üçgen kullanmış oluyoruz.

    peki neden conway ve soifer böyle bir makale yazmış?

    açıkçası ben bunun bir çeşit güç gösterisi olduğunu düşünüyorum.

    üniversite eğitimi almış herhangi biri bilimsel metin üretimi dersine girmiş ve makale yazabilmek için gerekli olan şeyler listesini görmüştür.

    örneğin bir makale yazmak istiyorsak ortada bir problem olmalı, bu problem hakkında bilgi verilmeli, bu problem hakkında daha önce yapılmış olan çalışmalardan bahsedilmeli, diğer makalelere atıfta bulunulmalı, bu atıflar ve çalışmalar hakkında kaynakça sunulmalı, daha sonra bu problemin çözümü için yeni bir yöntem önerilmeli ve bu yöntemin doğruluğu kanıtlanmaya çalışılmalı.

    bütün bu kaynakça gösterme, alıntı yapma, atıfta bulunma, örnek verme gibi işler neden yapılır?

    çünkü bizimle aynı alanda çalışan diğer insanları sunduğumuz ön bilgileri uydurmadığımıza ve dolayısıyla saçma sapan konuşarak saçma sapan sonuçlara varmadığımıza ikna etme gereksinimi duyarız. mesela bir ilaç hakkında makale yazarken "bu ilacı 100 kişiye içirmişler 98'i ölmüş" gibi bir bilgi verip bu bilgi üzerinden mantık yürütüyorsak makaleyi okuyan kişiye bu bilgiyi nereden bildiğimizi söylememiz, yani kaynak göstermemiz gerekir çünkü biz bu kaynağı okuyucuya vermezsek okuyucu evde oturduğu yerden 100 kişiye aynı ilacı içirip 98 kişinin öleceğini teyit edemez. dolayısıyla okuyucunun bu bilgiye inanabilmek için o bilgiyi kimin ortaya attığını öğrenmeye ihtiyacı vardır.

    şimdi conway'in makalesini düşünelim.

    bu makalede çözülmeye çalışılan bir problem, bu problemin çözüm yolu hakkında ipucu verebilecek bir önerme ve bu önermenin doğruluğu üzerine mantık yürütme var.

    ne yok?

    kaynakça gösterme, alıntı yapma, atıfta bulunma, örnek verme gibi işler yok.

    neden?

    çünkü matematikte bir bilgiyi kimin sunduğunun veya bu bilginin hangi kaynaktan çıktığının hiçbir önemi yoktur. bir matematikçinin eşkenar üçgenler hakkında aklına yatan bir fikri başka bir matematikçiye anlatabilmesi için o matematikçiye eşkenar üçgenlerin özellikleri hakkında kimin daha önce ne düşünmüş olduğunu ve bu düşüncelerini nerede paylaşmış olduğunu açıklamaya ihtiyacı yoktur. eşkenar üçgen dediğimiz şeyin tanımı ve bilinen özellikleri bellidir ve bu özellikler hakkında fikir ayrılıkları olmaz çünkü matematikte belkiler yoktur. doğru ya da yanlış vardır. hepsi bu.

    mesela ben bu yazıyı yazarken yazıyı okuyan sizlere n kenar uzunluğuna sahip eşkenar üçgeni doldurmak için 1 kenar uzunluğuna sahip n^2 tane eşkenar üçgen gereklidir bilgisini verirken sizin bu bilginin doğruluğundan emin olabilmeniz için benim size bu bilginin kaynağının ne olduğunu söylemem gerekmez çünkü siz de tıpkı benim yaptığım gibi evde masanızın başına oturup gerçekten öyle olduğunu lise düzeyinde matematik bilginizle kendi başınıza kanıtlayabilir ve bu bilgiyi kimin ortaya attığını önemsemeden bu bilginin doğruluğundan emin olabilirsiniz.

    işte bunu yapabilme yetisi matematiğin size verdiği güçtür.

    güç gösterisi dediğim şey de bu gücün bir makale yoluyla sergilenmesidir.

  • hani dışarısı çok soğuktur, eldivenin de yoksa uyuşur o eller soğuktan. musluğu açıp ellerini yıkarken, su normal de olsa sıcakmış gibi gelir sana.
    benim mutsuzluğum da böyle işte. öyle donmuşum, dondurulmuşum ki; şimdi neye dokunsam ılık.