hesabın var mı? giriş yap

  • her ne kadar kille biçimlendirdiği heykeller olağanüstü bir nitelik arz etse de, bunların büyük boyutlarda ele alınmasını tamamen teknisyenlere ve asistanlara bırakması ve heykellere son rötuşlarını dahi atmaması düşündürücüdür. elbette deha, fikrin ve esinin içinde gizlidir yoksa işçilikte değil. gelgelelim bir dönem hayatına girip onun en önemli iki yapıtı calais burjuvaları ve cehennem kapısı işlerinde bariz emeği ve katkısı olan camille claudel'in maharetine yaslandığı kuşkusu rodin'in üzerinde dev bir gölge gibi gezinir.

    siyasilerle olan yakın ilişkisi, belli sanat cemiyetlerinin başkanlığını üstlenmesinden ötürü rodin, camille claudel ile olan çalkantılı birlikteliği sonrasında ona yaşam hakkı tanımamış, eserinin 1900'deki büyük sergiye girmesine engel olmuş ve 1913 yılında camille'i bir tımarhaneye tıktırarak ondan sonsuzcasına kurtulmaya çalışmıştır. zavallı camille tam otuz yıl heykel yapmasına bile izin verilmeden bu cehennemde yaşamaya mahkum edilmiş ve 1943'te de ölmüştür.

    bugün rodin müzesi'ne gidenler onun olağanüstü yetkinlikteki işlerini seyrederken, onların üzerinde camille'in ruhunun ve ellerinin dolaştığını hissedebilir. rodin ise 19. yüzyılın son on beş yılında tutkulu bir aşk ve iş ilişkisi yaşadığı ve kariyerinde onu zirveye taşıyan işlerin ne kadarının kendine, ne kadarının camille'e ait olduğunu sorgulatacak denli kuşkulu bir pozisyonda durmaktadır.

  • tüm yararlarını geçtim de, başka bi' özelliği daha var;

    günde ortalama 100 gramı, geceleyin 20 çürük yumurta gücünde osurtuyor. yemin ederim şu soğukta pencereyi sonuna kadar açmak zorunda kaldım, yorganın altına soktuğum saç kurutma makinesiyle ısınıyorum.

    gözlerim yaşlı...

  • bir insan evladının başına gelebilecek en korkunç talihsizliklerden biri. asıl prison break budur işte dostlarım. mağazanın girişinde bulunan ve arasından geçtiğimiz o mendebur zamazingo bazen çalar ansızın... şaşırır kalırız. hiçbir suçumuz yoktur oysa. tişörtüyle olsun, dizkapağına kadar uzanan çiçekli mayo şortuyla olsun yaz sezonunun en gözde ürünlerini almışızdır parasını ödeyip. sevdiğimiz dergileri, dvdleri, kitapları almışsızdır helal paramızla. kimi zaman iki eppek, makarna, yoğurt ve "yaz geliyor, evde geniş geniş, ferah ferah giyilir bu... marka aranmaz ev kıyafetinde... bayaa da güzel lan aslında" şeklinde sinsi sinsi düşünerek migros marka şort alırız, üzerinde alın teri olan ve bir beybi gibi cüzdanımızda özenerek sakladığımız o ellilik, kimi zaman yirmilik banknotlarla.

    bu derdi çeken bilir. winçester arşidükü gibi bir havayla yaptığım nice alışverişin meksika sınırında yakalanan kaçak göçmen gibi bittiğini bilirim. oysa param olduğu zamanlar yaptığım o sevimlilikler, "kaça bölelim?" diye soran kasadaki emekçi dosta yaranmak için en beybimsi halimle "hiç farketmez" deyişim, kasadaki emekçi dostun "iki taksit?" deyince içimden hemen bir hesap yapıp "altıya bölün o zaman" diye rica edişim, kasadaki emekçi dostun bana bakışı... öten bir alarmla dağılan bir dünya. yıkılan hayaller. girilen suçlu psikolojisi.

    insan suçsuz yere alarma yakalanınca belli tepkiler veriyor. ben şahsen ilk seferinde içinde koray mağazasından aldığım üç adet atlet, iki adet don bulunan poşeti hemen yere koyup, dizlerimin üstüne çökmüş ve ellerimi başımın üstünde birleştirmiştim. çünkü birinin "fiiiiriiiz... put di fakin' pekıç devn" diyeceği hissine kapılmıştım. sonradan yozgat'ın sorgun ilçesinden olduğunu öğrendiğim babacan bir yiğido güvenlik görevlisi gelip "bugün o ötüp yattı abi... bozulmuş herhal" deyip kaldırdı beni yerden. sinirim bozuldu, ağladım. don atlet çalan adam konumuna düşmüştüm çünkü. sağolsunlar yüzümü yıkayıp, su verdiler. daha sonra da birkaç kere başıma gelince bu, verilecek en iyi tepkinin sırıtarak ve çalışanlarla beş bin yıllık dostmuş gibi bir edayla kasaya yönelmek olduğunu anladım. tam mağazadan çıkarken arasından geçtiğim o şey dividividiviviviv diye ötünce "ilahi çocuklar" yahut "hey allahım, hem mağazanın sahibiyim hem bana çalıyor alarm ohohoho" şeklinde bir kendine güven ifadesiyle kasaya yönelip sorunu çözmeye başladım. alarm sesini duyunca çömelip ağlamaktan ya da gaza gelip "beni yakalayamayacaksınız aşağılık herifler" diye bağırarak kaçmaya çalışmaktan çok daha olgun bir hareket bu. bir de görüyorum, alarma yakalanınca "acaba rezil mi oldum?" diye düşünüp mağazadakilere kızanlar oluyor, ben yapmadım ama yapanları anlıyorum. nihayetinde ömür törpüsü bir durum bu.

    o alarm cihazlarının arasından her geçişimde hiçbir suçum olmadığı halde "alarm çalarsa ne yaparım?" diye düşünüyorum: acaba şimdi alarm yanlışlıkla çalsa ve çaylak bir güvenlik görevlisi ben durumu açıklayamadan ateş edip beni vursa, sonra başıma toplansalar ve ben ağzımın kenarından s şeklinde akan kanla ve öksürerek cebimden aldığım ürünlerin fişini çıkarsam... masum olduğum anlaşılsa ve herkes ağlasa böyle, üzülse... ben başım sol tarafa düşmeden önce son nefesimde beni kucağında tutup ağlayan güvenlik görevlisine "neden? neden canıtın? neden?" desem o da ağlaya ağlaya "abi benim adım halil ibrahim" dese... işte alarm yanlışlıkla öter korkusuyla hep bunları düşünmek zorunda kalıyorum. mecbur muyum lan ben bu korkularla yaşamaya? mahvoldu psikolojim yeminle...

  • metroda kulak misafiri olduğum iki yaşlı amcanın arasındaki şu konuşma;
    -benim bir arkadaşım var gazeteyi gözlüksüz okuyor.
    -gözlüksüz müü?
    -eveet.
    -vay bee...

    gülümseyerek dinledim çünkü gerçeklik budur, çok içten geldi bu muhabbet. bizim de böyle diyeceğimiz günler gelecek...

  • müthiş bir karardır.
    imamoğlu farkıdır.
    bu gözler her haftasonu caddebostan sahilde kızartma yapıp arkasından yağını çimlere döken şoparlar görüyor.
    bir de o tavaların etrafını tüp sönmesin diye kartonla çevirmezler mi...

  • (bkz: geceleri uyumamak)

    yeminle bir anneyi bu kadar çıldırtan ve bir evladı bu kadar korkutan başka bir şey yoktur.

    bilgisayar başında kendinden geçmiş, tüm evrenden soyutlanmış, nirvanaya varmak üzereyken, karanlıktan derinlerden bir ses gelir...

    -naaapıooosuuunn buuuu saattteeeee yaattt artttııkkk

    +mnıskim noluyo lan?
    hee annemmiş...

    not: aynı zamanda dünyanın en hızlı laptop kapağını kapatma anıdır bu an.
    artık ne izleniliyosa, o saatte???

  • mülteciliğin, sürgünün ne demek olduğunu bilmeyen ahlak yoksunları gelip ukraynalı kız şakası yaparlar şimdi. lokasyon vermek istemiyorum ama gördüğüm mültecinin dudaklarından kan gelerek param parça olmuş elleri, kıyafetleri ile 20 metreden gelen yoğun kokusunu hissederken hüngür hüngür ağlamasını gördüm.

  • cim sahada mac yaparken henuz macin basinda uzaklardan sol ayakla bir sut atarim, ve farkli sekilde auta gider.
    guney afrikali takim arkadasim yanimdan gecerken sorar:
    - are you left-footer?
    +i use both.
    -maybe you shouldn't.