hesabın var mı? giriş yap

  • sirket: bilmemne semiconductor, bilmemne muhendisligi pozisyonu
    mulakat: ayni gun icinde altinci
    beyin kivami: musmuladan hallice; cikarip patronun masasina cap cap diye vurmaya az kalmis.

    -musterinizin bir sorunu var ve cozum icin uzunca bir sureyi telefonda gecirmeniz gerekiyor. o sirada calisma arkadasiniz isi icin sizden acil yardim istedi. supervisor'iniz da size onemli bir gorev vermek icin yanina cagiriyor. hangisine oncelik verirsiniz?

    -dogru karari vermek icin yeterli veri yok guzel kardesim. musterim ne kadar onemli, calisma arkadasim daha once kac kez sirtimdan gecindi kredisi ne durumda, supervisor'imin isini verebilecegi baska biri yok mu, vs?

    -baska hicbirsey bilmedigini farzet.
    -yeni mi girdim yani ise?
    -evet yeni girdin.
    -yeni girdiysem, ben musteriyle konusurken is arkadasim bu laubaliligi yapacak cesareti bulamaz.
    -is arkadasin epey sorumsuz biri.
    -o zaman boyle birini ise alan insan kaynaklari da, onu tutan supervisor da sorumsuz. boyle sirkete bastan girmezdim.
    -(deliyle sidik yaristirmanin manasizligini gorerek) diyelim ki is arkadasin o sabah manyadi, hangisine oncelik verirsin?
    -(10 saniye ara) (ara biter) bu sorunun bir dogru cevabi yok saniyorsunuz ama aslinda var
    -(haydaaa) haydaaaa!!!

    -simdi boyle konserve * sorularin dogru cevabi pek olmaz, belli ki secimimi nasil izah edecegime ve secimimde ne kadar kararli olacagima bakacaksiniz. iyi bir mantik kurdugum ve flip flop yapmadigim surece hangisini secersem seceyim sizden tam puan alirim.

    -eee peki bizim goremedigimiz tek dogru cevabi neymis?

    -hicbirine oncelik vermem. madem yeterli bilgim yok oncelik sirasini yapabilmek icin, ben de supervisori cagirir, musterimin kim oldugunu ve arkadasimin isini aciklarim. sonra ona hangisini secmem gerektigini sorarim. supervisor olduguna gore musterimi en iyi taniyan odur ve hangisini secmem gerektigini soyler. arkadasimin aksine, karar verme sorumlulugu resmi olarak kendisine yikilmis oldugundan, gercekten en onceliklisi degilse bencilce davranip kendi isini yaptirma luksu de olmaz.

    -guzel ama orjinal oldugunu dusunuyorsan diye soyleyeyim, sadece bugun buna benzer bir cevap veren 3. kisisin.

    -(yalanci herif, daha sen bugun uc kisiyi anca interview ettin, butun sabah is toplantisindaydin. egom ne kadar yuksekten duserse kirilir diye gormek icin blof yapiyorlar belli ki. yapmiyorlarsa da eve gidince aglarim zaten; simdi artistik zamani) sonucta bana orjinal cevap verin demediniz ki, dogru cevabi verin dediniz. illa orjinal olmam isteniyorsa...(kafatasinda giderek buyuyen musmula kutlesinin elektrik sinyallerini yavaslatmasi sonucu epey bir duraksama)... is arkadasima oncelik veririm. ise yeni basladigim icin kimseyi tanimiyorum, o yuzden yani cubicledaki tas hatunla beni tanistirip yemege cikarmasi karsiligi bunu yaparim. musteriye supervisorumin beni cagirdigini soyleyerek sucu sirkete atarim, supervisor'ima da is arkadasimin isini bana yiktigini bahane ederim. herkes birbirine duserken, ben de kiza ogle yemegi hesabini odettiririm hosgeldin yemegi ayagina. (bunu da mi soyleyen 3. kisiyim ha ibne, konussana)

    -ha ha (corporate gulusu) iste biz de boyle yaratici insanlari ariyoruz da kil yun (sanki sitcom senaryo yazarligi anasini satayim, semiconductor isinde ne yaraticiligi be, allahin office space milton'i gibi birsey olacaz alt tarafi)

    sonuc: "ise alindim" diyecegimi saniyorsunuz di mi? bizim hikayeler boyle cheesy degildir arkadas; oyle "kafam atti, aldim patronu karsima, ana avrat duz gittim, bi de baktim sirket beni ise almis, altima cekmisler mersoyu" gib hollywoodvari seyler olmadi. al iste, yillar sonra bakiyorum, resmen agizlarina tikmisiz lafi, yine de fos cikti kardesim, almadilar. en sonunda risk budur diye bagirmadigim icin olabilir gerci, hep icimde ukte kalmistir o.

  • valla 10 yıl oldu neredeyse çok mızmızlanacak bir şey yok aslında. yalnızca yaz olunca şöyle gönül rahatlığıyla koca bir karpuz alıp evimde yiyemiyorum ya ona canım sıkılıyor. minik karpuz üretilsin, tek kişilik. başka da bir derdim şikayetim kalmayacak bak söz.

  • yobaz, cemaatçi, şeriatçı birini 100 metreden tanırım. atam tanımakla kalmazdı gerçi ama bendeki de fena özellik değil.

  • harika eylem..
    plansızca tek başına çekip gitmek... o plansızlığın önüne çıkaracağı yepyeni deneyimleri kucaklamak..
    özellikle çok uzaklara, hiç bilmediğin, tanımadığın ve tanınmadığın yeni bir yerse, o yeri keşfederken bir parça da kendini keşfetmeye başladığını farkedersin.. tek başına bir kadın başka bir ülkede.. ya başına birşey gelirse?
    çevrendekilerin şaşkın ve tedirgin nidalarına güler geçer, öylece tek başına gidersin işte.. hiç de zor değildir..
    araba kiralarsın, canının istediği yöne doğru gidersin, o ilk anlar sudan çıkmış balığa dönersin, tek başına, başka bir ülkede, bilmediğin bir istikamete doğru direksiyon salladığın ilk anlar.. bu ben miyim? geldim mi? burada mıyım?
    yanında yok oraya değil şuraya gidelim, yok burada şu kadar kalalım diyecek kimse yoktur.. park ettiğin yerde canın ne kadar istiyorsa o kadar kalırsın.. 5 saat de olabilir 5 gün de.. o an nasıl istiyorsan öyle.. yol yordam öğrenirken orada burada, güldürürsün kendini.. kaybolursun bazen yollarda ama kaybolmak başka güzel şeyler çıkarabilir karşına.. bir mola kasabasında, dur yaw gelmişken bu kadar, şuraya da bir uğrayalım bakalım deyip plan değiştirebilirsin ve o değişiklik inanılmaz bir anı bırakabilir yaşamında.. yeni insanlar tanırsın kısa molalarda.. fransa'da nargile dükkanı olan bir tunus'lu mesela, bir kafe işleten san domingo'lu bir genç mesela, bir polonya'lı, bir senegal'li mesela.. küçük molalarda tanırsın onları ve hayatına sayılı dakikalar için girer, sonsuza dek çıkarlar..
    o kadar kolaydır ki hayat.. çok ünlü bir şehir var 2 saat ötende örneğin ama yanında başka bir seçenek de var.. ne yapsam? düşünürsün.. birini seçsen birinden vazgeçeceksin.. ve 1 saniyede karar verirsin... o kadar yakınken o ünlü kentte, vazgeçmek 1 saniyeni alır, başka bir istikamete doğru yol alırsın.. karışanın yoktur.. o kadar kolay.. bu kolaylık hissi mutlu eder insanı..
    her gece ucuz otel-pansiyon ararsın.. ne rezervasyonu? yoktur.. izbe odalarda kalırsın ama seversin her birini..
    hep yorgun argın ama mutlu girersin o odanın yatağına.. yalnız ama mutlu.. sabah yeni bir yol başlar..
    bir kasabaya aşık olup orada günlerini geçirebilirsin.. sözlük nick'in olacak kadar vurulursun oraya..
    ve o kasaba yüzünden keşfetmesi günler sürecek bir kentte kalış günlerini azaltabilirsin.. istediğin kararı verebilirsin.. çekiştiren yok.. rahat zamanlar..
    tek zor yanı gecelerdir.. yemekten sonra az dolanıp, bir kahve içip odana çekilme vakti gelir.. bir tek geceler zordur yalnızken.. kişisine göre öyledir ya da değildir aslında..
    kentte arabana hoşçakal deyip bir bisiklet kiralarsın.. bunu yapmaya karar verene kadar ayak tabanların çoktan su toplamıştır yürümekten.. bisikletle uça uça dolaşmak kadar az keyifli şey vardır hayatta.. olağanüstü güzelliklerin hızlı keşfi.. çapkın erkeklerden korunmaya çalışırsın ama pek tatlıdır onlardan korunmak.. sohbetleri zarar vermez, yapışmazlar ve nazikçe yalnız kalmak istediğini söylediğinde gülümser ve yok olurlar.. ya da ben şanslıydım.. orada bile yalnız tatil yaptığını duyanlar şaşırır, şımarıkça hoşuna gider bu çünkü bu yolculuğu tek başına yapıyor olmak, buna cesaret edip üstesinden gelmek iyi hissettirir.. aslında cesaret edilmeyecek bir şey olduğu için değil, alışılmadık olduğu için.. bir arkadaşla, sevgiliyle yapılan tatilin de yeri, güzelliği ayrıdır.. fakat yalnız tatil yapmanın verdiği hisler bambaşkadır... tatil de değil, bir yolculuk.. yorulduğun, araba kullandığın, otel aradığın, tren istasyonlarında beklediğin, yürüdüğün, pedal salladığın, sürekli yollarda olduğun bir yolculuk.. ne anlarım ben güneş altında yatmaktan? 2 gün yeter.. çekip gitmek lazım bilmediğin yerlere, yolculuklar lazım..
    kuş gibi hissetmek, keşfetmek, hesap kitap yapmadan kaybolmak lazım..

  • pahalı ürünleri savunan insanları ortaya çıkararak şaşırtan fastfood zinciridir.

    babacım ben "pizza yemek için sms bekleyen adam"dan bahsetmiyorum. sen zaten herşeyin promosyonunu yakalıyorsundur, hayatta küçük heyecanlar yaratıp bununla gurur duyuyorsundur. o başka bir yetenek. ben normal bir insandan bahsediyorum; hani canı pizza istedi, karnı aç, giriyor yemek sepetine, canının istediği pizzayı sipariş verecek, haftasonunu beklemeyecek, birazdan yiyecek.. hani o pizzanın yanında 30 tl yazıyor. mevzu sen değilsin yani, heyecan yapma.

  • uğur mumcu'nun şu sözünü hatırlatan adamdır.

    "haklıdan değil de, güçlüden yana olanlar korkak ve kaypak olurlar. güç merkezi değiştikçe döner, sonunda fırıldak olurlar."

  • "neden ?"

    aklımda sadece bu sorunun dönüp dolaşmasını sağlayan bir işkencedir bu...

    "neden ?"

    hala içimde bir yerlerde dağınık bir şekilde duran tüm o özlem, sevgi, aşk kırıntılarını kalbime gelişi güzel tekrar saçan bu telefon neden ?

    işte yine o ses...tüm "hayır"’ların "evet" gibi geldiği, telefonun bir yanından girip öteki yanından çıkarak sımsıkı, ama sımsıkı sarılma isteği uyandıran o ses.

    nedendir bu aramak ? herşeyi mahveden sen.. aldatan ve çekip giden sen...bir türlü sana yetemeyen “beni” tekrar aramayı düşünmen neden ?
    yıllar sonra, bir kez daha, herşeye rağmen tekrar deneyelim dediğim zaman arkanı dönüp de “bu eleman kenarda dursun...şööle bi etrafa bakalım..daha iyisi var mı acaba ? ” diye başkalarıyla denemeyi isteyen sen; herşeyi ikinci kez elinin tersi ile ittikten sonra bu ağlamaklı ses neden ?

    yine denedin ve yine mi olmadı ?
    kimseler sevmedi mi seni ya da sen umduğun gibi sevemedin mi ?
    seni sadece “sen” olduğun için seven,
    gözlerinin en içine “ben” gibi bakan biri daha çıkmadı mı ?
    umutsuz musun ?
    ya da ;
    mutsuz musun ?
    artık hiçbirşey eskisi gibi olamayacak karamsarlığı içinde yorgun musun ?

    eğer öyleyse ,
    ben” gibi olmuşsun.
    ne üzücü ki neler hissettiğimi anlar olmuşsun.
    “ne olurdu sanki yok etmeseydin herşeyi, ve ben en çok sevdiğim kadınla mutlu olsaydım” diyen ben gibi zamana mağlup olmuşsun.

    gördün mü bak ne kadar zor geçen zamanı geri döndürmek..
    ve o zamanla gidenleri tekrar yerine getirmek..
    ne kadar zor tekrar güvenmek..
    ve aslında ne kadar acı ilk fırsatta yine çekip gideceğini bilmek..
    ama daha kötüsü..
    belki de en kötüsü..

    ne kadar yazık seni bu kadar çok sevmiş olmak ve ilk görüşte seni seçmek.
    bir daha kimseyi bu kadar sevemeyeceğimi bilerek..

  • telefonla canlı yayına bağlanan kişinin 9'a basması üzerine erdem bey ceza olarak bir fıkra anlatır ve cenk bey fıkra bitince alaycı bir ifadeyle güler...

    e: bu fıkrama kahkahalarla gülen 70 milyonu duyar gibiyim cenk bey...
    c: duyargalarım var diyorsunuz... (telefondaki kişiye* döner...) aldınız mı ağzınızın payını hanımefendi? 9'a basarsanız böyle olur.
    e: cenk bey yalnız bir dakika, bu bir ceza madem... insanlar niye gülerek kendilerine ceza çektiriyorlar? yani 9'a basarak... demek ki bu bir ceza değil, benim fıkralarımı gerçekten seviyorlar cenk bey.
    c: işte tuna kiremitçi de sizin gibi düşündüğü için devamlı kitap yazıyor erdem bey!