hesabın var mı? giriş yap

  • evan parker, derek bailey ve han bennink'in (bir an tony oxley yazacaktım, son anda bennink olduğunu anımsadım) beraber çaldığı, bu entrynin yazıldığı tarihten tam elli sene önce (13 temmuz 1970) kaydedilen, özgür doğaçlama tarihinin mihenk taşlarından biri. tarih üzerindeki en iyi albümlerden biri olduğunu samimiyetimle söyleyebilirim.

    aslında her şey temelinde klasik müziğin büyüsüzlüğüne, hatta hafiften gecikerek gelen serializm akımına -hem metaforik, hem de sahiden 'total' olarak- kendini kaptıran john stevens'ın challenge'ıyla (1966, spontaneous music ensemble) başlamıştı. kimler yoktu ki? henüz john dankworth'le o dört başı mâmur windmill tilter'ı kaydetmesine üç sene kalmış trompetçi kenny wheeler, sorumluluğu üzerine alma ustası paul rutherford, diğer yanda stevens'ın ritmik bütünleştiriciliği ve paul lovens'a göre tam teri duyulan; yıkıcı/yapıcılığı. gel gelelim, derek bailey her daim ayrı bir yerde duruyordu. [derek bailey'nin getirisi -bir yudum serin sudan farklı olarak- kendini tanıma sevdasının -hiç bitmeyen- neolojistik bir düzlem yaratmasına ek olarak, bu pek kolay çözülemeyen; ancak reddedildiği ölçüde gerçeğe yakınsayan "müziğin" öncülüğü ve takipçiliğini aynı anda yaratabilecek kadar döngüsel oluşudur. ]

    çok daha yalın ifade edeyim: bailey yaratırken özgürdür, bu özgürlüğü ifade ederken otonomi kazanarak bir anlamda tekrarlayabilmekten kaçınmak için tekrar tekrar armoniyi bozmanın üst otonomisini oluşturmuştur.

    diğer yanda, henüz alexander von schlippenbach trio'nun bir üyesi olmayan; genç bir evan parker var. entryi buraya kadar okuyorsanız, bu dikkati çekecek bilgiyi de kanımca hak ettiniz.

    düşünün, evan parker ve derek bailey beraber çalıyor. derek bailey o dönem ellilerin cool jazz gitaristi billy bauer'den de etkilendiğini hem söylüyor, hem çalımında bunun kokusunu dikkatli bir burunla* hissedebiliyoruz.

    evan parker da warne marsh, lee konitz ve lennie tristano akımıyla şekillenmiş ve ilk "adıyla açıklanan" albümde bu yönü nadir de olsa sergilemeyi başarmış . ancak, evan parker'ın bu "west coast cool" hâlinin ilk ve az sayıdaki örneğinden biridir the topography of the lungs. sonrasında schlippenbach trio'yla çalarken gerd dudek ya da rudi mahall gibi thelonious monk -hatta daha da köklere inecek olursa, jelly roll morton!- tadında icralarda yer alacak ve absurdist humor ile bunları birleştirecektir.

    absurdist humor ve "tümleşik müzik" dendiğinde akla gelecek hollandalı akım-kurucuları, yüce ekol birlikçileri instant composers pool'un davulcusu ve her şeyi olan han bennink de bu kutsal albümde yer alıyor. daha ne olsun?

    salt iyi müzik.
    iyi ki var ve iyi ki bu akışı duyabiliyoruz.

  • bunlardan biri arkadaşımdı. bir gün ankara'da sinemaya gidelim dedik. yaklaşık 10-12 kişiyiz. bu arkadaş biraz durun hele dedi ve yarım saat sonra telefonunda bir düzine şifreyle geldi. adam başı 14 tl vererek i-max de film izledik ve mc donalds dan menü aldık.

    herkesin böyle en az bir arkadaşı olmalı.

  • "yakın geçersin sandım, vurdun geçtin beni, baktım:
    dokunmadın bile bana
    kavurup bıraktın ve yeniden uzakta bir yıldızdın ansızın."

  • (bkz: özgüven yapma telaşı)

    - hadesten body: başkalarından görüp etkilenme
    - necasetten body: çelimsiz vücudu yapılandırma. güvenlik görevlisi / çete elemanı olma
    - setr i avret: kadın derdine
    - istikbal i kıble: nasıl olsa iş oraya gidiyor, geliştirelim de kurtulalım
    - vakit: ergenlikten

  • yüzümde bir gülümseme bırakan düşünce. nefret kusan, ayrımcılık akan başlıklardansa böyle başlıkları tercih ederim.
    ayrıca evet, çok şirin ve minik ve tombullar biraz. yirim.

  • çok kalabalık bir ailenin, ailesine bakmak için okuyamayan oğlu olduğunu söylemişti taha. kıt imkanlarıyla, mutfağında onu en mutlu eden şeyi yaptı, yemek pişirdi. “insanların bir bardak su bile içmem dediği o mutfakta ben çok mutluydum” diyordu. hiç rahat vermediniz; eleştirdiniz, dalga geçtiniz. bugün enkazdan cansız bedeninin çıktığı haberini gördüm. tabi ki birçok kaybımız var ve hepsi üzücü. ancak soruyorum; değer miydi? küçümsemeye, dalga geçmeye değer miydi? hayat bu kadar kısayken onun çabalarını hor görmeye değer miydi?