hesabın var mı? giriş yap

  • nasıl yürüttükleri hiç umrumda değil ama türkiye’de nasıl yürüteceklerinin tartışılmaması için oy vermeye gidiyoruz.

    kadınlar özgürlüklerine sahip çıkmak zorunda!

  • az evvel bilgisayardaki işlerime yönelmeden bir tv'ye bakayım dedim. ülke tv'de kendisini gördüm.

    "ne demek ya polise karşı gelmek?"

    "çocukken polis görünce saygı duruşunda bulunurdum."

    "türkiye'de demokrasinin bu kadar ilerlediği başka bir dönem olmamıştır."

    filan gibi şeyler söyledi. bilin bakalım ben ne söyledim?

  • a noktasından b noktasına yürüyerek gitmek mi istiyorsun. gidemezsin kardeşim bu lanet olası şehrin her sokağında köpek çıkıyor karşına. bazen 2-3 tane bazen 10-15 tane. bilmen mümkün değil saldırgan mı değil mi.

    spor olsun diye koşmak mı istiyorsun kardeşim, yakında bir yerde parka mı gideceksin koşmak için. gidemezsin kardeşim. parklar da artık köpeklerin elinde. hepsinde bir sürüsü hayatını geçiriyor. koşsan peşinden gelecek mi ne yapacak bilemezsin.

    insanların hayatlarını kısıtlayan köpeklere artık bir çözüm bulunması gerekir.

    not: istanbul

  • bir de demiyorlar mı "karıncalar zeki hayvanlardır" diye. klavyeyi ısırıyorum sinirden. lan nasıl zekâ bu. demin nereye gidiyordun şimdi ne yapıyorsun. diyecek laf bulamıyorum bu geri zekalılara gerçekten. bildiğin ebleh bir hayvan. diğer yönü de kapatsan yine terse yürür ha. ehehehe. lan o taraf kapalı zaten. ahahah. salak ya.

  • normal bir durum. genele gitmeye gerek yok, mahallende aç fakir çocuklar dolanırken sen internete telefona ayda 100+ lira döşeyip çocuklara 1 lira bile destek olmuyorsan senin de bir farkın yok. aç insan var diye bilim de yapmasınlar oldu amk.

  • şöyle özet geçeyim:

    zack snyder 214 dakikalık çekim yapıyor.

    warner bros'a 140 dakikasını teslim ediyor.

    joss whedon filmin %70'ini baştan çekiyor ve 120 dakika ile sınırlıyor.

    hala aynı film olacağına düşünen yoktur herhalde.

  • 1) yabancı dil olmazsa olmazınız
    2) çoğu mühendislik için üretim süreci çok önemlidir, o yüzden hemen kalite kontrol, pazarlamacılık gibi ilanları değil üretim içinde çalışabileceğiniz ilanları takip edin.
    3) idarecilik ayrı bir bilim dalı olmakla birlikte yapmanız gereken konu olduğundan, insan ilişkileriniz güçlü olmalı. işçilere güven vermeli ve patronun adamı değil onların hakkını da savunabileceğinizi hissettirmelisiniz.
    4) ilk zamanlarda çalışma saatlerine kafayı yormayın,bu saatleri kendinizi öğrenme ve geliştirme saatleri olarak düşünün.
    5)başlangıç için orta ölçekli şirketler idealdir. büyük ve kurumsal şirketlere geçişiniz, yeteneğize ve kendinizi ne kadar zamanda geliştireceğinize bağlı olduğunu unutmayın.

    şimdilik aklıma gelenler bunlar.

  • ben küçük bir çoçukken şehrimizde muz esnafı vardı.

    evet, yanlış duymadınız, muz esnafı.

    bir kişi dükkan kiralar ve orada yalnızca muz satardı. ara sırada bazılarının kivi de sattığı olurdu.

    tıpkı manav gibi, ama yalnızca muz satılırdı.

    o zamanlar muz, kivi falan şimdinin ejder meyvesi, pitahaya denilen nebatatlarından bile daha pahalıydı...

    bu entriyi neden mi yazdım ? öylesine, eski günler aklıma geldi.

    kriz zamanlarıydı o zamanlar. her şey pahalıydı. ama yine de mutluyduk.

    şimdiye bakıyorum; yine her şey pahalı. hem de ateş pahası. dahası, bugün mutlu da değilim.

    ben yeni türkiye'yi hiç sevmedim sözlük. hiç mi hiç sevmedim hem de.

  • işte o heykeli yapılan adamın savunduğu değerler
    sayesinde seni rencide eden adam yalandan da olsa yaptırımlara maruz kaldı. umarım anlamışsındır kenan kardeş.

  • (bkz: ankapark rezaletinin kimseyi çıldırtmıyor oluşu)

    750 milyon dolar lan. bak bir daha diyorum. 750 milyon dolar.

    ulan en fanatik akpli olsam şu meseleden sonra oturur iki dakika düşünürüm.

    bu kadar fakirin fukaranın yetimin öksüzün hakkına girip pişkince sırıtabilmek, insan içinde gezmek... tarih sizin gibi insanları yazarken yeni bir kelime bulmak zorunda kalacak. akpli siyasetçi utanmazlığı anlamında. normal kelimeler karşılamıyor bu kansızların yaptıklarını...

  • rahmetli olan bir arkadaşım ve yine onun rahmetli olan babasından muhteşem bir diyalogtur.
    bizimki evde canı sıkıldıkça telefonu bilmemne polis karakolu buyrun diye açardı babası arıyor bir gün
    bizimki- iyi günler bilmemne polis karakolu buyrun
    babası-oğlum ?
    bizimki-baba?
    babası-oğlum karakolda ne işin var senin???

  • yıllar yıllar önce memleketime gitmişim antakya'ya...

    güzelim bahar havasında yeşilliklerin ortasında kıytırık bir solcu kahvesinde mkü'den bazı arkadaşlarla oturmuşuz. böyle bir yerde hoş karşılanmayan şeylerin başında bağır çağır tavla oynamak geliyormuş dostlar. ben zar atarken bizim trakyalı arkadaş 'o surata düşeş gelii mi beya' derken henüz farkında değildik. neyse ki ortamda bizden daha çok dikkat çeken bir amca çıktı da 'defolgit' bakışları üstümüzden kalktı.

    kahvehanenin sahibi 68 kuşağından. garson ise bizlerden; sekiz yıldır mkü'de birşeyler okuyan bi öğrenci arkadaşımız, deniz. bölümünü hatırlamıyorum. kendisi de hatırlamıyordu. yanımızdan geçerken 'ne manyaklar var amk' diye söyleniyordu. bunu duyunca manyak görme hevesiyle hemen etrafıma bakındım.

    ilerideki masada...
    münir özkul tipli bi amcam kendi kendine konuşuyordu. masadaki iki çay bardağı vardı, biri dolu diğeri bitmek üzere. ben bunlara odaklanmışken amcam bardaktaki son yudumunu 'shüüürrp' diye çekti ve hesabı istedi. bizim deniz, '1 lira abi' deyince bu ellerini cebine attı ama nasıl?
    sağ elini atmış cebinin içine parayı çıkaracak. sol elini de sağ elinin üstüne koymuş sıkıyor. 'pandomim mi yapıyor bu moruk' der gibi deniz'e baktım. 'ne bileyim amk gitsin de dinleneyim' der gibi bana baktı. bu arada münir amcam kendi kendine konuşuyor.
    ''yok olmaz azizim bu defa benden''
    ''ayıptır üstadım ben veririm ne olcak''
    ''ahbabım bırakmam valla ''
    ''neyse bu defa senden olsun, sağol'' dedi en son, bildiğin hesabı kendi kendine kitledi ve kalktı gitti ödemeden.

    ben, kahvehanenin sahibi ve yan masadan benim gibi olayı izleyen mor giysili, uzun siyah saçlı sebahat tuncel tipli abla donduk kaldık. deniz ise masanın başında diğer sandalyeyi tutuyor sanki orada harbiden görünmeyen birisi var da; 'bari onu tutayım hesabı ödemeden kaçmasın' derdinde, o da az manyak değil...

    ulan yılardır düşünüyorum adam mı deliydi ya da biz mi kerizdik? adam mı hayal görüyordu yoksa biz idea'mızda ikinci adamın varlığını unuttuğumuz için mi göremiyorduk hiç anlamadım, ama adam resmen beautiful mind filmiydi, kafası güzeldi ...

    edit: beautiful mind'ın çevirisinin kafası güzel olmadığını söyleyerek beni uyaran arkadaşa teşekkür ederim.