hesabın var mı? giriş yap

  • adını koyamadığınız acayip bir çekiciliği olan bir yandan da içten içe sizi rahatsız eden filmlerden. bir nev-i "bana o kadar mükemmel bir yalan söyle ki iki saat boyunca bu karanlık ve kapalı salondan ayrılmak istemeyeyim" diyen sinema seyircisine "işte seni parmağımda böyle oynatıyorum" diye haykıran, aldatılmanın hazzını yaşatırken bir anda tepe taklak ediveren illüzyonlar zinciri. alex in nezdinde biz de şaşırdık, kızdık, düştük, kalktık, sevindik, üzüldük. üzüldük, evet. bile bile.

  • ofis arkadaşım günlerdir bu sene ayva çok. kış çok soğuk olacak deyip deyip durdu. ne diyo be bu, ne ayvası, ayva çok olursa ne olacak, saçmalıyor kafası gitti yine, ayvayla ne alakası var lan diyordum.

    varmış.

    soğuk bile değil dışarı, kuru ayaz. yün çoraplarıma, botlarıma, montuma kavuştum bu sabah. öyle bi' soğuk ki ofise nasıl geldim bilmiyorum. ofisten eve de nasıl dönücem onu da bilmiyorum. o kadar soğuk. allahım saatlerce ankara' nın ne kadar soğuk olduğundan bahsedebilirim.

    çok erken bu soğuklar için, daha ekim ayındayız! neyse ayvalara dikkat edin siz yine de.

  • iş hayatının getirdiği yoğunluk yüzünden ilişkiye vakit ayıramayan eşleri olan kadınlara saati 80 dolardan 40 profesyonel kucaklayıcının çalıştığı servis.

    daha çok kadınlar tercih ediyormuş.
    fiyat yükselmiş 2 günde, 72 dolardan 80 dolar olmuş...

    new york’ta yaşayan saski fredericks (41), polis memuru eşini ayda yalnızca birkaç gün gördüğü için bu hizmetten faydalanıyormuş.

    --- spoiler ---

    "kocam polis teşkilatında bir teğmen ve sürekli 7/24 devriyede. sürekli bir arada olamıyoruz çünkü ben new york'ta o ise connecticut'ta yaşıyor. eminim ki kocam beni kıskanmıyor .sürekli onunla iletişim halindeyim ve bu konuyu kendisiyle konuşuyorum. belki birbirimizi daha fazla görme imkanımız olsaydı birlikte çiftlerin sarıldığı seans hizmetine giderdik. kocamın bunu polis arkadaşlarına anlatabileceği bir şey olduğunu sanmıyorum ama kendisi açık fikirli biri. kıskanç olduğundan daha fazla korumacı bir karaktere sahip olduğu için ben güvende olduğum sürece o da mutlu oluyor."

    --- spoiler ---

    site

    video

  • aynı evde yaşamanin getirdiği sorumluluğu bilmeyip kolayca ceketin alınıp çıktığını zannedenler için evlilik ile arasında büyük farklar var zannediliyor, yok öyle bir şey .

    aynı evde yasadigin insanı istediğin zaman öyle pat diye bırakıp gitmek asıl firmalaşmanin ta kendisi olmuş oluyor, uzgunum. abi madem illa gideceksin git tamam da seninle toplum baskısının en büyük kısmını sırtında almış kadını bir anda bırakıp gitme.

    ondan sonra bu kızlar çok rerero. ee tabi olur.

  • çok eğlenceli lan. bir şey anlamıyorum ama böyle ,renkli renkli, çuv çuv dışın dışın, oradan oraya noktalar uçuşuyor. çamaşır makinesini izleyen kedi gibi takılı kaldım.

  • 20 tl. yarın 15 i maaş günü gece 2 de yatacak iftar için 4 tl param kaldı onada makarna alıp onu yapıp yiyeceğim. 20 liram olsa hd ye gidip güzel bi iskender yapardım. yarına hiçbir maddi sıkıntım kalmayacak.

    edit : çok sayıda yemek ısmarlama teklifi hatta iban ver para yollayım teklifi geldi. gönlü zengin bütün arkadaşlara teşekkür ederim ama bi kamu kurumunda memurum ihtiyacım yok başlığı görünce yazasım geldi sadece. geçici bi maddi krizdeyim ay sonu tüm memurlara olabilir. bugün bol ketçaplı bi makarna yiyecem ama söz yarın iskender yiyecem :) siz ne iyi insanlarsınız valla çok teşekkür ederim.

    edit 2 : oha lan kargo geldi az önce sevgilim dün kek yapıp yollamış makarnanın üstüne birde tatlım oldu :)

  • zorunlu edit: ustayı ayağına çağırdın diyenler olmuş. yok efendim eve gelmedi, vatsaptan foto ve video yolladık. eve gelemezmiş önce işi görmeliymiş. ayrıca işin uzunluğundan ve emeğinden bahsedilmiş. parçayı eve getirip takmamız 30 sn sürdü. (sıcak-soğuk ayarı yapılan kolun içinde bir parça idi) indirim yapabilir miyiz diye konuştuğumuzda akşam saatinde - ki saat 6 civarıydı- bu fiyatın normal olduğu, yarın ölü bir saatte çağırırsak ücreti 170 liraya düşüreceğini söyledi. 30 liralık farkı saate göre belirledi.

    az önce tecrübe ettiğim durum. duşa kabin su akıtınca tesisatçıyı aradım. baktı, 200 liraya olur anca dedi. biz de hırdavatçıdan 10 liraya parçayı aldık. kendimiz uğraşıp yaptık.

    el işçiliğine 190 lira alınır mı?!

    evinizde bozulan bir şey olduğunda siz yapın, uğraşın en azından. bu hırsızlara para kaptırmayın.

  • ilk 2 bayramda kimse kapımı çalıp şeker istememişti. bu duruma istanbul’da geçirdiğim 4 yılın sonunda alışmak zorunda kalmıştım ama yeni taşındığım bu semtte diğer semtlere göre ‘eski bayramlar’ geleneğinin çok daha az olduğunu bilmek içimdeki heyecanın sönmesine yetmiyordu. tüm bayramı evde geçirdiğim halde kapıma kimse gelmemişti. gerçi önceki 8 bayramdan acı bir biçimde tecrübe edinmiştim alınan şekerlerin kullanılamayacağını. benim de şekerle aram pek yoktu. bu yüzden artık şeker almayı da bırakmıştım.

    sonraki bayram da aynı şekilde yalnız geçmişti. ist.da komşuluk ilişkisi gibi bir kavram yok. hele bekarları/öğrencileri kimse komşu olarak bile görmüyor. bu çok umrumda değildi aslında benim için önemli olan çocukluğumdaki bayramları hatırlatan ve bayramı bayram yapan şeker toplama ritüeliydi.

    bir sonraki bayram(oturduğum semtteki 3. bayram) kapı çalındı. diafonda “kim o?” soruma verilen “bayramınız kutlu olsun” cevabıyla içime neşe dolmuş ve tek basışta sorunsuz açılıyor olmasına rağmen garantiye almak için defalarca otomatiğin düğmesine basmış ve kapıya dikilmiştim. çocuk kapıya gelip “bayramınız kutlu olsun” deyince evde artık şeker almayı bıraktığım için şeker olmadığını hatırlamış ama bu fırsatı kaçırmamak için çocuğa para vermiştim. sanırım bu ikimize de mutlu etmeye yetmişti.
    bir sonraki bayram yine ve sadece o çocuk geldi. bu defa tedbirliydim, şeker almıştım. ondan başka kimsenin şeker toplamaya gelmeyeceğini bildiğim için tüm şekerleri ona verdim. çocuk 3. yıl yanında 6 yaşlarında (sanırım) kardeşini de getirmişti. bu, mutluluğumun iki katına çıkmasını sağlamıştı.

    şimdi oturduğum semtteki 7. yılıma giriyorum. bugün geleceğinden hiç şüphem yok. dün gece marketten şekerlerini aldım ve bekliyorum çocuk. bu defa adını da öğrenmek istiyorum. artık senden “çocuk” diye bahsetmek istemiyorum!

    edit: çocuk tekrar geldi mi diye soranlar oldu. evet! çocuk geldi. ama büyünün bozulmasından korktuğum için adını sormadım. sonraki yılda da yurtdışına taşındım. benim için o hep "çocuk" olarak kalacak.

  • 15-16 yaşlarındayken nicolas cage abimiz sayesinde yapmaktan kurtulduğum hata.

    patates kızartmak için ateşe koyduğum yağ bir türlü fokurdamadı. oysa annem kızartırken cozur cozur kaynıyordu bu yağ. meğer içine patates atınca kaynıyormuş. ne bileyim. neyse bekle bekle mutfak kapkara duman altında kalmış farketmedim. bir süre sonra dumanı farkedip bir terslik olduğunu anladım ama iş işten geçti. tencere baarrr diye alev aldı. buzdolabından bir şişe su alıp üzerine boca edecekken, önceki hafta büyük zevkle izlediğim gone in 60 seconds filmi aklıma geldi. orada da nicolas cage abimizin mal kardeşinin başına aynı şey geliyordu ve nicolas abi tüm soğukkanlılığıyla yağın üzerine bir paket tuz boca edip söndürüyordu. allahtan aklıma geldi ve aynı soğukkanlılıkla bir paket billur tuzu tencereye döktüm. ocağı kapadım.

    bu da nicolas cage‘le olan böyle bir anımdır. büyüksün abi. sayende hayattayım denilebilir.

  • (bkz: mafia: the city of lost heaven)

    şu an duyurulsun saniyesinde ön siparişi basarım. detaylarıyla zamanın oyunlarının zaten çok çok ötesinde bir oyundu mafia, ancak ilginç olan o detayları günümüz teknolojisinde yapılan oyunlarda göremememiz. bunu ben, mafia özelinde, bu oyunun salt "parayı bulmak" amacıyla değil "ruhu olan gerçekçi bir oyun yapmak" amacıyla çıkarılmasına bağlıyorum. son çıkan mafia 3'te gördüğümüz gibi yapımcıların ana odak noktası "parayı bulmak" olduğunda ise ortaya "yav işte elinde silah var sırayla bütün mekanları basıyorsun hatta bastığın mekanı bir kere daha basıyorsun, arada da birkaç video izletiyoruz sana" şeklinde bir kod yığını çıkartıp bunu da oyun diye pazarlamaya kalkıyorlar.