hesabın var mı? giriş yap

  • ayak altında insan olmaması. her insanın mekanı, odası katı vs var. dolayısıyla sağda solda dolaşırken insana rastlamazsınız. fakir evlerinde her yerden insan çıkar alan dar olduğu için. mutfağa gidersiniz 3 kişi, koridorda 2 kişi salon desen stadyum gibi.
    zengin evlerinde insanı arayıp bulmanız lazım.

  • enstantane tam olarak fotoğraf makinasında yer alan, çektiğiniz kareyi oluşturan iki ana unsurdan biridir. diğer ise diyafram’dır.

    en basit anlatımıyla açıklamaya çalışırsak; öncelikle fotoğrafın oluşma sürecine biraz değinmemiz gerekiyor.

    fotoğraf makinasını şöyle gözümüzde bir canlandırırsak ilk göze çarpanlar önde bulunan bir adet objektif, body dediğimiz mekanik kısımda ise üst bölgelerde ayar tuşları ve deklanşör (fotoğrafı çekerken bastığımız düğme) olduğunu görürüz.

    filmli makinalar için konuşursak; malum film dediğimiz ışığa duyarlı bir arkadaş olduğu için kendisini fotoğrafın çekildiği ana en küçük ışık zerresinden bile sakınmamız gereklidir. o nedenle arka bölümde ışık geçirmeyecek şekilde muhafaza ediyoruz sardığımız filmi. işte bu film ile objektifin en ucundaki mercek arasında duran sırasıyla 3 adet unsur var.

    bunların ilki ve bu başlığa konu olan perdemizdir. bu ışığı görüntüyü vizöre aktaran ayna ile birlikte filmimize kontrolümüz dışında ulaşmasını engelleyen parçalardan biridir. biz deklanşöre dokunduğumuz zaman; öncelikle diyafram halkası (objektifte bulunur) ayarladığımız oranda kısılıp-açılarak içeri ne kadar ışığın gireceğini ayarlar. daha sonra vizöre objektiften gelen görüntüyü yansıtan ayna yukarı doğru kalkarak diyafram halkasından geçen ışığın perdeye ulaşmasına olanak sağlar ve en sonunda da ayarladığımız hız oranında perde açılıp filme kadrajımızdaki görüntü işlendikten sonra tekrar kapanarak fotoğraf çekme işlemini sonlandırırız.

    işte bu perdenin ne kadar süreyle açık kalacağına enstantane denir. ayrıca obtüratör hızı, perde hızı ve ingilizce karşılığı shutter speed olarak da kullanılan isimleri vardır. hepsi enstantane ile aynı şeyi ifade eder.

    peki neye göre belirlenir bu hız ?

    öncelikle makinalarımızın ayar tuşlarına baktığımızda 50,100,250.500,1000 gibi değerler görürüz. bu aslında saniyenin 1 bölüsü olarak aldığımız zamanlardır. yani 50’ye ayarlarsak enstantanemizi bu aslında 1/50 (saniyenin 50’de biri) oranında bir hızdır. aynı şekilde 1000 ise 1/1000 (saniyenin binde 1’i). fark ettiğiniz gibi rakamlarımız yükseldikçe perdemizin açılıp kapanma hızı da o derece hızlanacaktır. yani eğer enstantaneyi 2’ye ayarlarsak bu ½ saniyedir. yani yarım saniye boyunca perdemiz açık kalacaktır. fakat 1000 enstantane alırsak gözün bile algılayamayacağı hızda perdemiz açıp kapanacaktır.

    derseniz ki “ulan ha 1000’e ayarlamışım ha 2’ye bunun ayrımını nasıl yapacağım ? ”

    şimdi ilk paragrafta bahsettiğim fotoğrafı oluşturan 2 unsur vardı. biri enstantane ikincisi de diyafram. fotoğraf işte bunları ortamdaki ışık miktarı ve vermek istediğiniz alan derinliği ya da efekte göre kombin etmektir. yani ikisi birbirinden bağımsız çalışmazlar ve bir şekilde birbirlerini etkilerler.

    şimdi anlatacaklarımı anlamanız için diyaframı küçük bir benzetme ile anlatmaya çalışayım ki detaylı şekilde daha sonra diyafram başlığına yazacağım.

    diyafram arkadaşlar insan gözünün, fotoğraf makinasındaki çalışma prensibidir aslında. bu arkadaş james bond filmlerinin o meşhur tanıtımında, bizimoğlan bond’un dönüp ateş ettiği zaman içinden geçtiği bir halka vardır. işte diyafram tam olarak odur görüntü olarak da. yani objektifin el verdiği oranda biz bu halkayı kısıp, açabiliriz. bunu göz olarak örneklememin sebebi de ışığın konumuna göre kullanış şeklidir. biz çok güneşli havalarda (çok güneş çok yüksek ışık ve ısı demektir. film ışığa duyarlı bir kimyasal olduğu için o şiddetli ışığın küçük bir zerresi bile filme hemen etki edebilmektedir. bunu çakmak ateşiyle peçete yakmak ve kaynak makinasıyla peçete yakmaktaki reaksiyon olarak düşünün…) önümüzdekini net görebilmek genelde gözümüzü mümkün olduğunca kısarız. neden peki kısarız içeri giren ışığın miktarını azaltıp görüntüleri seçebilmek için. aynı şekilde kedilerde de bizlerde de karanlık bir ortamda göz bebeklerimiz nasıldır bilirsiniz. olabildiğince açık. bunun da sebebi az olan ışığın her zerresini gözdeki sinirlere iletmek istememiz. mantığı sanırım biraz anlatabildim.

    “lan enstantane ile ne alaka şimdi ?” diyebilirsiniz. şöyle bir alakası var.

    atıyorum güneşli bir havadayız. yaz vakti. işık tam tepeden hayvan gibi geliyor. bu ne demektir fotoğrafçı için. filmimizi yakmadan gördüğümüz kareyi işlememiz için perdeyi çok hızlı kapatıp açmamız lazım. şöyle dokundursak bile o zaten işleyecektir filmimize. geliyoruz ayarlara… şimdi aklınızda bir jimnastik yapın… sizce ortalama ne kadarlık bir enstantane kullanırsak filmi yakmadan çekme imkanımız olur ?

    herkes kendine göre bir cevap verdi büyük ihtimal. ama bu soruyu bir fotoğrafçıya sorarsanız size cevabı “kaç diyaframda ?” olur. çünkü biz perdeye ulaşacak ışığın oranını diyaframla ayarlayabiliriz. yani biz açık bir diyafram (f:2,8 örneğin. bu açıklı halkanın neredeyse objektifin merceğiyle aynı açıklıkta olması demek. yani objektiften giren ışık hiçbir engele takılmadan aynen perdeye yansıtılacaktır.) kullandığımızı varsayalım. o zaman ne olacak. o yüksek sıcaklıktaki ışık yoğun şekilde içeri dalacak. biz de filmi yakmamak adına ne yapmamız gerekiyor. hızlıca filme bu ışığı verip perdeyi kapatmamız gerekiyor. o zaman biz 1000 (1/1000 saniye) ya da 750 (1/750 saniye) gibi bir değer ayarlarsak fotoğrafımız kadrajdan gördüğümüz kare gibi çıkacaktır.

    peki biz kısık diyafram değerinde (f:22 örneğin. bu da tam olarak iğne deliği boyutunda bir aralıktan ışığı perdeye iletmektir) bunu denersek ne oalcak. o zaman da içeri sızan ışık miktarı çok çok az olacağı için bizim bu ışığın filme işlenmesi için biraz zaman tanımamız lazım. çünkü yoğunluğu düştükçe sıcaklık da aynı oranda düşecektir. bu nedenle kısık diyaframda biz 1/1000 ile çekersek elimizde sadece simsiyah, oluşamamış bir kare çıkacaktır. bunun yerine perdenin açık kaldığı zamanı uzatırız. atıyorum 1/125 ya da 1/150 gibi. bu şekilde gene kare baktığımızda gördüğümüz renklerde çıkacaktır.

    fakat şunu unutmamak lazım. diyaframın tek işlevi içeri giren ışığı ayarlamak değil, aynı zamanda “net alan derinliği”ni ayarlamaktır. o da şu hani netlediğimiz yerin arka fonunda oluşan flu (net olmayan) alan var ya (yaşlı dede yüzü fotolarını düşünün hani gözler net kulağa doğru flulaşıyor…) işte diyafram o alanın mesafesini ayarlıyor. yani açık bir diyaframda (f:2,8 örneğin) dedenin burnuna netleyip fotoğrafı çekerseniz atıyorum yanağında olan bir ben ya da kulakları flu çıkacakken; siz kısık bir diyaframda (f:22 örneğin) aynı kareyi, aynı açıyla çekerseniz değil kulaklar, arkada bisikletiyle dolaşan çocuk bile net çıkacaktır. bu net alan derinliğini ayrıca objektifinizin mm’si belirler. geniş açı objektiflerde (10 mm-35mm arası) alan derinliğini bu kadar keskin vermek zorken, tele objektiflerde (75 mm- 300+mm) objektiflerde adamın burun kılını net çekip bıyığını bile flulaştırabilirsiniz.

    bu açıdan çekeceğiniz karedeki kullanacağınız alan derinliğine göre enstantane-diyafram ikilisini iyi kombinlemek lazım.

    peki düşük enstantane değerlerinde (1/2 – 1/5 – 1/25 gibi) neden hareketli bir cisim net çıkmaz.

    bunu yağlı boya ile tuvale resim yapma eyleminden örnekleyeceğim. mesela elimizde boya kaplı bir yağlı boya fırçası var ve bununla kesintisiz paralel şekilde tuvalin üstüne bir çizgi çekmemiz isteniyor.

    ilkinde bize saniyenin 1/500 kadar bir zaman boyunca çizgiye devam etmemiz istense ne elde ederiz. sanırım değdirdiğimiz gibi çektiğimiz için ufak bir nokta olacaktır bu istek.

    aynı şekilde saniyenin 1/25 oranında bir zamanda bu eylemi yaparsak tuvalin yarısına kadar geleceğimiz bir çizgi elde etmiş oluruz.

    film de tuval gibidir arkadaşlar. perdenin açık olduğu sürece film objektiften yansıyan her şeyi yansıdığı gibi işleyecektir. yani perde uzun süre açık kalacaksa o açık kaldığı süre boyunca hareket eden ya da sabit her şeyi işleyecektir.

    peki neden net çıkmaz ? çünkü biz düşük enstantane değerlerini yetersiz ışığın olduğu zamanlarda kullanırız. yetersiz ışık da bir fotoğrafın oluşmasını yavaşlatacaktır. çünkü bizim cisimlerin netliğini belirlememiz onun bize ilettiği ışık miktarıyla alakalıdır. karşı cisimden yetersiz ve az ışık alıyorsak filme o cismin oluşması için biraz zamana ihtiyacımız vardır. bu nedenle cisim henüz filmde net şekilde oluşamadan hareket ederse, bu filmde o cismin tam olarak oluşamadan kadrajda yeni yerine geçmesi demektir. yani filmin başka bir noktasında sıfırdan yeniden oluşmaya başlaması anlamına gelir.

    karışık olduysa kusura bakmayın. anlatmak yazmaktan çok daha kolaydır bu konuları. yazarak en fazla bu kadar özetleyebildim… aklınıza takılan şeyler varsa sormaktan çekinmeyin. elimden geldiğince basit şekilde anlatmaya çalışırım.

  • michio kaku’nun geleceğin fiziği adlı kitabında idda ettiği bilimsel bir açıklama.

    bu konuyu uzun süredir araştırıyordum ve az çok fizikle ilgilenen kesmin büyük bir çoğunluğu 2 milyon ışık yılı uzaklıkdaki andromeda galaksisine ışık hızına yakın bir hızda gidilirse kaç yılda gidilir? sorusuna yaklaşık 2 milyon yılda gidilir diyeceğinden eminim.

    bunun öyle olmadığını biliyordum ancak farkın bu kadar büyük boyutlarda olacağı aklıma hiç gelmemişti.

    oncelikle kısa ve öz bir şekilde açıklamam gerekirse evet ışık hızı ile andromeda galaksisine 2 milyon yılda gidilir ama kime göre? dünyada bekleyen insanlara göre. uzay gemisinde ışık hızına yakın bir hızda ilerleyen insana göre zaman çok yavaş akacağından sadece 23 yılda diğer galaksi sistemine ulaşmış olacak. bizlere göre onlarca yıl alan yıldızlara belki birkaç saat içinde gitmiş olacak.

    bugüne kadar çogumuza bu bilginin verilmediğinden adım gibi eminim. çünkü diğer yıldızlara gidebilmek için uzay gemisinde çoğalıp onlarca kuşak sonrası neslimizin ancak ulaşabileceği yerler olarak hayal edildi hep.

    michio kaku’ya göre ramjet füzyonu sayesinde sürekli çalışan 1000 tonluk ramjet motorunun saniye kare başına 9,8 metrelik bir ivme sağlayabilmesi halinde (ki bu dünya’da hissedilen kütle-çekim ivmesidir) bir yıl içinde ışık hızının yüzde 77’sine ulaşabilmesi mümkün.

    bu ramjet füzyonu uzayda her yerde bulunan hidrojen gazını sıkıştırıp elektrik ve manyetik alanlar ile ısıtıp hidrojeni helyuma çevirerek oluşan füzyon.

    kısacası bir motoru güçlü bir şekilde sürekli çalıştırırsanız yavaş yavaş da olsa ışık hızına yaklaşırsınız. hiçbir zaman ışık hızına ulaşamasınız ama gerek de yok.

    einstein’ın görelilik teorisine göre, zaman hızlanan bir rokette yavaşlar, böylece dünyada milyonlarca yıl geçmiş olmasına rağmen, astronotlar bu olaya göre sadece 23 yıl yaşlanmış olacaklar.

  • sevgili damla, burçlar,fallar ile kafayı bozmuş, üretmeyen, sadece tüketmek isteyen, elinden instagram düşmeyen, tek derdi makyaj ve kıyafet olan, kısa yoldan koca bularak zengin olmak isteyen, kültürsüz milyonlarca insan senin vasatlığını takip ediyor. çünkü hiç bir şey yapmadan kısa yoldan bomboş bir yaşama yönlendiriyorsun insanları.. gençlik için çok ama çok kötü bir örneksin..
    profilini, yazdıklarını inceledim de; bomboşsun.. 2 cümleyi bir araya getiremiyorsun, argo konuşuyorsun, imla kurallarını bile bilmiyorsun..
    bu ülkenin okuyan, üreten, araştıran, entelektüel kesiminin umurunda bile değilsin. seni tanıyoruz çünkü maalesef karşımıza çıkıyorsun..
    vasatsın ve bu ülkede vasatlık para ediyor.. bunun keyfini çıkarıyorsun..
    sorum şu ; bazen aynanın karşısına geçip, vay be bu vasatlığıma, kültürsüzlüğüme rağmen milyonlarca insan beni nasıl takip ediyor? diye kendine sorup sen de geldiğin noktaya şaşırıyor musun?

  • bizanslı tarihçi prokopius onun için; "babası istanbul hipodromunda ayıcı olan bir aktris-dansçı ve hayat kadını" demiş olsa dahi, bizans’ın süryani imparatoriçesi ve süryani kilisesi’nin kızıdır theodora.

    teodora m.s. 500 urfa yakınlarındaki menbiç şehrinde doğar. (sanılanın aksine teodora urfalı değildir. menbiç urfa ve halep arasında bulunan eski bir süryani yerleşim birimidir.). babası ortodoks inancına bağlı bir süryani papazdır. babası tarafından inancı ve kültürü doğrultusunda en iyi şekilde yetiştirilir.

    bizans imparatoru jüstinyen dayısı olan ı. justinus’tan (518-527) 527 yılında imparatorluğu devir alır. güçlü bir hükümdar olmasının yanı sıra uzun süren idaresi olmuştur.

    jüstinyen iran’a sefere çıktığında menbiç’ten geçer. menbiç süryani toplumu lideri papaz yuhanna tarafından saygıyla karşılanır ve burada teodora ile tanışan ve onun güzelliğinden etkilenen jüstinyen onun ile evlenmeye karar verir. önceleri buna razı olmayan teodora’nın babası jüstinyen’in kızını inancında serbest bırakacağını taahhüt etmesi üzerine imparatorun bu isteğini kabul eder.

    theodora 527 yılında imparatoriçelik tacı giyer, 527-548 yılları arasında eşi imparator jüstinyen ile birlikte hüküm sürer. tarihteki en güçlü, akıllı iffetli ve bunun yanında en çok iftira edilen kadınlarından olur.

    birbirlerini çok sevmelerine rağmen jüstinyen ile teodora’nın çocukları olmaz. teodora çok genç denilecek bir yaşta, 48 yaşında hayata gözlerini yumar.

    teodora vefatı sonrasında geriye yok olmaktan kurtulmuş güçlü ve örgütlenmiş bir kilise bırakmıştır. bu sebepledir ki teodoranın 1500. doğum yıldönümü patriğin 2000 yılı menşurunda dünya süryanilerine duyurulmuş ve tüm süryanilerce kutlanmıştır.

  • karşı apartmandan yarım saattir kesişilen rastalı kızın bildiğin aşk merdiveni çiçeği gömülmüş saksı çıkması. gecenin arsızlığına verip fazla pişmanlık duymamak gerekiyor.