hesabın var mı? giriş yap

  • afganistan ve pakistan'dan sonra sınır kapılarının sonuna kadar açılacağı bir milleti daha keşfetmiş olduk. ey nijeryalılar siz de gelin bir siz eksiksiniz bu ortadoğu bok çukurunda.

  • floryada bir kafeye gitmiştik..

    ne yesek ne yesek diye düşünürken, garson bize pizzalarının çok iyi olduğunu ustalarının italya'dan geldiğini söyledi..

    bu da bizim hoşumuza gitti, vayyy oovvvvv sesleri çıkardık doğal olarak..bu sesler adamı biraz gaza getirdi ki içeri gidip pizza ustasını bizim masaya gönderdi tanışmamız için..uzaktan tıknaz kafasında bandana olan şimanca bi adam geldi masamıza ve yaran diyalog yaşandı...

    biz: vay abi italyadan gelmişsin
    aşçı: evet
    biz:ne kadar kaldın abi italyada?
    aşçı: 3 ay
    biz: 3 ay mı çalıştın abi?
    aşçı: yok çalışmadım
    biz: 3 ay aşçılık kursuna mı gittin?
    aşçı: hayır 3 ay gezmeye gittim
    biz: heee iyiymiş abi...garson bey biz bi pazı bazlama alabilirmiyiz :)

  • iki trafik polisi arabası yanyana ilerlemektedir.
    sivil herhangi bir arabaya "34 ..... kenara çekermisiniz" diyerek hayatının hatasını yapar polis. diger arabadan cevap yetistirmekte zorlanmaz polisler.
    "kenara çekermisiniz diyen dillerini yesinler senin."

  • bu dava sürecinde aklımdan hiç çıkmayan bir cümle var. sonuçlanınca yazayım istedim. sanıklardan birinin annesi şule çet’in ailesine “kızınıza sahip çıksaydınız” demişti.

    yani türkçesi, “benim oğlum istediği zaman, istediği yerde, istediği şekilde bir kadına zarar verebilir, tecavüz edebilir, hatta öldürebilir. sorun benim oğlumda değil, sizin kızınızı oğlumun erişebileceği yerlerde bırakmanızdadır.”

    bir ebeveyn katil olan çocuğunu sevmeye, onu korumaya kollamaya devam edebilir, bunda hiçbir problem yok. ama oğlu tarafından zarar görmüş, mağdur olmuş, tacize-tecavüze uğramış, öldürülmüş bir genç kadını suçlayan bir ebeveyn gördüğünüzde bilin ki o insandan bir canavar yaratan bizzat o anne babadır.
    her şeyi paşa oğluna hak görenler için söylüyorum; bu durum sadece kendi zihninizde yaratacağınız bir evrende mümkün olabilir. o hayal dünyasında istediğinizi yaşayın ama etten kemikten bir insana zarar verdiğiniz anda uykudan uyanma vaktiniz gelmiştir.
    keşke büyütürken oğlunuza sahip çıksaydınız.

  • cumhuriyet tarihinden beri ankara ve istanbul ticaretin, sanayinin ve dolayısıyla iş sahasının merkezi olmuştur. köyden şehire göç dalgasının temel sebebi budur.

    bu göç dalgaları anadoludan direkt olarak ev ve aile ile olmaz. önce evsiz ailesiz vaziyette çalışabilecek er kişi ıstanbıla gelir. keşif, barınma ve iş süreci halledilir. çalışmaya başlanır. ülkede ekonomik krizlerin olmadığı dönemlerde, para kazanma işinin köyden daha verimli olduğuna karar verilir ve aile de getirilir. veya ihtiyaç kadar kazanım bitince köye geri dönülür.

    köye geri dönme kısmı genelde olmaz, olmuşsa da zaten geliş planı geçicidir. son yıllarda bahse konu durum artık yok. çünkü ülkedeki kötü ekonomi, geçici işlerin azlığı, vasıfsız işlerin artık yüksek getirisi olmaması gibi çok sebebi var.

    bu yazının öznesi; istanbul'a çalışmaya gelen anadolu çocuğunun barınma kısmıdır.

    ilk coğrafi keşfi yapan arkadaş kimdir bilmem ama barınma olayı hakkında önceden malumat alınıp öyle gelinir. bu yüzden esenler otogarından iner inmez doğruca fatih/unkapanı'nda ki [(bkz: imc)imç] durağına gidilir. oradan yürüyerek ara sokaklardan hedef noktada ki bulunan bekar hanına gidilir.

    bonus: bu tabiri ekşi şeyler editörünün bilmediğini tahmin ediyorum. çünkü naylon fatura ile vergi iadesi konulu yazımı ekşi şeylere aktaran editör, "bekar hanı" kelimesinin yanlış olduğunu düşünerek "bekar hanımı" olarak düzeltmiş şapşik şey.

    *****eski bir trt filminde bu bekar hanlarını görmüştüm. anlattığı yıllar 1950ler veya 60lardı. yani buraların bekar hanı olarak kullanım amacı çok daha eskilerden gelmeymiş. belki cumhuriyet öncesinden beri vardır. bu konuda bilgisi olan suser arkadaşlar yeşillendirirse yazıya ekleme yaparım.

    ortalama yüz yıllık olduğunu tahmin ettiğim, yıkılmasının önündeki tek engelin yüce rabbül alemin olduğunu düşündüğüm, 6-7 katlı yıkık dökük binalar. eski ama cumhuriyet döneminde yapılmışlar bence. geneli betonarme yapıda veya tek katlı taş duvar bir evin üzerine beton tuğla eşliğinde, gecekondu yapar gibi bina dikmişler. yıkılmalarını engelleyen tek şeyin yüce rabbül alemin olmasını düşündüren şey ise 1999 istanbul depreminde mucizevi bir şekilde yıkılmamaları. birilerinin aklına gelmiş olmalı ki 2010dan sonra tek tek buraları yıkıp oto park - oto halı yıkamaya çevirmişler. son yıllarda istanbul'a hiç gitmediğim için şu anki durumları hakkında bilgim yok.

    binanın girişinde bir bakkal olur genelde. bakkal hanın sahibidir. muhtemelen baba mirası bir iş ve mülk sahibi kişi. bakkala girilir. kendi köylüsü tanıdığı varsa adı söylenir. "şu katta, şu odada" diye söyler.

    kat ve oda demesinin sebebi; bu binalar yapılırken 2-3 oda, bir salon, tuvalet-banyo-mutfak barındıran birer daire şeklinde yapılmış. daha sonra her katta bir tuvalet ve bir banyo bırakılıp geri kalan yerler koğuş sistemi gibi birer odaya çevrilmiş. apart otellere, ucuz pansiyonlara benzer ama kesinlikle aynı değil.

    daha binanın önüne yaklaştığınızda rutubetin ve pisliğin kokusu burnunuza gelir. içeriye girildiğinde, sadece kendini aydınlatabilen eski sarı bir lambanın ışığı görülür önce. gözler biraz karanlığa alışınca sıvaları dökülmüş, kalan yerlerindeki boyaları pislikten simsiyah olmuş duvarları görmeye başlar gözler. tavandan, duvarlardan sarkan yanmış sararmış elektrik kabloları fark edilir sonra. sırtında sararmış atleti, altında mabadını kapattığını zanneden havluyu sarmış, yetersiz beslenmeden 50 kilo kalmış, türkü söyleye söyleye gezen kıl yumağı adamlar görürsünüz. he birde bol bol hamam böceği ve türevleri.

    ulaşmaya çalıştığınız odaya geldiğinizde, gerçek bir cezaevi kapısına benzer bir kalın demir kapı göreceksiniz. çünkü burada emniyetinize dair bütün sorumluluk sizde. kapının dışında kocaman bir asma kilit, iç kısmında ise en az iki tane sürgü kilit var. odanın içi kendine has ter kokularıyla aromalanmış. duvarlara dayalı tek kişilik sünger yataklar var. bir köşede küçük bir mutfak tüpü, tabaklar-bardaklar. yerde kalınlığı kağıttan biraz daha kalın halılar var (yıllarca oturmaktan muşambaya dönmüş). 10 metrekare odada ortalama 5-6 kişi kalır. genelde hısım akraba veya yakın arkadaşlar olur. han sahibine kiralar kişi başı verilir. içeride bazen kaçak kalanlarda olur ama han sahibine yakalanırsa neticesinden uygunsuz şeyler geçirir. cezası ağırdır yani. zaten han sahibi bina içine sadece kaçak kalan var mı diye uğrar. onun dışında dükkanından çıkmaz.

    burada sadece çalışmak için gelen insanlar olmaz. kaçak durumda, devletle sorunu olan, alkolik, bağımlı her tür sıkıntılı tipler gelir. zaten adamın (evet adamın, kadın olmaz burada. kadın varsa o odada, o gece günah gecesidir.) bütün şartları normal olsa bir otele, ucuz bir pansiyona gider.

    [(bkz: gemide)gemide] filminin bazı sahnelerinde bu bekar hanlarından görüntüler vardı. o filmin karakterlerine çok uygun mekanlar zaten bu hanlar.

    binaların altında sadece bakkallar yok. insan yaşamına ihtiyaç olabilecek her türlü dükkan var. berber, hamam, kahvehane (gemide filminde bu kahvehanelerden biri vardı, birde ferdi tayfur'un sabahçı kahvesi şarkı klibinin çekildiği klipte gösterilen kahvehane bunlara çok benziyor), meyhane. hatta meşhur vefa bozacısının yeri bu dükkanlara çok yakın.

    bu bekar hanlarında yaşayan insanlar genelde seyyar satıcılık, pazarcılık yapar veya inşaatlarda amele olarak çalışır. birde laleli'de hamallar var. onlarında çoğu bu hanlarda kalır.

    bu yüzden buraların adı motel, pansiyon değil bekar hanıdır.

    koca istanbul'un, en tarihi ve en işlek yerlerinin ortasında, arka sokaklarda çok uzun yıllar boyunca farklı bir dünya yaşamıştır. trt bazen buralara ilgi göstermiş olsada genel olarak görmezden gelinmiş veya farkedilmemiştir.

    şimdi hepsini kontrollü bir şekilde ve acele etmeden yıllar içinde yıktılar. oradaki bilerek görülmeyen yaşam kaybolmuştur. ben hatıralarımda kaldığı kadar anlatıp yaşattırmaya çalıştım bu yazı ile.

    saygılar efendim.

  • "benim naçiz bedenim elbet bir gün toprak olacaktır" diyen birini mumyalamak,
    "beni görmek demek yüzümü görmek demek değildir" diyen birinin resimlerini her yere asmaktır.