hesabın var mı? giriş yap

  • dünyanın hiç bir yerinde havaalanları ile şehir içinde böyle fahiş farklar yoktur. 10 tane farklı avrupa havaalanına gittim dışarda 2'ye içerde 2,5 oluyordu. bizim ülkede turist silkmek için üstüne de uçağa binebilen zengindir diye yerliyi de silkiyorlar böyle.

  • ilk kez gidenlerin kültür şoku yaşamalarının doğal olduğu şehir. muhtemelen ilk kez kültür görüyorlar çünkü.

    ayrıca her yer leş gibi, hepimiz pislikten kokuyoruz.

  • hello greece!

    i am from turkey! my name is mustafa, in other words, moustapha!

    i hope that pease may be in the world. like atatürk said. (he did not step over greek flagg)

    ok, no more mister nice guy... i have home in istanbul. (in other words, konstantine). if you like to try turkish food like imambayıldı (in other words, imambayıldıkis), you can contact me... i have big house near taksim. (30 km... it is beylikdüzü).

    thanks and kalimera!!!!!!!

    mustafa

  • deprem tatbikatı yapalı kaç gün oldu. hani afad acil uyarı mesajımız nerede? bu saatte bu kadar kişinin hissettiği depremi için niye bilgilendirme mesajı geçmiyorlar. deprem gibi afet zamanı bu sistem kullanılmayacaksa biz ne sikime ülkece tatbikat yaptık? demek ki tatbikat bahane bütün telekomünikasyonu kontrol etme şahane imiş.

    edit: bir sürü mesaj gelmiş, entry üzerinden cevap vereyim benzer soruları olan arkadaşlar için. ne zaman gönderselerdi mesajı diye soran çok olmuş. deprem anı itibariyle ilk 5 veya 10 dakika içinde gönderilebilirdi. deprem anında gönderilmesi biraz ütopik biliyorum. kandilli rasathanesine bilgi düştükten sonra etki bölgesinde kalan vatandaşlara bilgilendirme mesajı gönderilebilirdi. bana afad tan önce googledan bildirim geliyor. tahmini olarak deprem merkezi, merkeze olan uzaklığım, depremin şiddeti, etki alanını gösteren görsel, doğalgazı kontrol edin, artçı olabilir vb uyarılar gibi bir sürü bilgi içeren uyarı mesajı geldi. depremin olduğu an atmasına gerek yok dediğim gibi sistemlerine düştükten itibaren 5 dakika içinde atabilirler. ya bu öncü deprem olsaydı ve ardından daha şiddetlisi gerçekleşseydi. herkes sokağa çıksın da demiyorum ama ülke çapında o kadar deprem tatbikatı yapacağız diye her yerde bildiri yayınlayıp gerçek bir deprem anında hiç bir şey yapılmaması canımı sıktı sadece. etki bölgesinde kalan insanlara mesaj gitseydi bari.

    @hermenotik nihilist 'e de bilgilendirici mesajı için teşekkür ediyorum. halkta yeterli bilinç olmadığı için panik ve izdihama sebep olmaması açısından mesaj gönderilmediğini ama altyapıyı ilgilendiren kurumlara (elektrik, doğal gaz) mesaj gittiğini söyledi. aynı şeyi üçüncüye tekrar edeceğim. halka haber verilmeyecekse ne diye bütün ülke çapında tatbikat yaptık? deprem anında belirli kurumlara bildirim gidecekse onlarla yapsalardı. halkı bilinçlendirme çalışması güzel ama o gün amacın bu olduğuna inanmamıştım bugün emin oldum.

    depremden etkilenen herkese geçmiş olsun.

  • bir cok spor dalinda başarı göstermis ancak yakalandıgı kemik kanseri sonucu 18 yasinda sag bacagini kaybetmis kanadali bir sporcudur.

    kanser arastirmalarina para toplamak icin atlantik okyanusundan sisesine doldurdugu suyu, kanada'nin diger ucuna kosup pasifik okyanusuna dokmeyi planlamistir. protez bacagi ile insanlardan cekindiginden onceleri geceleri antrenman yapmaya baslamis, yaklasik 18 ay suren 5000 kilometre hazirlik kosusunun ardindan kanada'nin dogu yakasindan yola cikmistir. protez bacagiyla 143 gun boyunca her gun yaklasik bir maraton mesafesi (42 kilometre) kosarak 5373 kilometre yaptiginda yolun yarisindan cogunu katetmistir. ancak bu sirada kanser akcigerine sicramis oldugundan kosmasi imkansiz hale gelmistir. bir sure sonra komaya girip 1981 yilinda henuz 23 yasinda iken hayata gozlerini yummustur.

    her yil dunyanin bir cok ulkesinde kanser arastirmalarina kaynak saglamak amaciyla terry fox kosusu duzenlenmekte, toplanan bagislar ise o ulkenin kanser arastirma fonuna gitmektedir.

    2004 yilinda, kanada'nin trt'si (veya bbc'si) olan cbc (bkz: canadian broadcasting corporation) tarafindan duzenlenen 'en buyuk kanadali' isimli, genis katilimli bir halk oylamasi sonucunda, kanada'daki tum saglik hizmetlerin ucretsiz olmasini saglayan tommy douglas'in ardindan ikinci sirada yer almistir. ilk onda alexander graham bell ve john james richard macleod ile birlikte insulin'i bularak nobel tip odulu alan frederick grant banting de vardir.

    terry fox, herkes bir dolar dahi bagislasa bunun ciddi bir katki olacagini soylemistir. burdan yola cikan kanada devleti, 2005 yilindan itibaren, uzerine terry fox'un protez bacakla kosarkenki figuru bulunan madeni bir dolar (bkz: loonie) piyasaya surmeye baslamistir.

  • benim gibi taş kalpli bir adamın bile kalbini yorabilen şeylerdir bazen.

    yıkamacı evlenip taşınacağı için, yeni bir yıkamacı aradığımı söylemiştim sağa sola. sabahları 10-12 tane araba yıkayıp veya temizse silip, ondan sonra çaydı, servisti bu işleri yapıcak.
    dün saat 11 gibi işyerine gittiğimde, girişte bir adamın oturuyor olduğunu gördüm, önemsemedim. daha sonra işten çıkıcak olan çocuk, ''abi bir adam geldi, saat 8'den beri bekliyor'' dedi. ''al içeri'' dedim, geldi. buyur ettim, iş için geldiğini söyledi. elinde de bir kağıt, rulo yapmış tutuyor.

    eski bir takım elbise, eski ama tertemiz boyanmış ayakkabılar, kravatını takmış, saçlarını taramış, ellerini kavuşturmuş. kolonya kokuyor. oturuyor.

    ''o elindeki ne?'' dedim, ''cv'' dedi. aldım.
    42 yaşında, yozgatlı, üç çocuğu olduğunu yazmış, daha önce yaptığı işleri sıralamış. belli bir tarih atmış, yanına sadece 'ticaret' yazmış. ''ne ticareti yaptın?'' diye sordum, yeşilköy'de simit satmış bir ara, ama daha sonra belediye simitçi koyunca, bunu kovalamışlar orada, bırakmış. 'bilmemne inşaat - taşıma' yazmış.
    ''bu nedir, şöförlük mü yaptın?'' diye sordum,
    ''yok, inşaatlarda demirdi, kalastı, çimentoydu, bunları taşıyorduk'' dedi.

    ''anlar mısın araba yıkamaktan, çay servisi yapmaktan?'' diye sordum, ''bilmem ama öğrenirim'' dedi.
    ''şimdi sen çık, üzerini değiş, hadi yıka bakalım bir araba, ben buradan görüyorum'' dedim.
    koşa koşa gitti. bu arada müşteri geliyor, telefonla konuşuyorum, ama bir gözüm de onda. uğraşıyor, didiniyor, orayı siliyor, uzaklaşıp bakıyor, tekrar aynı yeri siliyor derken bir yarım saat geçti.
    dışarı çıktığımda ''bitti mi?'' diye sordum, ''evet, nasıl olmuş?'' dedi. gerçekten de bir araba ancak bu kadar kötü yıkanabilirdi, ses etmedim. çünkü 15 dakika içinde 10 araba yıkayabilen, çaydı, servisti, sağa sola koşuşturabilen ateş gibi çocuklar var. giyindi, geldi.
    yalan söylemeyi beceremediğim için ''olmadı'' dedim, yüzü düştü ama belli etmedi.
    ''canın sağolsun abi'' dedi, ama öyle bir dedi ki, benim yüzüm düştü bu sefer.
    ''hayırlı işler olsun abi'' dedi, ''saol'' dedim.
    o gittikten on beş dakika sonra kadar ben de öğle yemeği için çıktım. ışıklarda durduğumda, parkta, elinde bitmeye yakın bir sigara, oturmuş, hüngür hüngür ağlıyordu az önceki naif adam. diğer elindeki bez mendiliyle, gözyaşlarını siliyor. ne yanına, ne de yemeğe gidebildim, dükkana döndüm.
    masada duran cv'de yazan numarayı aradığımda, buruk bir sesle telefonu açtı, kendimi tanıtınca, heyecanlı ve düzgün bir sesle ''buyur abi'' dedi. ''çok uzağa gitmediysen bir uğra bakalım'' dedim.

    şimdi, işi araba yıkamak olan ama araba yıkamayı beceremeyen birisi çalışıyor burada.
    çayı güzel demliyor ama. napıcaz bilmiyorum. en azından güzel bir yıkamacı bulana ve ona da başka bir iş bulana kadar çalışsın bakalım.

    ve vicdan, bundan sen sorulmusun kardeş, hiç kusura bakma!