hesabın var mı? giriş yap

  • arayıcı ruhun denizlere açılışının simgesidir o

    "zayıflar bizi kendi gücümüzden utanmaya zorladıkları için kazandılar" demiş, ne laf ama....

  • abartılı ifadeler kullanmak istemem ama çok başarılı, hakkının yıllar sonra daha da ziyadesiyle teslim edileceğine inandığım, kendi alanında henüz daha iyisini izlemediğim bir film.

    adeta aksiyon böyle çekilir dersi veren tek plan çekimleri, genel anlamda görüntüleri, dini göndermeleri, büyük ülkelerin günümüzde uyguladığı mülteci politikalarının neredeyse aynısının ustalıkla aktarılması, senaryosu, kurduğu distopik ama gerçekçi dünya, verdiği siyasi-politik mesajlar, müzikleri ve michael caine'i ile çok özel bir yerde duran bir film children of men.

    zizek tabii daha iyi anlatacaktır, ona göre kabaca filmi bu kadar unutulmaz yapan; insanlığı kurtaran bir anti-kahraman hikayesini başarılı bir şekilde anlatması değil, ana hikaye akarken, arkaplanda aynısını bugün yaşadığımız ve dolayısıyla rahatlıkla özdeşlik kurabileceğimiz muazzam bir günümüz kapitalizmi tablosu sunmasıdır. filmde olay örgüsü ilerlerken; göç, savaş, aşırı akımlar, terör, baskı gibi neredeyse gündelik hayatımızın bir parçası haline gelen olgulara dair sahneler izleriz arkaplanda. bir distopya izlediğimizi varsayarız ama gördüklerimiz hep yaşadığımız dünyaya dairdir. işte filmi bu kadar başarılı yapan tam da bu arkaplandır.

    children of men bir aksiyon filmi değil, 2020'lerde yaşayacağımız günlerin 2006'da çekilmiş, usta işi bir habercisidir.

  • hic geri donmeyle falan ugrasilmamasi gereken olay. birakicaksin kendi haline, tumsekten son hiz gecicen, turbulansa bos vitesle giricen yerden tavana vursun gorsun hanfendi.

    oha bu neden silinmis lan.

  • hayatın acı gerçeklerinden biri.
    zengin babanın, çevresinin, çocuğuna sunduğu egitim ve diger olanakların buna sebep olduğu herkesin malumu.

    bense hemen göze çarpmayan başka bir faktörden bahsedeyim. aynı kalitede eğitim almış da olsanız, aynı zekaya da sahip olsanız, ayni ise de girseniz zengin çocuğunun sizden daha başarılı olması beklenir. sebep? kendine güven. örneğin siz şirketteki işinize muhtaç olduğunuz için zengin çocuğu kadar kendinden emin konuşamazsınız. zengin çocuğu ise yetiştiği ortamdan ötürü genel müdürü filan kendi dengi gibi düşünür.

    bu sav tabii ki her bireyi tasvir etmiyor. ortalamalardan bahsediyorum.

    ***

    bu durumla savaşmanın bilinen tek yolu devletin tüm vatandaşlarına sunduğu sosyal olanakları artırması. iskandinav ülkelerindeki social mobility'nin abd'den kat kat yüksek olmasının temel sebebi bu.

    vahşi kapitalist sistemde fakir doğan genelde fakir ölüyor.

  • z kuşağı devlet yurdunda kalan, porsiyonları yetmeyen, iki öğün bile doğru düzgün yiyemeyen, kahvaltısı akşam yemeği için uzun uzun kuyruklara girmesi gereken, cebinde doğru düzgün parası olmayan, odasında ocağı tenceresi olmayan aç bir kuşak.

    gizli saklı odaya soktuğumuz kettle ile bu yurtta ancak noodle yiyebiliyoruz acıkınca. çok özür dileriz sevgili büyüklerimiz.

    gelen mesajlara inanamazsınız, biri yazmış kettle sokabiliyorsanız tost makinası da sokabilirsiniz diye. sonra da yazmış gece bişi yemeyin zaten diye. ne kadar yaratıcı çözümler bunlar. yurtlara gideken annemizin al yavrum dediği kettle, 10 liraya satılan su ısıtıcılarla bir tutup tüm yurda tost makinası aldıracak. malum partinin “bir daha yemek istesinler” önerisi ile aynı zekada bir çözüm önerisi gerçekten.

    ayrıca durduk yere de üç beş kişi “beyinsiz çünkü z kuşağı” yazmış. y kuşağı sanki bir halta yaramış bu ülkeye de z kuşağına bir şey bırakmış. beyninizi kullansaydınız da sizlerin kararlarının bedelini z kuşağı çekmeseydi. durduk yere sonraki kuşağa beyinsiz deme ihtiyacı duyan bir kuşağı da çok ciddiye almamak gerekir neyse. bütün bu meselenin, noodle yememiz ve maddi problemlerimizin olması z kuşağının beyinsizliği ile ne alaka ya ne alaka… parıl parıl zihinler gerçekten. biri de yazmış ben amerikada okudum ettim harika bi y kuşağı örneğiyim diye bravo sana bravo bebeğim.

    ayrıca olaya sadece ucuzluk açısından bakmak da yanlış. ben pratik oluşundan da söz ettim.

  • cnntürk’te yayınlanan tarafsız bölge programında moderatör ahmet hakan, maliye bakanı berat albayrak’a “dolar yükselince endişeleniyoruz, endişelenmeli miyiz?” dedi.
    albayrak’ın cevabı evlere şenlik:
    “dolarla mı maaş alıyorsunuz? dolar borcunuz mu var? dolarla bir işiniz var mı?”

    abi diyecek laf bulamıyorum.
    hayır hiçbir şey yapamıyorsan cevapları ezberle, teknik konuş, araya rakamlar serpiştir, kafa karıştır falan.
    ya sen hazineden sorumlu bakansın kahvede okey oynayan amcalarla aynı yorumu yapamazsın.
    yemin ederim “ben hep 50 liralık alıyorum beni etkilemiyor” diyecek sandım bir an.

    link

  • hakem dayak yedikten sonra sahadan ayrılmaya çalışırken , sevinç içinde hakem aleyhinde bağırmaya devam eden, yabancı madde atan, başkanın hastane çıkışında büyük başkan llölololo diye tezahürat yapan insanlara serseri demeleri gerçekten üzücü olmuş.

    halil umut meler, tff ve mhk hep birlikte çıkıp a.gücü camiasından özür dilemeli bence.

  • prion dediğimiz açılmış proteinler var. normal proteinlerin tam sindirilemeyip zombiye dönüşmeleriyle oluşan ve diğer proteinleri de etkilemesiyle üreyebilen, biyoloji tarafından canlı kabul edilmeyen moleküller. her protein bozunduğunda bu şekilde davranmıyor tabii ki, 1 milyon bozunmaya uğramış proteinden yani priyondan 1 tanesi şans eseri başka proteinlerle etkileşime girecek şekilde oluşabiliyor. evrimdeki doğal seleksiyon mantığı aynen prionlar için de geçerlidir.

    bu tarz küçük moleküllerin yaşayıp yaşamadığı sadece biyolojiyi değil felsefeyi ve metafiziği de etkiliyor. bizler biyolojide virüsleri yarı canlı kabul ediyoruz örneğin, çünkü virüslerin kendi kendilerine üremeleri için gerekli mekanizmaları yok. başka bir canlı hücreye doğada denk gelmeye ve onun sistemlerini ele geçirerek üremeye mahkumlar. yeryüzünde virüslerden başka bir canlı kalmamış olsaydı her cansız varlığın davrandığı gibi virüsler de oldukları yerde hiçbir faaliyet göstermeden duracaklardı. bizler bu gerçekten yola çıkarak virüsleri yarı canlı ilan ediyoruz ama virüslerin tabii ki bunu pek taktıkları yok. kendi varlık çizgilerinde çoğalmaya ve başka hücrelerle karşılaşmadıklarında cansız özellik göstermeye devam ediyorlar.

    gerçek şu ki canlıların ilk atası olduğunu tahmin ettiğimiz şey aslında rna olarak da bilinen bir organik molekül. bu organik molekül zamanla geçirdiği mutasyonlar ve doğal seçilim sayesinde daha kompleks molekülleri oluşturuyor. bu canlıyla cansız arasında karar veremediğimiz evrimsel zincirlerden ilk prokaryot hücreler, daha sonra ökaryotlar, daha sonra çok hücreli canlılar ortaya çıkıyor. insanoğlu olarak canlı ve cansız olarak varlıkları ayırt etmeye o kadar alışığız ki bu ara basamaklar bizlere çok yabancı geliyor. yukarıda verdiğim rna linkinde bu anlattıklarımı çok daha detaylı ve anlaşılabilir örneklerle anlatıyor. hatta ilginizi çektiyse kanalın kendisini tavsiye ederim. tüm bu bahsettiklerimden tutun, ekosistem dengeleri ve hayatta kalma stratejilerine kadar çok güzel simülasyonları var.

    dönelim konumuz olan prionlara.

    inek eti, dana eti vs'den gelen prionlar bizi etkilemiyor çünkü genetikleri bizim genetiğimizden uzak. tutup büyük babası ölünce ruhu benim bedenimde yaşasın diye beynini yiyen tipler var. tedavisi yoktur. prionlarla başa çıkamıyoruz. bu moleküller canlı özelliği göstermedikleri gibi varlıklarını sürdürmek için bir besine veya solunum materyaline ihtiyaç duymuyorlar. kendilerini akıntıya bırakıyorlar, hayat onları nereye sürüklerse. kendi orijinal yapısına benzeyen bir protein buldukları zaman onunla etkileşime girip kendisi gibi bir zombiye dönüştürüyor. virüsten daha küçükler. ısıtsanız da yaksanız da hiçbir etkisi olmuyor çünkü zaten şurada görebileceğiniz üzere katlanmış kompleks formdan helix formuna düşmüş proteinlerden bahsediyoruz. bizim yemekleri pişirmemizin sebebi hem sıcağın etkisiyle mikro organizmalardan arındırmak, hem de proteinlerin sıcakta katlanmış formlarını kaybederek helix yapıya düşmesinin sindirimi kolaylaştırması. dolayısıyla işlevselliğini kaybetmiş olmuyor.

    insan eti yemek bu yüzden tehlikeli. prion hastalıklarına yol açıyor. bir dönem dünya çapında inekleri kırıp geçiren deli dana salgını ineklere birbirlerinin öğütülmüş kemiklerinin yedirilmesinden ortaya çıkmıştır.

    insanlarda prion hastalıkları en çok sinir hücrelerinin tüketilmesiyle açığa çıkıyor.

    şu linkte bu insanlarda ve hayvanlarda görülen hastalıklardan detaylı olarak bahsediyor.