hesabın var mı? giriş yap

  • bihter: behlül
    behlül: bither
    adnan: bither
    bihter: adnan !?
    behlül: amca
    nihal: behlül <3
    beşir: nihal :,)
    cemile: beşir :'(
    firdevs: sen bihter ziyagil'sin 0/
    bihter: ölüyooooğm anlasana :'''''(
    beşir: nihal'i harcayacaklar matmazel !!¡
    matmazel: :•(
    bihter: beni beni bihterini :, )
    adnan: sen benim oğlumdun
    silah: djdjfidosjdifotkdjs!!!!!
    nihal: aahhaaaaaaaa :,,,,,(
    beşir: ben öldüm :(
    behlül ve sakalları: behlül kaçar.

    ------------------s-o-n-----------------

  • güzel çiçeklerin, hava kararıncaya dek sokakta oynamış çocukların, annelerimizin pişirdiği akşam yemeklerinin, sevimli sokak hayvanlarının ve yazın tatlı sıcağında kalabalıklaşan sokağın kokusunu ihtiva eder yaz akşamı kokusu..

    toprağın sıcağının kokusu dahi dolar burunlarımıza. koyu yeşil yaprakların, minik minik açmış bahar dallarının salınan naif kokusu da yazın habercisidir illaki. hepimiz bir defa solusak tanırız seni yaz akşamı kokusu..

    ah yaz sen ne güzelsin, keşke hep kalsan bizle.

  • normal olandır.

    para duruduğu yerde hegün %10 değer kaybettiği sistemlerde, hiperenflasyon durumunda gerçekleşir.

    herkes parayı şimdiden harcama, alabileceğine alma yarışına girer. bunda garip olan hiçbirşey yoktur.

    tem kavacık kavşağında köprüden önce son çıkış yazıyor ya. he şu anda kriz o noktada, az kaldı ama o kavşak geçildi geçilecek. işte o zaman görürsün kimse bir şey satın alabiliyor mu, evde aç aç oturuyor mu..

    bu krizden çıkmanın artık tek yolu da, erken seçimdir. başka da hiçbir çözümü yoktur.

  • her 9 eylul’de oldugu gibi kendisiyle dalga gecme senlikleri baslamis. tamam yunan kucuk asya ordusu isgalci bir ordu da, dalga gecilecek kisi kendisi degil, hacianestis adlı strateji fakiri bunaktir. yunan ordusunun yuzme ogrenmesinin musebbibi hacianesti’nin kucuk asya ordusu’nu duzenli geri cekememesi, yunanistan’in buyuk bir ozenle savundugu stratejik noktalara destek gondermemesidir. oyle boyle degil, belediyeler bile 9 eylul’u kutlarken sacma sapan hatalar yapiyorlar.

    https://twitter.com/…tatus/1303563772469145600?s=21

    https://twitter.com/…tatus/1303467140519997441?s=21

    1) general trikupis, gencliginde olimpiyatlarda altin madalyasi bulunan, sovalye ruhuyla hareket eden bir kurmaydir. bu yuzden esareti oldukca iyi gecmis, buyuk bir ozenle korunmus hatta bizzat baskomutan * tarafindan atanan korumalari trikupis daralmasin diye kayseri’de av senlikleri duzenlemistir. donemin turkiye’si, yunan ordusunun yenilgisinin trikupis’e ihale edilecegini sezdiginden ve idam edilmesi riskine binaen, kendisini yunanistan’a iade etmemis, yillarca buyuk bir ozenle misafir etmistir. (1920’larda turkiye vizyonuna bak gel bir de 2020’lere bak!)

    2) genelde 9 eylul senliklerinde kendisiyle dalga gecilirken kullanilan fotograf kendisine ait degildir, venizeloscu darbeci albay plastiras’a ait olan fotograf, trikupis’in fotografi gibiymis sunulur.

    3) trikupis, her 10 kasim’da, her 29 ekim’de kronik olarak hastalanan turk idarecilerinin aksine selanik’te ataturk’un evine gelerek, general uniformasiyla cephe selamiyla* saygi durusunda bulunan bir komutan olarak dalga gecilmeyi hak etmemektedir.

    https://www.gercekgundem.com/…rikopisii-esir-almasi

    debe editi:

    (bkz: sma tip 1 hastasi ali eymene yardim kampanyasi)

  • selami şahin'in kafasında peruk olduğu için, ben de kafasına takacağını pek düşünmüyorum. sevgiler.

  • senede iki defa gerçekleştirdiğim aktivite. ebeveynleri sevindirmek tek amacım. bitti herhalde, eve geçeyim artık.

    edit: millet de bir garip he, ahlaksızlıkmış yaptığım. hırsızlık mı yapmışım, rüşvet mi almışım, faizcilik mi yapmışım, başkasının rızkını mı çalmışım.

    edit 2: ne çabuk geldi lan bu kurban bayramı.. yine yollara düşmek amaçsızca..

    edit 3: görüyorum ki kalabalıklaşıyoruz. parti kuralım mı?

  • 4 yaşındaki kız yeğenim yengesinde kalmak için hıçkıra hıçkıra ağlar, yengesi de buna dayanamaz;

    -canım, tamam kal bizde...yeter ağlama artık
    +tamam ama susamıyom.

  • sovyetler birliği ile arasında çok ilginç bir hikayesi olan gazlı içecek markası.

    tahmin edilenin aksine sscb yönetimi kola konusunda pek tutucu değildi. aslında pepsi'nin sscb ile ilk teması stalin döneminde olmuştu. marka tescili yapılmış ve üretim planlanıyordu fakat araya önce ikinci dünya savaşı, akabinde soğuk savaş girince üretim yirmi sene kadar ertelendi.

    1950'li yılların sonlarına doğru nikita kruşçev ve dwight eisenhower ilişkileri yumuşatma adına bazı adımlar attılar. örneğin abd ürünlerinin bazılarının moskova'da satışına izin verildi. sscb'e satış yapmak isteyen abd markaları ile birlikte büyük bir fuar düzenlediler. arabalardan çamaşır makinelerine kadar türlü çeşitli ürünler sovyet halkına tanıtıldı. aralarında en çok ilgi çeken ise basit bir içecek olan pepsi kola idi. bunun bir sebebi de coca cola'nın kati şekilde sscb'e satış yapmama kararı almasıydı. halk ise yıllardır duydukları kolanın ne olduğunu merak ediyordu.

    bir ay kadar süren fuarda pepsi üç milyon şişe kola dağıttı. hatta önceki temaslarına bağlı olarak büyük bir sözleşme de kopardılar lakin iki ülke arasında süren soğuk savaştan ötürü üretim yine ötelendi. en nihayetinde ilişkilerin toparlanmasıyla sscb'deki ilk pepsi fabrikası 1974'te novorossiysk'te açıldı. yalnız sovyet rublesi o dönem takas edilebilir bir para birimi olmadığından ötürü, pepsi, ekipman ve ham madde tedariki için ödemeyi stolichnaya votka olarak aldı.

    sonrasında ise hızını kesmeden fabrikaları moskova, leningrad, kiev, tallinn, taşkent ve diğer şehirlerde açmaya devam ettiler. 1978'de yılda 200 milyon şişe pepsi üretiyorlardı. 1973'ten 1981'e kadar abd'e 1,9 milyon dekalitre votka gönderildi. para konusu bir türlü çözülemediği için votkaya ilaveten şampanya ve kanyak takası da yapılmaya başlandı. 1989'da pepsi'nin sovyetler birliğinde 21 fabrikası vardı. 26 tane daha açılması planlandı, ancak hem ticaret anlaşması sona eriyordu hem de para yerine votka almak pepsi'yi tatmin etmemeye başlamıştı. üstüne üstlük sscb'nin çöküş sürecine girmesi votka takasını dahi imkansız bırakmıştı.

    asıl bomba kısım da bu noktada başlıyor. votka olmuyorsa başka bir sürü bok püsürümüz var diyen mihail gorbaçov, pepsi'ye, hammadde ve ekipman temini karşılığında 20 adet eski savaş gemisi, 17 adet proekt 613 modeli denizaltı, bir muhrip, 1 kruvazör ve 1 torpido bombardıman uçağı veriyor. bu anlaşma sonrasında pepsi dünyanın en büyük altıncı deniz filosuna sahip oluyor. bütün bu absürtlüğün üzerine dönemin pepsi ceo'su kendall, abd yöneticilerine meşhur espriyi patlatıyor; sovyetler birliği'ni sizden daha hızlı silahsızlandırıyoruz.

    akabinde pepsi bu savaş araçlarını hurdaya çevrilmek üzere satıyor. sscb ile yeniden bir anlaşma yapılıyor. bu kez tanker ve yük gemileri de alınacak fakat sscb dağılınca bu planlar yatıyor. üzerine coca cola piyasaya girince haliyle pepsi ikinci plana düşüyor. bu arada pepsi, 1988 yılında sscb televizyonlarına ilk kez reklam veren şirket oluyor. ilk reklam tabi ki dönemin yıldızı michael jackson'lı olan. hiç bir ekleme çıkarma yapmadan abd versiyonunu yayınlatıyorlar. https://youtu.be/re-8byijqze

    sonrasında şöyle bir kaç lokal reklam filmi çekiyorlar fakat kısa bir süre sonra sscb dağıldığı için uzun soluklu olmuyor. https://www.youtube.com/watch?v=vtuizyygoh4

    son olarak pizza hut'ın rusya'ya girişinin yolunu yapan da pepsi oluyor. o dönem pizza hut bir pepsi co markasıydı. kola konsantresi karşılığında kruvazör veren gözden düşmüş yoldaş gorbaçov tabi ki reklam fırsatını da kaçırmıyor.
    https://youtu.be/fgm14d1jhuw

  • sanırım şöyle bir olayla eşdeğerdir.

    bundan 3-4 yıl önce öğrenci evinin en geç uyuyan bireyi olarak bir gece sabaha karşı inanılmaz bir açlığa karşı mücadele veriyordum. tipik öğrenci evinden bilineceği üzere genelde dolap boş olurdu. fakat o gecenin asıl trajedisi mutfakta kemirilecek kauçuk bile olmamasıydı yani tam bir somali göçmeniydik o akşam. oturduğumuz semtte de o saatlerde açık hiçbir yer olmadığını da biliyordum.
    açlığın verdiği inanılmaz araştırma yetisini kullanarak mutfağın ekstrem bir köşesinde memleketten getirdiğim bir torba kabuklu badem buldum. herhalde kebap bulsaydım mutluluğum bundan farklı olmazdı. karar vermiş, oracıkta bütün torbanın dibine inecektim. fakat gecenin o derin sessizliğinde bademleri örtüyle, pamukla bile sarıp kırmaya kalksam başta ev ahalisi olmak üzere özellikle alt kattaki 0-3 desibel sese duyarlı yarasa aytene yakalanacak ve yine nezih apartman sakinleri tarafından tepki alacaktık.

    her neyse asıl konuya gelelim;
    kaptım badem torbasını, aldım elime çekici çıktım sokağa, ankara’yı bilenler bilir diğer büyük şehirlerin aksine geceleri derin bir sessizlik hakimdir. sokaklarda tek bir kişi dahi göremezsiniz.. (hele ki o saatlerde)
    oturdum bir sokak lambasının altına başladım bademleri kırıp yutmaya, öyle bir ritm tutturmuştum ki son 20 kilometrekare içerisinde ses çıkaran tek şey benim kırmızı saplı çekicimdi.

    sabah ezanı okunmuştu ve -camiye gittiğini düşündüğüm- yaşlı bir dayı önümden geçecek şekilde sokağın ucunda belirdi. adamın karşılaştığı manzaradan hoşnut olmadığı irileşen gözlerden anlaşılabiliyordu. dayı bana yaklaştıkça gözlerini benden ayıramıyor, tespihini daha bir hızla çekiyor ve yolun karşı kaldırımına yakın durmak için çaba harcıyordu.
    kendimi kötü hissettiğimden olacaktır ki iyi niyet gösterisinde bulunma zorunluluğuna kapılıp, bademlerimi paylaşmak istedim
    “dayı badem yerm...” gibi bir cümleyi tamamlayamadan, yaşından ötürü son 30 yıldır koşmadığını düşündüğüm bünye bir anda depara yeltendi sonrasında camiye sığındığını gördüm.
    aradan 5 dakika geçmeden bir polis aracı içindeki 4 polis memuru ile sanırım beni etkisiz hale getirmek amacıyla olay yerine gelmişti. galiba şikayet edilmiştim.
    polislerden biri,
    “bırak elindekini ne yapıyorsun burada” dedi.
    pozisyon itibariyla içinde bulunduğum durumun izahını yapacak kelimeleri sıralamam o an mümkün değildi ve..
    “badem yiyorum” demekle yetindim.

    polisler ilk şoku atlattıktan sonra durumu anlatmam ile birlikte benim aslında normal bir insan olduğuma ya da en azından hayatımın bir döneminde olabileceğime kanaat getirdiler. ben de bir avuç badem verdim aslan parçalarına dünyalar benim oldu. gittim yattım.