hesabın var mı? giriş yap

  • şeriatçı taliban'ı atatürk'e benzeten birinden başka türlü bir açıklama beklenemezdi zaten.

    asıl bu kaçkınları ülkeye dolduranlar abd'nin bop projesine hizmet etmektedir ve abd ve ab'nin taşeronluğunu yapmaktadır.

    koltukta kalma karşılığında mültecileri türkiye'de tutma pazarlığı yapanlar amerikancı olmuyor da, bunların kendi vatanlarına dönmesi gerektiğini savunanlar mı amerikancı oluyor? hadi oradan!

  • - nerede bu kadın ya bir dakika durmuyor evde.
    + baba komşuya gitti ne yapsın akşama kadar evde mi oturacak?

    on dakika sonra;

    - bak hâlâ gelmedi! çayı bile kendimiz demliyoruz!
    + tamam baba tamam!

    tam çayı içecekken kapı anahtarla açılır ve anne içeri girer ve babam bombayı patlatır:

    - hanım ben de tam diyordum ki anneniz olmayınca çay bile içilmiyor bu evde nerede kaldın yahu?

  • yine "bu çöküş değil siz çöküş görmemişsiniz" diyen arkadaşlar gelmeden:

    siz akıllanmazsınız amk. %50 bile düşse "siz çöküş görmemişsiniz tee 2014'teyken..." diye başlayacaksınız. yağ kuyruğu, tüp kuyruğu diyenlerden farkınız yok.

  • dünya artık eski dünya değil. kış uykusu'nu sinemada izlediğimde salonda 3 kişiydik. hem de gösteriminin 2. günü cumartesi günü. bir hafta sonra kalktı sinemadan zaten. türkiye'nin ortalama üstü diye nitelendirilen tiplerinin yaşadığı bir semtte yaşıyorum. sinemalarda gösterime girmeden önce avrupa'nın en prestijli sinema ödülünü kazanmış bu filme toplam 3 kişi geldi. tarihe not düşülsün bu. bir arkadaşım bu filme gitmek için 3 kişilik sinema bileti almış. sonunda tek başına izlemiş yine filmi.

    neyse sonra ne oldu, ferhan şensoy'un tiyatrolarına da yüzeysel tipler gitmeye başladı. bir insanın başına gelebilecek en büyük felaket bu olsa gerek. kime neyi anlatıyorsun ki? daha adamlar kendi vasatlıklarının farkında değiller, gelmişler bir gösteri peşinden ferhan şensoy'un bütün kariyerini sakız gibi çiğniyorlar. bu kadar basit mi yahu?

  • 19. yüzyılda istanbul dahil, dünyanın neredeyse bütün metropollerinin sokaklarında arz-ı endam eden bir tür at arabası. sürücünün, arkadaki yolcu kabinin dışında önde ve yüksekte oturduğu bu arabalar, ilk kez 1830'larda ingiltere'de kullanılmaya başlanmış ve clarence dükü prens william'a ithafen clarence olarak adlandırmışlar.

    sherlock holmes'un londra'nın arnavut kaldırımlarında tıkır tıkır yolculuk ettiği ve halen viyana, roma gibi pek çok avrupa şehrinde turist gezdirmekte kullanılan bu arabaların kaç at tarafından çekildiğine, kaç yolcu aldığına ve kaç tekerleği olduğuna göre değişen adları var: brougham, hansom, cab, hackney, jarvey, growlers, cabriolet, fiacre...

    19. yüzyıl'da özel bir görev kapsamında padişah tarafından amerika'ya gönderilen iki osmanlı yetkilisi aziz bey ve lemi bey'in de seyahatleri sırasında tercih ettikleri bu arabaların türkçede de yine türlerine göre farklı farklı isimleri var: kap, fayton, talika, muhacir arabası, kupa arabası, lando, landon, landolet, koçu, kinto, katip odası, çekçek, tente, koçu, omnibus...

    fakat bunlardan en popüler, en gözde ve de en pahalı olanları, kupa arabaları ile landolar. tabi pahalı olduklarından bu arabaları asıl tercih edenler saray kadınları. örneğin padişahın cuma namazına gitmesine ilişkin yapılan tören olan cuma selamlığını izlemeye, kupa arabaları ile gelirmiş valide sultan, sultan efendiler, kadın efendiler, harem hanımları, vekillerin hanımları ve kendilerine ise atlı harem ağaları ile darüssade ağası eşlik edermiş. tören alanına gelindiğinde hanımların kupa arabaları kıdem ve de protokol sırasına göre atları çözülmüş bir şekilde yan yana dizilirmiş. tabi protokolde en önde gelen valide sultanın arabası iken en sona ise hazinedar ustanın gümüş çerçeveli küçük pencereli kupa arabası geçermiş. padişah namazı bitirip saraya dönüşe geçtikten sonra harem kupa arabalarına tekrar atlar koşulur ve hanımlar, etrafta bekleyen ahaliye kupa arabalarının içinden para saça saça saraya dönerlermiş.

    gerçi harem mensupları haricinde de kullanımı söz konusu bu arabaların. mesela bihruz bey'in, sevdalandığı periveş hanım'a ait lüks araba, esasında iki atın çektiği ince tekerlekli sarı boyalı bir lando'dur (bkz: araba sevdası). gerçi sonradan anlaşılır ki periveş hanım'ın o güzeller güzeli landosu esasında osmanlı dönemi taksilerini ifade eden bir kira arabasıdır.

    hem landolar hem de kupa arabaları küçük, dört tarafı kapalı ve fazlasıyla samimi bir ortama müsait olduğundan olsa gerek kadınla erkeğin birlikte binmesi yasakmış. bu yasak üzerine düşünen refik halid karay, ilk adım adlı kitabında şöyle yazmış:

    "neden kadın erkek bir arabaya binilmesi yasak da sandalınki değil? şimdi, bu ciheti ben de düşünüyorum ve sebeplerini buluyorum:
    1- arabanın hususuyla kupa olursa dört tarafı kapalıdır, sandalınki açık.
    2- arabacının arkası müşteriye dönüktür, sandalcının önü.
    3- deniz korkusuyla sandalda uslu durmak zaruri, arabada ihtiyari..." (s.16)

    yine aynı kitapta refik halid, kupa model kira arabalarının sıhhi denetimden geçmediği için sağlam binenin illet kaptığı seyyar mikrop mahfazaları olduğunu ve bu arabaların içindeki ıslak, ekşi, geniz yakan ve göz sulatan gübre kokularının halâ burnunda olduğunu söyleyip bu harap haldeki arabaların birinden nasıl düştüğünü anlatmış:

    "beyoğlu dönüşü eminönü'nden binerdik ve kadit atlar rızapaşa yokuşu'nu çoğu defa çıkamadıkları için yarı yolda da inerdik. bir gece, eve bu arabalardan biriyle hafifçe keyif dönerken acayip bir şey olmuştu: hem arabanın içindeydim hem de yürüyordum. evet, ayaklarım yerdeydi, acele acele adım atıyordum; aynı zamanda kendimi arabanın çerçevesi arasında buluyordum ve oturmadığımı da fark ediyordum. neden sonra anladım ki ayak bastığım tahta, yolda kopup düşmüş, minderden kaymışım ve yarı belime kadar arabanın orta kısmına geçmiş, at süratiyle yokuşa tırmanıyorum!" (s.29-30)

    bundan daha komik bir diğer anısı ise şöyle:

    "atlar, kamçı, tekme, sövüp sayma, başlarından çekip sürüme, her ne yapılsa bir türlü yokuşa tırmanamayınca arahacı bana döndü:
    - 'efendi', dedi. 'yanında lüzumsuz gazete var mı?'
    vardı, verdim. gece yarısı ve yol ortası bunu ne yapacak diye meraka düştüm. kağıdı ocak tutuşturmak için yapılan şekilde büktü, hazırladı; sonra kibritini çıkardı, ateş verdi ve alevini zavallı hayvanların arka hacakları arasına uzattı. birden, can havliyle yerimizden fırladık ve o hızla, yarı at arabası, yarı motor, beyazıt meydanı'na ulaştık!" (s. 30)

    bu kadar bahsedip de bu arabanın en revaçta olduğu 1886 yılından nadir bir fotoğrafını paylaşmamak olmaz. krikor balyan'ın nefis eseri nusretiye camii'nin (tophane camii) önünden geçmekte olan atlı tramvayın hemen solunda park halinde yolcu bekleyen şu güzellik, kupa arabasının ta kendisi ki etrafındaki kişilerin pazarlık yapan müşteriler olduğunu varsayarsak muhtemelen kira arabası olarak kullanılmakta.

  • önce eldeki 1 tl uygun bir yerde 75 adet 1 kuruş ve 1 adet 25 kuruşa bozdurulur. bu bir kuruşlar ateşte eritilir, uygun kalıpta soğutulup dövülerek ufak bir mızrak elde edilir. mızrak ile martı avlanır, iki adet dal sürtülerek ateş yakılır ve martının tüyleri yolunduktan sonra dala geçirilip ateşte pişirilir. 25 kuruşla ekmek alınır, ekmek arası martı yapılıp yenilir. afiyet olsun.

  • herkes markasına takmış kafayı.
    bizim milletimiz şunu bir türlü anlayamadı.

    bir gıda ürünü üretiyorsan temiz olmak zorunda.
    markanın ne olduğu önemli değil.
    daha lezzetli,daha taze,daha güzel tartışılır markalar arasında,ama kıl çıkan bir gıda ürününün fiyatı veya markası tartışılamaz.

    markası ne olursa olsun içinden yabancı cisim çıkan bir yiyecek kabul edilemez.