hesabın var mı? giriş yap

  • özerlik ilan ettiğiniz yerlere okul, hastane, postane, banka da inşa edin o zaman. kendinize doktor, öğretmen, ebe, postacı, mühendis de yetiştirin ve size baksın. devlet, görevlilerinin hepsini çeksin. ayrıca elektrik üretimi gerçekleştirin de buradan parasız elektrik almayın. onun bunun köpeği olup de özerklik ilan eden terörist satılmış köleler.

  • delikanli los ortamda kiza iyice yaklasir ve sorar . izin verdigin ilk erkek miyim?
    kiz biraz cekilip dikkatle bakar "olabilir , yuzun hic yabanci gelmedi"

  • 11 yaşında ölen kardeşin mezarını uzun süre sonra ziyaret edip, mezarın üzerindeki defne ağacının* ne kadar büyüdüğünü fark etmek.. dönüş yolu boyunca babayla tek kelime konuşamamak.. yol boyunca repeate alınmış halde sadece tek bir cümleyi tekrarlayıp duran iç sesi susturamamak; " aman da aman büyümüş de kocaman defne ağacı olmuş aslan kardeşim"..
    takip eden günlerde aynanın önündeki defne yaprağını arada bir koklayıp, okşamak..
    çok daha sonra aynı yapraktan babanın cüzdanında bulmak..

  • 3 aralık 1968 doğumlu oyuncu. bugünlerde the whale filmi için aldığı kilolar ve iyi oyunculuğuyla gündeme gelse de kariyeri pek parlak değildir. bunun sebebi de tacize uğradığını itiraf edip, sektör tarafından dışlanması sanırım. şu entry'de detaylıca değinilmiş.

    bu piyasada tacize uğradığını itiraf etmek, kendi ipini çekmek gibi bir şey. bir başka örneği corey feldman. her ne kadar metoo hareketiyle harvey weinstein 23 yıllık hapisle cezalandırılsa da sektör içerisindeki taciz gerçeği kapalı kapılar ardında devam ediyor ve bunu ifşa edenler sektörden dışlanıyor. hal böyle olunca kariyerini tehlikeye atmak istemeyen yıldızlar susmayı tercih ediyor. bu işin sadece hollywood boyutu olduğunu düşünmüyorum. avrupa ve ülkemizde de benzer vakalar vardır muhakkak. mesela kenan imirzalıoğlu, kıvanç tatlıtuğ, burak özçivit gibi isimlerin bile kariyerlerinin başlangıcında bu gerçekle yüzleştiklerini ve sustuklarını düşünüyorum. kanıtım yok elbette, sadece his.

    neyse, konu çok dağıldı. dilerim the whale filmi brendan abimiz için bir sıçrama tahtası işlevi görür ve kendisini beyaz perdede daha sık görürüz. bahtı açık olsun.

  • kısa yanıt verme özelliklerinin olmaması.
    22 yaşındayım, şu ana kadar annemin evet ya da hayır diyerek cevap verdiği tek cümle duymadım bilmiyorum.

    *anne ebru beni aradı mı?
    -aradı. duşta dedim. tamam teyzecim çıkınca beni arasın olur mu dedi. ben de tamam kızım ben söylerim arar o dedim. o da sağol teyzecim iyi akşamlar dedi. sen sağol kızım dedim.

    *anne hava soğuk mu?
    - ne soğuk ne sıcak. kaban alma terlersin. hırka da az gelir. şal al bi de yanına. takma şalı istersen çantanda dursun üşürşen sarınırsın.

    *anne botlarımı gördün mü?
    - gördüm tabi. atmışsın yine birini bi yere birini bi yere. aldım temizledim gazete sepetinin üzerine koydum. oradadır. sen nereye bıraktığını bile hatırlamazsın tabi. kaç yaşına geldin...

  • çekimlerinin çoğu basmane'de gerçekleştiren sağlam bir zeki demirkubuz filmi. bir sahnesi çok komiktir. derya alabora haluk bilginere der ki:
    "-işim var şu çocuğa bak biraz..."
    haluk bilginer der ki:"tamaammm.."
    derya alabora haluk bilginer'i uyarır:"sakın kaybetme ha. dalgınsındır sen."
    bunun üzerine haluk bilginer der ki:"çakmak mı lan bu?"
    işte bu ufak diyalog yönetmenin ne kadar iyi bi gözlemci olduğunun minik ve mizahi bir kanıtıdır.
    (bkz: en sık kaybedilen şeyler)

    bunun yanı sıra fimde bir kır sahnesi vardır ki, haluk bilginer'in 7 dakikayı aşan tiradıyla unutulmazlar arasındaki yerini almıştır. bekir* bir yandan cigaralağını çeker, bir yandan hastalıklı bir aşkın ve hayatın geride bıraktığı 20 seneyi anlatır yusuf'a *. olağanüstüdür... tek kelimeyle olağanüstü...

  • biz tupper kullanıyoruz, damacanadan şişeye su koyma ve dışarıya çıkarken yanımıza alma işi bana ait. buzdolabında duruyor genelde su dolu tupperware şişem hazırda. sırt çantam hep yanımda oluyor, çıkarken atıyorum içine suyu. ha unuttum diyelim veya şişede su bitti, eğer bim şok a101 migros bilimum süpermarketler varsa hemen girip oradan suyumuzu tedarik ediyoruz. avm içinde isek genelde alt katta carrefour veya migros olur, oradan alıyorum suyu. en sevmediğim şeylerden biri, maliyeti-değeri düşük ürünlerin fahiş fiyata satılması.

  • istanbul gibi bir şehirde asla eleştiremeyeceğim ailedir. sahile uzak bir yerde oturuyorlarsa bahsettiğiniz o açık hava, deniz kenarı, park gibi alanlara ulaşmak saatlerini alır. arabayla gezseler ayrı dert, toplu taşımayı kullansalar ayrı dert. her hafta her hafta balkonda oturmak da biraz sıkar. dolayısıyla geriye tek bir alternatif kalıyor, o da avm'ler.
    azıcık kafayı çalıştırırsanız, bu aileleri değil bu ailelerin mahkum edildiği alternatifsizliği garip bulursunuz. herkes aptal bir siz akıllı değilsiniz.