hesabın var mı? giriş yap

  • helecanli genclerin siyaset goruslerinin temeli. halihazirda nefret edilenden nefret etmek, kolay yoldan "perspektif" kazanmanin yolu. fast food gibi, hizli siyasi bilimler egitimi. halihazirda nefret edilen de cogunlukla en bazal, en magazinsel, en yuzeysel objeler oluyor, yani kisiler genellikle, hani su "kucuk beyinler kisileri tartisir vidi vidi" klisesinin dedigi gibi. kisilerin otesini tartismak dusunmeyi, ogrenmeyi gerektiriyor cunku. yapisal sorunlari kisilerin basarisizliklarina yahut ahlaksizlarina indirgemek ise herkesin yapabilecegi bir sey.

    konformizm, nefretin hedefini sasirtmanin yaninda, nefretin kendisini de kavrayistan once getiriyor. nedenini nasilini ogrenmek onemsizlesiyor, tepki ve sert eylemler yuceltiliyor. yumrugunu masaya vurup slogan atmak, kitap acip okumaktan daha kolay; bir kahvehane dolusu insanin bagirislarinin yarattigi gaz, bir kutuphane dolusu insanin neden olacagi ogrenme isteginden katbekat fazla. hele ki deriiin bir stadyum kulturune haiz ulkelerde...

    fakat is sadece kotulerden nefret etmekle kalmiyor. neden-nasilin bilincte yarattigi yukten kurtulundugu zaman, yani duygular ve eylemler dusunceden once gelmeye basladiklari zaman, yanlis hedeflerden gereginden fazla nefret etmenin yaninda yanlis ideallere ve onlari temsil eden kisilere gereginden fazla baglanmak da kolaylasiyor. irak savasi hakkindaki dusuncelerinin onda dokuzu bush'a kufretmekten ibaret olan insanlar, ayni fanatiklikle ve ayni kolaylikla hitlerin genclik kollarina yazilip hayatlarini dolduran insanlardan cok mu farklilar?

    buyuk seytanlardan nefret edenlerle buyuk biraderleri sevenler ayni hastalikli dusuncenin, daha dogrusu dusuncesizligin, tohumlari.

    yogun duygular, tepkiler, masaya vurulan yumruklar, girtlaklari yirtan sloganlar kimseyi hakli yapmaz, dunyayi da daha iyi bir yer haline getirmezler. bir kopek de eve gelen yabancidan nefret eder, avazi ciktigi kadar havlar, salyasini akitir, disini gecirir. ama hala kopektir. insani kopekten ayiran nedenini nasilini ogrenebilme yetisi. duzgun insani aptaldan ayiran da bu yetiyi kullanmak icin gereken meraktir.. neden ve nasil sorularini, kim sorusundan once sorabilme disiplini yani.

    bu yazinin da sonucu sudur: kopekle kopek olmayin. belki cok havlayip, birkac kisiyi isiranlar, heveslerini alip o gunun gazetelerine manset olurlar ama tarih, pek az kopegi hatirlamis, hicbirini de minnetle anmamistir. sanmiyorum ki konformizmin miskinligine alismis kimse o olumsuzlugu tatmis olsun.

  • başlık: kız arkadaşım bana seni milli

    1. yapmaya hazırım dedi ne demek istedi anlamadım ben zaten paf takımda oynuyorum acaba tanıdıklarımı var beni a takımamı çıkarıcak abdullah avcıyı felanmı tanıyo anlamadımki ne demek istedi ?

    2. kadroda sana da şans verecekmiş.

  • döneminin en önemli müzik insanlarından, alman besteci ve piyanist.

    sanıldığının aksine, piyanistliği ve eleştirmenliği ile yaşadığı dönemde en çok takdir edilen müzisyenlerden biri olmuştur. besteciliğinin arka planda kalmasının sebepleri çoktur; trajik yaşamı, yoğun ve sıkıntılı aile hayatı, "kadın besteci"nin sosyal statüdeki yeri, vs... ancak bu sebeplerden en önemlisi, robert schumann'ın eşi olmasıdır.

    clara schumann, müzikal yaratıcılık açısından gelmiş geçmiş en güçlü ve nüfuzlu bestecilerden biriyle, robert schumann ile evliydi. clara'nın önceliği, eşinin yaratıcılığının desteklenmesi, sürekli üretmeye teşvik edilmesi ve müziklerinin seslendirilmesi olmuştur. robert, verimli fakat üretim süreci son derece sancılı bir besteciydi. bestecilik subjektif ve individual bir olaydır, son derece derin psikolojik etmenler taşır aslında. tek ve yoğun bir konsantre alanı gerektirir. clara'nın kendisini hem müzisyen, hem organizatör hem de eş olarak sürekli bölmesi gerekmiştir. bununla birlikte, müzik ve sosyal çevresi tarafından, çok da başarılı olmasına rağmen, besteciliği baskı ile bıraktırılacak statüde veya karakterde bir kadın değildir; üst düzey bir konser piyanisti olarak eşi robert'den çok daha meşhur ve nüfuzlu olduğu biliniyor. bu nüfuzu; kendi iradesi, isteği ve coşkusuyla, yani tüm benliği ile kendini adadığı o müzik için, robert schumann'ın müziği için kullanmıştır. ayrıca belirtmek gerekir ki, schumann gibi müzikal nüfuzu baskın bir besteciyle birlikte çalışmayı geçin, aynı evi, yaşamı ve duyguları paylaşmak, özgür yaratıcılık iradesini baskılayabilir; dönemin büyük bestecisi johannes brahms'ın stilistik problemleri, bu tür yakınlıkların yarattığı bastırıcı etmenlere örnek gösterilebilir belki.

    clara schumann'ın eserlerinde eşi robert'in stilinin büyük etkileri yoğunca görülebilir. robert'in yaratıcılığında olduğu gibi, clara'nın müziklerinde de piyano yazısı, armonik yapı ve ezgisellik son derece parlak ve öne çıkan öğelerdir. ancak müzik dinamiğine bakıldığında, clara'nın icracı için çok daha naif, sade ve dili açık bir stilde bestelediği söylenebilir (zira robert, aşırı değişken ve dengesiz müzik diliyle icrası en problemli ve sıkıntılı bestecilerde ilk beşe girer). özellikle 20.yüzyılda ve günümüzde, clara'nın eşinden daha yetenekli olduğu, hatta robert'e ait olan çoğu eserin aslında clara tarafından bestelendiği gibi asılsız ve mantıksız iddialar ortaya atılmıştır. yetenek çok tartışmalı bir unsurdur, kesin bir şey söylemek imkansız; ancak clara'nın robert'ten daha güçlü ve yaratıcı bir besteci olduğunu iddia etmek adına çirkin bir kıyaslama çabasına girmek, özellikle de bunu ne müzikal ne bilimsel hiç bir kanıt göstermeksizin bir takım popülist yaklaşımlar içerisinde yapmak son derece amatörce. kaldı ki clara'nın büyük formlu * eser sayısı çok az, hatta yok denecek seviyede. bir takım müzik tarihçilerine schumann'lar gibi trajik-sansasyonel çiftlerin müzikal değerlerinden çok magazin potansiyelleri çekici geldiği için bu saçma karşılaştırmalar, bu gereksiz bilgi ve yorum kirliliğinin yaşanması elbette kaçınılmaz. eğer ille de kıyas yapmak isteniyor ise: robert'in tüm yaratıcılığının "ufak" bir özeti olan kreisleriana adlı eseri baz alınarak, clara'nın yazdığı oda müziği alanındaki tüm müzikler ile saçma sapan bir "karşılaştırma" yapılabilir. elde edilecek sonuç, çok farklı iki kreatif kalitenin varlığıdır: schumann'ın bütün yaratıcılığının şiirsellik ve senfonik temeller üzerinde yükseldiği ve clara'nın bambaşka bir ideal ile farklı bir yaratıcılık yaklaşımı sunduğu. karpuz ile pastırma gibi düşünebilirsiniz; hangisini daha çok sevdiğiniz, sizin zevkinize kalmıştır. bilgiden yoksun bırakılmış kişisel zevk, bir kompozitörün müzikal yaratıcılığını ölçmek için kullanılabilecek en tehlikeli ve yanıltıcı araçtır.

    clara schumann piyanistliği, eleştirmenliği, eserlerini seslendirdiği bestecileri desteklemesi ile örnek bir müzisyen; yetiştirdiği öğrenciler ile örnek bir öğretmen; robert schumann'ı sadece müzikte değil, hayatın her alanında sonsuz bir destekle sırtlaması ile örnek bir eş olarak, eşine az rastlanır bir insandır aslında. bir anne ve büyükanne olarak yaptığı fedakarlıklar ise apayrı ve biyografik bir konudur.

    amacınız sadece müzik ise, büyük müzisyenlerin eserlerini icra etmeniz veya dinlemeniz yeterlidir. eğer amacınız bu tür trajediler üzerine filmler çekmek, romanlar yazmak, duygu sömürüsü araç etmek, yani görsel veya işitsel bir şekilde bu değerleri istismar etmek ise, kıyaslama yapmaya devam edebilirsiniz.

    elde edeceğiniz sonuç, bu güzel insanların bıraktığı o kaliteli müziklerden daha yüksek, daha değerli olmayacaktır.

  • mesele namaz kılmak değildir. mesele türk silahlı kuvvetleri'nin üniformasıyla namaz kılmaktır. laik bir devletin kurumundaysan hele bir de koskoca ordunun komutanıysan; şahsi değerlerini üniforman üzerindeyken bir kenara bırakacaksın. aksi takdirde kötü niyetli bir şovmen olursun.

    düzeltme: girdimi, ibadete karşı hoşgörüsüzlük içerdiği düşüncesiyle eleştirenler olmuş. aynı üniformayla ibadet için kiliseye veya sinagoga gidilseydi de aynı hoşgörü olurdu değil mi? müslümanın ibadeti savunulup da bir başkasınınki savunulmazsa; ortada bir zaaf vardır. laiklik de bu zaafı yok etmek için var zaten ama işte anlayabilene.

    2. düzeltme: osmanlı örnekleri verenler olmuş. bu örneği verenler ya idiot ya da hangi tarihte ve hangi devlette olduklarını unutmuş olmalı. anayasasında laiklik olan bir cumhuriyetteyiz, gelmiş şeriatla yönetilen islam devleti; osmanlı imparatorluğu'nu örnek gösteriyorsun.

  • yav adamın biri geçen gün çıkmış sözümona mecaz yaparak müslümanlarla dalga geçiyor. sen kimsin be? gladyatör filminde türlü entrikalarla ayak iken nasıl baş olduğunu biz iyi biliriz. sevgili kardeşlerim, bakın çok enteresan, dönemin imparatoru commodus, milli iradeye dayalı gücünü halktan alan bir imparator iken bu russell, halkın arasına saklanıp, halkı galeyana getirip, insanları sokaklara dökme düşüncesiyle darbeye teşebbüs edip, imparatoru koltuğundan edip, ülkenin istikrarlı yapısını bozmayı hedeflemiştir.

    (yuhhlamalar, ıslıklar)

    eyyyy russell, bu millet bu oyunu yemeeğğğz yemez. sevgili kardeşlerimm, russell'a buradan sesleniyorum. eğer yüreğin varsa sandıkta görüşelim. sana dersi bu millet sandıkta verecek. russell'a sandıkta ders verecek miyiğğğzzz?

    (alkışlar, evetler, hüloğğlar)

  • açılın beyler ve bayanlar; rus yazarlarını okurken geçirdiğiniz delilik nöbetlerine ve nereden çıktı bu 120 +kişi serzenişlerinize cevap olmaya geldim. rusların isimlendirme sistemini öğreniyoruz:

    örneğimiz: avdotya romanovna raskolnikova.

    1. rusçada istisnasız her kişinin 3 ismi vardır: isim + babanın ismi + soyad.
    örneğimizde avdotya kızın ismi, roman babasının ismi, raskolnikova ise soyadı oluyor.

    2. bu isimlendirme biçimi ise erkek ve kıza göre değişiklik gösterir:
    erkek ise, babanın ismi -oviç ile biter.
    kızlarda ise -ovna olarak biter:

    avdotya + roman(ovna)
    radyan roman(oviç)

    3. yine soyadlarda da erkek ve kıza göre ufak bir fark vardır, kız soyadları sonuna -a alır. erkek soyadları almaz.

    avdotya romanovna raskolnikova
    rodion romanoviç raskolnikov

    bu ikisi kardeşler bildiğiniz gibi.

    -------------------------------------------
    4. peki rus film ve edebi eserlerinde neden sürekli iki isim görürüz?
    avdotya romanovna şunu yaptı, radyan romanoviç bunu yaptı vs gibisinden.

    çünkü ruslarda bizdeki gibi - bey, -hanım kullanılmaz.

    bunlara denk düşen gaspadin ve gaspaja var ama kullanılan yere göre şöyle oluyor: konuştuğunuz kişi rus ise ve sizden yaşça büyükse veya yeni tanıştırılmışsınız aranızda bir konuşma geçiyor ise veya aranızda belirli bir saygı mesafesi var ise, bu kişiye "avdotya hanım" yerine geçen "avdotya romanovna" şeklinde seslenirsiniz. türkçede sanki saygı göstermeniz gerek ama siz bu kişiye ismiyle sesleniyormuşsunuz gibi bir hava oluyor ama öyle değil. dediğim şekilde kullanılır ve abartmadan ama mümkün olduğunca konuşurken bu isim dile getirilir.

    - avdotya romanovna, geçen gün bir makale okudum, bu konuda size bilgi vermek isterim.

    gibi.

    ------------------------------------------------

    5. şimdi gelelim zurnanın zırt dediği yere.

    siz bu insana avdotya romanovna şeklinde hitap ediyorsunuz, fakat rusçada kişinin yakınları, kendisine asla formal ismiyle hitap etmez. o ismin mutlaka kısaltılmış ya da sevimlileştirilmiş bir versiyonu vardır.

    elena: lenoçka
    maria: maşa
    anna: aniçka
    daria: daşa
    natalya: nataşa
    ivan: vanya
    dimitry: dima

    gibi. ve fakat bazı isimlerin bu hali, ismin kendisine benzemeyebilir:

    alexander: saşa
    avdotya: dunya

    gibi.

    bu hadisenin kötü tarafı ise, bu şekildeki isimlerin tek versiyonu yoktur, ismi mariya olan birine arkadaşı: maşa, annesi marunya, kardeşi maruşka diye seslenebilir.

    ---------------------------------------------------------

    dolayısıyla, avdotya romanovna raskolnikova'nın maceralarını okurken:
    avdotya romanovna raskolnikova
    avdotya romanovna
    dunya
    dunechka

    aynı kişidir.

    bir rus kitabında ortalama 50 karakter olduğunu düşünürsek, işte bu edebiyatı takip etmek isteyip delirenlere yol gösterecek olan kılavuz budur.

    sonuç: not alınız)

  • geçen salı günü cebimden 9 lira çalınmıştı.

    (bkz: 12 mayıs 2015 cebimden 9 lira çalınması)

    bugün günlerden cumartesi tarih 16 mayıs 2015. bu sabah uyandım, hava yağacak gibiydi, direk keyfim kaçtı zaten, hiç sevmem bu havaları. yüzümü yıkadım, dişlerimi fırçaladım. her zamanki gibi yol üstünden 1 lira'ya simit aldım, iş yerime geldim, tok kapısından golf sesi çıkan mükemmel arabamı otoparkçıya bıraktım, çayımı koydum, gazeteyi açtım, önümdeki başlık ;

    (bkz: doğuş grubu'nun vergi cezasının silinmesi)

    hukumetimiz doğuş grubunun vergi borcu faiz cezasını silmiş diyorlar. gerçi doğru mu yanlış mı bilmiyorum, belki de yalandır. bizim hukumetimiz yapmaz öyle şeyler aslında. ama olsun bi bakmak lazım gene vatandaş olarak uyanık olcan.

    kaç paraymış vergi borcu faizi 767.000.000 tl.
    yazıyla yedi yüz altmış yedi milyon. tele.

    vergi borcu faiziymiş. zamanında neden ödememişler? ödemeleri gereken faizi bankaya yatırıp faiz lobiciliği mi yapmışlar? bilmiyoruz?

    alıyorum hesap makinesini elime. (bkz: feridun bitir)

    ben tok kapısından golf sesi çıkan mükemmel arabamı kaça almıştım?
    70.000 bin teleye. bunun kaç parasını vergi olarak ödemiştim. kdv 10.000, ötv 18.000 total : 28.000 tele

    ne eder 28.000 tl. ben bu vergiyi ödemek zorunda mıyım? evet zorundayım.
    ben bu vergiyi neden ödüyorum? doğuş grubu benden alsın devlete versin diye.

    şimdi bunların 767 milyon tl vergi borcu faizi silinmiş. yani 4 işlemden anlamayan, vergi mevzuatından anlamayan gerizekalı vatandaş olarak benim anladığım, senin benim onun cebinden çıkıp devletin kasasına girmesi gereken para adamların cebinden çıkmamış, faiz yemişler ve sana bana ona vatandaşa yol su elektrik, başkanımıza saray, eşine beyaz çay, diyanet işleri başkanına jakuzili banyo, çapulcuya gaz bombası olarak dönmesi gereken 767 milyon tele devletin kasasına girmemiş, başkasının cebinde kalmış.

    şimdi 767 milyon / 28.000 tl benim ödediğim vergi kaç arabanın vergisine eşit : 27932 tok kapı sesli golf.

    42.000 lik aracı ben 70.000 e aldım, ödediğim 28.000 tl ye ne oldu? bilmiyorum. benim dışımda 20.000 i ekşi sözlük yazarı olan 27.931 kişi daha var bu arabalara 28.000 tl vergi ödeyen. onların ödediği vergiye ne oldu, bilmiyoruz.

    yahu koskoca devlet bir saray yaptırıyor, 1200 tanecik odası var. insan bu 767 milyon teleyi de tahsil edip şöyle 7000-8000 odalı bir saray yaptıramazmıydık devlet olarak. bu saray dediğimiz şey türkiye'ye miras kalacak, cumhurbaşkanımız nasip olur da önce şu seçimlerden alnının akıyla anayasayı kendine göre yaptırıp, başkan olursa -allah'ın izniylen- bütün sülalesiyle oturacak burada belki 40 sene.

    sonra bilal erdoğan kardeşimin yarın çocukları olacak, -inşallah cumhurbaşkanımızdan sonra o başkan olur, türkiye'ye harvard mezunu bir başkan yakışır-, sümeyye bacımızın -inşallah o da bir sonraki dönemde dış işleri bakanımız olur, çok iyi ingilizcesi var amerikada okumuş - çocukları olacak, bu yavrular daha on yıllar boyunca ülkemizi yönetecek,la bu çocuklar nerede oturacaklar?

    767.000.000 tele bu. helal yoldan faizle kazanmışız. hadi saraya harcamadınız, şöyle kızılay meydanı'na, bahçeli'ye falan bu paralarla dinazor, ejderha, böcek, robot domuz, melih gökçek heykelleri dikilemez miydi? ben baktım geçenlerde dinazorlar 10 milyon a mal olmuş fazla bişey değil bunlar. yapılsın bunlar ya, destekliyorum ben.

    hem melih başkan hititlerden beri belediye başkanı, ankara'ya kazandırdıklarıyla bir heykeli hak etmedi mi? fenerbahçe için alex neyse, ankara için de gökçek odur.

    neyse, bu yukardaki hesap ve bütün söylediklerim zaten yalan.benim matematiğim de hep zayıftı zaten. ben bu vergi işlerinden anlamam. koyunum ben koyun. bak koyun dedim, isterseniz gelip biraz daha koyabilirsiniz bana. hepsini unutun.

    benim de golf'üm yok zaten. 2013 yılının haziran'ın da almak üzereyken gezi de gaz yedikten sonra vazgeçtim golf almadım, hyundai i30 aldım. tok kapı sesi yok ama blutut'u da var. o yüzden benim ödediğim vergi muhtemelen devletin kasasına girmiştir ama bu ekşicilerin ödediği vergi muhtemelen girmemiştir çünkü onlar tok kapı sesli araba için tayyib'in kel kankasını zengin etmeye çok meraklılar.

    bir daha neyse. daha da yazarsam ya gg ya da mahpus a girecem. fazla konuşmak istemiyorum. hem ben tayyip başkanımızı çok seviyorum. inşallah allahın izniyle şu 4. parti de baraj altında kalır mecliste 335 vekili yakalarsak, süper olacak, önce ana yasamızı değiştirecekler, sonra uzun adamımız bi güzeeeeeeel, başkan olacak be başkan.

    sonra inşallah formayı harvard'lı bilal erdoğan'a devreder, o başkan olur. geçen maçını izledim o da çok güzel goller atıyor hem de harvard mezunu, maaşallah.

    alem başkan görsün. yakışır türkiyemize.

    son kez neyse, şunu yazmadan duramadım gene :

    767 milyon : 76 milyon türkiye nufusu :adam başı 10 lira yapıyor.
    geçen hafta da milletin a*** koyanların firması için 600 milyon / 77 : 9 tl çıkmıştı.

    ha yanlış anlamayın tamamen yasal bunlar. vergi borcunun faizi silinivermiş nolacak. yasayı da biz yapıyoruz canımız isteyince değiştiriyoruz zaten. soma için önerge verince reddediyoruz, (bkz: fıtrat) vergi mevzuatıyla ilgili yasa olunca kollarımızı kaldırıyoruz biz.

    her hafta 20şer 20şer çıkıyor cebimizden. ama üzülmeyin.4 günde adam başı 19 liralık vergi devletin kasasına girmeyecek, başkanımıza saray, diyanet işleri başkanına playstation jakuzi ve hatta bize gaz bombası olarak geri dönmeyecek.

    oleeeeeeeeey!!!

    edit : faiz haramdır. hukumetimiz bu milletin boğazından haram lokma geçirtmez. o yüzden yapmışlardır.
    ya bir de benim şu yurtkur borcuna el atsaydınız keşke,onun da faizini silseydiniz. af var dediniz gittik maliyeye 36 taksit yaptılar borç iki katına çıktı, onu nasıl affediyorsanız beni de öyle affetseniz çok büyük sevaba girersiniz. valla bak.

    debe edit : #ff @tokcem

  • büyük düşünür, yüce filozof sinan engin'in; "tokyo ne kardeşim! ne başarısı var. ne yapmış biri bana anlatsın yani, ne yapmış.." şeklinde inanılmaz temellere dayanan açıklaması..

    bir tarafta 2012 olimpiyatlarında 7 altın, 14 gümüş, 17 bronz toplamda 38 madalya alan japonya, bir tarafta 2 altın, 2 gümüş, 1 bronz toplamda 5 madalya alan türkiye.

    kısaca; başkaları adına utanmak

    edit; efes darth uyardı. bizim 1908 den beri katıldığımız olimpiyatlarda toplam madalyamız 88 adamlar geçen sene 39 tane toplamış toplamda 139 altın 435 madalyaları varmış.