• isim babasının yaratıcılığı dün okuduğum örgütün isim bulucusunun hayal gücü yanında çok sönük kalmış . dünden beri düşünüyorum olağanüstü örgütün olası ideolojisini hala bir fikir oluşmadı kafamda.

    (bkz: kürdistan devrimci islami hareket) *
  • çok uzun ve süslü cümlelerle dile getirilebilirler, anlatılabilirler.

    ama, her aklıma geldiğinde beni gülümseten, kızıl ile siyaha olan tutkunluğumu daha da pekiştirendir. umudumu var eden, büyüten ve yaşatandır.

    uzun lafın kısası ise şudur:

    `yüreğimizde yeni bir dünya taşıyoruz, şimdi, şu anda o dünya büyümekte .`
  • türkiye'de anarşist mücadele ve örgütlenme geleneğini bakunin, kropotkin, maletesta, nestor makhno, emma goldman, durruti gibi isimlerden ödünç alarak bunu ileriki nesillere taşıyabileceğine inandığım anarşist örgüt. 'çok anarşist tayfa gördüm' demek gibisinden olmasın ama, memlekette anarşizm deyince akla goygoyculuğun gelmesine sebep olan bütün nüveleri kendi içlerinde ilk önce yaşam sonra örgütlenme pratikleriyle çatır çatır siliyorlar. özellikle türkiye'de agf süreci sonrasında yapılan hataları bilerek ve görerek, bu yanlışlar arasındaki çatlakları özenle doldurmaları, amacı eğlenmek değil örgütlenerek paylaşmak olan kara kızıl bir örgütün varlığından mutluluk duyuyorum ben. yıllar sonra türkiye'de anarşist gelenek dendiğinde ilk akla gelecek isimlerden birisi olmasını dilemekten öte, örgütlü sınıf mücadelesinin içinde bireyi önemseyerek soluk aldıran pratikleriyle yıllar yılı büyüyerek çoğalacağından hiç şüphem olmadığını da belirteyim.

    içindeki özerk faaliyetler için:

    (bkz: lise anarşist faaliyet)
    (bkz: kadınlar sokakta)
  • 2010 1 mayısında kapıya kadar gelip 'aga biz girmeyiz, katillere üstümüzü aratmayız, 1 mayıs bayram değil isyan günüdür' diyerekten 1 mayıs'ın içinin boşaltılmaması anlamanı kaybetmemesi için hamlede bulundular ya isterse ufacık olsun sayıları farketmez gari. devlet izin verdi diye içerde izinli izinli uslu uslu halay mı çekicez. devlet yaparsa katliam yapar, bu ahali bunun farkında hareket ediyor. örgütlülük filanda diyorlar. anarşizm geleneğini yaratmak filan da diyorlar. site de yapmışlar kendilerine http://anarsistfaaliyet.org/ yolları açık olsun, amin diyip noktayı koyalım.
  • burada insanların, hakkında heyecanla yazdıklarını okuyunca, "keşke..." diyorum ama 1 mayıs'ta tanık olduğum tavırlarını eleştirmeden geçemeyeceğim bir örgüt. eleştirelim ki, burada dile gelen heyecan sonra hayal kırıklığına dönüşmesin.

    daf'ın, "agf'nin hatalarını tekrarlamayacağı", "bireyi önemseyeceği" belirtilmiş. 1 mayıs'ta bir grubu neredeyse tekme tokat saflarının dışına attıklarını görmek, "agf'nin tekrarı olmayacağı" söylenen bir örgüte ilişkin bende ciddi şüpheler yarattı. gerekçe de elinde bira bulunan bu arkadaşlarının, "özgürlükleri liberalce yorumladıkları" idi. birkaç genç ve fazlasıyla heyecanlı anarşist arkadaş da bu konuda birkaç sloganvari izahı (tüketim özgürlük değildir) savurup, saflarındaki liberal eğilimleri* safdışı etmeyi başardılar. yoldaşlık dayanışmasını, onlarla beraber yürümek için 1 mayıs meydanına gelenlere karşı göstermeleri çok üzücüydü.

    sosyalist örgütlerde görmeye alışık olduğumuz bu tip dışlayıcı pratikleri, böylesi şiddet eğilimlerini görmezden gelmeden, özeleştirisini yaparak, eleştirilere kulak vererek umarım aşarlar. kendilerini, "bizler; mülkiyetin, otorite ve iktidarların, hiyerarşi ve statünün, tahakküm ve baskının olmadığı; paylaşmanın ve dayanışmanın olduğu özgür ve adaletli bir dünya istediğimiz için anarşistiz" diyerek angaje eden insanların, bu eğilimleriyle mücadele etmesi ve aşması gerekir.
  • her türlü eleştiriye açık bir örgüttür, eleştirilmesi, eleştirilerek büyümesi en tabii dileğimizdir. ancak gönül ister ki bu eleştiriler haklı ve gerçek durumlara uygun düştüğü halleriyle yansısın.

    2011 1 mayıs'ında ellerinde alkol şişeleriyle gezerek kortej içinde huzur bozan kimselerin (daf kortejinde yürümek için kenarda beklemek için kaldırıma oturmuş 40-50 yaşındaki insanların önüne doğru bira şişelerini kıranların, sağa sola küfür edenlerin yani) kortejden çıkmalarının istenmesi, bu isteğe yanıt olarak tahammül sınırını zorlayıcı şekilde küfür etmelerinin ardından aktarıldığı şekliyle 'tekme tokat' değil, itilerek kortejden çıkartılması örgüt içindeki bireylerin varlığını sorgulatır hale gelmiş ise, burada sorunlu bir eleştiri yöntemi var demektir. üstelik bu huzur bozma halinin, yıllardır hiç bıkmadan ve usanmadan aynı tavrı göstererek anarşist faaliyet ile kavga içinde olmayı 'sosyal çevre avantajına' dönüştürmüş, kendi siyasi varlığını ancak daf'a karşı olmak üzerinden sürdürebilen, bunu da varoluşsal ergen bir sürünceme haline getirenlerin, daf'taki bir çok kimse ile en azından belirli bir hukuğu olduğu için daf'ın kendilerine zarar vermeyeceğini bilenler tarafından yapılması, yıllardır örgütün tavrının bilinmesine rağmen çıkarılan yaygaranın 'tesadüf' değil, bilinçli ve planlı olduğunun göstergesidir. hele ki kimi yerlerde okuduğum, 'tesadüfen geçiyorduk' yalanlarının aymazlığını, benim dilim artık söylemeye varmıyor, varın siz söyleyin.

    eğer siz örgüt olarak bilmemkaç zamandır sayısını hatırlayamadığınız toplantılardan, maddi ve manevi olarak ciddi emek sarf ederek bir süreç sonrasında aldığınız kararları uygulamak için ayrı bir 'kortejde' yürümeyi tercih etmiş iseniz, bu örgütün aldığı kararlara saygı göstermek durumundasınızdır. anarşist emek konfederasyonu ve otonom a örgütlenmeleri, bir ay öncesinden birlikte yürümek hususundaki görüşlerini sunduğunda toplantılarda tartışılarak birlikte yürüme kararı da yine bu doğrultuda alındı. çünkü yan yana olmak, dayanışmak güzeldir. beraber slogan atabilmek daha da güzeldir. daf'ın, dünyanın herhangi bir yerinde herhangi bir bayrak altında içki içilmesine karşı olması düşünülemez. daha neler? ancak bu durum daf'ın kendi örgütü içinde bulunan ve bu örgüt ile birlikte yürümeye karar vermiş insanların aylardır programlarında açıkladığı şekilde huzurunu sağlamaya mecbur olduğu için tavrını koymasına da engel değildir. ve evet, bu bir sorumluluktur.

    devrimci anarşist faaliyet eylemselliğini içki içme özgürlüğü üzerinden değil, 1 mayıs'ın anlam ve önemine istinaden ezilenlerin sesini duyurmak, taksim'i işçilerin, kadınların, liselilerin, göçmenlerin ve eşcinsellerin bayram değil isyan alanı haline getirme kararı almıştır. 1 mayıs'ta eylemselliğini aslında zaten kimsenin yasaklamadığı 'özgürce içki içmek' üzerinden tanımlamak isteyenlerin kendi yarattığı alanlara karışılması söz konusu dahi olmayıp, daf'ın kendi alanında bireylerinin tek tek söz sahibi olarak aldığı karar budur. eğer daf, sosyalist bir örgütün içine acemice ses bombası atarak muhalif bir kadının bayılmasına sebebiyet veren bir anarşist grupla yürümemeyi tercih etmiş ve bu gruptan kendini ayırmışsa, ya da her türlü fevri hareketi göstererek, 400 küsür kişilik bir korteji istenmeyen konum ve durumlara sokacak kimselerin kortej içinde bulunmamasını istemiş ise, aslında bu kararı alanlar değil, bu karara saygı göstermeyenler ve kendi durumlarını 400 küsür kişinin iradesine dayatarak 400 kişiyi birden zan altında bırakan kimselerin otoriter olduğunu söylemek, çok daha doğru bir tahlil olacaktır.

    durumları, kişileri ya da eylemleri eleştirirken aslında çoğu şeyin dışardan göründüğü gibi değil de, gösterilmek istendiği şekilde algılayabileceğimizi de kabul ederek, eleştiri yaparken bize olayın televizyondan izletilir gibi gösterilenine değil özüne bakmak kanımca en doğru, en anlaşılır eleştiri yöntemidir. üstelik 'bir örgüt içinde nasıl birey kalınabilir ' cümlesi üzerine, hem felsefi hem pratik yöntemleri uygulama açısından ciddi emek ve zaman harcayan bir faaliyete eleştiri getirme hususunda bonkör olunması örgütün kendisi için oldukça önemli olsa da, 'hakkaniyet' söz konusu olduğunda biraz daha titiz davranılması gerektiği kanaatindeyim. hele ki karşısında asli olarak uğraştığı devlet, polis, ataerk, faşizm, homofobi ve göçmen sorunları gibi zilyon tane liste varken, bir de anarşist olduğunu iddia eden kimselerin nahoş yıpratma çabalarıyla uğraşmak fazlasıyla yorucu ve tahammülleri de zorlayıcı bir hal almaktadır. diye düşünüyorum.

    ek: ilk önce kimsenin adına konuşmuyorum, aman diyim. entry'deki 'anarşist olduğunu iddia eden' kısmında hiçbir kimse ya da örgütün anarşistliğini ölçmek bir amacım yoktu. olmadığı gibi, hayatım boyunca böyle bir hakkı da kendimde görmedim, üstelik kendinde bu hakkı göreni de kıyasıya eleştirdim. aşağıdaki entry'de de belirttiğim üzere, yaşananlardan rahatsızlık ve üzüntü duyulduğunu, oluşan durumun istenmediğini, engel olunmak istendiğini, gelen arkadaşların önceden uyarıldığını ve bu 'istenmeme halini' bilmelerine rağmen 'tesadüfen bira içiyorduk bize saldırdılar'a vardığını belirttim. bir yazar olan myneminene'nin entry'lerindeki genel tavrının görece saldırgan olduğunu da hatırlarsanız, tahammül zorlayıcı diye betimlediğim şeyin kendi yoldaşlarıma tehdit manasına haşa gelmeyeceği, bu 'etraf' dangozluklarının sinirlerimi zıplatmaya yakın olduğunu anlardınız. kendi adıma eğer yoldaşlarım dediğim insanların üzerinde bir tehdit olarak algıladığı bir üslup ile yazmış isem, bu durum beni oldukça mutsuz etti. böyle bir durumun asla ve asla olmayacağını, aksine böylesi hunhar tavırların karşısında olmamız gerektiğini söylemeliyim. yanlış anlama olduysa affola, ama eğer yanlış anlamaya müsait bir durum varsa, aynen benim yaptığım gibi ilk önce bana dönülmesi de, elbette arzu edilendir.
  • adına sözcülük yapan arkadaşın, eleştirene dediğini bırakmadık bir pratik geliştirip, sonra da “her türlü eleştiriye açıktır” dediği örgüt olduğunu öğrendim. eleştirenin “eleştiri yöntemi” ve politik kimliğine ilişkin had bilmez ve kendinden menkul tescil makamı hallerine girişmeyi de densizlik olarak görürüm.

    ben buraya yazdığım eleştiride anarşist bir örgütlenmeye yapıcı bir katkıda bulunmak niyetindeydim. bu nedenle de üslubuma ve yazdıklarıma çok özen gösterdim. daha keskin bir eleştiri yapmalıydım belki de. umarım böyle yapmakla bir hata etmemişimdir. hala ümitli yaklaşımımı korumak niyetindeyim. umarım bununla hata yapmıyorumdur. ama bu kez eleştirimi biraz daha keskinleştireceğim.

    bu benim açımdan kişisel bir öfke meselesi değil. çünkü kişisel ya da daha genel bilinen haliyle özel olan politiktir. hatta burada bu ilkeden hareketle yazacaklarımda bir toptancılık yapmayacağımı da şimdiden belirteyim. kastım şudur; daf adına eleştiriye yanıt veren arkadaşın tutumunu, bu yüzden aynı zamanda bu örgütün tutumu olarak değerlendireceğim. ikisini birbirinden ayırt etmiyorum. bir kişinin sergilediği tutumu, bu örgüte mal etmezdim ama benimle irtibata geçen arkadaş örgüt adına konuştuğu için bu ayrımı gözetecek bir durum yok. myneminene örgüt adına açıklamada bulunduğu için bu eleştirilerimi onun başlık altına değil, buraya yazacağım.

    burada yazdığım ilk eleştiride, 1 mayıs’ta tanık olduğum bir olayı anlatmıştım. bunun üzerinden bir eleştiri ve temenniyi dile getirmiştim. birincisi ben orada birebir tanığı olduğum bir olayı anlattım. ben araştırmacı gazeteci, hakem, hakim vs. değilim. yazdıklarımı hakkaniyetsiz bulan kişinin, orada olan olayı yalan, yanlış, yanlı anlattığımı ileri sürmesi gerekir. bunu ileri sürmesi için de olayın olduğu yerde bulunması ve tanık olması gerekir. somut olarak, “hayır öyle değil böyle oldu” diyemiyorsan, boş lafın gereği yok.

    daf’ın kortejinden atılan insanlarla ilgili olarak, “neredeyse’ tekme tokat” tabirini kullandım. daha açık tarif edeyim istersen: bu insanları sürükleyip, itekleyerek, “siktirin gidin ulan buradan” diye safların dışına attınız. sanki beni tekzip ediyormuş gibi, “ittirerek” vs. demek anlamsız. bunun benim dışımda tanıkları da var. zaten orada tartışmaya da müdahil olduk. örgütten arkadaşların da bu hareketlerinin gerekçesi olarak bize açıkladıkları şey, burada grubun sözcüsü olarak yazan arkadaşın anlattıkları ile aynı değildi. bize yaptıkları açıklama, “liberal özgürlüğün özgürlük olmadığıydı. kortejin içinde bira içilemeyeceğiydi. tüketime karşı oldukları ve kola içene bile hoşgörü göstermeyecekleriydi.” hatta, bunları duyunca bu arkadaşlara tüketmeden mi yaşadıklarını, çıplak mı gezdiklerini sorduk. birinin bize verdiği yanıt, “tekstil atölyesi kurduğuydu”. bu tartışmayı uzatmayacağım. (burada; kişisel ahlaki bir tutum geliştirerek, ihtiyaçların karşılanması için asgari düzeyde tüketim yapılmasını eleştirmiyorum. böylesine saygı duyuyor ve ben de çabalıyorum. ama karşılaştığımız tutum bu değildi.)

    dolayısıyla gayet objektif bir şekilde burada, o izahı yazdım ve eleştirdim. burada bana cevap yazan arkadaşın beni “hakkaniyetsizlikle” suçlayacağı yerde, eylemlerinin gerekçesini doğru ve dürüstçe açıklamaları için arkadaşlarını eleştirmesi yerinde olurdu. daf’ın “kortejde içki içmeye karşı olduğunun düşünülemeyeceğini bile…” bize değil de kendi arkadaşlarına açıklamaları daha doğru bir yol olur galiba. sözcü arkadaşın izahının inandırıcılığını da okuyan herkes değerlendirecektir. o olaydaki şekilde kortejden atılan grup, örgütü iki yıl boyunca taciz edebilecek cesareti bulacak… burada örgütün izahı var sadece. ve ben bunu şimdilik bir kuşku payıyla karşılıyorum. neden, çünkü hakkaniyetli olmak için. hakkaniyet için onların da ne dediğini bilmek lazım. çünkü örgüt, olayın olduğu anda da sonrasında da kendi eyleminin gerekçesini izah etti. bir hakkaniyetsizlik ortaya çıkarsa, o dışarı atılan kişilere dair olabilir. onların ne dediğini bilmediğim için de bu tek yanlı izaha dair kuşkumu koruyorum.

    örgüt denilen bütünlük, söylemi ve eylemiyle kendini ortaya koyan bir yapıdır. kendisiyle ilgili algıyı da kendini, davranışını, politikasını, söylemini vs. belirleyerek ortaya koyar. ben hakkaniyetsiz bir eleştiride yapmış olabilirdim ama dönüp tekrar okuduğumda bu argümanı çok haklı bulmadım. biraz sonra değineceğim bir yan daha var ki, bunu bir örgütün gösterebileceği en tehlikeli ve de en saçma yaklaşım olarak buluyorum. ne olduğunu da birazdan açacağım.

    daf adına açıklama yapan arkadaş, grubun dışına attıkları ve onların iddiasına göre, korteji taciz eden kişilerin, “oradaki anne babaları” rahatsız ettiğini söylüyor. bu kimileri içinde üstünde durulmayacak bir şey olabilir ama benim açımdan çok muhafazakar bir yaklaşım. ben gruptan atılan kişilerin diğer insanları taciz ettiğini, üzerlerine şişe atıp, küfrettiğini görmedim. olayı bu boyutuna tanık olmadım. o yüzden de öyle mi, değil mi bilmiyorum ve bu yönünün çok üstünde durmayacağım. bende daf ile ilgili uyanan muhafazakar imajının nedeni, olayın izah şeklinden (yaşlılar, anne babalar rahatsız ediliyor) ve belki sözcünün doğru ifade edemeyişinden kaynaklanmış olabileceğine dair temkinlilik kaydımı düşeyim.

    daf’ın 1 mayıs eylemselliğini açıklayan sözcü arkadaş, 1 mayıs’ta yarattıkları tabloyu da bir kez daha düşünmeli. içki içme özgürlüğü değil burada tartışmaya konu olan. içki içmeyi bir özgürlük olarak algılayan adamları ve bunu da bana anlatılan ve buraya yazılandan çıkardığım kadarıyla bir politik tutum olarak dayatanların, saflardan atılış biçimi. bunun önlemini 1 mayıs alanında o tabloya yol açmadan almak düşünülmeli ve bir yöntem bulunmalıydı. kaldı ki, şahsen ben bu kadar kuralcılığa karşıyım ama bu örgüt kuralcı davranma eğilimindeyse kendi bilecekleri iş. ben katılmadığımı belirtirim, gerisi orada örgütlü olanların bileceği iştir.

    myneminene’nin bazı yazdıkları beni çok şaşırtıyor. örneğin: “özgürce içki içmek' üzerinden tanımlamak isteyenlerin kendi yarattığı alanlara karışılması söz konusu dahi olmayıp, daf'ın kendi alanında bireylerinin tek tek söz sahibi olarak aldığı karar budur.”

    “kendi yarattığı alan” ne demek? burada gizli olan “bu alanı ben yarattım”, tavrındaki kibiri, dilinden düşmeyen ve çok da bilmediğini anladığım sosyalist örgütlerden nasıl ayırt ediyorsun! karşı şiddet her zaman bir kışkırtma aracı olarak gelir zaten. şiddete karşı bir tutumu (özsavunma hariç) savunmak benim için çok olumlu ama o zaman ileri sürdüğün tacizi bertaraf etme konusunda daha yaratıcı bir yol bulmayı denemek gerekirdi. bir de bu tartışmaya konu olan olayın 1 mayıs alanında olduğunu ayrıca unutmamak gerekir.

    bir şey hiç anlaşılmamış. ben daf’ı eleştirirken, dışarı attıkları grubun anlayışını falan savunmuyorum. onların anlayışının ne olduğunu da bilmiyorum. gördüğüm bir fotoğrafı eleştiriyorum. o fotoğraftaki olaya müdahale etmiş ve daf’tan arkadaşların da açıklamalarını duymuşum. dolayısıyla myneminene’nin burada bana, “kendi durumlarını 400 küsür kişinin iradesine dayatarak 400 kişiyi birden zan altında bırakan kimselerin otoriter olduğunu söylemek, çok daha doğru bir tahlil olacaktır” demesi demagojiden öte anlam taşımıyor.

    arkadaşta bir hadbilmezlik hali almış başını gitmiş. bana şöyle söylev çekiyor:

    “durumları, kişileri ya da eylemleri eleştirirken aslında çoğu şeyin dışardan göründüğü gibi değil de, gösterilmek istendiği şekilde algılayabileceğimizi de kabul ederek, eleştiri yaparken bize olayın televizyondan izletilir gibi gösterilenine değil özüne bakmak kanımca en doğru, en anlaşılır eleştiri yöntemidir. üstelik 'bir örgüt içinde nasıl birey kalınabilir ' cümlesi üzerine, hem felsefi hem pratik yöntemleri uygulama açısından ciddi emek ve zaman harcayan bir faaliyete eleştiri getirme hususunda bonkör olunması örgütün kendisi için oldukça önemli olsa da, 'hakkaniyet' söz konusu olduğunda biraz daha titiz davranılması gerektiği kanaatindeyim.”

    haddini bilmezliği bununla sınırlı kalsa yine gam yemeyeceğim. bir de arkadaş kendini bir anarşistliğin tescil makamı yerine koymuş. kendini benim politik kimliğimin teyid mercii olarak atamaktan da geri durmuyor. şöyle demiş: “karşısında asli olarak uğraştığı devlet, polis, ataerk, faşizm, homofobi ve göçmen sorunları gibi zilyon tane liste varken, bir de anarşist olduğunu iddia eden kimselerin nahoş yıpratma çabalarıyla uğraşmak fazlasıyla yorucu ve tahammülleri de zorlayıcı bir hal almaktadır’ diye düşünüyorum.”

    “anarşist olduğunu iddia eden kimse”….

    örgütün sözcüsü konumunda burada cevap yazan bu arkadaş, beni telefonla arayarak olayla ilgili açıklama yaptığında, bu tutumundan eser yoktu. dürüst olmasını beklerdim. bu tavrı bende büyük bir şaşkınlık ve hayal kırıklığına yol açtı. örgütü ile bir derdim ve yıpratma çabam yok. kaldı ki, olabilirdi de. hiç kimse bir örgüte karşı hoşgörü taşımak zorunda değil. bu arkadaşlar nezdinde kabul görmese de (dfghjkllll) bir anarşist olarak, varlığıyla beni de heyecanlandıran bir anarşist örgüte olumlu bir eleştiriyle katkıda bulunmak arzusundaydım. bu yüzden bu ikircikli ve pek de dürüst olmayan tutum, bu arkadaşın bütün açıklamalarına karşı bende ciddi bir şüpheye yol açtı. bu arkadaş, eleştiriyi bir yıpratma çabası olarak görse de (ki, bu çok tehlikeli bir ruh halidir ve çürüme böyle başlar) ben eleştiriyi önemserim, önemsiyorum. bu arkadaşa dair kanaatlerim büyük bir sarsıntı geçirse de bu kadar zaman ayırıp, bu yanıtı ve eleştiriyi yazmakla yine aynı eleştiri çabası içindeyim. bu arkadaş(lar)a da “eleştirinin olmadığı yerde yozlaşma başlar” sözünü hatırlatarak, sözümü noktalıyorum.

    edit: myneminene; "kendine anarşist diyen" meselesiyle ilgili, kastının ifadeden anlaşılan şey olmadığını, ancak ifade ediş biçiminden böyle anlaşıldığını söylüyor. bunun üzerine diyecek bir şeyim yok. benim eleştirimin sertliğine kaynaklık eden, bu meseleydi. bunun nedeni de şahsen “itham edilmiş” olmam değil, bu yaklaşımı, genel olarak her koşulda sorunlu bulmamdı. benim açımdan böyle bir ifade kullanıldıktan sonra, yazmadan önce aranıp, konuşulacak, tartışılacak bir yan yoktu. ancak myneminene’nin edit’inden, o yazdıklarında kendini doğru ifade edemediğini ve bir yanlış anlaşılmaya yol açtığını anlıyorum. el netice bu noktada bir iletişim kazası olmuş. myneminene benim de sevdiğim bir yoldaşımdır. zaten entry’de de bu yüzden şaşkınlık ve hayal kırıklığı yaşadığımı da söylemiştim. söze konu tartışmada “hakkaniyetsiz” davrandığım ve diğer eleştirilerine yanıtlarım aynen geçerliliğini korumaktadır.

    bu tehdit meselesini nereden çıkardığını da anlamadım. yazdıklarımda, beni aramanı tehdit gibi anladığımı söylediğim ya da ima ettiğim hiçbir yan yok. eğer kastın buysa. fazlasıyla tehdit ifadesi duymuş birisi olarak, böyle bir şey demiyorum. dehri’nin yazdıklarından böyle bir şey çıkartıyorsan, o da şimdi olmayan bir örgütün izlediği yöntemlerden bahsediyor sanıyorum. şahsına dönük öyle bir şey anladığı durumu yok yazdıklarında. sözcülük meselesinde anlattığım şey bürokratik bir vaziyet değil, fiili bir durum.
  • şaşkınlığımı saklamayayım hadi, e yuh olsun yoldaşlar. ilk önce, hiç kimsenin sözcülüğünü yapmıyorum, burada fikrini ortaya koyan kişi yıllardır sözlükte okuduğunuz myneminene'den başkası değildir. hayatım boyunca hiç kimsenin ya da örgütün 'yeterli anarşist' olup olmadığını ölçebilecek hakkı kendimde görmedim. neyse ki, zan altında kalmama izin vermeyecek kadar net bir şekilde, 'ben anarşistim diyen herkes anarşisttir' diyerek zamanında fikrimi belirtmişim. kullandığım 'anarşist olduğunu iddia eden' öbeği, dışlayıcı bir olumsuzluk değil, bildiğin, -ve hatta fazlasıyla- kucaklayıcı bir mana taşır. ispatını buyrun okuyun, tee geçen yıl yazmışım, son paragraf: (bkz: #18792148)

    "hatta hatta abartıyorum ve diyorum ki, bugün ben anarşistim diyen herkes anarşisttir, ne olmuş? ne kaybederim ki? etrafta bu kadar çok ihraç fazlası faşist varken bir de çıkıp ben faşistim mi desinler? keşke herkes ben anarşistim dese lan. di mi? akarı yok kokarı yok, oturur film izler en azından."

    ha şimdi, buyrun şu eleştirilerin insafsızlığını ve 'neresinden tutsam elde kalırlığını' siz yazın. bu nasıl bir eleştiri yöntemidir, nasıl bir tutumdur arkadaşlar? ben 1 yıl önce neysem yine oyum, ve yineleyerek diyorum ki her anarşistim diyenin anarşist olabilmesi, anarşistlerin hepsinin birlikte hareket etmek zorunda olduğu manasına gelmez. üstelik bu yeni uydurulmuş bir şey de değil. maletesta'dan bakunin'e kadar rus anarşistlerin tüm anarşistlere 'genel birlik' çağrısına karşı verdiği yanıtlara varana dek açık açık anlatılmış bir durumdur. burada bir grupçuluk değil, politik bir 'tavır' vardır. zannettiğiniz gibi baskıcı değil, farklı görüşlere duyulan saygı itibariyle farklı alanlarda mücadele ilkesi vardır. ben 'anarşizm ne zamandan beri örgütleniyor' deyip oraya buraya salça olan bir grupla birlikte hareket etmek zorunda değilim, zorunda olduğumu iddia ediyorsanız, özgürlükçülüğünüzü bir kere daha gözden geçirin. bkz: bir anarşist örgüt projesi

    bunun dışında, birilerinin sözcüsü olduğum filan iddia edilmiş. zerre alakası olmadığı gibi, o kortejin içinde önünde şişe birası kırılan kendi yoldaşlarımın ailesi olduğundan, belki birincil değil ama o kortejde bulunan en yakın ikincil tanık da ben isem, 'müsaadenizle' olayın iç yüzünü sözlükte tanıklık etmiş bir insan olarak anlatmaya da hakkım var demektir. siz bunu internet polisliği olarka tanımlarsınız, bir diğeri 'işin aslını öğrenmek' olarak tanımlar. bakış açısı der, geçerim.

    günlük dilimlerde münasebetim olan, düşünsel-kişisel manada sevdiğim bir insan olduğu için eleştirisini okuyunca bal porsugu arkadaşı arayıp işin aslını astarını anlatma ihtiyacı hissettim. aslında zaten, bal porsugu'nun 'elemanları ittirip o fotoğrafı oluşturacak durumdan' daha 'yaratıcı'(?) yöntemler bulmalıydınız söylemi, tam olarak sitem ettiğim 'olayları televizyona bakar gibi izlemek' haline öylesine tekabül ediyordu ki, 'anarşizm ne zamandan beri örgütlenmek oldu' diye diye korteje salça olan tipler gelmeden onların yollarına güller serilseydi, eminim ki her şey şimdi olduğundan çok daha yaratıcı olurdu. hele ki bal porsugu ile bir şekilde verimli olduğuna inandığım bir teatinin ardından, böylesi saldırgan bir tavrın, 'açıklama açıklama' diye bağrılmasının nedenini anladım dersem yalan olur.

    belki dehri yoldaşım da bu kısımla ilgilenir, çünkü bal porsugu ile konuşurken belirttiğim gibi, daf örgüt olarak böylesi bir durumun varlığından oldukça rahatsız, kendi korteji içinde/etrafında bu şekilde bir müdaheleyi yaratan koşulların varlığından hoşnut değil, ancak yoldaşlarıyla belirli ilkeler altında birleşebileceğine ve bu diğer anarşist arkadaşların kendi yolunda yürümesi gerektiğine inandığı, ve bir şekilde özgürlük tanımını içki-uyuşturucu vb. kısıtlanmış alanlar üzerinden yapan anarşist profilini yıkmak gibi bir kararı uygulamaya çalıştığı için, böyle bir müdaheleye zorunda kaldı. bu eleştiriyi de dinlemeden, anlamadan dip-mip demiş olduk mu, olduk.

    ve aslında ben tahammül derken, tamamen bir yazar olarak benim kendi üslup ve anlayışımın zorladığı bir tahammül direngisinden bahsediyorum. bu saldırgan tavrın, ve kendimce yanlış olarak nitelediğim haksız eleştiri yönteminin düzeltilmemesinden duyduğum rahatsızlığı da izin verirseniz, 'şimdi bu yoldaşlar hangi kelimenin neresinden çekecek' diye düşünmeden yazabileyim. izin verirseniz, kendi adıma, birilerinin adına konuşuyormuş baskısı altına sokulmadan konuşayım. öteki türlüsü sizin fikir teatisi sandığınız şey buradan bakıldığında çamur atmaktan başkaca bir şeye benzemiyor, ki gönül koyuyorum, yoldaşlar diyorum, illa ki yazık oluyor.
  • (bkz: daf)
  • üniversitelerde saf öğrencileri, fabrikalarda saf işçileri, varoşlarda saf vatandaşları kışkırtmaya dönük eylemlere odaklanmış bir oluşum...
hesabın var mı? giriş yap