• iğrenç bir hayatım var. küfür etmek, bağırmak, parçalamak ve yok olmak istiyorum. hiçbir şeyi sevmiyorum ve hiçbir şeyin ve kimsenin de beni sevdiğini düşünmüyorum. gün geçtikçe her anlamda daha inançsız biri oluyorum. kendime, aşka, yaratıcıya, topraklara bağlılığım yok oluyor. yıllarca uğraştığım halde emek verdiğim şeylerin karşılığını alamıyorum ve belki de hiç alamayacağım. her şeyden nefret ediyorum. bir an önce geberip mutsuz sonuma kavuşmak istiyorum. kendimi yüz yaşında hissediyorum. her şeyden nefret ediyorum.
  • ne zaman kendimi kötü hissetsem ekşi itiraf başılığı altına gelidiğimi farkettim.

    1-kendimi kötü hissediyorum.
    2-ben bir procrastination - erteleyerek kaçma hastasıyım.
    3-bu iş mevzuları beni çok sıkıyor. artık bunaldım.
    4-çocuk istemediğimi farkettim.
    5-yalnız kalkmaktan korkuyorum.
    6-hep geçmişte kaçırdığım fırsatlara odaklanıyorum.
    7-bu entry resmen yapmam gereken şeyi yapmayıp ertelemek için uğraştığım saçma sapan şeylerden biri daha...

    fak!
  • bugünü unutmak istemedim, geriye dönüp baktığımda "hangi gündü?" sorusunun cevabını hatırlayayım istedim. normalde sebeplerini uzun uzun yazıp rsa ile şifreleyip bir güzel de tarihime not düşerdim ancak sözlüğün bu tarz bir entrye izin vermeyeceğini tahmin ediyorum. zira ben olsam içeriğini çözemeyeceğim şeyi barındırmazdım.
  • sanki ölecekmişim gibi bir huzur. ne demekse artık ama şu anki huzur başka türlü tarif edilemez herhalde. ders çalışıyordum, kitabı kapatıp müzik dinlemek geldi içimden. yeni aldığım güzel kokan kremden de sürdüm elime yüzüme. içimde böyle kelebekler uçuşuyor ama nedenini bilmiyorum. sevgilimden ayrıldım, maddi sıkıntım var, mezun olunca işsiz kalacağım. çevrem de bir tane güveneceğim insan yok. ama müthiş bir huzurluyum. bilmeden haplandım mı ne oldu acaba ?
  • onedrive'ı adam akıllı kullanmayı yeni öğrendim ve sırf bu sayede teknolojiye bakışım değişti.

    dünden bu yana kendimi mağara adamı gibi hissediyorum. bi dosyayı laptoptaki onedrive klasörüne atıp daha sonra hiç uğraşmadan tablet ve telefondan aynı dosyaya direkt ulaşmak ne büyük bir nimettir yahu. kutsayacam neredeyse. cidden hikmetine fazla sual etmeyip öyle kullanmak lazım*.

    itiraf içre itiraf: ulan bir teknolojiye binali yıldırım gibi kapasitesiz bir adamdan bile daha geç aşinalık kazanmak ne büyük bir utanç kaynağıdır be!
  • yalnızım ya valla bak çok yalnızım yani kötüde biriyim sanırım sonra çok sıkıcıyımdır e bide yakışıklıda değilim üstelik kiloluyumda aha herşey ortada gayet kötü bir hayat ne bilim ya anlamsız
  • iyi ki doğdum...
  • oysa yapmam gereken tek şey, hızlı kararlar veren bir insan olmaya çalışmaktı..

    karar verme sürecini düşünmemle başlayan bu olaylar silsilesi nasıl oldu da beni nihilizme çekecek şekilde gelişti ben de anlayamadım. sanırım patlaması noktası fark ettiğim bir gerçek dolaylarında oldu.

    duyduğum bir cümle davranışımı değiştirdi, değişen davranışım olayın gidişatını değiştirdi, olayın gidişatı da muhtemelen geleceğimi değiştirdi/değiştiriyor. değiştirdi çünkü bulunduğum noktadan çok uzaktayım. değiştiriyor çünkü ben değişiyorum..

    ancak can alıcı nokta, bu cümlenin 'öylesine söylenmiş' bir cümle olması. aslında o andan itibaren gelişen tüm olayların boktan, anlamsız, nedensizce söylenmiş ve gerçeği yansıymayan bir cümleden kaynaklanmış olması. bu kadar saçma bir şeyin kelebek etkisi ya da tepeden yuvarlanan bir kartopu etkisi yarattığını fark etmemin bende yarattığı etki..

    ne yaparsan yap, nasıl ve ne şekilde yaparsan yap, hangi yolu seçersen seç hiçbir önemi olmadan olayların nihai şekline böylesine saçma bir nedenden ötürü gelebilmiş olması beni çok düşündürüyor uzun zamandır.

    biraz da rick sanchez sağolsun böyle giderse bir nihilist olup çıkacağım sanırım. kafamın üzerinde toplanan bulutlar beni korkutuyor..
  • (fark ettim ki, belki de anonim olduğuma güvenip değil de, anonim olamama umudu ile içimi döküyorum, buraya; görürsün diye... olur mu ya?)

    dışarıda sabah ya da akşam olması çok da fark etmiyor; içimde gün ile gece, senin hayâlinin hüküm sürdüğü bir sıralama ile, gerçek zamandan bağımsız: tıpkı umduğum gibi, "biz"e has bir zaman algısı; lâkin sadece bence yaratılan ve bence yaşanan... sen daha gelmeden, ben "biz"i kurmaya başladım bile; oysaki yanlış bu, sen, bendeki senden bağımsız, senin doğrun olan sen, olmadan, "biz", nasıl hem senden, hem benden bir parça olabilir?

    daha önce de, dolaylı olarak, demişim ya: konuşmalı mıyım yoksa susmalı mı, gelmeli miyim yoksa beklemeli mi; hangisini yapsam sana erişebileceğimi bilemeden, sarkacın iki yönünde gidip geliyor aklım. onu izlerken ben, hipnotize oluyorum; hayâlinde ve olasılıklarda kaybolup gidiyorum sık sık. gidiyorum, geliyorum, gidiyorum...

    sabah uyandığımda, sadece yeni bir fotoğrafını gördüm diye bile öğlene kadar kelebekler uçuşabiliyorken etrafımda -içime bile sığamıyorlar, sen düşün birikmişliğimi!-, başkaları için öğlen vaktiyken, benim için ise içime düşen güzel sözleri söyleyememenin hüznü, akşamı erkenden getiriyor. akşamlar ise kış günleri, yaz geceleri; gecelere ise yıllar sığışıveriyor kendiliğinden. düşünsene: saçlarının yeni hâlinin ne kadar güzel olduğunu bile söyleyemiyorum, ne sana, ne başkasına!

    yine, tekrar: "bir yığın mucize de gerekiyorsa beraber olmamız için, yine de gel, lütfen..." zira artık inanıyorum: mucizeler beklenilmez, inşâ edilir. ve umut ediyorum: geleceksin, ve beraber en büyük mucize'mizi, biz'i inşâ edeceğiz. bekliyorum, umuyorum, inanıyorum. hazırım.
  • eskiden buralara takım elbisesiz; efendime söyleyeyim, saten eldivensiz entry girilmezdi ey muhterem sözlük.
hesabın var mı? giriş yap