15 entry daha
  • o zaman ilkokula gidiyordum. o zamanlar da gece yatmak bilmez sabah kalkmak bilmez insanıydım. ama o gece kuzenim bizde kaldığı için rahatsız etmeyeyim ışığı kapatayım hesabına erken yatmak zorunda kalmıştım. erken dediğim de 12-1 falandır en az. iki katlı bahçeli bir evimiz vardı derenin kenarında. hayvan gibi bir yağmur yağıyordu ve dereden de güldür güldür su sesleri geliyordu. bahçedeki köpeğim bosko bile korkmuş olacak bundan ki beni gördüğü an koşuşturmaya hoplayıp zıplamaya başlayan köpek yuvasından dışarı çıkmıyordu. ben de son bir kez ona bakacakken ne işin var bu saatte bu yağmurda dışarıda şeklinde ufak bir de azar yiyerek yatağıma geçmiştim. herkes uyuyordu. ben de bir yandan kafayı bosko'ya takmışım bir yandan yağmurun ve derenin ürpertici sesini dinliyorum yatağımda. bir iki saat sonra gürültüler şiddetlenmeye başladı. bir de bam bam bam diye bir sesler geliyor yukarıdan. bir süre sonra birtakım insan sesleri de gelmeye başladı bağırma şeklinde. azarı da yemişiz çıkıp bakmıyorum o yüzden gider yapıyorum. öyle gitti bir süre. sonra annem de duymuş bu sesleri ve babamı uyandırmış gidip bir baksın diye. babam yataktan adımını atar atmaz kendini suların içinde bulmuş evin içinde. ulan sel mi oluyor diye düşünüp anneme sen kal olduğun yerde diyerek kapıya yönelmiş. kapıyı açıp suyu dışarı boşaltmayı düşünüyor uyku sersemliğiyle. tam kapıyı açmaya çalışırken karşısında beni buluyor. ben en ufak bir hareket bekliyorum zaten ayağa kalkmak için. tabii ayağa kalkmak dediğimiz de suda yüzmek o gece. evdeki su benim belimin üzerinde epey. ben de elektrikler yok diyorum. babam kapıyı bir iki yoklayıp açamıyor sonra beni görünce beni kucağına alıp bir yandan anneme seslenerek kardeşimi almaya gidiyoruz odaya. onu da alıp kuzene sesleniyoruz ve bir anda salonda toplanıyoruz. kapı bir türlü açılmıyor. evin tavanına doğru güneşlik bir pencere var merdivenlere açılan. babam oraya yöneliyor hemen açmak için. açar açmaz görüyoruz ki amcamlar da oradan bize sesleniyorlarmış. o bam bam bam sesleri de bizi uyandırmak içinmiş. kapıyı açmayın diye bağırıyor amcam. babam kardeşimden başlayarak evdeki herkesi hızla o pencereden yukarı amcama uzatıyor. en son kendisi çıkıyor. hatta bir ayrıntı olarak ne olur ne olmaz diye sigortayı kapatmak için tekrar iniyor hızlıca kapatıp geri geliyor. merdivenlerden görüyoruz ki dere taşmış. bahçe duvarları yıkılmış. bahçenin çiçekli bölümü zaten hiç görünmüyor. ağaçların bile yarıdan fazlası görünmüyor. deniz gibi daha çok bir akarsu gibi bahçe. her şey bir oraya bir buraya savruluyor. bir tek bosko'nun kulübesinin olduğu yer açıkta. bosko yok. kulübede mi acaba diye atılıyorum sulara. son anda amcam yakalıyor kolumdan. herkesle birlikte beni de üst kata götürüyorlar. babamı ikna etmeye çalışıyorum bosko'ya bakalım diye annem yengem engel oluyorlar son anda. tam o esnada dereden geçen bütün bir ev görüyoruz. çatısıyla kapısı pencereleriyle komple bir ev suda yüzerek hızla geçiyor. diğer balkona geçiyoruz sokak tarafına bakmak için. bir akarsu da sokak olmuş. karşıda yeni yapılacak apartmanın yeni kazılmış temeli vardı. ki o apartman bu evimizin bir daha iflah olmamasından sonra taşınıp hala da oturduğumuz apartmandır. koskoca 10 katlı 48 daireli apartmanın temeli suyla dolmuş taşmış. parktaki bütün arabalar o çukurun içinde yüzüyor sadece bizim araba hariç. o apartmana taşınmamızın bir nedeni de odur babamın bunu görmesinden sonra. sonra herkes bir o balkon bir bu balkon geziyor olan biteni görmek ve yardım ihtiyacı olan biri olursa yardım edebilmek için. birçok kişiye de yardım ediyoruz sabaha kadar. bir yandan telefon edip merak ettiklerimize ulaşmaya çalışıyoruz ama nafile telefonlar da kesik. bir süre sonra sular o çıktığımız pencereyi de kapatıyor ve bulunduğumuz kata kadar yaklaşıyor. ben de bir tek bosko için çırpınıp duruyorum ama gitmeyeyim diye benim elimi kolumu bırakmıyorlar sabaha kadar. sonra sabaha doğru yağmur kesiliyor ve sabahın ilk ışıklarıyla birlikte durumun vahameti daha da ortaya çıkıyor. evimiz eski evimiz değil hatta artık bir ev değil. hiçbir eşya görünmüyor sadece çamur. kapı ahşap olduğu için sudan şişmiş ve o yüzden açılmamış ki hala açılmıyordu. eğer açılsaymış hepimiz boğulurmuşuz diyor amcamlar. diğer bahçe kapısından giriyoruz. kuşların kafesini en yukarı koymayı akıl etmiş annem gece çıkarken. hemen onu da alıp yukarı götürdüm, ikisi de yaşıyor. bahçemiz artık bir göl. hiç bilmediğim eşyalar var bahçede. ağaçların yaprakları yok. çiçekler yok. bosko yok. kulübesi olduğu gibi duruyor. tasması da içeride, zinciri sağlam. sadece bosko yok. öldü mü diye hiç düşünmüyorum çıkıyorum aramaya. sokağımız mahallemiz tanınmaz halde. hiçbir şey yerli yerinde değil, harabe gibi. okulum; ki yeşil bayrak sahibi, içinde bir koruluğu olan, her sene en güzel okul bahçesi gibi ismini tam bilmediğim bir ödülü almasıyla övünen bir okul; bahçesi bir bataklığa dönmüş. sadece koruluktaki ağaçlar ve binalar görünüyor. binaların içi su dolmuş. babam millete yardım etmek etrafa konu komşuya akrabalara bakmak için arabaya atlıyor ama arabanın egsozundan su geliyor sadece. insanlar da bir bir sokağa çıkıyor. herkes sağa sola koşuşturuyor. ağlayan sızlayanlar var sağda solda ki en kötüsü o. kendi ayakkabımı giyemediğim için amcamlardan bulduğum kendime en az bir 5 numara büyük bir terlikle olduğumdan ve her yer çamur olduğundan zorlansam da ilerliyorum sokaklar içinde. sokakları karıştırıyorum devamlı. galiba korkudan heyecandan ama her yer de tanınmaz halde. evlerin renkleri yok, sokaklarda dönemeçlerde olması gereken boşluklar yok. her yer çamur. bir de her yerde eşyalar var. ilerideki futbol sahasının tam ortasında bir ev var. eşyalar. yan yatmış ters dönmüş arabalar. bir de kalabalık. umursamıyorum. itfaiye ambulans polis arabalarının siren sesleri birbirine karışıyor. böyle televizyonlardaki gibi selden sonra evlerini temizlenmeye çalışan insanlar yok hiç etrafta. savaş filmleri gibi daha çok. siren seslerinin beni çok feci tedirgin ettiğini hatırlıyorum. o yüzden geri dönüyorum hemen eve. yani ev artık olmadığı için evin önüne. telefonlar çalışmaya başlamış herkes bir telefon trafiği içinde. kimi görsem bosko diyorum kimse ne dediğimi dinlemiyor beni gören bana sarılıyor. ondan kurtuluyorum başkasına gidiyorum bosko diyorum bu kez o sarılıyor. en son babaannem. her daim hastası olduğum makedon konuşma ağzıyla "bişicık olmaz bre oğlum, em baktım ben daa gece de yokti o tasmasi da orda kurtulmiştır gitmiştır o boulmasın dii, iç merak etme sen" diyor. sonra babam da gelip onaylıyor bunu. öyle bir inanıyorum o an öyle bir seviniyorum ki. içim rahatlıyor. sonra ben annemi teselli etmeye çalışıyorum kardeşimle ilgileniyorum falan velet halimle. eve giriyoruz en üstlerdeki raflardan giyecek temiz birşeyler bulabilir miyiz diye. ancak bir iki sağlam şey çıkıyor. kimse evi temizlemeye falan çalışmıyor çünkü temizlenecek gibi değil. sokaklarda sular çekilmiş ama dere hala şiddetle akmaya devam ediyor. hala birsürü garip cisimler geçiyor suyla birlikte. gözüm arada onlara takılıyor. helikopterler geçiyor yukarıdan. ona da takılıyorum. televizyon için herhalde ama biz izleyemiyoruz tabii. gelip gidenler oluyor bizim bahçeye. babam nüfuzlu adam çevresi geniş. kimisi evim komple gitti diyor kimisi bizde pek birşey yok diyor herkes birşey diyor. o arada annem ısrar kıyamet giyinmeye zorluyor beni. giyinir giyimez yakın arkadaşlarıma bakmaya çıkıyorum. özge burada. metin'e bakıyorum orada, derya'yı da görmüş. erdem'le serdar orda. cemal de orada. bir de kız vardı. hiçbir muhabbetim yok hiçbir oyun oynamışlığım yok. ama herkes biliyor. ben de biliyormuşum kesin. öyle diyorlar. bizden küçüktü herhalde bir iki yaş. ölmüş. kardeşi de ölmüş. oymuş top sahasındaki kalabalığın sebebi. oraya sürüklenmiş kardeşi. koskoca 3 sokak var arada. babaları bir panikle dışarı çıkmış evden. sonra geri girememiş. o adam da intihar etti sonra. böyle kötü birşey de anlatılır mı bilmiyorum. hiç de anlatmamıştım bugüne kadar kimseye. şimdi yazıyorum istemsiz. daha geçenlerde halam bir muhabbetini yapmıştı o kızın nedense. benim de içimde bir sıkıntıymış gibi o an üzülmüştüm çok içimden. şimdi ekşi sözlükte de başlığını görünce herhalde. o günden beri. konuşmamak lazım belki. çok üzücü şeyler hep. biz bir iki gün amcamlarda, sonra almanya'daki halamın boş evinde kalmıştık bir iki ay da. ev ancak tamir edilmiş temizlenmiş boyanmış yeni eşyalar yerleştirilmişti o sürede. yaşanacak hale gelince tekrar dönmüştük. ama sonra her yağmur yağdığında annem pencerede bekler olunca taşınmaya karar verildi. o dediğim apartmana taşındık sonra. 4. kat ama otopark ve işyerleriyle beraber 6. kat sayılır diye ikna etmişti babam annemi yine ilk yağmurlu günlerde. sonra öyle bahçeli bir evimiz olmadı. bir daha bir köpeğim de olmadı. insanların kocaman acılarının yanında böyle şeylere üzülmüyorum da. küçüktüm de o zamanlar. bosko'ya ne oldu hala bilmiyorum.
18 entry daha
hesabın var mı? giriş yap