• "gotik italyanların rönesansda kuzey ortaçağ sanatını tanımlamak için kullandıkları kelimedir. bu, onlar için barbarlık anlamına gelen bir kelimeydi..gotiğe korkunç, şatafatlı ve grotesk gözüyle bakılırdı ve aslında biçok durumda öyleydir ancak bazılarına göre hayatın kendisinin korkunç, şatafatlı ve groteks olduğu bir dünyada o mükemmeldir..dualizm ön plandadır, her şeyin iki yüzü olduğu insanlar beden ve ruh, iyi ve şeytan oldukları, tozdan yaratıldıkları halde cenneti isteyebildikleri savunulur."

    esas olarak onca yıl boyunca çok sayıda insanın üstünde çalışması ve farklı fikirlerin kaynaşması sonucu ortaya çıkan korkunç görünümlü ve şatafatlı mimari akımın hayranlıkla karşılanıp yaşam tarzı olarak belirlenmesidir..çok fazla fikirin kaynaşmasıyla oluşan bir tarzı insanlar sadece peşinden gitmek için standartlara sokmuş; gotik siyahdır (kötülük ve çirkinliğin temsilcisi şeytani olan) gotik kandır (siyah üstüne kırmızı yazılı web siteleri, siyah deri giysili kırmızı saçlı kırmızı rujlu genç kızlar) gotik şatafattır (boş yer bırakmayan takılar) demişlerdir
  • gothic deyince akla bir değil birden fazla kavram geliyor, şimdi gothic iskandinavdır, hayır hayır amerikandır, siyah saçla gothic olunur, gothic olmak için şatoda oturmak lazım falan gibi çıkarımlar biraz havada kalıyor.
    gothic sanatsal-kültürel açıdan bakacak olursak ortaçağda romanesk dönemi takiben ortaya çıkmış bir akımdır, alası da fransa'dadır, iskandinavya'da değil, kaldı ki goth denen kelime iskandinavyada yaşamakta olan o zamanlar ağırlıklı olarak danimarka kökenli nüfusu kapsamaz, tarihten vizigotları ve ostrogotları hatırlayalım. (roma imparatorluğunun yıkılmasına sebep oldular hani kavimler göçü falan..) gothic kelimesi barbar sanatı tanımlaması yapmak için kullanılmıştır. en büyük özelliği de kendini mimaride göstermesi ve sürekli katedral yapılmış olmasıdır. notre dame, chartres st denis arles ve diğerleri hem hepsi fransa'dadır hem de hepsi meryem'e adanmıştır, pagan döneme, mistisizme göndermeleri olan, bir yandan ortaçağ baskısı yaşanırken bir yandan okültizmin alıp başını yürüdüğü dönemler bunlar.

    gothic mimari deyince aklımıza insanın aklını alacak derecede yüksek tavanlı, sipsivri kuleli katedraller, baktığında "kesin bir tanrı var şu ihtişama bak, sanki tanrının yeryüzündeki temsili şu kilise de canım" dedirten yapılar gelsin. (zaten o amaçla yapılmışlardı)
    gothic resim deyince de bol bol yaldız kullanımı, ciddi suratlı meryem ve isa figürleri, dini hikayeleri bakanın gözüne soka soka anlatma anlayışı.
    gothic heykel dersek o henüz mimarinin içinde yer alan binadan bağımsız olmayan kabartmadan hallice haldeydi.
  • kelimenin etimolojik olarak miladdan sonra 5. yüzyıl civarlarında iskandinavya dolaylarından çıkıp gelen ve roma imparatorluğu'na bir süre kök söktüren (ve böylece kendi sonlarını da hazırlayan) germenik ırk goth'lardan geldiği aşikardır. fakat bu kelime sonraları farklı anlamlar da kazanmıştır. ingiliz medeniyeti politik anlamda rakipleri olan fransa ve ispanya'ya olan köksel ve ruhsal üstünlüğünü kanıtlamak için "gothic"i kendine sıfat bile yapmıştır çook eskilerde. (tabi ingiliz ırkının ataları kahraman jutelar ya da gete'lerden de ilham alınmış olabilir burda) ama yine de gotik kelimesi tarihte uzun bir süre "barbar", "yaban", "sivilize olamamış" anlamlarında olumsuz bir sıfat olarak kullanılmıştır. ilkel ve dar kafalı insanlarla/ülkelerle özdeşleştirilmiştir. hele hele sonraları 18. yüzyıldarasyonalizm ve sanayileşmeyle beraber gotik artık olumsuzdan da çıkıp küçük düşürücü bir sıfat olarak kullanılmıştır. o dönemde kendilerini medeniyetin doruklarında, "biz olduk artık" havalarında gören avrupa toplumları, kendilerini fazla kaptırdıkları bu mantık ve bilim gerçekleriyle gotik edebiyatı (ya da daha genel anlamıyla "romans"ları) yerin yedi kat dibine gömmüştür. okumanın bir insan ihtiyacından ziyade toplumsal sınıflara göre yazıldığı çizildiği bu dönemde burjuvazi, tıpkı kendi akıllarının erdiği tek şey gibi "yararcılık" kokan romanlara yönelmiş, romanlar neredeyse "standart edebi eser"ler konumuna gelmiştir. (hatta ilk dönem romanlarında protagonist bir hana girerken yazar "şu han bilmemne şehrinin bilmem ne sokağında. konaklamak için ideal gidin görün." gibisinden direk okuyucunun gerçek hayatında işine yarayacak notlar yazarmış) ama bu aşırı gerçekçilik ve "ne görüyorsam o var"cılık bir süre sonra insanoğlunu tatmin edemeyecek düzeye gelmiştir. çünkü insanlar maneviyatlarını, hayalgüçlerini ve yaratıcılıklarını daha fazla aç bırakamamıştır. (bir nevi sentimentalizm ya da agnostizme yönelme isteği) edebiyat ve genel olarak sanat kendini bu açmazdan kurtaracak yollar ararken romantizm gümbür gümbür gelmiştir. endüstriyel şehir hayatının, bununla beraber doğan toplumsal sınıf ayrılıklarının ve haddinden fazla yararcılığın insan ruhunu bozduğuna, toplumları giderek çürüttüğüne inanan bu edebi akım giderek yayılmış, çoğunluğun genel tavrı haline gelmiştir. hayalgücü ve duyguların tekrar yükseğe çıkmaya başlamasıyla gotik edebiyat ta uyarılıp yattığı mezardan çıkmıştır nihayet. en fazla amerika olmak üzere avrupa'da bu yazına gereken önem verilmeye başlanmıştır artık. bu periyoddan viktorya dönemine kadar özellikle ingiltere'de çok güzel tadından yenmez eserler çıkmıştır. sonraları yine ait olduğu gölgeye çekilecekken yirminci yüzyılda yeni bir ivme kazanmıştır gotik. çernobiller, kirlilik problemleri, dünya savaşları derken tüm dünya toplumlarının kapıldığı karamsarlık havasından kaynaklanıyor olsa gerektir bu. çünkü gotik bu yaşamı sorguladığı gibi ölümü ve diğer dünyaları da merak eder. meraktan da öte bundan haz duyar. insanın görünen kısmından ziyade sinik ve kaotik yüzlerini irdeler. bu yüzden yirminci yüzyılda karamsarlığın ve içselliğin sembolu haline gelmiştir gotik. sadece edebiyatla kalmamış, sinemaya (malum, tonlarca gotik film), müziğe (gotik rock, gotik metal, endüstriyel gotik vesaire) ve modaya da (taş gibi gotik hatunlar, kendilerini crow sanan satanist zibidiler) sıçramıştır. günümüzde "gotik nedir?" sorusuna insanların önce bir afallaması, "nasıl anlatsam?" demesi de bu yüzden zaten. gotikçi takılan deviantart kızlarına göre o bir yaşam tarzı, o bir mod, o bir dünya, o bir duygu. ne bilim. gotik işte.
  • müzikal dinleyeni anlamında türkiyede azımsanacak sayıda olmalarına rağmen yurdum insanına tipten potansiyel fotoğraftırlar,satonun istisnasız önde gidenidirler.tabuttan aksesuarlarıyla çıkmış izlenimlerin altında eğlenceli ve sevecen ama potansiyel agresyona sahip gothik punkçılara rastlanmıştır...
    döküm arıza olan modelleri toplanıp bir şatoya kapatılmalıdır ne halleri varsa görsündür bu neyin radikalliğidir? olsa olsa kendini dışlamadır anti olucaz diye kendini ele vermedir...hayır halloweeni olur partisi olur imaj yapıyorum abi dersin gidersin ama mal müdürlüğüne ishin düşerse ne yapıcan orayada mı öyle gidicen fesuphanallah dedittirir...
  • "goth'lara ait", "goth tarzında" anlamına gelen, kökünü god kelimesinden değil goth'lardan alan kelime.

    goth'lar bir töton kavmidir, ms 1. yüzyıldan 5. yüzyıla kadar dillerini ve kültürlerini avrupa'dan afrika'ya kadar yaymışlardır. günümüzde ingilizcenin yeri neyse o dönemde de gotik lisanı aynı derecede yaygın ve geçerli olmuştur. dillerinin egemenliği, arapların avrupaya gelişiyle zayıflamıştır.

    mimaride gotik üslubun ilk örneği fransa / ile-de-france'da 12. yy'da ortaya çıkmış, 16 yüzyıla kadar da sürmüştür.

    sevimliliğinden arındırılmış bir edward scissorhands edasıyla salınıp "gotik oldum ben" demeyi pek seven şekil - şemal ve ünvan delisi gençlerimizin bilgisine.
  • yukarıda gothic katedraller üzerine yazmışken -ki başlıcaları fransa'da yer almaktadır, çoğunluğu 11. ve 13. yy'lar arasında tamamlanmışlardır- bu yapıların en dikkate değer özelliğinden bahsetmeden geçmeyelim.

    fransa'daki notre dame (our lady) katedrallerinin yerleşimi virgo* (başak) burcunun yerleşimiyle neredeyse (evreux dışında) birebir örtüşmektedir, sebebi de -hala tahmin etmedi iseniz- notre dame'ın meryem için kullanılmış olmasıdır. bu noktada meryem'in hangi meryem olduğu üzerine tartışmalar genelde mary magdalene olduğu yolundadır, ki kendisinin black madonna olduğu da kabul edilir. bakire meryem yahut mecdelli meryem, gothic mimarinin öne çıkan eserleri katedraller bu iki kadından referans yolu ile ana tanrıça figürüne adanmışlardır, bunu da rahatlıkla fransa'da kıta keltleri olan galya'lıların etkisine ve köklü geleneklerinin yerleşik oldukları topraklarda o dönemde hala devam etmesine bağlayabiliriz.

    şehirlere göre yerleşimi ise (burada anlatmak her ne kadar zor ise de başak burcunu (l'epi de la vierge) oluşturan takımyıldızın yeleşimini bilenler ya da bakacak olanlar için anlatmak gerekirse) aşağı noktasından başlarsak köşeleri oluşturan şehirler saat yönüne doğru:
    chartres* - bayeux* - amiens* - reims
    aralardaki şehirler ise, gene saat yönüne doğru:
    evreux - rouen - abbeville - laon - paris - etampes şeklindedir.

    gothic dönem, mimarisi ve genel anlamda sanatı romanesk'in üzerine tamamen başka bir tarzı belirli bir değişim süreci de geçirmeden getirmesi, kısa zamanda yetkinleşmesi, fransa başta olmak üzere civarına hızla yayılması, bütün gothic saltanatı sırasınca -gothic flamboyant'daki çözülme hariç- hep bu aynı tarzı fazla değişim göstermeden devam ettirmesi ve birden bire rönesans dönemi ile iz bırakmadan kaybolması sebebi ile, yukarıdaki ve benzeri verileri de göz önünde bulundurduğumuzda genel sanat tarihinin ötesinde bir önem taşır.
  • tim burton adlı yönetmen kardeşimiz sinemada gotik atmosfer yaratma bazında oldukça başarılıdır. (bkz: sleepy hollow), (bkz: edward the scissor hands)
  • 1894'te inşa edilen neo-gotik bir yapı : görsel

    budapeşte, macaristan
  • mimari tarzının hep yukarı dogru yukselen ve sıvrılen uchlarla ozdeshleshmesı yuzunden "god" dan ureyen bır kelimedir.
  • south parkta mükemmel bir tanım yapılmış, başka söze ne hacet, gülmekten geberdim;

    --- spoiler ---
    eğer hayattan nefret ediyorsanız, güneş sizi sıkıyor, sigara ve kahve içiyorsanız goth' sunuz.
    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap