• tesadüflerle dolu filmin konusunun bulunuşu da şöyle bir tesadüfe dayanmaktadır:

    bunuel ve senaristi jean-claude carriere, "haydi yeni bir film çekelim" diye çalışmaya koyulurlar. amaçları tekrarlar üzerine bir film çekmektir ve tek çıkış noktaları da budur. bir süre sonra filmin girişini kabaca şu şekilde yazarlar:

    "gecenin karanlığında yürüyen bir adam, bir evin bahçesinin duvarından atlayıp sessizce içeri girer, üst kata çıkar, odasında çalışan yargıcı bıçaklayarak öldürür, pencereden kaçarak gecenin karanlığında kaybolur. derken şüpheli yakalanır, canlandırma yapmak üzere polisler adamı bir gece suç mahalline götürür. tekrar duvardan atlar, merdivenlerden çıkar, odaya girer ve yargıcı temsil eden cansız mankeni bıçaklar. ardından pencereden atlar ve izleyen polislerin gözü önünde tekrar - gerçekten - kaçar."

    bu fikir ilk akıllarına geldiğinde çok hoşlarına gider fakat amaç, bütün bir filmin aynı olayın defalarca tekrar etmesiyle ilerlemesidir. günlerce uğraşmalarına rağmen bu sahneyi iki üç tekrardan öteye götüremezler. bir akşam yapımcı serge silberman'la buluşup ellerinde senaryo filan olmadığını, buldukları tek fikri de ilerletemediklerini anlatırlar.

    silberman üzülür, hem zaman hem de para kaybedecektir, içerken sıkıntıyla anlatmaya başlar. "zaten ben de son günlerde ne yaptığımı bilmiyorum, geçenlerde paris'te iki brezilyalı arkadaşıma rastladım, ayaküstü konuşurken onları salı akşamı bize yemeğe davet ettim ama karıma haber vermeyi unuttum. hem zaten salı günü başka bir yemek sözüm varmış, verdiğim sözü de unutup oraya gittim. salı akşamı karım evde geceliğiyle oturmuş televizyon seyrederken kapı çalmış, iki brezilyalı ellerinde çiçekler ve kollarında karılarıyla gelmiş..."

    serge silberman bunu anlatmaya devam ederken bunuel'le carriere hınzır hınzır bakışırlar. silberman konuşmasını bitirmeden ikili filmi akıllarında bitirir bile. "sen kendini sıkma, biz birkaç gün daha çalışalım, belki bir şeyler çıkarırız" diyerek yollarlar yapımcıyı. ilerleyen bir iki haftada burjuvazinin gizemli çekiciliği'nin senaryosu, beş farklı versiyonla hazırdır.
  • aristokratlar bir türlü "hakkıyla" yemek yiyemezler filmde. ama zaten yemek yemenin sadece karın doyurmak için olduğu fikri 16-17. yüzyıllardan itibaren bırakılmaya başlanmıştı; o artık ekonomik sermayeyi sembolik sermayeye dönüştürmenin bir edimi olmaya başlamıştır yavaştan belirtilen yüzyıllarda.
    örneğin filmde, martininin nasıl içilmesi gerektiğini üzerine olan sahnede dışardan çağrılan şoförün martiniyi bir yudumda içmesi şoförün sınıfının ekonomik ve sembolik sermayeden yoksunluğunun bir işaretidir.
    kazanılmış servetin tahribi gibi gözüken lüks tüketim, israf, gereksiz ritüeller aslında ve her zaman orta ve yüksek sınıfların kendini diğer sınıflardan ayırmak için başvurduğu bir stratejinin edimleridir` : bourdieu, la distinction` artık çünkü. şoför, martinin nasıl içilmesi gerektiğini nereden bilecek, bu bilgi ancak yüksek sınıfların sahip olduğu bir bilgidir, sermayedir.

    hem yemek yemenin bir türlü tamamlanamaması hem yolda yürüyüş halinde olmak aristokrasiyi ve ona dair ne varsa -ona benzemeye çalışaraktan- tasfiye etmiş burjuvazinin aynı zamanda bir sürecin ürünü olduğunun bir göstergesi mi, "sınıf"tan sonra burjuvaziye de sonuç değil daha çok bir süreç` : e.p thompson sınıfa böyle bakar` gibi mi bakmamız gerekir?

    ayrıca gerçek anlamda yemeğin yenildiği tek bir kare vardır: aristokrasiden burjuvaziye doğru yol almış fernando rey'in diğerleri[aristokrasi] ölmüşken masanın altında kuzudan[niye kuzu, lamb'in anlam ve önemi] bir parça eti yediği sahnedir bu. sen artık bittin aristokrasi, hoş geldin burjuvazi, -herşeyi ama herşeyi sonu sindirimle bitecek şekilde- yedin tükettin bizidir o, zaten öldürüldüğü gösterilmeyen tek kişide o olur.

    bir soru bir ayrım: hizmetçi kız ines neden 20'lerde olduğu ve gösterdiği halde 52 yaşındadır? ve rüya-düş ile ütopya-umut arasındaki farka yerleşmek, orayı işlemek ne anlama gelir? o fark bir şeyi öngörerek aşılabilir mi?
  • la charme discret de la bourgeoisie,luis bunuel ustanın 1972 yapımı, en iyi yabancı film dalında oscar sahibi, üst sınıfların yaşamlarının temel olgularıyla, kiliseyle, askeri anlamsızlıklarla dalga geçen, garip, alaycı ama özünde sağlam eleştiri yapan kara komedisi.
  • film 73 senesinde en iyi yabancı film oscarına aday gösterildiğinde, gazeteciler bunuel'e kazanma şansının ne olduğunu sorarlar. bunun üzerine bunuel, ödül için 25.000 dolar ödediğini, amerikalıların bazı kusurlarına rağmen sözünün eri insanlar olduklarını söyler!

    ertesi gün gazeteler ciddi ciddi bunuel'in ödülü satın aldığını yazarlar! sonuçta film ödülü kazanır. bunuel olanlara kıs kıs güler. bu da böyle yaşanmış, sürreal bir olaydır!
  • konusu, güçlü eleştiri öğeleriyle nasıl oldu da çalkantılı bir dönemde* yabancı film oscarını aldığını düşündüğüm luis bunuel klasiği. soğuk savaşların sürdüğü, yeni ekonomik yapıların baş gösterdiği, amerika'nın vietnam katliamlarını sürdürdüğü dönemde aklıselim her yönetmen bir konuya el atıp bu hareketli dönemde güzel işler çıkarıyorken bunuel de kalkıyor burjuvaziyi, deyim yerindeyse yerin dibine sokuyor, kıyasıya eleştiriyor, ayarların kralını veriyor filmde. film burjuvazi sınıfından hemen her modeli, modelin üzerinden sistemi, yeri geldiğinde orduyu, erki de itin götüne sokup çıkarıyor.

    filmde, kadınlı erkekli bi grup burjuvanın kenarları çayır çimen asfalt bir yolda yürüdüğü sahne bir kaç defa gösteriliyor. rivayet o ki, bunuel burada şunu demek istiyor; "burjuvazinin bir parçasını teşkil eden bu küçük grup amaçsız, sığ ve öylesine hedefsiz yürüyorlar. arkalarında bırakabilecekleri en ufak bir iz yok. belki de bu nedenle asfaltta yürüyorlar..."
  • yine el angel exterminador'da olduğu gibi bir yapa'mama'yı anlatan, bunuel'in burjuvaziye şakir* muamelesi yaptığı bu film, ismi de cismi de en güzel filmlerden biridir. bunuel'in filmlerindeki çekicilik; olayların üzerinde düşündükçe çözülmesi, "anlaşılmaya" başlanması değil, daha çok filmi izlerken bunuel'in oyunbaz kurgusunun, mizahi anlatımının seyircide uyandırdığı garip tatmin duygusundadır kanımca. filmi izlerken kaybolsanız bunuel'in anlatımı sizi filmden koparmaz, tam olaylar mantıklı gelmeye başladığında karakterleri ıssız bir yolda giderken gösterir ya da araya bir askerin alakasız rüyasını sokarak seyircinin hikaye beklentisini boşa çıkarır. yine de tüm bunların arasında bunuel'in ne yaptığını bildiğini hissedersiniz.

    işte filmin ismi de bunuel'in bu tavrıyla bire bir örtüşür. "burjuvazinin gizemli çekiciliği"nde gizemli kelimesi discreeti tam karşılamaz aslında. burada discreetin kullanımı olumlama anlamı taşır. burjuvazideki çekicilik gizemlidir, seyirci farkında olmadan hikayeye kaptırır kendini, tıpkı burjuvazinin yaptığı gibi eğlenir haldedir. bu çekicilik aynı zamanda bir onaydır da, seyirci tecrübe ettiği izlekle farkında olmadan burjuvaziyi onaylar burada. bunuel'in seyirciyle ilişkisi sadece "rahatsız" eden filmler çekmesinden öte kariyerinin başlarında daha sert sonlara doğru daha alaycı olmak üzere hep aynıdır; bunuel din adamları, diplomatları hülasa burjuvaziyi eleştirirken seyircisine de canım cicim yapmaz. misal los olvidados'da ekrana yumurta atan bir çocuk vardır.

    filmin en çok tartışılan bölümü de yürüyüşlerdir sanırım. bunuel ara ara buraya kesme yaparken ve/veya kapanışı yaparken bir asimetriyi ortaya koyar aslında; ıssızlığın ortasında amaçsız yürüyen insanlarla bir sürü olayın gerçekleştiği bir kontrastta seyircilerin görmek istediği "garip" olaylarken, bunuel'in gösterdiği aslında bir hiçliktir.
  • üç ağır burjuva ailenin birbirleriyle bir türlü yemek yiyememe, dolayısıyla afili yemek, çatal-bıçak takımlarını da diğerlerine gösterememe hadisesini hicveden bir luis bunuel filmi. hazır düzeltmişken ekleyelim: baş aktörü bunuel'in karizma adamı fernando rey olan filmin tarihi 1972'dir. zannederim, sinemanın altın çağı da o vakitlerdir.
  • '72 yılında yabancı film dalında oscar almıştır. sinemada surrealist akımın başarılı bir örneği olarak kabul edilir. luis bunuel bu filmin yönetmenliğine soyunduğunda 72 yaşındaymış.
  • pek çok fazla kereler izlemekten kendimi alıkoyamadığım müsekkin. netekim ben burjuvazi eleştirilerinin gaza getirip sokakta kaldırım taşı söktürenlerini değil, sükut ve nefreti bir imbikte damıttıranını severim.
  • pek cok kaynaktan farkli yorumlanan film...bazi elestirmenlere gore luis bunuelin aristokrat sinifini sasirtma,onlara kendi yasamini gosterme cabasi...hakkaten bunu destekleyen saglam sahneler de var... bir baska bakis acisi artik tukenme ve yaratma sancisi ceken surrealistlere(yani kendisinin de icinde bulundugu zumreye) ayna tutma cabasi... bu yorumlar bir yana filmin kendisi hala izledigim en tuhaf,surprizlerle dolu film... "gercek klasik zamana meydan okuyandir", diyerek yanimda duran kartpostal sozunu de ilistiriym bu entry'ye...
hesabın var mı? giriş yap