• yatak altında kalan saç tellerinizi, kirpiklerinizi aklından çıkaramayışını bir sebebe bağlayamayan, durmaksızın size dair anılarını zihninde güncelleyen bir erkek fikri ilk başta fazlasıyla feminen görünmekte. erkek karakterin sekonder seksüel özelliklerinden biraz uzak görünse de, ruhsal yakınlığın da verdiği etkiyle sizi kendine doğru çeken bir girdap, bir kara delik misali durmaktadır ihtişamlı bir şekilde. o noktada, bağıl yaşamaktan farklı olarak ruh temelli bir aidiyetten söz etmek olasıdır.

    aidiyet?
    güce değil varlığa, kontrole değil ruha teslim edebiliyorsanız kendinizi, karşınızdakini teslim alabiliyorsanız aynı zamanda, ruhen yaşanan bir aidiyetten bahsetmek çok saçma olmaz. içinde bulunduğunuz koşullardan bağımsız olarak huzur ve güveni bir arada hissedip, dokunmaya dahi ihtiyaç duymadan ikinci bedenin mevcudiyetinden haz alabiliyorsanız, biraradaki bedenler ve ruhların birbirlerine bağlanmışlığı vardır diyebilirim ben.

    tek bir erkek vardır aslında. diğer tüm erkekler, asıl erkeğin yapabildiklerini taklit etme yetilerine bağlı olarak puanlamadan geçen ve kopyalığı tescillenen silinmeye mahkum oyun karakterleridir. her karakter, asıl erkeğin çekmiş olduğu çizgiden dışarı adım atacağı ana kadar "farklı" sınıfı dışında olacak, asıl erkeğin arkasında bıraktığı boşluğu tamponlayan bir top sargı bezinden farksız bir mevkiye oturmuş bulunacaktır. asıl erkek; çevrenizde bulunan kırılmaz camdan duvarlarda bulunan gizli kapının anahtarını elinde bulunduran iki kişiden biridir(diğeri sizsiniz tabi ki). içeri birilerini alacaksanız, anahtarı kullanma yetkinize başvurur, asıl erkek kopyalarını içeri kısa bir süreliğine alır, asıl erkeğin yokluğuna lanet edercesine zamanınızı çarçur edersiniz.

    cam duvarın içinden bakıldığında dışı görünmez, dıştan ise içeriyi gözleyebilirsiniz. içerdeki bireyler, aslında ne olduklarının farkında olsalar da filmin hangi rolünü kaptıklarını bilmeden, repliklerini söylerler, rollerini oynarlar ve sözleşme bittiğinde de stüdyoyu terkederler.

    hepsi birer solist ise, asıl erkek assolisttir, birer aktör iseler asıl erkek başrol oyuncusudur. asıl erkeğin varlığına duyulan özlem, sahte duyguların "duygu"sıfatıyla ısıtılmasına ve pilav haline getirilmesine sebep olur.

    dokunmaya hasret bir kaynaşıklıkla geçen ömre okunan lanetlerin, geri dönüp bedene işkence etmesidir bu aidiyet duygusu belki de. lanetin izlerini ortadan kaldırmak için oyuna devam eder, assolistin sahneye çıkması ümidiyle beklersiniz yıllarca.
  • bu konuda ne demis pek zeki, pek dahiyane kardesimiz oscar wilde:
    "buyuk ask yapacak isleri olmayanlara ozgudur, aylak siniflarinin tek isidir. omrunde bir kerecik sevenlerdir asil basit olanlar. onlarin durustluk, baglilik dediklerine ben ya aliskanlik uyusuklugu ya da hayalgucu eksikligi derim. kafa hayati icin birseye saplanip kalmak neyse, duygu hayati icin de baglilik odur" --dorian gray in portresinden

    buyuk asklar, ruh ikizleri, bir elmanin iki yarisi, omru boyunca bir erkege/kadina ait olmak.... romantizmle ilintili kavramlar cogunlukla uydurmadir. bunun uc onemli nedeni vardir:

    1) icgudulerden (veya freudun bilincdisindan, veya schopenhauerin "irade"sinden) kaynaklanan durtulerimizin hayatimiza yon verebilmesi icin insan bilincinin bunu sanki kendi istiyormus gibi kandirilmasi gerekir. ornegin, kadinlar evrimsel nedenlerden oturu guclu erkekleri cekici bulurlar ve iradeleri disinda ona cekilirler. kadina bu noktada neden o erkegi sectigi sorulursa, kadinin cevabi sonsuz asktir, romantizmdir, vidi vidi. yani bilincdisi, bu uydurma kavramlar araciligiyla, kadina yaptirdigi secimlerin sanki onun bilinci tarafindan yapilmis oldugu izlenimini vermektedir. doganin kolesiyken, tamamen ozgur irademize uygun hareket ettigimiz sanariz ve dogaya uygun yasariz.

    2) insan bilincinin, insanin tutkularinin, sosyal hayatla celismesinin yarattigi yikici etkilerinden korunmasi icin. onceki ornekteki gibi bir kadin olarak cevrenizde guclu bir erkegi istersiniz. fakat sosyal nedenlerden oturu isteginizi elde edemeyebilirsiniz. daha az ideal birini bulursunuz ve ilk seciminiz yerine bunu secmenizi kendinize aciklarken uydurma bir romantizmden bahsedersiniz. basarisizliginizi aslinda gercek olmayan bir ask kavramiyla ortmerek, bilincaltinin derinliklerine itersiniz.

    3) yukardaki iki nedenden oturu, nesiller boyunca yuce ask kavrami gelismistir ve bugunku sosyal yasamda onemli bir rol oynar. hayatiniz boyunca izlediginiz butun ask filmlerini, arkadas cevrenizdeki iliskileri, toplumunuzun kulturunu, konusma dilinizi dusunun. asik olmak, hem de ebedi aski bulmak icin sartlandiriliyoruz. bir yastikta kocamak sanki erdemli bir davranismis gibi. herkes aradigi prensi/prensesi buluyor, hani bana hani bana. kisacasi, sosyal sartlandirmaya tabiyiz!

    kissadan hisse, 6 milyar insanin icinde, hayatimizin cogunu bir sehirde en fazla birkac yuz kisiyi taniyarak gecirirken, ruh ikizimizi veya bulmaya sartlandirildigimiz ebedi askimizi oyle kolay kolay elde edemeyiz. herkes icin bir kulkedisi hayati dilemek yerine en iyisi oscar wilde okuyalim.
  • benliğini tamamlayan kişiyi bulduğunu anladığının duygusudur.
    gençliğinin en güzel yıllarındasındır, görürsün. * anlarsınki bu o dur.
    ondan başka dünya nüfusunun diğer yarısının senin için oğul, kardeş ve baba gibi hissettireceğini bilirsin.
    bu senin bir ömür boyu seveceğin, kavga edeceğin, barışıp gene kavga edeceğin, düşüncelerinin aynı düzlemde devam edeceğini bildiğin yoldaşındır.
    yaşama, dünyaya, insana, aynı yöne bakış açındır.
    bilirsin, düşersen kolundan tutup kaldıracak, hataların olsa kızacak ancak sevgisi azalmayacak. tüm dünyaya karşı hep el ele, yan yana duracaksınız.
    hem sana hem kendine güvenecek. bazen tartıştığınızda kıyametler bile kopsa, sonunda bir anlaşma yolu bulacaksınız.
    sevgi şekil değişterecek. sahiplenici değil korumacı olacak.
    seni, senden çok düşünecek.
    yıllar sonra bile bazen sen birşeylerle uğraşırken *, gelip böyle çocuklar gibi başına dikilip sevgi dolu gözlerle yüzüne bakacak.
    sonra bir gün onu tanıyalı otuz iki yıldan fazla olduğunu, evliliğinizin otuz yılını bitirmek üzere olduğunuzu, belki de bir otuz yıl daha beraber olacağınızı bilirsin. * ancak bunu nasıl, neden bildiğini bilmezsin. sadece bilirsin. o senin için tektir ve ona aitsin. en önemlisi, asıl sen onun için teksin ve o sana aittir....
  • (bkz: ömür boyu sadece bir kadına ait olduğunu hissetmek)
    (bkz: entry rezerve etmek)

    edit:

    evet, dün gece görüp de altına bir şeyler yazmak istediğim ve fakat bazı nedenlerden dolayı vakit bulamadığım başlık. işte tam da bu yüzden buraya bkz. verip 2. entryi rezerve ettiğim için kendimi tebrik etmek istiyorum öncelikle.

    her neyse konumuza dönelim...

    günümüzde hala bir çok kadında görülen bu gibi hislerin anlam kazanıp ilişkilerde prim yapıyor gibi görünmesinin nedeni, toplumun bu kadınları yüzeysel olmaya ve sorgulamamaya yönlendirmesi ve sorgulamayı da zaten erkeğin işi olarak kabul etmesinden kaynaklanmaktadır, ki kadınların psikolojik olarak hayata "güzel olmalısın, hoş görünmelisin, kafan önemli değil, beynini kimse .ikmek istemez. böylece bir gün yakışıklı, paralı hatta yakışıklı olmasa da paralı birini bulup evlenir gidersin. evin, araban olur, çocukların kolejlerde okur." şeklinde söylemler eşliğinde hazırlandığı düşünülürse zaten "birisi giderse, diğeri gelir." tavrını benimsemeleri de oldukça olağan bir durumdur. bu düşünce biçimine alışmış kadınlar da sonradan gerçekten de böyle birilerini bulur hemen sonrasında ise tencere-kapak ilişkisine benzer bir haldeki bu çiftler ortaya sağlıksız bir toplum oluşturmaya neden olabilecek bireyler dünyaya getirmek için evlenirler. ancak böyle bir ilişki türünü benimseyen bu kadınlarda bu hissin varlığı, sadece terkedilme ile ortaya çıkabilecek kısa zamanlı (yeni birini bulana kadar) bir yanılsama olarak kabul edilebilir. "her erkeğe gönül verilmez ama önüne çıkan ilk fırsata da hayır denmez." tavrı yüzünden de gerçekten yaşadıklarını söyledikleri bu "ömür boyu sadece tek erkeğe ait olduğunu hissedeceklerine dair olan öngörüleri" kısa zamanda bozulur. o "ömür boyu sadece bir erkeğe ait olduğunu hissetmek" kavramındaki erkek sürekli bir değişim gösterir ama yine de nasıl olduysa kadın hayatı boyunca hep tek bir erkeğe ait hissetmiştir kendini...

    ve fakat kendi doğasının farkında olan, bir erkekle beraber olmak için önce karşılıklı olarak doğal ve sürtünmesiz bir ortamda beyin orgazmları yaşamayı düstur edinen, sevdiği zaman hangi ebatlarda olursa olsun içinde barındırdığı sevgi yüzünden kendinden geçmeyip hayata inadına daha da sıkı bağlanan, geçmişte edindiği deneyimlerden sonra kazandığı tecrübelerini gerçekten sevdiği ve her türlü sorgulamaya rağmen sevmemesi için tek bir neden bile göremediği erkekle olan beraberliğinde kullanıp, hayatını anlamlı kılmaya yetebilecek günler zamanlar geçirebilir, geçirtebilir. bu kadın terkedilse bile bu hissi taşımayacaktır. hayatını sağlıklı bir şekilde sürdürmeye elinden geldiğince çabalayacak, üstüne bir de her ilişkisinin kendine kattıklarını özümseyip yeni ilişkilere ve fakat yukarıda anlattığım submissive kadın tipinden farklı olarak yeni ilişkilere kolayca dalabilecektir... o bilir ki hiç kimse hiç kimseye ait değildir, olamazdır... insanların sadece bu yanılsamayı talep eden egoları vardır, gerçek insanlar bu tür hislerle ego tamir ve tatmin etmez, ettirmezdir.

    görüldüğü üzere ömür boyu sadece bir erkeğe ait olduğunu hissetmek de bir çok erkeğin aldatmacadan ibaret sandıkları bir durum olup onların sandığı gibi gerçekten de bir aldatmacadan ibarettir. evet haklısınız zira sorgulayan, kanımca günümüzün erdem anlayışının ifadesi olan objektivite ve empati gibi olguları içinde barındıran birey (kadın veya erkek hiç farketmez) "birine ait olma hissi"ni ilk ilişkilerinde başlarda deneyimsizliğinden dolayı yaşamış olsa da gerçeklerin farkına vardıkça siler, geçer. çünkü bilir ki gerçek bu değildir, yalanlardan bir hayat kurmak ise güçsüz olan ama cesaretiyle bunu kapamaya çalışan zavallılara özgüdür. tam tersini yani başlığın öngördüğü gibi hisseden kadınlar ise zaten kaale alınmayası bir durum yaşıyordur çünkü bu durumun hiç bir gerçekliği yoktur; adı üstünde "ömür boyu sadece bir erkeğe ait olduğunu hissetmek" gibi bir his farkındasızlığı içindedir...

    ayrıca tabii işin bir de bu gibi hislerin patriyarkal düzenin kadına dayattıklarından kaynaklanması gibi bir algı ve eleştiri düzeyi de vardır ki bu da apayrı bir konudur. bu durumdan da çoğunlukla ninelerimiz ve ailenin yaşı çoktan 70lere gelmiş kadın üyeleri muzdariptir. bu durumda da erkeğin, soyunun varisi olabilecek çocuğu doğurması için belirlediği ve başka hiç kimseyle beraber olmaması için bir kadın seçip evlenmek düşüncesine sahip bir varlık olması gerçeği gözümüze batar. günümüzde de modernlikten nasibini almış almış her erkeğin aklında ne kadar bu gibi kurumlara ayar verseler de, bu düşünce yatar çünkü erkeğin doğası budur, böyledir. bu durumda tabii sorgulamayan, conformist kadının toplumun baskısından ve yukarıda yazdığım yanlış yönlendirmelerden kaynaklanan duygusal açıkları düzen tarafından manipule edilmiş ve bu düşünce içine işleninceye kadar yüceltilip, itinayla sunulmuş ve kadınlar da bunu bir güzel yutmuştur. çünkü karşılığı büyüktür bunun. ömür boyu sadece bir erkeğe ait hissetmek kadınlığın şanındandır. kadın dediğin güçlü olur, sadece tek bir erkekle hayatını gerçirir. erkek onu dövse de, sövse de, sevse de bir şey değişmemelidir. kadın dediğin çocuklarının mutluluğu ve erkeğinin düzeni için hayatını yeri geldiğinde yoksayabilmelidir... erkek öldüğünde başka biriyle evlenilmez. ama erkek eşi öldüğünde hemen ertesi gün başka biriyle evlenebilir o erkektir. onun doğası budur. ama kadın sadıktır, güçlüdür. evet kadın dediğin böyledir!

    bu kadar şey yazdıktan sonra ise ilişkilere olan inancınız hala kalacak mı veya değişim korkunuz yüzünden anlamamakta inat eder misiniz bilemiyorum ama eğer varsa, o inancı bu gibi hisler temelli içinizde tutmanın bir alemi yok. inanın ki insan gerçeklerle de mutlu mutlu yaşayabiliyor... yaşadığı her yeni tecrübeden yeni anlamlar çıkarılabiliyor. geriye ise insanın ait olduğu/sahip olduğu tek şey kalıyor;

    ben'i...
  • neredeyse butun kadinlarin ama ozellikle orta sinif -bakin burjuva degil bir orta sinif yasantisindan bahsediyoruz- kadinlarin varolussal anlam arayislarini noktaladiklari zaman soyledikleri cumle, hissettikleri sey. simdi bunu yazdiklarimi hasbel kader okuyup- hayir ben oyle degilim reaksiyonuna dusmeyin rica ederim- siz belki oyle degilsiniz ama hayatin aktigi mecra oyle. siz buna uymuyorsaniz ne ala.
    simdi hayatta hepimizin gozlerini belerten, icimizi sizlatan tonlarca sorun var. ve bunlarla basa cikma yollari. hayatin nereye gidecegini, yaninda seni nereye goturecegini bilmemek, bu konuda sadece kendine guvenmek-zorunda kalmak-, kendine boyle bir misyon bicmenin agirligi endisesi, panik ataklari falan falan.
    butun bunlari cinsiyet rolleri dogrultusunda deneyimlemek kadinlarda soyle bir duygu doguruyor. iste o! kurtulacaksin hissim. yani su: ask,iliski erotik iliski ya da ne boksa artik onlar kadinlar icin en radikal cozum oluyor hayatla basa cikmak icin. hayat kadinlar icin o adami bulunca duruyor yayiliyor zamansizlasiyor, hersey yetmeye basliyor, sikilmak bile guzel oluyor. yani o duygu gercekten de muhtesem bir duygu. yani hep bir erkegin yaninda olma istegi. güven, nese huzur. herseyin yetmesi ve hicbir seyin korkunc derecede endise verici olamasi. iste yani kurtulacaksin hissim.
    hah iste kadinlar hayatta hep bu duyguyu ariyorlar. ki bu duygunun yani kurtulacaksin hissinin pesine dusmek ne diyim super bir sey. ama olmuyor iste. erkekler degil sebep, o iliskiler hicbir seyi kurtarmiyor. sadece o hissin pesine dusen kadinlar icin her iliski her erkek bir vaad oluyor. ugruna pek cok seyin hibe edilecegi ya da birakilabilecegi bir vaad. ama o vaad de asla gerceklesmeyen bir vaad olarak kaliyor.
    niye?
    burda bir mimar olan lois khan in bir sozunu hatirlatayim: kendisi soyle diyor: iliskileri gececeksin, guven olmaz onlardan birsey cikmaz kendini isine baglayacaksin. kendisi onemli bir mimar ve bir evliligi iki de bu evlilik sirasinda surdurdugu ve butun kadinlarin durumdan haberdar oldugu iliskiler yasamis. diger kadinlarin hepsi hos alimli is sahibi falan. ama onda durmuslar. hepsinin yuzunde garip bir aci. hala o adami hatirlayinca gerceklesememis o vaadin alevi ve golgesi hepimize yakin gelen bir aci. neyse iste adamlar iliskileri kendilerini gerceklestirme, kurtulacaksin hissim gibi saiklerle yasamiyorlar. mesela en rafine ornekleri ele alalim: nip tuck dizisindeki iki kafadar doktorumuz:
    troy the great manipulator: neo liberal donemin tum ikili ilskiler mantigini anlamis ona gore adapte adapte yasamakta. evet icinde br bosluk duygusu ama hangimiz de yok ki o duygu.
    mc namara ise sadakat dolu bir evlilik yasamaktadir. simdi bir de onlarin birlikte oldugu kadinlara bakalim model olan kiz doktorun cinsel fantezilerini yerine getirecegim diye berhava olmus, namara nin karisi ise tum hayatini beklemeye almistir. bunlar bu kadinlar aptal, bilincsiz olduklari icin falan da olmamistir hani. durum budur ve bu durumun cozumu de cocuk da yaparim kariyer de degildir durum cok daha derinlerde ve komplikelerde dir ama kesinlikle kadin ve erkek dogalarinda degil ama neredeyse dogalarina kadar nufuz etmis toplumsal zerrecik ve hisciklerde dir. ekonomide politikada kulturde, askda, edebiyatta, alisverisde, uykuda....
  • her kadının harcı değildir!..
    bir ömürlük, koşulsuz bir sevgidir sözü edilen. en mahremini onun karşısında savunmasız seriverirken ayaklarına, en doğal örtünü bile mahrem saymaktır diğerlerine. görünenin ötesinde düşünsel, bağımlılık raddesinde bağlılıktır adeta. onunla ya da onsuz, ona adanıştır bu dünyanın kanunlarına inat bir saflıkla...
  • ve o ömrü "kiminle sevişsem hala seni aldatıyorum" diyerek geçirmektir.
  • tek sebebi varsa o da daha iyisini bulamayacağına inanmaktır.
  • erken soylenmis olan bir sozdur. yerine sevemem, bu kalp seni unutur mularla suslenmis bir fikirdir.

    ama nazim hikmet dedigi gibi bu devirde surse surse ask acisi en fazla bir yil surer.

    "seni asarlarsa
    seni kaybedersem;"
    diyorsun;
    "yaşayamam!"

    yaşarsın karıcığım,
    kara bir duman gibi dağılır hatıram rüzgârda;
    yaşarsın, kalbimin kızıl saçlı bacısı
    en fazla bir yıl sürer
    yirminci asırlarda
    ölüm acısı.
    (bkz: karima mektup)
    --
    siz yoksa nazim'dan cok mu sevdiniz birini ? hem de 21. asirda.

    ham meyvayiz, ham bence.
    (ara: eski sevgili)

    ote yandan boyle sevebilenler sayesinde donuyor dunya, tum varligiyla karsidakine baglanabilenler sayesinde. batsin bir kez daha sirf bu sebepten.
hesabın var mı? giriş yap