• super bir pekin ordegi ismi.
  • 29. montpellier film festival'de eleştirmenler ödülü'ne layık görülen türk filmi.
  • doğuştan kaybedenler kulübü üyelerinin hayatlarını anlatan bir tayfun pirselimoğlu filmi.

    pirselimoğlu, adana-istanbul arasında kamyonculuk yaparak yaşamaya çalışan kimsesiz rıza' nın mecburen kaldığı (arka)istanbul' da yaşa(yama)dıklarını anlatan film(i) boyunca izleyiciyi, şu gündemimizi sarıp sarmalayan ve sanki hep iyi/zengin yaşanıyormuş gibilemelerle dolu günlük hayatı(mızı)n içinden çıkartıp aşağıda, alt tabakada yaşayan ve toplumumuzun büyük bir bölümünü oluşturanların bir nevi siyah türklerin yani komileri, hamalları, şoförleri, işportacıları, kaçakları ve sahipsizleriyle gerçek hayatın nasıl yaşandığının içine sokuyor. aslında birçok tarafıyla bir türkiye(li) günceli çiziyor. o, tüm saldırganlığıyla kıçımıza kadar girmiş olan tüketim toplumunun içinde kendini mutluymuş gibi hisseden ve "alttakinin canı çıksın"ı hayatına şiar edinen gerzeklerin suratına ucuz hayatı(mızı) bir tokat gibi çarpıyor.

    filmin ana teması olarak kullanılan bu hayat(lar)ın abartısız ve sivriliklerden uzak anlatımı; bilgisel/paylaşımsal aurası dar olan ve bu sebepten de yalnız olan karakterlerinin iletişim(sizlik)lerine de aynen yansıyor.
    insanımızın ve belki de tüm gezegendeki alt tabaka insanlığın yaptığı gibi anlatmak istediklerini, hissettiklerini susarak sadece gözleriyle ve beden diliyle dışavurmaya çalışan karakterlerin hikayesinde izleyici haliyle neler olup bittiğini/biteceğini kendinden biliyorsa algılayabiliyor.
    yoksa zaten - ben izlerken bazılarının yaptığı gibi- sinema salonunu terk edip gidiyor!

    bizi bizle vurmaya çalışan pirselimoğlu, doğuştan mağlup olduğundan çaresizleşerek girdiği çıkmazlardan çıkamayan karakterlerinin iyi(lik) ile kötü(lük) arasındaki gitgellerini ve bu gitgellerin sebep ve sonuç ilişkilerini, sürekli iç hesaplaşmalarıyla yaşamak zorunda kalmalarını anlatırken sonuçta kimin iyi kimin kötü olduğuna karar vermek de seyircinin vicdanına kalıyor!

    birçok tarafıyla nereye gittiği tam olarak belli olmayan günümüz yaşantısının içinde, insanımızın o banka reklamlarındaki gibi birbirine yardım eden, paylaşmasını bilen/seven toplumumuza aitmiş gibi gösterilen tüm insani değerleri(mizi)n nasıl yokolup gittiğini, "bir başka hayat(lar) daha var"ı bize gösterdiği için pirselimoğlu' nu takdir etmek gerekiyor.
    yoksa, paylaşımsallıktan uzaklaştıkça şiddete yaklaşan memleketimizde bir vurdulu kırdılı film çekip parsayı toplamasını da bilirdi diye düşünüyorum.

    kısacası, izleyicinin kalbini burkan,kendi iç hesaplaşmalarıyla karşı karşıya bırakan "rıza" beni; "gün gelecek kısa çöp uzundan hakkını alacak"a getirdi. o vakit bu dramları anlatan filmlere ihtiyaç duyulmadığında yani pirselimoğlu da eminim ki kadrajının hakkını verdiğini düşünerek, neredeyse oradan dudağında bir gülümsemeyle gittikçe güzelleşen hayata bakarak, bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine yaşamaya başlayacak olan insanlığa el sallayacaktır!

    ve son olarak;

    --- spoiler ---

    kim iyi ki?
    bu hayat hiç değişmeyecek ki!

    --- spoiler ---
  • istanbul film festivali nde görünmeyen film. niye ki?
  • 19. ankara film festivalinde 'en iyi film' ödülü alan film. yönetmen tayfun pirselimoğlu da, aynı filmle 'en iyi yönetmen' ödülüne layık görülmüştür.
  • karizmatik bir erkek ismi. ayrıca rza isminde amerikalı bir rapçi mevcut. üstelik o da karizmatik.
  • bugün neredeyse ana akım diyebileceğimiz sosyal bilim paradigmalarının pek sevdiği kelimedir rıza- ya da 'consent'. her fırsatta insan hakları söyleminin demodeliğinden dem vurup, önemli olanın kişinin rızası olduğunu söyler dururlar.

    örneğin son yıllarda avrupa'da müslüman göçmenler arasında zorla evlendirme meselesi bir sorun olarak ortaya konulduğunda, bu paradigmanın takipçisi sosyal bilimciler hemen zorla evlendirme ile görücü usulü evlilik arasında bir ayrım yapma telaşına düştüler. burada da temel kriter kişinin seçme özgürlüğü idi. görücü usulü evlenmede tarafların rızalarının alınmış olduğu varsayıldığından bunun kesinlikle bir zorla evlendirme sayılmayacağını söylediler. burada görücü usulü evlendirilen kadının ya da erkeğin evet demiş olması rızanın alındığının göstergesi sayldı. ama özellikle de kadının bu evliliği kabul etmeme şansı, hatta böyle bir ihtimale dair fikri olup olmadığı ile pek ilgilenilmedi. gerek ideolojik, gerek toplumsal gerekse ekonomik şartlardan ötürü görücü usulünün kabul edilmiş olabileceği de düşünülmedi.

    şimdi bu noktada insanların seçme özgürlüğünü kullanıyor olup olmadıklarına dair yargı, bu yargıyı belirleyecek kriterler tartışma konusudur. kişi rızasını özgürce dile getirdiğini düşünüyor veya iddia ediyorsa bu seçime dair geliştirilen değer yargılarının seçimi yapana dışsal olduğu için gayrimeşru vs. olduğu düşünülür. kişinin dile getirdiği seçim kriteri içeriğinden bağımsız bir biçimde daha değerli görülebilir. örneğin bu perspektiften "ben bilmem beyim bilir" ya da "din alimlerinden iyi mi bileceğim" ifadeleri özgür bireyin seçimleri olarak da yorumlanabilir. bira içtiği için kırbaç cezasına çarptırılan malezyalı kadının rızası da bu açıdan saygıyla karşılanmalıdır ki eminim bazıları bunu sorgulamanın bile gereksiz olduğunu düşünür. (bkz: kırbaç cezasına rıza gösteren malezyalı kadın)
  • charles darwin, beagle yolculuğuna başladıktan pek kısa bir süre sonra geminin kaptanı fitzroy'a köleliğe karşı olduğunu söyler. kaptan* karaya çıktıklarında bir köle ve efendisini bulur ve sorarlar: "özgür bırakılmak ister misin?" kölenin yanıtı "hayır"dır. kaptan*, işte buyrun adamın rızası var; sen daha ne dırdır ediyorsun der. darwin itirazını sürdürür ve sıkı bir fırça yer*. bu fitzroy pek ileri görüşlü bir adammış. yani bir bakın hangisinin görüşleri daha yaygın günümüzde. ayrıca (bkz: kırbaç cezasına rıza gösteren malezyalı kadın).
  • tayfun pirselimoglu'nun babasina atf ettigi, 19. ankara film festivalinde en iyi film odulune layik olmus filmdir. "sanatsever" medya tarafindan " 20 kisinin izledigi film'e en iyi film odulu verdiler" dedikleri filmdir. ayni sene eskisehir film festivalinde de gosterilmis, ve gosterimlerin birisinin de soylesili olmasina ragmen en fazla 20-30 kisi izlemistir. ama, dehset verici bir guzel bir filmdir. tayfun pirselimoglu'nun babasi film gosterime girmeden kisa bir sure once vefat etmistir. film'deki sandalye karsisinda oturup tv izleyen kiside babasidir.
  • bu böyle consent falan değil. teslimiyet ya da rıza, suyun içinde akarken boğulmak değildir. teslimiyet, birisi boğazını sıkarken ona yardım etmek de değildir. eğer kenarda duran dalı gören bir gözün, tutabilecek bir elin ve bu dalı tutacak akıl ve iraden varsa o dalı tutmaktır. dalı görüyor ve görmemezlikten geliyorsan, akıntıya kapılmış gidiyorsan ona rıza denmez. rızada dalı görünce, o dala tutunmak ve o akıntıdan kurtulup, kenara çıkmak da vardır.
hesabın var mı? giriş yap