• roma imparatorluğu'nun silahlı kuvvetlerine günümüz perspektifinden bakılınca verilebilecek ad. ancak o dönem romasında günümüzdeki anlamıyla düzenli bir ordu pek de mevcut değildir. onun yerine roma lejyonları başlığında incelenmesi daha doğru olacaktır roma ordusu'nun. nitekim askerlerin roma'dan ya da senato'dan ziyade kendi komutanlarına bağlı oldukları ve lejyonlar arasında da çekişmeler (ve sayısız savaş) olduğu görülecektir.

    darbe korkusu yüzünden tek bir ordu yerine lejyonlardan oluşan askeri güç bulundurulduğu ileri sürülebilir. ancak tercihan konsüllerden biri diktatör ilan edilecek ki, toplasın lejyonları sefere çıksın.
  • (bkz: tuz maasi)
  • isa'nin olumunden sonra birinci asrin sonlarina dogru askeri birligi 300 000 ulasmis bir ordudur. askerler, ilk zamanlar sadece toprak sahibi vatanadaslardan secilirken, soradan imparatorlogun gelismesiyle buyuyen sinirlarda yasayanlar 20 yil gibi bir sure zarfinda askerlik yaptiktan sonra roma vatandasligina hak kazanir. ayrica bu orduda bir de lejyoner grup yer alir ki, bunlarin hizmet suresi 15 - 25 yil arasidir. agir disiplin altinda yetistirilen askere zengin roma, zirh ve silah tedarigini de saglar. generallerin emri altinda olan lejyonlar once 10 kohorta ayrilir ve her kohort ta kendi arasinda 80 ila 100 asker arasi centurylere bolunurken, kendi aralarinda contubernia adi verilen gruplara ayrilirdi. buyukluk sirasina gore her grup kendine ait sembolunu tasir en onemlisi lejyona verilen kartal sembolu olarak kabul edilirdi. ve bu sembolu savasta yitirmek utanc ve onur kirici bir durum addedilirdi.
  • roma denilince akla, büyük hipodromlar, parıltılı - ağır zırhlı lejyonlar, kocaman bir imparatorluk, su kanalları, devasa mimari projeler geliyor öyle değil mi?

    ama m.ö. 300'lü yıllarda bunların hiçbiri yoktu.

    roma o dönemde, italya yarımadasının ortasında ve güneyinde var olmaya çalışan bir devlet idi. kuzeyde, galyalılar ve alp dağları, güneyde ise çoğunluğu yunan egemenliğinde olan sicilya yarımadası arasında kalan bölgede, daha çok ittifaklar ile italyan yarım adasını hakimiyet alanı belirlemiş idi.

    roma'yı o zamanlar, diğer devletlerden ayıran özelliklerden biri, hırs ve inatçı bir yönetim şeklini benimsemesidir. bunun sebebide yaklaşık 200 yıl önce, galyalılar tarafından roma şehrinin talan edilmesi gösterilir.

    o dönemlerde yaygın olduğu üzere, askerler daha çok, oval - küçük kalkanlar ve/veya mızraklar ile savaşa giriyor idi. bunun en büyük sebeplerinden biri, mızrak kullanamsı - ögrenmesi nispeten daha kolay, ve bir acemi dahi olsa insana düşmanı öldürme şansı veren silahlardan biri olduğu içindir. ayrıca üretimi hem daha pratik hem daha ucuzdur. kılıç gibi silahlara oranla, yıllarca eğitim, usta olana dek sürekli çalışma gerektirmez. o yüzden o dönem askerlerinde, mızrak genel olarak tercih edilen silah idi.

    roma'lılar da ilk dönemde, küçük oval bir kalkan ve daha çok mızrak kullanan orduya sahip idi. bu küçük şehir devleti, kuzeyinde ki galyalılara karşı gelmiş, galyalılar da roma şehrini istila ettiler. şehri yeni baştan kurmak zorunda kalan romalılar, varlıklarını sürdürebilmeleri için, askeri teşkilatlanmaya girmek zorunda olduklarını anladılar.

    yapılanlar arasında en bariz değişiklik, roma askerlerinin zırhları ve silahları oldu. ilk başta, eski yuvarlak kalkandan vazgeçtiler. zira onları galyalılara karşı kullanmak pek efektif olmuyordu.

    galyalılar, genel olarak, iri yarı - güçlü - uzun boylu fiziksel yapıda idiler.

    romalılar ise, 155 cm ~ 165 cm civarında, kısa boylu insanlardan oluşmakta idi.

    bu iki düşman karşı karşıya geldiklerinde, galyalıların bariz üstünlüğü ile savaşlar kaybediliyor idi. en son roma'nın bilfiil işgali ise artık bardağı taşıran son damla oldu. bu şekilde devam edilemeyeceği aşikardı.

    roma, öyle bir savaş gücü kurmalı idi ki, arada ki bu fiziksel haksız rekabeti kaldırabilsin.

    fiziksel üstünlüğü olan galyalılar, birbirinden bagımsız, saf belirlemeden savaşıyorlar idi. birebirde üstün olsalarda, yanyana duran iki kişiden tek başlarına üstün olamazlardı. demek ki çözüm bulunmuş idi. askerler yanya duracak, birbirlerini koruyacak, etten ve zırhtan duvar öreceklerdi.

    ilk giden oval kalkanlar oldu, onların yerine yan yana sıkışık düzende yürüyen askerler için, tam koruma sağlayacak olan, büyük, dikdörtgen kalkanlar tercih edildi. kalkanlar öyle büyütüldü ki, kalkanı sol elde taşıyan bir roma askeri, karşıdan bakıldığında, sadece gözleri ve dizlerinin altı ile ayakları görünür hale geldi.

    yanyana, sıkışık düzende duran askerler için silahlar da değiştirilmeli idi. ilk başta yunanlılar gibi daha uzun mızrak kullanılmasına devam edilse de, kalkanın büyüklüğü buna izin vermiyor idi. askerler yanyana olduklarından mızrak - uzun kılıç gibi hareket alanı gerektiren silahları kullanamıyorlardı. en son olarak, daha çok iberya (ispanya) savaşcılarının kullandıkları kısa silahlar benimsendi. ispanada kullanılan kısa tip 2 kılıçtan biri falçata, diğeri ilse gladius'un atası sayılan düz - kalın bir kılıç idi. falçata, sıkışık düzende istenileni veremedi, zira yatay ve burgulu bir hareketle, ileri doğru degil ama kavisli bir daire çizerek saldırıda bulunmayı gerektiriyor idi. gladius ise tam istenilen silah idi. dizaynda yapılan küçük değişiklikten sonra, daha çok ileri doğru saplama ve gerekiyorsa yanı ile kesici hareketlerde bulunabilen, sıkışık saflarda, bir elde kalkan var iken bile rahatlıkla kullanılabilen gladius, roma lejyonlarının yeni silahı olarak tarihde ki yerini aldı.

    yüzyıllar geçtikçe, kalkan ve silah çok az değişiklik gösterdi. doğu roma impartorluğuna kadar nerede ise aynı kaldı. dağılma döneminde ise kalkanlar yine oval, daha küçük boya çevrildi.

    bir şekilde, roma'nın kaderi, galya tarafından işgal ediltikten sonra, seçilen savaş zırhı, kalkanı ve kılıcı ile paralel gitti.

    yeni ordu sisteminin, tek bir eksik yanı vardı.

    mızrak, uzun mesefeden kullanılabiliyordu, ve ögrenmesi daha kolay idi. ayrıca atlılara karşı da daha ölümcül oluyordu. kılıcın bu yönleri zayıf idi. bu eksikliği gidermek için, "pilia" denilen bir silah icat ettiler.

    pilia, uzun demir bir çubuğun arkasına takılan tahta saplı bir (daha çok fırlatma amacı ile kullanılan) bir mızraktır. bu silahın özelliği, demir ile tahta sap birbirlerine geçme yapıdadır. fırlatıldıktan sonra yeniden kullanılabilmesi için, bu tahta sap ile demir cubugun yeniden birleştirilmesi gerekir. eski dönemlerde fırlatılan mızrakların en büyük gafleri pilia ile çözülmüş oldu. zira eskiden, düşmana fırlatılan mızrak, düşmanı öldüremezse, gerisin geri düşman tarafından size karşı fırlatılarak geri dönüyordu. pilia ile (pillum olarak da geçer) bunun önüne geçilmiş oldu. zira demir sap ile tahta sap, bir yerlere çarptığında kırılıyor ve gerisin geri atılmasının önüne geçilmiş oluyordu. pilia'nın bir diğer özelliği ise, demir uç kısmının uzun tutulması idi. böylelikle, elinde kalkanı olan düşman'ın kalkanını deldikten sonra, demir uç, kalkanın içindne kayıyor ve düşmanın vücuduna saplanıyor idi. en uçtaki demir giriş kısmı ise, çoğunlukla kalkana saplı kalıyor idi. yani bir şekilde düşman, mızraktan kurtulsa bile, kalkanı çoğunlukla kullanılmaz hale geliyor idi.

    unutulmaması gereken bir diğer husus ise, bu mızrakların, ön saftaki "hastati" tarafından, aynı anda atılıyor olmalarıydı. roma ordusu, düşman ordusuna 20 metre mesafe kalacak kadar koşuyor, 20 - 30 metre kalınca bir anda duruyor, ve en öndekiler ellerindeki piliaları düşman saflarına atıyorlar, düşman hattındakiler yere düşerken, veya kalkanlarına saplanan piliaları çıkartmak için ümitsizce çabalarken, roma lejyonalrı 20 metreyi koşarak düşmanın karışmış ilk hatlarına saldırıyor idi.

    bu basit ama etkili taktik, hannibal'in de öğreneceği gibi, eski dönemin en başarılı karşılıklı meydan savaşıydı ve engellenmesi imkansız idi. nitekim hannibal ile yapılan 3 büyük savaşda,her defasında roma ordusu hannibal'ın merkezini dağıtmayı başarmıştı yani pilia, roma ordusuna çok büyük avantaj sağlıyor, ve gerisini de sıkışık düzende tam koruma sağlayan büyük kare biçimli kalkanlar ile bu tarz durumlarda rahatlıkla kullanılabilen gladius adlı kısa kılıç getiriyor idi. bu taktiğin bir benzeri yoktu ve roma 'lılar bu taktiksel üstünlüklerni kullanarak, yüzyıllar boyunca, kendilerinden defalarca kalabalık orduları kolaylıkla yenmeyi başardılar. süvarilerin üstün hale gelmesi ve okların zırh delici özelliklere sahip olmasına dek, roma ordusunun bir benzeri yoktu, silah ve savaş taktiğinin mükemmel uyumu yüzünden, roma ordusu yenilemez olarak kabul edilmekteydi.

    bir diğer taktik ise, roma lejyonlarının yerleştirilmesi idi. o dönemlerde ki yapıya ters olarak, romalılar tek hat olarak ordularını dizmediler. bundan ziyade, satranç tablosunda ki gibi bir görünümde savaşa çıkıyorlardı. gözünüzün önüne satranç tahtasını getirin. oradaki her bir siyah karenin bir lejyon olduğunu düşünün. işte roma ordusunun savaş düzeni o şekildedir. bu sistem, askerler arasına mesafe koyduğundan (satranç tahtasında ki beyaz kareler) komutanlar gerektiğinde rahatlıkla ileri geri askerlerini çekip, ileri sürebiliyor idi.

    bu taktikler ve silahların başarısı defalarca kanıtlanmıştı. roma, kartaca'ya savaş açtığında, sonuç hakkında romalıların hiç bir şüphesi yoktu.
  • birazdan toplu halde işyerimi basma olasılığı sıfır olmasına rağmen kant'a göre her an içeri dalıp bize saldırmayacaklarından emin olamadıgımız bir ordudur.
  • "roma ordusu üstün eğitimi, disiplini ve kendi içindeki uyumu sayesinde antikçağın en muazzam askeri gücüydü ama bu ancak düşmanlarıyla açık bir savaş alanında karşı karşıya geldiği takdirde geçerliydi. romalı piyadeler dama tahtası biçiminde dizilerek savaş meydanına sessizce ve yavaşça yürürler, bu sırada cilalı zırhları ve miğferleri güneş vurunca parlardı. düşmana 30 metreden daha yakına geldikleri zaman pilum adı verilen 2 metrelik mızraklarını fırlatırlardı. ardından lejyonerler bir ağızdan dehşet verici bir şekilde haykırarark ağır mızraklarla dağılan düşman hattına saldırırlardı. scutum denilen yaklaşık 7 kilo ağırlığındaki diktörtgen kalkanlarla düşmana bindirip gladius denilen kılıçlarıyla karınlarını deşerlerdi. gladyatör kelimesi, iki kenarı keskin ve kısa olan bu kılıçtan türemişti. lejyonerlerin başlattığı bu saldırıyı, arkadan iki yedek piyade hattı ve kanatlardan ok ve sapan kuşanmış yabancı destek birlikleri desteklerdi. ayrıca mekanik topçuluk, istihkâm, yol inşası, arazi keşfi, köprü kurma ve lojistik gibi alanlarda uzman olanlar mevcuttu. romalı askerler, kartal şeklindeki sancağı gerektiğinde hades'in kapılarına kadar izlemeye yemin etmişti. başarısız oldukları takdirde kendi subayları tarafından onda birinin katledileceğini biliyorlardı. buna göre, kendini küçük düşüren ordunun her mangasındaki on askerden biri, ölene kadar kırbaçlanıyordu. antik dünyada daha korkutucu bir askeri güç yoktu. fakat lejyonlar tehlikeli bir arazide becerikli ve kararlı gerillalar tarafından saldırıya uğradığı takdirde, o koca ordu bertaraf edilebilirdi. " max boot, görünmeyen ordular -gerilla tarihi, çev. fethi aytuna, inkılap yay, 2014, s. 1-2.
  • antik dönemde var olmuş en efsanevi ordulardan biri olmasını sarsılmaz ve ürkütücü disiplinine borçlu olan askeri teşkilat.
    roma cumhuriyet iken de, imparatorluk iken de her daim roma'nın tek gücü ve gerçeği olmuştur. üst entarilerde silah, teçhizat ve taktik anlamda gerekli bilgilerin verildiğine inandığımdan, değinilmeyen bir konuya; roma ordusunda cezalandırma konusunu işleyeceğiz bugün arkadaşlar. oturabilirsiniz.

    en basit tabirle diyebiliriz ki, bir askeri yapılanma söz konusu olduğunda, ilk önceliğiniz sanıldığı gibi elit veya çok yetenekli askerlere sahip olduğunuz değil, ordunun disiplini ve düzenidir. bu hata kabul etmeyecek, ip gibi, mum gibi bir nizama sahip olunmasını gerektiren bir olgudur. dolayısıyla hoş görülebilir olumsuzluklar askeriyede yer almaz. gözüne hümanizm kaçıp ağlayacak arkadaşlar varsa sınıftan çıkabilirler, yok yazmayacağım. askeriyeden bahsediyoruz zira.

    gelelim önce suçlara. zira bir ceza için suç işlenmesi gerekiyor.
    temel suçlardan bazıları hırsızlık, verilen görevleri yerine getirememe, savaşta başarısızlık, ahlâka mugayir hadiseler, saflarını terk etme, savaştan kaçma, silahını kaybetme, nöbeti ihmal etme, emre itaatsizlik etme, firar, lakayıt davranışlar ve kahramanlığı hakkında yalan söylemektir. bu yalanı açarsak; diyelim savaşta çok adam kesip iyi dövüşemedin ama komutanının saygısını kazanmak için ziyaaa gibi sallayıp duruyorsun. işte bunu yaparsan contanı değiştirirler çiçeğim. geleceğim birazdan yaptırımına.

    bu suçları işleyenler sadece normal askerler değil, komuta kademesinde biri olsa da cezalandırmalara tabi tutulurdu. öyle "subayım ben, praetorian'ım, sikerim golgi cisimciğinizi" deme yani, senden büyük cavalry, cavalry'den büyük zeus var.

    hafif cezalar genelde falakaya yatırıp dövmek, kırbaçlamak, ekstra iş vermek, bol bol nöbet tutturmak, rütbe sökmek, görevden almak, ayak işi yaptırmak, para cezası ve yevmiye kesintisi gibi şeylerdi. yüzbaşılar dövmekle sınırlı, generaller ise ölümlü cezalar vermekte yetkiliydiler. roma ordusunda meşhur olmuş "bir lejyoner, düşmanından çok komutanından korkmalıdır" sözden disipline ne kadar düşkün olduklarını anlayabilirsiniz.

    gelelim hafif olmayan, affedilmez ve kallavi cezalara.
    savaştan kaçma, savaşta silahını kaybetme, mevzilerini terk etme gibi suçların hiçbir şekilde affı yoktu, en acımasız şekilde cezalandırılırlardı. bunun için bir yol da buldular: decimatio.*
    bu çok etkili bir yöntemdi. başarısızlığa uğramış birim 10'arlı gruplara ayrılırdı. aralarında kura çekilirdi ve talihsiz lejyonerimiz silah arkadaşları tarafından zopalarnan ölene dek dövülürdü. merak ettiyseniz şuradan seyir eyleyebilirsiniz. geri kalan 9 kişiye de buğday değil, arpa yemeği verilirdi.

    nöbeti ihmal etme, hırsızlık ya da önemli bir konuda yalan söyleyerek yanlış yönlendirme suçlarının cezası ise fustuarium denilen yine öldürene kadar dövme eylemiydi. ama bu sefer 9 kişi değil dövenler. utanç sebebi bir şey yaptığınız için çıplak bir halde çömelir gibi duruyorsunuz, vura vura yıkıyorlar. meraklısı için görsel.

    yine bu suçları işlediniz ama öldürülmediniz. çünkü daha yaratıcı cezalar var.
    romalılar düşünmüş olmalı: "ölümden daha kötü olan bir şey varsa, o da ölümle burun buruna olup onu beklemektir! bazılarına da bu cezayı verelim."

    ve evet piyangoyu kazandınız, tatile çıkıyorsunuz!
    ordugâh ve karargâhın dışına, güvenli olmayan bölgeye küçük bir kamp kurduruyorlar size. orada nöbet tutuyorsunuz. bir nevi ileri karakol nöbeti. yani ölüme beş kala. ve iki düşman askerini etkisiz hale getirip esir almadan kampa dönüşünüz yasak. yabana atıveriyorlar sizi sahipsiz köpek gibi, bir başınıza.

    hırsızlık yaptığınızda, sağ eliniz arkadaşlarınızın yanında kesiliyordu.
    cezalar çok katı, acımasız ve merhametsizdi. savaşta silahını kaybetmek büyük cezaydı. bu yüzden savaşta silahını bir şekilde kaybeden asker ya silahını almak için ya da ceza çekmemek için düşmanların arasına bodoslama, canhıraş bir intihar dalışı yapıyordu. çünkü ya bunu yapacaktı ya da bir sonraki saldırıda savaşa en ön birlikte katılacaktı. bu da garanti ölüm demekti.

    firar ederseniz halk içinde öldüresiye dövülüyor, kamçılanıyor, ardından köle olarak satılıyordunuz.

    kamptaki esirler, sizin nöbetiniz sırasında bir şekilde kaçtıysa yanıyordunuz. her gün yalın ayak, toganız olmadan, sadece başınızda miğferinizle çırılçıplak saatlerce nöbet tutuyordunuz. yani siz siz olun, esir kaçırmayın. valla dal taşak nöbet tuttururlar adama soğuklarda. ayrıca akşam yemeği ve banyo yapma hakkınız da bir süre elinizden alınıyordu.

    bazı ahlaka mugayir suçlar da orduda şerefsizlik sayılıyordu. herkesin içinde hakaretler yiyor, küfürlere maruz kalıyor, yüzünüze tükürmelerine seyirci kalıyordunuz.

    yani sonuç olarak, bu cezalar hiçbir ayrım yapılmaksızın, amcaoğlu veya dayıoğlu yardımı da işe yaramaksızın uygulandığından emsalsiz bir disipline sahip roma imparatorluğu lejyonerleri günümüzde hâlâ en nizamlı askeri teşkilatlarından biri sayılıyor. kendilerini alkışlıyor ve binlerce küfür sarf ediyoruz.

    son olarak*; hannibal* reyiz nasıl sikti ama sizi koduklarım! nihaha.
  • roma ordusunun döneminin en güçlü ordusu olmasının sebepleri:

    talim: roma döneminde orduya "exercitus" denirdi. exercitus, tahmin edeceğiniz üzere bugünkü "exercise" ile aynı anlama sahiptir. roma ordusu, yıllar boyunca reforme edilmiş ve değişikle uğramış olsa da, bu temel ilke her zaman korunmuştur. roma askerleri için başarıya giden yol talimden geçmekteydi.

    adaptasyon: romalılar, tarih boyunca çok farklı düşmanlara karşı, çok farklı konjonktürlerde mücadele etmişlerdir. roma'nın reelpolitiği ve stratejisi değiştikçe ordu da değişmiştir. ancak bu bir istikrarsızlıktan çok, roma'nın meydan muharebelerinde her türlü tekniği tanıyarak ezici güç olmasını sağlamıştır. örnek: hoplitler yetersiz kaldığı durumlarda, mızrağın etkisini yitirdiği zaman ispanya'dan gladius denen kısa kılıcı getirmişler ve piyadeleri bunla donatmışlardır.

    istihkam: roma ordusu ilk zamanlarda istihkam konusunda başarılı olmamasına rağmen, sonraki yıllarda bu konuda en başarılı ordu olmuştur. savaş alanında bir ordunun nasıl takviye edileceği, kuşatmaların nasıl başarılı olacağı ve kuşatmalara karşı nasıl savunma yapılacağı konusunda yıllar içinde oldukça tecrübe kazanmışlardır.

    savaş mentalitesi: romalı komutanlar, hiçbir zaman sahada kazanmayı savaşı kazanmaya denk görmemişlerdir. çok zor durumlarda önemli geri dönüşler ile muzaffer olmuşlar, zafer sarhoşluğuna kapılmamışlardır. bundan dolayı savaşın arka planında sayısız taktik geliştirmişlerdir.

    militarist gelenek: roma'da özellikle cumhuriyet döneminde asker olmak kutsal bir iş sayılmış, pietas denilen erdeme (tanrı'ya ve orduya sadakat) sahip olmak zaruri görülmüştür. zengin fakir fark etmeksizin insanlar savaş alanında yer almış, savaştan sonra galip komutanlar jüpiter tapınağı'nda törenler yapmışlardır.
hesabın var mı? giriş yap