• al pacinonun yine yeteneklerini konusturdugu film.. ozellikle 2 sahnesindeki oyunu vardır kı fazla soz gerektirmez. 1.si homoseksuel olmakla suclandıgı sahnedeki bakıslar ve oyunu, 2.si de polisler tarafından tanınmayıp oldurulmeye calıstıgı sahnede o 3 duvar arasında kendını savurması, caresizligi ve olum korkusunu anlatısı..
  • hippiye dönüştükten sonraki yürüyüş stili surat ifadeleri,pacino nun gözlem yeteneğine hayran oldurtacak cinsten,ama film pacino nun oyunculuğu kadar iyi değil.
  • öncelikle böyle muhteşem bir film hakkında sadece iki sayfa entry görünce kahroldum. bir an yanlış başlığa filan girdiğimi zannettim. saçma sapan filmler hakkında bile sayfalarca entry girilmesine rağmen bu film neden böyle yetim bırakılmış anlamış değilim. bir ortamda en sevdiğiniz aktör kimdir diye sorsanız, alacağınız ilk cevaplardan biri al pacino'dur. serpico'yu izlemeden bu cevabı vermek ise saçmalığın daniskasıdır. al pacino'nun bu filmde çıkardığı oyunuculuğa pek çok az filmde rastgeliriz. sözü fazla uzatmaya gerek yok. izleyin, izlettirin. son olarak filmin müzikleri hakkında hiçbir şey demek istemiyorum sadece dinleyiniz.
  • sisteme ayak uyduramayan,idealist,yeni fikirleri olan ve kendini geliştirmeyi düstur edinmiş bir polisin hikayesinin anlatıldığı klasik.
    --- spoiler ---
    -frank'in sisteme ayak uyduramayacağının en belirgin göstergesi;teşkilattaki ilk yemeğinde istediğini yemek istediğini söylediği;fakat polis memuru tarafından "aşçı ne derse onu ye,uzatma,bedava yemek yiyoruz o da arabasını hatalı park edebiliyor" çıkışı. bu cümlelerden sonra;serpico'nun kokuşmuşluğun bu seviyeye inmesine hayret eden ve "ben nereye düştüm böyle" şaşkınlığında bakan gözleri hala hafızamda.
    -frank'in tecavüzcü adamı ikna için geliştirdiği yöntem etkileyici ve şiddetin çözüme giden yolda büyük handikap olabileceğini gösterir nitelikteydi.
    -şimdiye kadar rastladığım en ilginç ayrılık diyaloğu da bu filmdeydi. küvetteyken; dansçı sevgilisinin "2 aya kadar benle evlenmezsen sana önceden bahsettiğim teksas'taki adamla evleneceğim" cümlesine cevaben frank'in "davetiyemi yollar mısın" tepkisi çok enteresan ve donuk bir veda şekliydi.
    -tebessüm ettiren yegane diyalog ise:

    +ne iş yaparsın?
    -artist,fotoğrafçı,dansçı ve budist'im.
    +bu sırayla mı ilerliyor?

    -serpico'nun dürüst olmasının yanı sıra; yeni fikirler üretebiliyor olması ve kendini geliştirmeyi sevmesinin detayları da güzel işlenmişti. müdürü, sakallı kalması için ikna ederkenki tavrını ve ispanyolca ders almasını bunlara örnek olarak gösterebilmek mümkün.
    -son olarak; laurie'nin anlattığı "wise king" hikayesi; filmin teması ve "eğer işin içine girmez,sisteme ayak uyduramazsan,herkes sana deli der,devam edebilmek istiyorsan kirlenmelisin" diyebilmenin en naif şekliydi.
    -filmdeki flört başlangıçlarının kısa tutuluşu ve orijinallik barındırması hoşuma giden bir diğer detay oldu. özellikle;
    "bahçemden hoşlanma,sev;çünkü ne derler bilirsin,adamın bahçesini seversen kendisini de seversin" cümlesi "ince iş" bir kur cümlesiydi.

    --- spoiler ---
    özetlemek gerekirse, serpico; çürümüş bir sistemi ve yel değirmenlerine karşı savaşan dürüst bir adamı;yalın,gerçekçi ve mükemmel bir oyunculuk eşliğinde anlatan çok başarılı bir film olmuş. karakterin çaresizliği,hayal kırıklıklarının seyirciye direkt işlemesi ve herhangi bir yapaylık hissedilmemesi de bu eserin bir diğer önemli başarısı olarak sayılabilinir.şahsi fikrim; bu filmin kesinlikle izlenmeye değecek bir yapıt olduğu yönünde.
  • her zaman ki al pacino nun doruk filmlerindendir. filmin başında pek sallamaz, sklemez punk-hippi mi demeliyiz bir vaziyette takılır. ama iş rüşvete yada haftalığa gelince sofu kesilir haram der el uzatmaz ve bu hal kişinin kendini vicdanen ahlaken koruma savaşına dönüşür. burdada tum polislerin namussuz olduğu mesajı doğar. serpico hariç tabi. ardından kaşarlanmış seyircinin yüreğini eritip servisyapmak kalır.sidney lumet in new york üçlemesinin ilk ayağıdır. muhtemelen engüçlüsü.
  • filmin başındaki michael corleone'nin filmin sonlarında uzun saçlı, sakallı ve küpeli hippiye dönüşümü.
  • coppola iki godfather arasında the conversation ile iştigal ederken al pacino da frank serpico *olmuştur. şehir hayatının ahlaki bozulmalarını tasvir ve tenkidi kendine görev bilen sidney lumet, polislerin dahi yozlaşmışlığını hammett-chandler ikilisinden 30-35 sene sonra sinemada başlı başına bir tema haline getirmiştir. al pacino ise doğrucu ahmet hizasında zinhar rüşvete ve harama uçkur çözmemiş ideal polis rolünde meslektaşlarından siktiri yemiş ve "serpiko" kavramına vücut vermiştir. bu kavram gündelik hayatta "oğlm bize serpikoluk yapma" şeklindeki filmi izlemiş ama puştluktan geri kalmamış zümrelerin ağzında pelesenktir. bi flashback yaparsak the conversation da aynı minvalde bi filmdir diyebiliriz. the conversation da aynı minvalde bir filmdir.
  • neredeyse gotham city’ye dönmüş olan yetmişli yılların çöküş içerisindeki new york’unda her türlü yozlaşmaya/çürümüşlüğe/rüşvete karşı namuslu olmaya çalışan polis memuru frank serpico’nun hikayesi. kişisel kanaatimce al pacino’nun en efsanevi performansını sergilediği filmdir.

    gerçek bir hikayeden beyaz perdeye aktarılmış olmasından mütevellit aynı konuya sahip* diğer filmlerden fazlasıyla ayrışmaktadır.

    --- spoiler ---

    kurgu olsaydı- serpico’nun muhtemelen kendisine ölümüne sadık zenci bir badisi olurdu.
    gerçekte - frank rüşveti reddettikçe ve yozlaşmaya karşı ifade verdikçe mobbinge uğruyor ,dışlanıyor.

    kurgu - serpico’ya her koşulda sahip çıkan bir eşi veya sevgilisi olurdu,kötü adamlar eşini öldürmeye çalışırlardı vs.
    gerçek - işte bunalan serpico özel hayatında da bir türlü istikrarı yakalayamıyor.

    kurgu - sonunda kötülerle serpico ve badisinin karşılaştığı bir çatışma olurdu.muhtemelen badisi ölür,onun için bütün nypd’nin katıldığı efsanevi bir cenaze düzenlenir,serpico duygusal bir konuşma yapar,badisinin eşine dönerek o bir kahramandı derdi.vs.vs…
    gerçek - bir uyuşturucu baskınında yaralanan serpico, ekip arkadaşları tarafından ölüme terk ediliyor,ambulans bile çağırmıyor şerefsizler. serpico’ya olay yerinde bulunan hispanik bir adam tarafından müdahale ediliyor; madalyasıysa dilenciye sadaka verilir gibi veriliyor.
    --- spoiler ---

    pek muhterem sidney lumet’in gene polis yozlaşmasını ,new york’u ve yine gerçek bir hikayeden esinlenerek çektiği diğer bir film için:
    (bkz: prince of the city)
  • polislerin en sevmediği film olarak da bilinir.
  • al pacino'nun canlandırdığı doğru düzgün bi polis memurunun, frank serpico'nun, tek başına bir şeyleri layıkıyla yapmaya çalışmasınının hikayesidir. sadece doğru olanı yapma çabasındaki bu dürüst adam gerçekten de oyunculuk adına çok başarılı bir şekilde işlenmiştir. bir başka sidney lumet ve al pacino çalışması olan dog day afternoon kadar iyi değildir belki, ama izleyeni bu onurlu adamın samimiyetine inandırır.

    --- spoiler ---

    al pacino'ya yöneltilen "frank, let's face it; who can trust a cop that won't take money?" sorusu polis departmanının o dönemdeki tüm yozlaşmışlığını ve dahası, insanların artık bu yozlaşmış düzeni kabullendiklerini en iyi şekilde özetler. gariban serpico işini yapıyor diye kurşun yiyedursun,millet işi götürmüş, adama dalga geçer gibi bi de madalya veriyorlar..

    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap