• geçmesini beklemeyi öğrenmektir.
  • tam açıklamasını vermek gerekirse:
    yarım limon suyu sıkılır, bir yumurtanın sarısı beyazından ayrılır, ikisi birlikte çırpılır. kaynamakta olan yemeğinizden birer kaşık birer kaşık bu karışıma eklenir, karıştırılır. bir komposto kasesi kullanabilirsiniz bunu için. kaseyi dolduracak kadar yemek suyu eklendiğinde hepsi birden yemeğe dökülür, bir kez çevrilip yemeğin altı kapatılır. peki niye böyle yapıyoruz amaç nedir? yumurta pişmesin diye yavaş yavaş ısıtmış oluyoruz.. ayrıca bu yemek bir seferde bitmez de artarsa bir dahaki öğünde ısıtırken fokur fokur kaynatmamak da lazımdır.
  • terbiye, maalesef artık kolay bulunmayan bir erdem haline geldi, özellikle gençler arasında. hatta isim değiştirdi, terbiyeli kimseler "ezik" diye adlandırılır oldu.
    son zamanlarda nedense, terbiye denince aklıma bir şu hikaye geliyor:

    bir adamcağız kötü yoldan para kazanıp bununla kendisine bir inek alır. neden sonra, yaptıklarından pişman olur ve hiç olmazsa iyi bir şey yapmış olmak için bunu hacı bektaş veli'nin dergahına kurban olarak bağışlamak ister. o zamanlar dergâhlar aynı zamanda aşevi işlevi görüyordu. durumu hacı bektaş veli'ye anlatır ve hacı bektaş veli helal değildir diye bu kurbanı geri çevirir. bunun üzerine adam mevlevi dergahına gider ve aynı durumu mevlana'ya anlatır. mevlana bu hediyeyi kabul eder. şaşıran adam aynı şeyi hacı bektaş veli'ye de anlattığını ama onun bunu kabul etmemiş olduğunu söyler ve mevlana'ya bunun sebebini sorar.
    mevlana şöyle der:
    - biz bir karga isek hacı bektaş veli bir şahin gibidir. öyle her leşe konmaz. o yüzden senin bu hediyeni biz kabul ederiz ama o kabul etmeyebilir.
    adam üşenmez kalkar hacı bektaş dergahına gider ve hacı bektaş veli'ye, mevlana'nın kurbanı kabul ettiğini söyleyip bunun sebebini bir de hacı bektaş veli'ye sorar.
    hacı bektaş veli'de şöyle der:
    - bizim gönlümüz bir su birikintisi ise mevlana'nın gönlü okyanus gibidir. bir damlayla bizim gönlümüz kirlenebilir ama onun engin gönlü kirlenmez. bu sebepten dolayı o senin hediyeni kabul etmiştir.

    bir de şu karikatür.
  • hakkında, kendime karşı aşırı acımasız olduğum şey.

    "olmayan bir şeyi kullanmamayı herkes becerir, o bir kendine söz geçirme hali sayılmaz. varken kullanmayacaksın ki bir başarı olsun."

    mesela bunu az önce sigara için söyledim. benim evde sigara hep vardır, gerçi paketi özlem'e verdiydim ama birkaç dal hala var, herhalde iki yıldır filan. içmiyorum. içmicem. o orada duracak ve ben içmicem.

    ben imkanları kullanmayı değil, o imkanların elimin altında olmasını seviyorum. her şey için geçerli bu.

    elalem yoklukla terbiye olur, ben kendimi resmen varlıkla terbiye ediyorum ahah

    steril bir ortamda herkes iyi olur. etrafın bombokken de iyi kalabilmelisin.
    ulaşamadığın içkiyi içmemek marifet değil, alkole boğulabilecekken bile içmemeyi başarabilmelisin.
    gereksiz harcama yapmamayı paran yokken zaten paşa paşa bilirsin, asıl varken bilebilmelisin.
    gibi.

    şimdi düşününce, sevgili kullanmamayı da sevgilim varken öğrendim ya la, öyle olmayaydı iyiydi sfhshfhsfh abv
  • insanin akort edilmesidir. sağlam bir akort bir ömür boyu gider. tabii üstadının elinden yapılmışsa.
  • bir insanın iyi davranmak zorunda olmadığı kişilere tavrından anlaşılan şey.
  • umumiyetle evde ders çalışan sana ne ve bana nenin kardeşi..
  • çocuğunun terbiyeli bir insan olmasını istemeyen anne-baba yoktur sanırım. bu düşünce ile ve uygar ülkelerin terbiye ölçüsüne göre yetiştirilen çocuğun ise, elbette mutlu olması, toplumdan saygı görmesi gerekir.

    geçenlerde bir arkadaşın tanıdığı bir gün otobüste yanlışlıkla birinin ayağına basmış:

    -affedersiniz, demiş.
    öteki:
    -ne affı be! diye karşılık vermiş. hayvan gibi yürümesene!
    -affedersiniz ama, niçin ağzınızı bozuyorsunuz?
    -öyle ise hayvan oğlu hayvansın.
    -ben sizinle böyle konuşmuyorum, rica ederim...
    -rica etmesen ne olur ulan!
    -ulan demeniz doğru mu?
    -doğru değilse ne yapacaksın yani?

    ve böyle diyerek eliyle o tanıdığın omuzundan itmiş.

    terbiyeli konuşmak ve terbiyeli davranmanın, her yerde, her zaman, herkese karşı işe yarar olmadığını göstermesi bakımından terbiyelilik, bizim toplumumuzda çoğu zaman kişiyi komik duruma sokmaktadır.
  • hayatımızın freni.
  • hepimiz öleceğiz. şaka yapmıyorum. benim aklıma takılan; kıyamet günü. gecesi demek daha doğru olur. alelacele okunan akşam ezanının hikmeti; kıyametin o vakitlerde kopacağının bildirilmesindedir. neyse; koptu kıyamet. herkes meydana doğru yollandı. herkes her şeyin farkında. o kadar muazzam bir an ki bu; zamanın bile heyecandan kalbi durmuş durumda. akmıyor artık. artık, ertesi güne gereksinimi yok evrenin. yaşlanmak, ölmek ve dahası 'yaşamak' artık anlamsız. herkes her şeyin hesabını verecek.

    aklıma takılan; nasıl, hangi dilde anlaşacak onca insan. adem'den tutun yaşayan son insana kadar hepsi: nasıl konuşacak birbiriyle. hadi ortak bir dil bulundu diyelim. sıraya girip gişelerde yükletiyorsun bu dili; gişeyi geçince herkes aynı dili konuşuyor falan. peki terbiye?

    toplumun dayattığı kurallar. dayatma denince nasıl da olumsuz görünüyor değil mi? toplumla iç içe yaşamanın insana kazandırdığı anlayış bütünü desek daha mı uygun olur? her zaman değil. çünkü birey her zaman topluma uyum sağlayamayabiliyor. ömür boyu o toplumla iç içe yaşamış ve tamamen iyiniyetli ve o toplumu özümsemeyi amaçlayan bir yaşam tarzı benimsemiş olsanız bile, bir gün öyle bir şey yaparsınız ki 'ayıp'lanırsınız. terbiyesiz sayılırsınız. önceki bütün terbiyelilikleriniz silinir, hanenize bu kara leke yazılır. bunu kolayca silebilirsiniz, ama yalnızca üzerinizden! o lekeyi görüp sizi daimi lekeli belleyenlerin belleklerinden değil.

    iyiniyetinden kuşku duymayacağım birinin, bana abes görünen bir eylemi olduğunda onu ayıplamak yerine "bir bildiği var herhalde" diye düşünür; bunu anlamaya çalışırım. bir insanın yaşama dair en büyük insani kaybı bence ne olup bittiğini tam olarak anlamadan başkaları hakkında yargıya varmasıdır. söz ettiğim birini tam olarak anlamak değil. bir olayla ilintili olarak düşününce, o olaya ilişkin araştırılıp soruşturulabilir her şeyi hesaba katmak yerine basit geleni yapmaktan; hemen en yakın etiketi yapıştırmaktan söz ediyorum.

    nereden nereye? mahşer günü ve sonrasında bütün bu insanlık, hangi çağın terbiye anlayışı ile bir arada duracak? o zaman insanın özü, mayası çıkacak işte ortaya. zamanın ve mekanın insan üzerindeki etkisi yok olacak ve insan, mayasındaki terbiye aracılığıyla anlaşacak diğerleriyle. 'incelik' devreye girecek; 'empati' kusursuzlaşacak. herkes her şeyi söylediği için, herkes her şeyi öğrenmiş de olacak. insanlık, sanki tek bir yaratıkmış gibi, film şeridi gibi akıtacak tüm yaşamını: kendini tanıyacak...
hesabın var mı? giriş yap