• muhteşem bir senaryoya sahip; karakterleri ve sınıfları tamamen farklı iki kişiliğin birbirlerine ürpertiyle yaklaşmaları, rollerin ve toplumsal statünün değişimi, insan ruhunda yatan efendi-köle nin nasıl yana yana durduğu gibi bi takım derinlikli mevzuları ta kökünden tutan, buram buram stil kokan bir de yönetmenliğe ve kusursuz oyunculuklara sahip şık ingiliz filmi...
  • sadece bir kez izlediğim, yıllardır unutamadığım, dvd'sini bulamadığım ve bir kopyasına ulaşmamı sağlayabilecek sinema severe müteşekkir klalacağım, başyapıt.
  • efendi-köle ilişkisinin mülkiyet üzerinden tesisini, işçi sınıfının yaratıcı gücünü, kölenin var olma ve yaşama mücadelesinde kurnaz olmanın ve "unutmamanın" kaçınılmaz gerekliliğini, ahlak anlayışının tersine döndüğü bir durum olarak (bkz: ressentiment), sınıfsal beklentilerin yaşam tarzlarına ve en önemlisi cinselliğin yaşanmasına etkisini ve bütün bu gerçekliklerle iç içe geçmiş yapay toplumsal rolleri bir ev sınırları içerisinde anlatmayı başaran filmdir. ekonomik ve toplumsal gücün "iki eşit insan" bilinicine varıldığında düştüğü çelişkiler (örn: "avamın" cinselliği istediği gibi yaşaması, hatta namussuzlukla ithamı, ancak üst sınıfın cinselliği bastırması ya da ikiyüzlülükle yaşaması) filmin yumruk etkisi gösterdiği kısımlardır.
    ayrıca "ev", derin mekan algısı ve son kısımdaki "küre"ye atfen kaçınılmaz olarak (bkz: citizen kane) (bkz: xanadu).
  • (bkz: jan van eyck)
    (bkz: arnolfinilerin düğünü)
    ayrıca metin erksan'ın bilhassa oyuncularının yüzlerinin yakın plan çekimleri bakımından oldukça etkilendiğini düşündüğüm pek güzel film.

    senaryo ve psikolojik drama yönünden ise o dönemde hollywood'dan tek bir film bununla aşık atabilir, (bkz: who's afraid of virginia woolf)
  • sadece iki soylu(?)/zengin/efendi ve iki işçi/fakir/köle üzerinden, üstelik genelde tek mekanda (zengin'in evinde) aşağıdakiler ve yukarıdakiler arasındaki çatışmayı çok çok iyi işlemiş bir film. özellikle şimdilerde işçi sınıfına reva görülen (boktan) yaşamı düşünerek izlenince ve o zengin kişi yerine mesela soma holding'in patronları veya rte vs konup film bu şekilde izlenince işçi'nin (yani barrett'in) zengin'e (yani tony'e) ettiklerine/yaptıklarına kızmak zorlaşıyor. gerçi tony mesela nişanlısı gibi uşağına kötü davranmıyor, onu aşağılamıyor, ona değer veriyor vs. ama bir yerden sonra duygularına ve arzularına yenik düşüp barrett'in kardeşine/nişanlısına sulanabiliyor. aslında her ne kadar başta kimin nerede durduğu (tony zengin/efendi, barrett fakir/köle) bariz bir şekilde çizilse de bir süre sonra tüm kimlikler tepetaklak oluyor. barrett kölelikten efendiliğe geçiyor, tony arzularına/duygularına hakim olamadığından ve kölenin oyununa kandığından "efendi"liğini yitiriveriyor. durum öyle bir noktaya geliyor ki efendileşmiş köle, köleleşmiş efendi dersek abartı olacak ama en azından o noktadan düşmüş tony'e kendisine içki hazırlamasını söyleyebiliyor. velhasıl her açıdan dört dörtlük bir film. işçi sınıfının yaşama savaşı için namustan feragat edip cinselliği bunun için kullanmasından (barrett'in nişanlısını tony'e peşkeş çekmesi/nişanlısının böyle bir oyun düzenlemesi) üst sınıfın arzuları için her şeyi yapabilecek olmalarına değin birçok şeye odaklanıyor film. tabi iki üç kez bahsi geçen ormanları kesip şehir yapma projesi de gündemimize cuk oturduğundan gözden/dikkatlerden kaçmıyor.

    öte yandan tony'nin yavaş yavaş sürüklendiği buhran roman polanski'nin repulsion'ını hatırlatmadı desek yalan olur. aynalar, tek mekan, siyah beyaz görüntüler ama bunlardan çok karakterin buhranı ve dramı repulsion'ı hatırlatıyor. gerçi tony, repulsion'daki kadın gibi şizofren değil; ama o noktaya ilerlediği söylenebilir herhalde(?). oyunculuklardan bahsetmeden olmaz. özellikle köle(!) rolündeki dirk bogarte müthişti. ama tony'i canlandıran james fox'ın da ondan geri kalır yanı yoktu bence. femme fatale rolündeki sarah miles da rolünün hakkını vermiş. tony-barrett kadar seyirciyi de baştan çıkarabiliyor. son kertede gerçekten şahane bir film. kendisini gentleman's gentleman şeklinde tanımlayan kölenin gentleman oluşu çok iyi işleniyor.
  • blog yazım

    uzun zamandır alegorik ayna ve tablo göndermeli filme denk gelmemiştim. üzerine birkaç şey yazdığım film.
  • hegel'in efendi ve usak diyalektiginin grafik hali. senaryo, reji, mizansen, dirk bogarde... tokat gibi bir film.
  • 2007 yılında dağılmış olan gruptur.
  • hastası olduğum dan black'in deliliğini sürdürdüğü yeni grubu... orchestra şarkısı da, klibi de çok güzel...

    ilgili olarak (bkz: planet funk)
hesabın var mı? giriş yap