• keyser söze'lerin, tyler durden'ların ve daha aklıma gelmeyen nicelerinin babası olan, müthiş kurgulanmış hikaye. küçükken çizgi filmini seyrettiğimi ve çok etkilendiğimi hatırlıyorum. bence dünyanın en karizma soyadlarından birine sahip olan dr.jekyll'ın keşfettiği, önce mora sonra yeşile dönüşen iksir kesin alkollü bir içecek. çünkü alkolün de dozajına göre güzelleşip mis gibi jekyll da olabiliyoruz, bokunu çıkarıp mr. hyde'a bağladığımız da oluyor.

    okuyunca insan ister istemez, "ben içseydim o iksiri ne olurdu acaba" diye düşünüyor. benim mr. hyde tarafım azılı bir katil olurdu heralde. baltalı, balyozlu, gürzlü falan egzantrik katliamlar yapardı. çünkü bir şeylere çok kızıp, söverken hep bu alet edavatla parçalamayı hayal ederim.

    sinemaya da defalarca uyarlanmıştır bu hikaye. keşke biz de uyarlasaymışız yeşilçam'da. dr cüneyt ve bay erol mesela. cüneyt arkın iksiri içip erol taş'a dönüşüyor. veriyor zulmü.
  • sinemaya uyarlamaları arasında en başarılısı 86 avustralya yapımı animasyonmuş, ki bu da trt ya da star'ın 80'ler sonu, 90'lar başı bir vakitte verdiği çizgi film oluyor. bunu ben değil, 60'tan fazla uyarlamasına sahip bir vatandaş söylüyor. hakkaten de o animasyon bambaşkaydı.

    http://uk.answers.yahoo.com/…=20100815082339aanniob

    vaktiyle youtube'da varmış ama kaldırmış şerefsizler.

    bu da imdb linki:

    http://www.imdb.com/title/tt0821767/
  • (bkz: deacon brodie)
  • 1950'li yıllarda türkçeye iki yüzlü adam ismiyle tercüme edilmiştir.
    http://www.gereklitarama.com/…e-iki-yuzlu-adam.html
  • lisede, ingilizce dersinde okuduğumuz kitaptır.
  • hikayedeki mr hyde'ın primat, ilkel ve vahşi kişiliği mikhail bulgakov'un köpek kalbi adlı rus devrimi eleştirisi niteliğindeki romanında gördüğümüz köpek-insan sharikov'a oldukça benzemektedir.
  • robert louis stevenson'ın eşsiz ve ölümsüz eseri. gerçekten ölümsüz.

    sinema tarihindeki yansımalarını falan geçiyorum, onlar zaten kültleşmiş halde de, bu minicik romandaki gerçekliği günümüze uyarlayınca, insan daha da bir irkiliyor.

    iyi-kötü çatışmasını ve ahlak kavramını yeniden değerlendirmek gerekiyor belki de. "medenileşmiş" toplumun dayattığı tüm gerçekleri düşünüyorum. yaşadığımız hayatı, her şeyi düşünüyorum. ve soruyorum: hangimizin içinde bir mr. hyde yok?

    mesela internetin ilk zamanlarını anımsıyorum ben. o zamanlar şimdiki gibi bir kendini ifşa etme manyaklığı yoktu, hatta tam tersi, herkes kendini gizlerdi. icq'lar, mirc'ler, bizatihi ekşi sözlük, hep nickler altında girilen yerlerdi, gizliden gizliye yapılırdı her şey. çünkü internet yepyeni bir mecra idi ve gerçek hayatta yapılamayacak gizli şeyleri yapmaya imkan veriyordu.

    matrix'te ajan smith'in neo'yu sorgularken dediklerini hatırlayın: "it seems that you've been living two lives, mr. anderson. one life, you're thomas a. anderson, program writer for a respectable software company. you have a social security number, pay your taxes, and you... help your landlady carry out her garbage. the other life is lived in computers, where you go by the hacker alias "neo" and are guilty of virtually every computer crime we have a law for."

    romandaki bu çatışma iyi-kötüyle de sınırlı değil elbette. tekrar, "medenileşirken" özümüzden ne kadar saptığımızı da ortaya koyuyor. dr. jekyll, "id"ine ulaştığında ahlaki yönden vicdan azabı çekse de, bundan aldığı "insani" hazzı son anında bile inkar edemiyor, seçim yapması gerektiği zaman bile kılı kırk yarıyor. ve bir kere o zevki tattığında bağlanıyor, geri dönüşü olmaz bir biçimde o yola giriyor.

    yine günümüzü düşünüyorum. yaşadığımız hayatlarda, hangimiz gerçekten kendimiziz? hangimiz rol yapmıyoruz? "medeni toplum" denilen sistemin öngördüğü başarı kıstaslarına ulaşmak için, gerçekten davranmak istemediğimiz gibi davranıyoruz. (en basitinden, karşı cinse kendimizi sevdirebilmek için kendimizi ve karşımızdakini kandırmalarımızı düşünün.) içimizdeki mr. hyde'ın ortaya çıkması mümkün değil, zira o kişi dışarıda olursa, randle patrick mcmurphy* gibi kalıyoruz. dr. jekyll olmak zorundayız; çünkü herkes öyle olmak zorunda. gerçekten "insan" olmak, "homo sapiens sapiens" ile birlikte bitti. hem başladı, hem bitti.

    konudan biraz saptığımı farketmekle birlikte, en başta belirttiğim ölümsüzlüğe atıf yaparak bitiriyorum. bildiğimiz anlamdaki, günümüzdeki evrimsel haline ulaşmış insanoğlu, yeryüzünde varoldukça geçerliliğini koruyacak tüm bunlar. yepyeni bir ahlak anlayışı oturursa bir zaman sonra bir şekilde, değişebilir.

    son olarak şunu bir kez daha düşünelim: bir şekilde, beynimizdeki ahlak ve vicdan noktaları deaktive olsaydı, neler yapardık?
  • bordo siyah'tan 5. baskısını dün bitirdiğim kitap. kitabın ortalarında yaptığım, son satıra kadar da değişiklik göstermeyen bir gözlem var: kitapta kadın karakter yok.

    kimi filmlerde utterson karakteri, kimisinde poole karakteri kadın oyuncu tarafından canlandırılmış. ama kitapta, hikaye açısından bir poole kadar öneme sahip kadın karakter hiç yok. tahminen hizmetçiler arasında kadın vardı, ama onlar figuranlıktan öteye geçmiyor. yan karakterden de yan karakter.

    durumu cinsiyetçilik diyerek açıklayayım diyorum. ama boku robert stevenson'a mı yoksa o zamanın iskoçya'sına mı atayım emin değilim. stevenson o vakitler evliymiş filan, ama insan evliyken de cinsiyetçi olabilir tahminen.

    belki cinsiyetçilikle zerre alakası yoktur, bilmiyorum. ama gözlemim bu yani (mesaj kutum yeşermelere açık)
  • david hasselhoff'u ciddiye aldıracak bir performans için; confrontation
hesabın var mı? giriş yap