• moruklar yunanistan'da yaşıyorum biraz da benim (yunan vatandaşlarının) gözünden anlatayım durumu. şöyle ki, yunanistan'ın kriz yaşamasının en büyük sorumlusu eu'nun ta kendisi. neden diye soracak olursanız, 20 yıldır yunanistan'ın parayı neye harcayacağını belirleyen zaten eu. almanya baba bize dedi ki, sizin nüfusunuz zaten az, üretim yapmayın biz zaten üretimin babasını burada yapıyoruz, siz turizme yoğunlaşın gerisini biz hallederiz. eu'nun da mantığı zaten budur, herkes iyi olduğu konuda uzmanlaşsın, sonra ne varsa paylaşalım aramızda, sanki büyük bir aileymişiz gibi, hepimiz refah içinde yaşayalım.

    sonra neden işler kötüye gitmeye başladı derseniz, küresel sorunlar da bu sorunun cevabı olur. usa eski ivmesini kaybetti, eu eski ivmesini kaybetti, parayı sıkalım dediler, sıktılar ama çözüm olmadı. almanya, fransa vs kendilerini yaşanan küresel durgunlaşmadan kendilerini koruyabilir çünkü ekonomileri üretime dayanıyor. olan yunanistan'a oldu, ispanya'ya oldu, italya'ya oldu. bu üçlü arasında da en güçsüz yine yunanistan haliyle şu an bu haldeler. eski dostları posta koydu, haliyle yeni başgan sinirleniyor bu duruma kabul etmek istemiyor haklı da. bu yüzden yunanistan'ı eu'dan bağımsız olarak ele almak yanlış olur, 20 yıldır yediler paraları çatır çutur demek yanlış olur. hani nasıl türkiye'nin politikalarını batı belirliyor ya aynı şekilde yunanistan'ın da öyle.

    kısaca yaşanan küresel durgunluk ya da kriz adına her ne diyorsanız, bunun eu ayağını yunanistan'a kilitlemeye çalışıyorlar ama çipras başgan bunu yemez "r" de yapmaz. çünkü yunanistanın eurodan çıkışı eu'nun sonu olur, bunu hem yunanistan biliyor hem diğer eu ülkeleri. zor bir dönemden geçiyor yunanistan ve bu dönem epey bir süre de devam edecek gibi.

    halkın durumunu merak ediyorsanız ondan da biraz bahsedeyim. eski alışkanlıklarından hafiften vazgeçmeye başladılar ama hafiften diyorum çünkü hala cafe'ler eğlence yerleri dolu, işten 4-5 gibi çıkıp tsipouro'sunu içip takılıyorlar bütün gün, aktivitelerini de bir güzel yapıyorlar, hayat kalitesi çok az düştü diyebilirim. sorun gençlerin işsiz olmasında, ailesinden pek yardım göremeyenler çalışmaya gidiyor diğer eu ülkelerine ki bu o kadar da büyük bir mesele değil çünkü işçi göçü değil bu. ayrıca eu ülkeleri arası vasıflı çalışan hareketi popüler ve normal karşılanan bir durum.

    türkiye'de günde 10-12 saat çalışıp, yunan halkıyla aklınca taşşak geçmeye çalışan kesim ise cidden çok komik. nedenini anlatmaya çalışırım ama anlamazlar. sadece gidip 1 hafta bile olsa yunanistan'ın her hangi bir yerinde vakit geçirmelerini öneriyorum. o zaman anlarlar ve kendi hayatlarını düşünüp kötü hissedeceklerine de eminim.
  • batma sebebi euro bölgesinde olmasidir. yoksa turkiyeden cok daha saglam bi ülke.

    turkiye euro bolgesine girse muhtemelen 3 gün dayanamaz.

    şöyle düşün; 1500 tl maaş alan bi memur her hafta sonu çeşme beach clublerinde takilsa ne olur?? kısa sürede iflas. yunanistanin durumu budur.

    turkiye ise asgari ücretli işçi gibi ama evden dişari çikmiyor. soğan ekmek yiyor (yaşam standartlarimizi temsilen)

    bu yuzden daha direncli. saglam ekonomi gibi gorunuyoruz. halbuki hayatlarimiz leş.

    ha o zaman eurodan niye cikmiyorlar diye bi soru gelebilir. bu saatten sonra o da sancili olur. borçlar euro cunku.

    mustafa pektemekle 1.7 milyondan 4 yillik sozlesme imzalayip 2. sene sonunda seni gonderecegiz demek gibi bir sey bu. istedigin kadar gönder, o 4 yillik maaşi sana ödetirler.

    edit: yanlis anlasilmasin. euro herkesi batirir demiyorum. almanya gibi iyi bi uretiminiz ve gucunuz yoksa batarsiniz euroda. turkiyede euroya gecse iflas eder. hatta yunandan beter olur. demek istedigim bu.
  • türkiye'ye savaş ilan edecek değildir. esas mesele türkiye'yi yunanistan'a savaş ilan edemez hale getirmekte olmasıdır.

    yunanistan karasularını 12 mil ilan ederse türkiye bunu savaş sebebi sayacağını resmen beyan edeli onlarca yıl oldu.

    12 mil neden bu kadar önemli ve türkiye savaş ilan etse ne olur, bunlar biraz izaha muhtaç.

    televizyonda saatlerce konuşanlar uzmanlar da youtube'a video dolduran fenomenler de bu çok basit 12 mil meselesini ya anlatamıyorlar ya da zaten kendileri anlamamış.

    bir meseleyi anladığını göstermenin en net yolu onu sadeleştirerek aktarabilmektir ve uzmanlar bunu yapamiyor.

    12 mil:

    yunanistan karasularını 12 mil ilan edince biz denize giremeyeceğiz diye bir şey yok. yunanistan diyor ki ege'de yunanistan'ın da karasuları 12 mil olsun türkiye'nin de karasuları 12 mil olsun. zaten türkiye hariç tüm ülkelerin imza attığı uluslararası denizcilik sözleşmesine göre karasuları her ülke için 12 mildir.

    buraya kadarki kısım önemli. yunanistan'ın kuyruğuna taktığı ab politikacıları ve avrupa kamuoyu işin sadece bu kısmını biliyor ve bu nedenle türkiye'ye bu eşitlikçi teklifi reddeden, uluslararası kabulleri reddeden agresif ülke muamelesi yapıyorlar.

    esas mesele şu: ege'de karasuları 6 mil olursa ege'nin %80'i uluslararası su olur. çanakkale'den çıkan bir türk gemisi en kısa yoldan akdeniz'e açılıp malta'ya, cebelitarık'a vs. gidebilir.

    iki ülke de karasularını 12 mil yaparsa ege'nin sadece %20'si uluslararası su olur. çanakkale'den çıkan bir gemi akdeniz'e açılmak için ya yunan karasularından geçmek zorunda ya da anadolu kıyılarını kıvrım kıvrım dolanmak zorunda kalır. harita için bkz. https://www.tarihistan.org/…s-tan-12-mil-cikisi.jpg

    bu, türk ticaret filolarının akdeniz ticaretinden hatta dünya ticaretinden dışlanabilmesi demek. yunanistan en ufak bir bahaneyle karasularına türk gemilerini sokmayabilir ve türkiye'nin marmara ve karadeniz limanlarını hapsedebilir. zira karasuları devletin "ülke"sinin bir parçasıdır. tıpkı havası ve yeraltı suları gibi.

    o yüzden bu, türkiye'nin egemenlik haklarına yönelik çok tehlikeli bir girişimdir ve savaş sebebidir.

    ege adalarının lozan'da verildiğini iddia edenler net gerizekalıdır. onu söyleyeyim. meis'i alıp vermekle bunun ilgisi yok.

    öncelikle, lozan zamanı karasuları 3 mildi. akıllı bir idare bunun 6 mil olmasına bile izin vermez, 3 milde tutardı ama 1950'lerde o basiret sergilenememiş.

    ikincisi, türk ordusu kara ordusudur. kurtuluş savaşında tek bir deniz savaşımız var (alemdar gemisi) onu da sivil bir gemiyle 2 fransız askeri gemisine karşı kazanmışız. ve sadece geleneksel olarak kara ordusu olduğumuz için değil adaların güvenliğini ve hatta sağlık ve ekonomik ihtiyaçlarını sağlamak çok daha maliyetli olduğu için ege adalarını geri almayı talep etmemişler. adalar günümüzde bile yunanista ekonomisi üzerinde ciddi yüktür. ab üyesi olmanın avantajıyla altından kalkabiliyorlar.

    bakın adaları vermemek demiyorum, geri almak diyorum. neden?

    çünkü zaten adaları veren osmanlı'dır. uşi antlaşmasıyla osmanlı zaten ege adalarını vermişti. o dönemde bu antlaşmaya uşi değil lozan deniyordu çünkü lozan'da imzalanmıştır.

    bazı kıt beyinli fesliler iki lozan anlaşmasını bilerek birbirine karıştırınca sonradan literatürde ilkine uşi antlaşması denmiştir ama hakikat ayakkabılarını bağlayana kadar yalan dünya turu atarmış. bazı zihinler gerçekten öyle maalesef. yalan ulaşır, hakikat ulaşmaz.

    türkiye yanılmıyorsam özal zamanında gayet haklı olarak 12 mil'i savaş sebebi ilan etti. derdimizi 40 yıldır avrupa'ya anlatamadık, kendi halkımıza da anlatamadık, kendi milletvekillerimiz, bakanlarımız bile hala kıta sahanlığı ile karasuları farkını bilmiyor.

    gelelim ikinci kısma. türkiye haklı biçimde savaş ilan etseydi ne yapacaktı? yunanistan yakın zamana kadar bunu bilmiyordu. belki türkiye'nin nato'dan bağımsız tuttuğu ege ordusuyla ege üzerinde bir harekat yapacağını tahmin ediyordu ama gazi paşanın sillesini hala unutmadıkları için olsa gerek, türkiye'nin tepkisini net bir şekilde bilmeden hareket etmekten çekiniyordu. kim olsa öyle yapardı zaten.

    ne zaman ki bülent arınç denen kasaba politikacısı "ergenekoncular beni öldürme planı yapiyür!" diye türk siyasi tarihinin en boş iddiasıyla ortalığı salladı ve kozmik oda belgeleri fethullahçı denen ajanların eline geçti o zaman türkiye'nin karşı harekat planı ortaya çıktı. daha doğru deyimle ifşa oldu.

    yunanistan (ve muhtemelen abd) muhtemelen plana çok şaşırmışlardır çünkü türkiye'nin savaş hali için öngördüğü harekat planı ege ordusuyla adalara hücum merkezli değildi. türk ordusunun trakya'dan girip hangi yolları izleyeceği metresi metresine, mıcır yolunda toprak patikasına kadar mükemmel, belki yunanistan ordusunun bile vâkıf olmadığı kadar mükemmel ayrıntılarla çizilmişti ve en büyük darbeyi selanik üzerinden inecek orduyla vurma planı vardı.

    bu planı öğrenince yunanistan hemen karşı tedbirleri aldırmaya başladı ve ilk işi trakya sınırına bir abd üssü kurdurmak oldu. türkiye bir yunanistan üssüne saldırsa sonuç ne olurdu tartışılabilir ama yunanistan'a savaş ilan etse bile türkiye ordusu'nun bir abd üssüne giremeyeceği kesindir. tıpkı kıbrıs'ta ingiliz üslerine girilmediği gibi.

    hava gücü konusunda da farkı kapatınca yunanistan fransa'dan ve abd'den aldığı dolduruşla ileride, muhtemelen hemen değil ama 4-5 yıl içinde karasularını 12 mil ilan edebilir ve o gün geldiğinde türkiye fetö öncesindeki haline kıyasla çok daha aciz olacaktır ve belki sadece şiddetle kınayarak geçiştirecektir.

    memleketin dahilinde iktidara sahip olanlar, iç siyasetteki hamasi nutuklarla ve fotoğraf protokolü edebiyatıyla bu tür bir hezimeti bile yine geçiştirebilir ama marmara ve karadeniz limanlarımızın akdeniz ticaretinden soyutlanacağı kesindir ve onun vuracağı ekonomik darbeyi giderecek bir iç siyaset yoktur.

    naçiz askeri bilgime göre hava gücü üstünlüğümuz hala çok net ama zaman kimin lehine işler bilmiyorum.

    askeri konuda ahkam kesmek yerine esas, bir hukukçu olarak şunu söylemek isterim: inşallah zamanı gelince bülent arınç'ı, onu kullanan fetöcülerle aynı sanık sandalyesinde görmek nasip olur.
  • geçen bir yunanlı ile az biraz sohbet etme imkanım oldu, şunları söyledi:

    - almanya, fransa gibi ülkelerden takviye polisler filan gelmiş, ülkenin kuzeyinde kamp kurmuşlar. olur da yunan polisi yetersiz kalır yahut göstericilerin safına geçer diye yedekte bekletiliyorlarmış.

    - son tahmin yahut anketlere göre şu andaki iktidar partisi %8 gibi bir desteği varmış fakat sosyalistlerin toplam oyu %45'i geçiyormuş galiba. bunu bildikleri için erken seçimi kabul etmeyip, abilerinin dediğini yapacak (ki dün yaptı, paket meclisten geçti) hükümet görevde devam ediyormuş. çünkü herkesin malumudur ki, olası bir sosyalist hükümetin yapacağı iş ilk izlanda gibi kusura bakmayın ödemiyorum deyip, paketleri filan reddetmek olacaktı.

    - biraz da kişisel detaylar: bu elemanın kardeşi öğretmenlik okumuş, ingiltere'de master yapmış, ve şimdi kocası işten atılmış, eve bu kadın bakıyormuş. bütün maaşları da düşüren bu son önlem paketi ile maaş 650 euroya düşmüş.

    - insanlar iki yıldır iyice paranoyaklaşmış. "her sabah 'bugün de batmamışız' diye uyanmak çok kötü" diyordu. "artık batacaksak batalım, bir şeyler olsun" modundaymış çok insan.

    - ekonomi işlerinden çok anlamam ama, şunu hatırlıyorum: avrupa'nın verdiği borçlardan (yahut yaptığı "yardım"lar diyelim) bir kısmı, belki de büyük bir kısmına yunan hükümetinin erişimi olmayacakmış ve belli bir fona aktarılacakmış. bu fondan ise doğrudan alacaklı olan avrupa bankaları direkt parayı alacakmış. insanlar buna da çok kızgınmış. yani hani bu başlıkta da eleştirilmiş ya çokça, "avrupanın verdiği paraya yunanistan gidip uçak, gemi alıp bizimkilerle ege'de it dalaşı yaptı" işin özeti silahlanmaya harcadı ve yıllarca düzgün planlamadı gelen yardımı diye. belki de o yüzden garantiye almak için böyle yaptılar. bu durumda avrupa mı suçlu, ayağını yorganına göre uzatmayan yunan devleti mi suçlu? bilmiyorum. ama ceremesini halkın çektiği kesin.

    - bu yunan arkadaşın ailesinden, en azından kardeşinden bahsettim. kendi durumu ise şu; geçtiğimiz bir-iki yıl içinde oxford'da malzeme bilimi yahut fizik alanında doktora yapmış. sonra çin'de bir şirkette çalışmış ama çok iyi kazanmış orda (çalıştığı şirket uluslararası galiba). neyse, sonra para biriktirip eve dönmüş. tabi evde iş yok güç yok. dışarda biriktirdiği para iki ayda bitmiş. bu arkadaş da parasız kalmış. "bir noktadan sonra yetti, katlanamadım o kadar depresyona" diyor, ve yurtdışındaki enstitülere post-doc olarak başvuruyor. yolu bu şekilde benim doktora yaptığım enstitüye düşüyor. ama işin ilginç tarafı burayı depresyone girip iş aramaya başlamadan önce bilmiyormuş bile. görüp, "bi başvurayım bakalım, belki alırlar" diyerek başvurmuş. ki hocası da yunan. gelince sormuş neden geldin diye, hocasına da açıkça söylemiş, daha fazla yapamadım diye...

    sonuç ne, ne yapılması lazım diye sorduğumuzda hiç düşünmeden "şiddet" dedi adam. o derece ümitsizdi durumdan. ama işin ilginç tarafı, zamanında eurozone'a girerken yunanistan'ın bazı rakamları çarpıtıp olduğundan iyi gösterip bir nevi hile yaptığını ve memur ve emekli maaşlarının normalden çok daha fazla olduğunu da kabul ediyordu. ama klasik artık akdenizlilik midir, doğululuk mudur bilmiyorum, "kim yapmadı ki, italya, portekiz, ispanya. hepsi aynısını yaptı, şimdi sıra onlarda" diyordu.

    bunları niye yazdım? birinci elden, eğitimli bir adamın söylediklerini röportaj gibi aktarayım diye. haydi iyi geceler...

    edit: uther not etti, izlanda imf programi ile bankalarini yeniden yapilandirip krizden cikmis. yoksa "kusura bakmayin haci ben odeyemiyorum" gibi bir durum yokmus.
  • türkoların başlığında yine savunma sanayi cart curt diye kafa ütülediği ülke.

    -adamların kişi başına düşen milli geliri 19.000 dolar, senin 9.000 dolar

    - adamlar avrupa vatandaşı. dolayısıyla herhangi bir avrupa ülkesine elini kolunu sallaya sallaya girip, yaşayıp, çalışabilirken, sen vize dilenirsin.

    -adamlar sınırlarını hayvan gibi korurken, sen ve senin çocukların, torunların milyonlarca suriyeli, afgan mülteciyle yaşamaya mecbur.

    -adamlar freedom index’de 87/100 alırken, sen 32/100 alıyorsun.

    -adamlar sosyal, siyasi ve basın özgürlüğünde avrupa standartlarında. sosyal hayatlarında istedikleri gibi yaşıyorlar, hükümeti istedikleri gibi eleştiriyorlar, istedikleri gibi eylem yapabiliyorlar. sen burda bi eylem yapmaya kalk, kafana yersin hemen copu.

    -senin ülkeni 2002’den beri dinci bi parti yönetiyor, yunanistan bu sürede 7 başbakan değiştirdi. beğenmediklerine siktiri çekiyorlar, kimseye eyvallahları yok.

    -türkiye siyasetindeki en önemli konu din ve kimlik siyaseti, yunanistan’da ekonomik performans.

    -türkiye dünyada insanların en çok terörden öldüğü ülkelerden biriyken, yunanistan’da terör yok.

    -türkiye’de paypal, booking yasak, yunanistan’da serbest.

    -türkiye’nin yıllardır almak için yalvardığı olimpiyatları yunanistan 2004’te düzenledi.

    -türkiye futbol milli takımının tarihinde şampiyonluğu yok, yunanistan euro 2004’ü kazandı.

    -türkiye basketbol milli takımının tarihinde şampiyonluğu yok, yunanistan 1987 ve 2005’te avrupa şampiyonu oldu.

    -senin 10 yıldır gitmenin yasak olduğu eurovision’a hala gidip eğleniyorlar.

    -senin ülken avrupalı işçi ve orta sınıf için ucuz tatil yeri olurken, mykonos ve santorini her yaz dünyanın en zengin, en elit turistlerini ağırlıyor.

    -yunanistan’daki ortalama internet hizi 83 mbps, turkiye’de 48 mbps.

    -yunan halkının %51’i ingilizce biliyor, türk halkında ise bu oran %17.

    -yunanlılar göç ettikleri her yerde topluma entegre olup, yer edinip sevilirken, türkler ise en sevilmeyen, uzak durulan, içine kapanık toplulukların başında geliyor.

    yani yunanistan, türkiye’ye göre hemen hemen her konuda 2-3 gömlek üstün. acı ama gerçek. türkiye 50 yıl sonra bile yunanistan’ın bugünkü konumuna ulaşamaz. o yüzden hayal dünyasından çıkın.

    not: çok mesaj geldi, yok rum musun, yok yunan hayranı mısın, niye yunanistan’ı abartıyosun, cart curt. dostlar bunu yazma amacım yunanistan’ı övmek veya abartmak değil.

    millet türkiye’de yasayip 7/24 yunanistan gömüyordu bu başlıkta, şöyle fakirler, böyle berbat yonetiliyor, biz daha iyiyiz falan diye. onları biraz gerçek hayata döndüreyim, biraz insanların gözünü açayım dedim. o berbat halleriyle bile hemen her konuda turkiye’yi nasi tokatlayıp geçtiğini görün diye. insanlar farkinda olsun ab’deki en tirt birkac ülkeden biri olan adamlar bile bizden nasi ileride. benzerlerini romanya ve bulgaristan icin de yapabilirim. o 10 yıl önce çingene diye dalga geçilen rumenler türklerden ne kadar daha iyi standartlarda yaşıyor bi bilseniz..

    not 2: adamın haftada çalıştığı 5 günün 1’i tayyip’e 1’i cengiz holding’e gidiyor, halkın yarısı kırmızı etin tadını unutmuş, 10 yıllık boktan 2.el arabalara 200-300 bin tl veriyor, insanlık dışı vergilerden anası sikilmiş gelmiş yunanistan’dan çok daha iyiyiz diyor. hee aynen kıskanıyorlarmış hatta :d hadi abicim ahabere ihasiha31 anlatsınlar size.
  • yunanistan'a sık gidip gelirim ve hatrı sayılır yunan arkadaş edindim bu dönemde. öncelikle güzel bir ülke. eğlenceli ve mutfağı güzel. tarihi yapıları gezmek de cabası.

    ancak son on yıldır ciddi anlamda bir türkiye düşmanlığı pompalanıyor. hatta bir yunan arkadaşım bana “sizin niye hep gündeminizde yunanistan var?” diye bir soru sormuştu. ben de yok ki deyince çok şaşırmıştı. ama onların gündeminde hep türkiye var ve gazeteleri sürekli erdoğan'ın ağzından bir şeyler yazıyor. üstelik ege bölgesindeki komutanların isimlerine kadar haberlerinde türkiye'ye yer veriyorlar. hal böyle olunca ortalama bir yunan türk nefretiyle günlerini geçiriyor. başka bir yunan arkadaşım bana siz faşistsiniz demişti. üstelik istanbul'da rum müzikleri çalan bir meyhanedeydik. ona atina'da kaç tane türk meyhanesi ya da restoranı var diye sormuştum. cevabı “niye olsun orası yunanistan” dedi. “peki burda üç günde sen en az 5 tane böyle rum müzikleri çalan yere geldin, sence kim faşist” dediğimde cevapsız kalmıştı. üstelik sonradan “yunanistan'a taşısana, ama atina'ya gel. diğer şehirlerde sıkıntı yaşarsın türk olduğun için” demişti. ben de “istersen sen buraya gel. yunan olduğun için sıkıntı yaşamayı bırak herkes yardımcı olur sana. hatta istediğin şehre de gidebilirsin” demiştim.
    yani son zamanlardaki türk düşmanlığı pompalaması eğitimli yunanları bile etkiledi. umarım geçici konjontürel bir durumdur bu. yoksa durum hiç iyi noktalara gitmiyor
  • kisacik omru icerisinde kendi acisindan verdigi en hayirli karar osmanli imparatorlugu'ndan ayrilmak, verdigi en yanlis karar ise yikilmakta olan osmanli imparatorlugu'nu isgale kalkismak olmustur.
  • mutlaka gidin veya gitmeyin diyemem de ege'de daha iyi yerler var demeyin çarpılırsınız.

    -ege'de sahilde beton olmayan bir yer gösterirseniz gidelim tatilimizi yapalım.

    -biraz bir yerler hafiften parladı mı? hemen dikelim oraya bir otel, yanına bir şezlong atalım ki plajın babamızın malı olduğu belli olsun.

    -biraya 100 liraya da yazalım 500 lira da. kafamıza göre takılalım. sikimizde mi?

    yunan tarafının gezmediğim yeri kalmamıştır ana karada herhalde. sahil şeridinde bina gördüğümü hatırlamıyorum. şaka gibi gelecek ama cidden hatırlamıyorum. plaj, üzerinde bir yol. aha hangi bina varsa o yolun üzerinde. o yolun altına bina yapanı sikiyorlar belli ki. alt tarafta varsa varsa ufak tefek büfeler, kulübeler falan var.

    ha siz tatil derken "ne veriyim abime" garsonlarıyla muhatap olmak anlıyorsan, girdiğin her sahilde "hop gardaşım bu plaj maho ağanın, diyarbekirden geldik bu plajın bizim olduğuna karar verdik çünkü belediye başkanına mütemadiyen rüşvet ateşliyoruz" barzolarının önüne kemik atıp öyle "şezlong" hizmeti almak istiyorsan buyur tabi. yap egede tatilini.

    amına koyim türkiye'de götüme ne girecek diye düşünmekten tatil yapamıyorum lan ben. orta üst gelirli 2 kişilik aileyiz, restaurant'a girerken "burasının manzarası çok pahalı sınıfına girebilecek bir manzara mı acaba" demekten tatilin keyfini çıkaramıyoruz.

    sikmişim türkiye'de tatili.

    5 yıldızlı otele bir hafta gireceğim bir daha da çıkmayacağım tatilcisiysen türkiye'den iyi yer yok bak onu söyleyeyim.

    diğer türlü vizesi pasaportu olup da hala türk turizmcilerle tatil yapmak isteyenin aklına sıçayım o kadar söylüyorum...
  • egemen dusturlara karsi dusunce kilavuzu gelistirmenin ehemmiyetini gozler onune seriyor. simdi burada bol keseden solculara sallayan, gominist ekonomi guttuler olmadi diye uydurmasyon atan, kapitale karsi bir bok yapamazsin diyen fakat kendi ulkesinde tayyip rantina soverek oksimoronun tillahina imza atan yazarlara birkaç duzeltme getirecegim, siki durun. (ozet geç piççilere uzulerek soyluyorum ki zaten durumu bu kadar sig argumanlarla okumanin temelinde ozet geçmek yatiyor ve bugun kapitalin sogusleme stratejileri ozet geçilmeyecek kadar aleyhinize isliyor, biraz arastirin, kafa yorun. burada lizbon antlasmasinin 123. maddesi, fractional-reserve banking, structural primary deficit gibi kavramlara girilecek, hiç okumadan eksileyebilirsiniz).

    - yanlis 1: yunanistan tembel ulke.

    yardim plani henuz baslamamisken yani 2008'de oecd rakamlarina gore yunan vatandaslari, almanlardan daha fazla çalisiyordu. ortalama yilda 2120 saat.

    [http://www.latribune.fr/…travaillent-ils-trop-.html http://www.latribune.fr/…travaillent-ils-trop-.html]

    yunanlar tembel degil fakat turkiye'de, almanya'da, dunyada kisacasi sermayenin kurallarini dayattigi her yerde oldugu gibi çalisanlarin urettigi deger (aslinda buna deger demenin yanlisligini biraz sonra açiklayacagim) gsmh payinda azalirken sermayedarlarin çalismadan hatta uretmeden elde ettigi ve vergilendirmeden muaf tutulan bir yigin aktivite sektorundeki gelir gsmh'deki payini gitgide arttiriyor fakat buradan dedigim gibi vergi alin(a)miyor. yunanistan'da bu sorunun temelinde armatörler ve kilise yatiyor. bir diger sorun, çalisan aktif vatandas oraninin almanya'ya gore dusuklugu (%61 < %68) ama o da oyle iskembe-i kubradan sallayip tembel yaftasi yapistiracak kadar buyuk bir fark degil.

    almanlar 70'lerden beri gitgide daha az çalisiyorlar ve inanir misiniz, olmasi gereken de bu:
    [http://research.stlouisfed.org/fred2/graph/?g=3w5 http://research.stlouisfed.org/fred2/graph/?g=3w5]

    peki oecd'de yunanlardan daha fazla çalisan tek keriz millet hangisi? tabii ki turkiye. hem de açik ara...
    [http://stats.oecd.org/…?datasetcode=ave_hrs&lang=fr http://stats.oecd.org/…?datasetcode=ave_hrs&lang=fr]
    aktif nufustan bahsetmiyorum, çalisanlarin haftalik çalisma saatlerinden bahsediyorum. ha bugun sosyal demokrasi safsatasina yenik dusmemis sol partiler ve yesiller zaten aktif nufusu çogaltmak için kollektif çalisma saati azaltilmasindan bahsediyor ama "ne is olursa yaparim" kafa yapisinin isveren lehine nasil bir isçi somuru ortami yarattiginin, asgari issiz surusunun (issizlik orani) is gucu fiyatinini nasil azalttiginin ve bunun da sermaye tarafindan nasil bilerek belli bir seviyede tutuldugunun tartismasini burada yapmayayim. yani çok çalismak toplumsal açidan her zaman ovunulecek bir sey degil.

    - yanlis 2: hem çok çalisiyorlar hem gsmh'leri dusuk, demek ki deger uretemiyorlar, demek ki verimsizler.

    liberal lugatin en imrendigim basarisi kavramlari karistirip insanlara suni seyleri gerçekmis gibi sunmayi basarmasidir. ornek: deger - fiyat iliskisi. arz-talep dengesinin fiyati belirledigi bir ekonomide fiyat, sadece degere isaret etmez. ozellikleri yani degerleri es seviyedeki iki malin gelir seviyesine, piyasaya gore fiyati degisebiliyor. fransa ve almanya'da bir saat çalisma 50 dolar civarinda fiyat (siz ona katma deger diyorsunuz) uretirken yunanistan'da bu bir saat çalismada ortalama 30 dolar fiyat uretiliyor. ama tabii buna deger deyince, uretilen mallarin oz degerlerinin farkli oldugu izlenimi uyaniyor oysa olabilir, ama mutlak bir dogru degil bu. ekmek ekmektir, ekmek her yerde ayni surede uretilir, ayni malzeme kullanilir fakat fransa'da almanya'da 2 euro'ya satilirken turkiye'de ornegin bunun yari fiyati bile etmez. bizim ekmegimiz daha mi degersiz? dersiniz ki yunanlarin çalistigi ekonomik çerçeve onlarin is gucunun karsiligini bulmasini engelleyecek kadar çag disi, ona eyvallah fakat bir halki komple tembel, verimsiz diye yaftalamadan once iki satir okumak, hadi onu da yapmadiysaniz vicdan denen seye danismak faydali olabilir (guneydogu ile marmara arasindaki gelir ve uretim dengesizligini "kurtler tembel" diye açiklayan bir millete de ne anlatacaksam...) çizdigi siyasi yonetim modelini tartissak da kapitalist ekonominin isleyisini en iyi anlatmis yazar olan karl marx'i okursaniz misal, deger ile fiyat arasindaki farki ve iliskiyi daha derin ogrenebilirsiniz. çekinmeyin, komunizm yok orada, safi liberal ekonomiyi anlatiyor. sonuçta komunizm iyi bir sey olsaydi marx onu da detayli anlatirdi :/

    - yanlis 3: butçe açigi arttiysa bu imkanlarinin uzerinde yasadiklari içindir.

    iste bu ani sabirsizlikla bekliyordum. kredi karti fiyaskolariyla unlu bir ulkenin vatandaslarinin, benzer durumdaki ulkeye bok atmasi paha biçilmez bir keyif veriyor bana. burada borçlanmadan bahsedecegiz. yunanistan'in butçe açigi artisindaki en onemli sebep aldigi ana parayi odeyememesi degil. ab ulkelerinin çogunun devlet borcu artiyor ve bu artis 1980'lerden itibaren hizla tehlikeli boyutlara geldi. bunun sebebi devletlerin butçeleri daha kotu yonetmeleri degil.

    ekonomiyi bir banyo olarak gorun. banyoya az su koyarsaniz ekonomi donmez. çok su koyarsaniz tasar, ya ekonominiz gerçek anlamda buyuyordur yani banyo buyuyordur ve sorun yoktur ya da ekonominin yani banyonun kaldiramayacagi kadar su yani paraniz vardir ve enflasyon riski belirir. buyuyen banyoyu doldurmanin yani para akitmanin iki yolu var: merkez bankasinin para uretmesi veya kredi uzerinden para bulmak. devletler bile yani normal sartlarda para politikalarini yoneten birimler bile artik borç vermiyor ab'de. bu prensip nihayet ab anayasa projesinde (181. madde) ve lizbon antlasmasinda (123. madde) kati biçimde kurala baglandi, neoliberal politikalar sagolsun. peki banyoyu nasil dolduruyoruz? ozel bankalardan alinan krediyle. peki ozel bankalar para basmadiklarina gore nasil kredi veriyorlar? bingo! olmayan parayla. buna fractional reserve banking deniyor, bankalar merkez bankalardan aldiklari teminat ve gerçek paranin 6 katini scriptural money yani suni, kagit uzerinde para seklinde kredi olarak verebiliyorlar. (bkz: kaydi para) devletler bile boyle borçlaniyor ve bu durumda ne oluyor? bingo! faiz oduyorlar. yani teminat verdikleri ve boylelikle ayakta tuttuklari, kiyak geçtikleri, battiklarinda kurtardiklari bankalara borçlaniyorlar ve bu kiyak yetmezmis gibi neredeyse piyasa fiyatindan faiz oduyorlar.

    peki 1980'den beri uçan devlet borçlarinda anapara / faiz payi nedir? haydi yunanistan'i geçiyorum, onlara ders veren (!) fransa'yi ornek aliyorum, ne de olsa onlar super ya. fransa 1973'ten beri merkezi parayla borçlanmiyor yani ozel sektorden kaydi parayla borçlaniyor. bu donemden bugune kadar odedigi faiz yaklasik 1.408.000.000.000 (bin dortyuz sekiz milyar) euro. peki fransa'nin buçte açigi ayni donemde ne kadar artmis? 1.348.000.000.000 (bin uçyuz kirk sekiz milyar) euro. yani fransa borçlandigi kadar uretmis fakat faiz farki butçe açigini neredeyse birebir arttirmis.

    [https://fr.wikipedia.org/…ue_france_1979-2014t2.png https://fr.wikipedia.org/…ue_france_1979-2014t2.png]

    [http://alternatives-economiques.fr/…dette-publique/ http://alternatives-economiques.fr/…dette-publique/]

    kriz patlayana kadar yani 2007'ye kadar yunanistan'in borcu nasil seyrediyor? ayni sekilde, gsmh'nin uzde 20'sinden yuzde 100'une firlayan açiktaki yuzde 80'lik artisin yuzde 60'i borç faizi.

    [http://alencontre.org/…0-du-pib-avant-la-crise.html http://alencontre.org/…0-du-pib-avant-la-crise.html]

    yani yunanlar aldiklari parayi vermemezlik etmiyorlar, anapara payi 2010'a kadar neredeyse yoktu yunan borcunda, her ulke gibi halkin urettigi gelir uzerinden palazlanan bankalara ve sermayedarlara inanilmaz bir kumulatif faiz yukuyle borçlaniyorlar. fransa'yi yunanistan'dan ayiran tek sey, tamamen suni bir gosterge olarak gsmh'ye oran olarak fransa'nin borcunun yuzde 90'larda, yunanistan'in borcunun yuzde 170'lerde seyretmesi.

    - yanlis 4: bu durumdan çikmak için yeterince çaba sarf etmiyorlar, kemer sikma iyidir

    size hiçbir yerde okuyamayacaginiz bir bilgi vereyim mi? yunanistan, ab içinde 2010'dan beri aslinda en çok asama kaydeden ulke. borcun faizi sayilmadiginda (bkz: primary deficit) (bkz: birincil açik) ve hatta parasal dalgalanmalarin yarattigi farklar da torpulendiginde (bkz: structural primary deficit) 2010'da ab içinde en buyuk açigi veren yunanistan, 2014'te yuzde 4 ile en yuksek faiz disi fazlayi veriyor. yani bu alanda en iyi ulke. en kotusu ise yine herkese çok guzel ders verenlerden birlesik krallik.

    yani diger ulkelerdeki gibi zenginlerin elde ettikleri finans gelirlerinden vergi toplanamamasina ragmen diger ulkelere gore çok daha yuksek bir faiz disi fazlasi veriyor fakat ne var biliyor musunuz? o çok ovdugunuz troïka'nin kemer sikma politikalari ve gelir getirici uretim faaliyetlerine yatirim ve tesvikin sinirlanmasi, insanlarin alim gucunun kisitlanmasi yuzunden yunanistan'in gsmh'si yardim programinin baslangicindan beri yaklasik yuzde 25 azalma gosterdi. yani yardim edecegiz diye verilen paranin nasil kullanilacagini da dikte eden sermayedarlar, ulkedeki her 4 euro'dan birini kemer sikma politikalari yuzunden iç etti. yuzde 25 uretim eksisiyle yuzde 4 faiz disi fazla verdiginde bile borcunu odeyemiyorsun, bunu sermayedarlar da biliyordu fakat amaçlari yunanistan'a yardim degil, geçmis kumulatif faizleri odettirip yine faiz geitrecek yeni anapara borcuyla daha çok kâr etmekti. buraya kadar okuyup da bunu anlamiyorsaniz zaten devam etmeyin. daha var çunku.

    - yanlis 5: çipras gominist bir programi kabul ettiremeyecegini biliyordu.

    bak buna da hastayim sevgili kardesim. tarih 22 haziran 2015, yunan hukumeti ab'ye ve imf'e su onerileri yapti:
    + tum emekli maaslarina %5 dayanisma vergisi getirilmesi (iki yilda 240 milyon euro tahmini gelir)
    + emekli maaslarindan kesilen saglik sigorta priminin %4'ten %5'e arttirilmasi (iki yilda 405 milyon euro tahmini gelir)
    + çalisanlarin maaslarindan emeklilik için kesilen payin %1 arttirilmasi (iki yilda 300 milyon tahmini gelir)
    + ozel emeklilik birikimlerine verginin %0,5 arttirilmasi (iki yilda 370 milyon euro tahmini gelir)
    + ozel dayanisma vergisi getirilmesi ve buradan planlanan tahmini gelirin 470 milyon eurosunun isçi kesimine yuklenmesi

    ozet geçmek gerekirse toplam 8 milyar euroluk tasarruf planinda 4,5 milyar euro tasarruf isçi ve emekli uzerinden elde ediliyor, zaten vergi kaldirmanin sorun oldugu isveren ve sermayedarlara dusen dayansima payi 3 milyar euro.

    ama tum bu tasarruflari insafli biçimde, insanlarin alim gucune fazla yuklenmeden ve uretimi (dolayisiyla gsmh'yi) oldugu seviyede tutabilecek sekilde yapmayi onerdiler. bu oneri avrupa ve imf tarafindan reddedildi.

    vaktiniz, ingilizceniz varsa suradan bakabilirsiniz oneriye:
    [http://s.kathimerini.gr/…ticle-files/protasi--2.pdf http://s.kathimerini.gr/…ticle-files/protasi--2.pdf]

    simdi ileri zekali ne is olursa yaparimci gençlige gore bunlar gominist ekonomi onerileri ve zaten o yuzden hiçbir geçerlilikleri yok. bana en çok tasarrufu isçi uzerinden yapmayi vaad eden bir komunist hatta sosyalist ekonomi plani gosterin lutfen. hayir biz o donemleri gormedik ama sermayenin bile az buçuk insafli davrandigi, uretime prim verilen bir donem vardi 1980'den once, ona komunizm falan degil, keynesyen ekonomi deniyordu. hani o liberal sistemin en buyuk refahi urettigi ve gelirleri gorece en adil dagittigi donem var ya, belki babalarimiz hatirlar. gidip bir sorun. keske syriza gerçekten komunist bir program gudup her seyi kamulastirasydi, yemin ederim burada belki bilincinde bile olmadan degirmenine su goturdugunuz sermayedarlarin suratini gormek isterdim. adamlar kemer sikmayi reddetmedi bile, sadece insaflica yapilmasi için imkanlari zorladi ve agababalar bunu bile kabul etmedi. komunist programlar çokmus, he ya...

    - yanlis 6: adamlar zorla euro'dan çikacaklar, avrupalilar her yolu denedi

    avrupa yunanistan'in bu az yukarida linkini verdigim planini reddederek bir darbe gerçeklestirmistir. bu plani kabul edip ekonominin dogrulmasini seyretme riskine girmek istemediler çunku ab'nin ekonomik doxa'lari disinda bir çozumun var olabilmesi bile onlari urkutuyor. bana biri sunu açiklayabilir mi mesela: bir sermayedar için en onemli unsur parasini geri almak degil midir? peki avrupa birligi ve imf neden paralarini kaybetmeyi bile goze aliyor fakat yunanistan'a baska çikis yolu imkani birakmamak ve kendi politikalarini dikte etmekte diretiyor? çunku sermayenin gordugu su: bugun 200 milyar kaybetmek, ileride sistemin surdurulebilir olmadigini anlayacagi için itibar etmeyecek 500 milyon vatandasin guvenini ve kayitsiz sartsiz biatini kaybetmek kadar tehlikleli degil onlar için. iste bu yuzden avrupa'nin amaci yunanistan'in dogrulmasi, avrupa'da kalmasi veya çikmasi, euro'ya devam etmesi veya etmemesi degil. avrupa'nin amaci diger ulkelerde çikabilecek podemos gibi olusumlarin yukselisini kirmak için syriza'yi kendi seçmeni onunde rezil etmek, onurunu kirmak ve onlari ikilemde birakmak:
    - çikin, hiçbir ortaginiz kalmasin, ekonomik kriz dolayisiyla popularite kaybedin;
    - kalin, dediklerinizi yapamadan kalin ve uzun vadede sozlerinizi tutamadiginiz için popularite kaybedin.

    oysa tarih, itibari ve onuru zedelenen, asagilanan halklarin nasil tehlikeli hale geldiklerini yeterince yazar. gorulen o ki sermayedarlar, o tehlikeyi bile gelecekteki yatirimlarini kaybetmeye tercih edecek kadar akli dengelerini yitirmis durumda.

    izlanda, arjantin gibi ulkeler herkese siktiri çekerek baska bir modelin mumkun oldugunu gosterdiler fakat onlarin ekonomileri yunanistan'inki gibi baska ulkelerde kayip yaratabilecek karmasiklikta degildi. iste yunanistan bugun baska bir modeli içeriden zorluyor, kor goze parmak sokuyor. yenilebilir ama bu yenilgiye sevinen zavallilarin bilmesi gereken sey: kazananlar arasinda onlar da olmayacak, sen ben olmayacagiz.

    havuz medyasindan hallice avrupa medyalari simdiden "yunanistan'in iflasi bize vatandas basi kaça mal olacak?" diye haber yapip korku salmaya basladiysa, bunun bir sebebi var. bunu anlayin. iki dakika size anlatilan masallardan, beyninize kazilan dogrulardan siyrilip bir dusunun. siz olsaniz bu dayatmaya evet der miydiniz diye.

    son olarak, piketty, stiglitz gibi yunanistan'in borcunu silin diyen dunyaca unlu ekonomistler salak, brussels solvay business school'daki bazi ekonomistler bile borcun sadece kagit ustunde degerlendirilen suni bir sey oldugunu soyleyebilecek kadar salak ama bir tek bizim eksiciler akilli. sermayedarin dilinden konusmak kotu...
  • yunanistanin su durumundan almanyayi, fransayi sorumlu tutanlara, onlari tefeci gibi gostererek duyunu umumiye cagrisimlari yapanlara (mesela gungor uras gibi ekonomi yazarlarina) bir sorum var: ab yunanistan'a zorla mi yuksek faizle borc veriyor?

    yunanistan hukumeti her ulkeden, yatirimcidan, piyasadan borc alma ozgurlugune sahip. e bakiyorsun piyasaya (senin benim gibi adamlar, yatirim bankalari), 10 yillik hazine bonosu icin yuzde 35 faizden assagisina vermiyorlar. normalde bu yuzde 5'ti. bu borclarin sigorta * primleri de ucmus vaziyette, cunku kimse odenebilecegine inanmiyor. hani anlik bir durum olsa spekulasyon deriz, komplo deriz, fakat rakamlar herkese aylardir acik, herkes hesabini kitabini risk analizini kendince yapabiliyor ve ayni sonuca ulasiyor: yunanistan'a para verilirse geri alinmaz.

    simdi troika (ab, imf, avrupa merkez bankasi) gelip diyor ki "halihazirdaki borclarini cevirmek icin sana bizim disimizda makul faizle para verecek kimse yok. e biz de salak degiliz, sana bu borcu ancak belli sartlar altinda veririz, hicbir yapisal degisiklige gitmezsen seneye ayni sorunu tekrar yasayacagiz"

    haksiz mi adamlar? yunanlilari "kan emici kapitalistler"den kurtarmak isteyeneniz varsa, beraber gidip alalim yunan hukumet bonosunu dusuk faizden, papandreu tesekkur mektubu yollar belki.

    troika salak degil, bu parayi ucuza veriyor cunku yunanistan'in arjantin gibi iflas etmesini ya da tek tarafli borc duzenlemesine (debt structuring, yani "bugun odemiyom lan param yok, yarin yarisini veririm, gerisini helal edersiniz artik" demek) gitmesini istemiyorlar. halihazirdaki borclarin yuzde 70'inin alacaklilari da yabancilar, cogunlugu ab'de. borc alacaginin otesinde, bu borclarin odenecegine inanip sigorta yapanlar da zarara girecek (gerci 2008 abd bankacilik krizinde oldugu kadar kotu bir cds etkisi olmayacak diye okudum)

    iflas veya tek tarafli yapilandirma yunanistan icin de iyi degil. bir kere, onca yildir sana finansman saglayan fransizin, almanin emegini calmis olman neyse de, borcun alacaklisi olan kendi vatandasini da sikmis oluyorsun. ikincisi acik devam ettiginden yeniden borclanman gerekecek. kim verir sana parayi? "kan emici kapitalistlerden" bikmis turk genci bir yere kadar yardim eder sonucta, onun da alacagini yaktin, affetmez.

    eurozonedan ciksan, bu fazladan bir masraf, ustune borclanma iyice pahali hale gelecek kur farki yuzunden. tek cozum -ve zaten eurozone'dan cikis nedeni- kendi parani basmak. e o paranin degeri basilan kagittan dusuk; yani kim gider euro alacagi varken, hababam basilan yunan parasini kabul eder? enflasyon firlayacak ve enflasyon dedigin de duz vergidir, herkesin cebindeki parayi ayni oranda eritir, o yuzden fakirler icin en kotu vergi turu.

    kaldi ki borç alamadigin için aynı reformların, kemer sikmalarin tillahini yapman gerekecek. bugünkü kesintilere antiemperyalizm, bagimsizlik ağzıyla karşı cikanlarin o politikaları destekleyeceklerine inanmak saflik olur.

    geriye kaliyor troikayla anlasmak. isin burasi beylik, sozde solcu soylemlerini iyice ironik kiliyor, zira tam da bu "kan emici" ab devletleri, kendi insanlarini korumak icin, tum borc yukunu ustlenmek yerine, bunu yunan hukumetine borc vermis olan ozel kurumlarla paylasmak istiyorlar, "ulan sizin isinizin icinde risk zaten var, yanlis adama borc verdiniz, simdi acisi bizden cikacak. onun yerine siz de yardimci olun, su borclarin sartlarini iyilestirin, garanti verin, vadeyi uzatin" diyorlar.

    avrupa merkez bankasiysa * diyor ki "ulan bunun tek tarafli borc yapilandirmasindan ne farki var? ozel sektoru zorlamak yerine kemer sikma politikasi + bizim ucuz kredi guvencemizle onlari daha gonullu bir sekilde yunanistana kredi vermeye davet etmemiz gerekir". o da hakli. yani aksi takdirde tek tarafli borc yapilandirmasini yunan hukumeti yerine, ab yapmis oluyor, kendi bankalarina, alacaklilarina "isinize gelirse" demis oluyorlar yunan hukumeti hesabina konusarak.

    imf ise dis aktor, ne ab ne de avrupa merkez bankasi onlarin olaya daha fazla hakim olmasini istiyor. sonucta bunlar gelismekte olan ulkelere yardim eden, abd'nin etkin oldugu bir fon; koskoca eurozone elin sikiyle gerdege girince hem siyasi hem de ekonomik acidan etkileri olacak.

    ve tabii yunanistan burada bir ornek teskil ediyor pigsin geri kalaninin (ispanya, portekiz, irlanda) benzer sorunlari icin. eger troika yunanistana fazla gevsek davranir, kendi vatandaslarini fazla siker, yahut ozel sektoru yardima zorlayacak kadar otoriter davranirsa, bu diger ulkelere ne mesaj yolluyor? "ne diye kemer sikma politikalariyla veya vergi artisiyla halkimi mutsuz edeyim, siyasi gelecegimi tehlikeye atayim, nasil olsa troika eurozone'u korumak icin bana iyi sartlarda para verecek, ha onlarin iscilerinin sirtindan gelmis bu para, ha bankalari zorlamislar ucuz kredi vermeye, bana ne?"

    simdi o ironiyi daha iyi anlamissinizdir: kan emici fransa, kendi halkini ve dolayli olarak yunan halkini, kan emici uluslararasi bankerlere karsi savunuyor. kan emici almanya, kan emici imf yoluyla kan emici abd'nin etkinliginin artmasina karsi. kan emici ab'nin vatandaslari vergilerinin daha da fazlasinin yunanistana gitmesine karsi; yunan'a sorsan almanya'nin oyunu, almana sorsan abd'nin oyunu, turk'e sorsan zaten hepsi siyonistlerin, israil'in oyunu. bankalar memnun degil, merkez bankasi memnun degil, hukumetler memnun degil, vatandas memnun degil. oyle bir tefecilik, oyle bir komplo. sozlukcu neyse de, gungor uras gibi yazarlar bunlari okuyamiyor mu, yoksa ben mi muhim bir seyler kaciriyorum?

    ****

    yunanistan, dogru duzgun reform yapana kadar ucuz paraya muhtac, bunu da bir tek troika vermeye gonullu. bunun sorumlusu salt hilekar politikacilar degil (ki kandirdiklari da yunan yatirimci kadar almani, fransizi. %12.5'luk butce acigini %3.5 olarak gosterip borc alabilmek buyuk basari), 20 yildir uzumu yerken bagini sormayan halktir. tembel deyince kizan arkadaslar yanlis istatistiklere bakiyorlar; sorun calisan yunanin az calismasinda degil, calisan nufusun oraninin az olusunda. calisabilecek her uc kisiden biri oturuyor. sorun, diger ikisinin de uretken olmamasinda. ortalama bir avrupaliya gore 1.5 kat daha az verimliler. zaten gsmh'nin yuzde 40'i kamu, devlet calisanlarinin orani fazla. bunlarin hepsi bir araya geldiginde ortaya cikan tablo basit: essek gibi calisan bir yunan azinlik, verimsiz koca bir ulkeyi subvanse etmek zorunda.

    "bu paralarin hepsi zenginlere gitti, yatirim olmadi" da tam tembel tepkisi. elbette boyle insanlar, sirketler var (goldman sachstan bahsetmistim daha once) ama bunlar yapisal sorunlarin yaninda devede kulak; sonucta gini katsayisinin degisimine (zengin fakir arasindaki ucurum) bakarak yahut yunan refah devletinin sosyal programlara olan harcamalarina bakarak bu gorus cokertilebilir. (yine gecmisten bir alinti: "gini endeksinin 33 oldugu bir ulkede (ab ortalamasi 31, turkiye 46) ne bicim bir gelir adaletsizligiymis, ne gizli sakli bir somuru duzeniymis de gsmh'nin %120'si kadar olan borcun ana sorumlusu bu hortumcularmis")

    benim acidigim ogrenciler. eski nesilin kabahatleri bunlara patladi, fazla kamu borcu olan ve ozellikle sosyal sigorta sistemini yenilemek zorunda olan her yerde oldugu gibi. ama onlar da yine ab vatandasi olarak sansli sayilirlar; cok sikisirlarsa basip giderler sinirin ote yanindaki bankalarda ise girerler, kendi kanlarini geri emerler.
hesabın var mı? giriş yap