• okuduğum dört sene boyunca, aşağıdaki gibi insanda kaçma duygusu uyandıran diyaloglar yaşamama sebep olmuş bölümdür kendisi. işbu diyalog, farklı zamanlarda, farklı mekanlarda, farklı insanlarla, onlarca kez tekrarlanmış olup; tek değişmeyen şey, diyaloğun içeriği ve soruların soruluş sırasıdır. belirtmem gereken başka bir konu ise, bu diyaloglarda, muhatabım olan kişilerin yüzde 93.27'sinin son derece yüzeysel ve samimiyetsiz tavırlarda bulunuyor olmalarıdır. yani sanki uzun süredir görmediğin bir kişiyi gördüğünde, illa bu muhabbeti yapmak zorundasın. gerçekten merak etmiyorsan sorma kardeşim:

    - ooo naber hacı? nerelerdesin? okuyo musun, bölüm ne?
    + amerikan kültürü ve edebiyatı okuyorum abi.
    - ne?! amerikan kültürü mü? napcaksın amerika'nın kültürünü okuyup ya? koskoca osmanlı kültürü varken? hem amerika'nın ne kültürü varmış? şerefsizler...
    + ehe ehe. abi işte öss puanı, tercih azlığı, kıl, tüy, mırın, kırın...
    - eee, ne olabiliyorsun orayı bitirince?
    + ya işte belirli bir meslek yetiştirmiyor. senin araştırmana bakar. şirketler, mirketler. belki dış işleri. öğretmen de olabilirsin formasyon alırsan.
    - ha öğretmen olabiliyor musun? iyi o zaman, iyi. öğretmenlik en rahat meslek. 3 ay tatili var, dersini bitirip eve gelirsin. bir de öğretmen bir eş buldun mu, tamam. öğretmen ol sen.
    + peki abi, o zaman sana iyi günler diliyorum ben. (gaçayım)
    - hadi koçum görüşürüz.

    işte böyleyken böyle. ha sonra ne oldu diye sorarsanız, artık mezunum ve öğretmenim. dört sene boyunca o kadar hava yaptım, "ben öğretmen olmam, hayallerim, ideallerim var" diye. noldu peki? tükürdüğümü yaladım. bak koçum, sen sen ol, büyük laf konuşma. büyüklerinin de sözünü dinle. ayrıca da öğretmenlik rahat meslek lan. 3 ay tatili var, dersini bitirip evine gidiyorsun. bir de öğretmen eş buldun mu...
  • "amerika'nın ne edebiyatı, ne kültürü var ki?" gibi bir serzeniş savurmanın biraz fazla yüzeysel kaçacağı bölümümüz. zirâ neredeyse 250 yıllık bir geçmişi olan ve bu kadar zamanda bütün dünyâya her şeyiyle egemenliğini kabûl ettirmiş bir ülkenin elbette bir târihi, en azından bunları nasıl gerçekleştirdiğiyle ilgili pek çok olay ve belge olacaktır mantıken. dolayısıyla edebiyatı da olacaktır. hele ki bu kadar heterojen bir toplum, tüm dünyâ kültür ve edebiyatlarından izler taşıyan bir kültür ve edebiyat gütmeyecek de kim güdecek? kaldı ki amerika'nın dış politikasına bakan 5 yaşında çocuk bile olayın yalnızca amerika birleşik devletleri'yle sınırlı kalmadığını görecektir. o yüzden amerikan kültürü ve edebiyatı, içinde sanat târihinden felsefeye, mitolôjiden uluslararası ilişkilere pek çok bilim dalından konular barındıran bir bölümdür. inanmayan gelip en azından birkaç derste kendi gözleriyle görebilir edebî zenginliği; zirâ o zenginlik senelerce gençliğimizi çürüttü (şaka, şaka!).

    amerika'nın ne kültürü var ki, diyenlerin % 90'ının bunu levi's'ını çekmiş bir biçimde, hamburger yerken, starbucks'tan çıkmazken, ve evanescence falan dinlerken yapması da ayrı bir ironi konusudur. tabii ki amerikan kültürü'nü özet olarak bile bunlara indirgemek hele de bölümün öğrencisi olarak ihânet olacaktır ama en azından dünyânın hâli hazırda tek süper gücü bu egemenliği, bu kültürel baskınlığı, bu yaptırım gücünü, bu süper güç rütbesini bu kadarcık sürede nasıl elde etti bunların hepimizi çok yakından ilgilendiren yanıtlarını bulmak için bile son derece önemli bir bölümdür ake.

    yine de büyük lâf ediyorum; yediğinden içtiğine, giydiğinden izlediğine, dinlediğinden okuduğuna, hattâ konuşma tarzına dek kendi kültüründen çok amerikan kültürü'ne âit nesnelerle haşır neşir olan yurdum insanı, "amerika'nın ne kültürü var?" diyebilecek belki de en son insandır.

    bölüm öğrencilerinin pek çoğunun iddia ediyorum ki "aman amerika'nın ne târihi var ki zâten, ingiliz dili ve edebiyatı okuyup binlerce yıllık târih okuyacağıma ya da mütercim tercümanlık okuyup delireceğime gider derslerden lop lop geçerim." biçiminde hayâllerle girip sonra da bir güzel babayı aldığı bölümdür. şahsen amerikan popüler kültürü'nün oldukça ilgimi çekmesinden sonra bu bölümü tercih etmemdeki ikinci neden buydu, ne yalan söyleyeyim.

    bu arada ne bölümün, ne de derslerinin amacı amerika'yı yağlayıp ballamaktır. bölüm öğretim elemanlarının da derdi başı, amerikan hayrânı olmak bir yana, bu ülkeye tamâmen tarafsız yaklaşmak ve madâlyonun, amerikan rüyâsı'nın, "demokrasi yalanı"nın öteki yüzünü göstermektir.

    târihten anladığı viyana kapılarına dayanmak, edebiyattan anladığı elif şafak, kültürden anladığı da müze gezmek olana ne desem boş elbette.
  • bolumle ilgili bircok huzunlu seyden en kotu olani da icinde okuyan ogrencilerin "ne veriyo ki olm bu bolum bize, bi bok degilsin, hicbi seyden anlamiyosun, mezun olunca bi tek amerikadan ingiltereden cakan elemanlar olucaz." yorumlari yapmasidir.

    hayir, su bolumde okudugum iki bucuk sene boyunca, ne "amerikanin da kulturu mu varmis"lar ne "ogretmen olursun iste iyi"ler bu kadar bozmadi moralimi. bolumle alakasi olmayan, icinde ne okutuldugundan habersiz insanlarin boyle yaklasmasina biraz sinirlensem de diyebilecek hicbir seyim yok. cunku oturup bu bolumun nasil da bir meslek kazandirmasi gerekmedigini, calismalarin nasil akademik boyutta oldugunu anlatmak zaman kaybi olacaktir.

    ancak bolumun icinde olan, derslere bir kere olsun katilmis, hele ki edebiyat okumanin ne anlama geldigini idrak edebilecek zeka seviyesinde olan bir insanin bilmeden sacma salak yorumlar yapan amcalardan hicbir farki olmamasi kadar huzunlu bir durum yok. ha ben derslerin yuzde doksanina devam etmeyen, zaten birkacinin sifati okutman olan cogu ogretmeni yeteneksiz bulan, kendi universitesinin * isleyesinden de insana saygisindan da zerre haz etmeyen bir insanim. ustune bir donem de kaldim capraz mapraz okuyorum. verilen metinlerin cogunu okumam, yazarlarin isimlerini karistirir bir kismini da unuturum. ve buna ragmen, katildigim derslerde ve hatta finallere calismaya calisirken bile, kendimi iyi hissedebiliyorum. bu bolume girerken neyle karsilasacagim konusunda asagi yukari bir fikrim vardi, edebiyat okumayi, bu ulkenin kosullarinda dort sene kafa patlatip mesleksiz ortada kalmayi goze almistim. evet bekledigimden biraz daha dusuk bir seviyeyle karsilastim, ancak bir gun bile yaptigim secimden pisman olmadim. hal boyleyken karsilastigim "ne oluyoruz ki simdi biz mezun olunca, sacma." laflari beni gercekten uzuyor ve insanlarin edebiyata bakis acisiyla alakali olan bu sorunu oturup mantikli konusarak cozmek imkansiza yakin.

    koskoca bir edebiyat fakultesini, mezun olunca meslek sahibi olunan birkac bolum haric, kaldirip kenara atan bu yaklasim her seyi kapatip gitmeye itiyor insani. butun bu tartismalarin da bir latin dilinden veya ispanyol dilinden bahsederken degil de amerikan kulturunden bahsederken cikmasi bambaska. kimse gidip de "ee sen ispanyolca ogrendin kulturlerini ogrendin nolcak simdi" demiyor, sanirim sebebi de kimsenin ispanyolca bilmemesi. ama ingilizce bilen, bir de hollywooddan ve mcdonalds'dan haberdar olan herkes amerika'nin icini disini biliyor sayiyor kendini.

    "dortyuzsenelikkulturabi. nesiniogreniceksin."
  • bolum ogrencilerinin derslerde dalga gectigi dusunulur disaridan bakan sınırlı bilgili insanlar tarafindan. bu insanlar okuduklari oyku, roman, oyun vs gibi metinlerin derinine inemediklerinden, bolum ogrencilelerinin ortaokul, lisedeki gibi "okudugumuzu anladik mi?" yaptiklarini dusunur. cunku onlar icin olay orgusu bir eser icindeki tek seydir. onlar icin romeo ve juliet sadece iki asiktir.

    ayni insanlar, bati medeniyetinin ve edebiyatinin kokeninin avrupa oldugunu bilmediklerinden bolumde avrupa ya da ingiliz edebiyati bilgisi verilmesini anlamazlar. evet, her edebiyat eseri biriciktir ve tek basina okunabilir, ancak istenilen sey anlamak ve incelemekse, onceden yazilan seyleri de bilmek gerekir. moliere'i anlamak icin plautus'u, shakespeare'in trajedilerini anlamak icin yunan trajedilerini, aristo'yu bilmek gerekir.

    en son seker portakali'ni okumus bu insanlar icin, incil ve yunan mitolojisi, misyonerlik icin ogretilmektedir.

    kultur denince aklina yoresel yemekler, orf adetler gelen bu insanlar icin, 500 yillik gecmisi olan bir toplumun, kulturu, sanati ve edebiyati zaten olamaz. kultur, sanat ve edebiya sahibi olmak icin asya'dan anadolu'ya gelmek, savasmak, kan dokmek gerekir.

    dunyanin en buyuk somurgecisi olan, bir zamanlar gunes batmayan imparatorluk olarak anilan ingiltere iyidir, ancak amerika kotudur. cunku herkes oyle oldugunu soylemektedir. zaten bu insanlar icin devlet politikasi neyse, o ulkenin insanlari da ayni sekilde dusunmektedir, cunku hic kuskusuz su an tc devletinin yaptigi her seyi onaylamaktadirlar. bu onyargisiz insanlar icin, foxnews'de yayinlanan istatistikler tamamen dogrudur, cunku su an populer soylem budur. 11 eylul'u sadece kapitalizmin simgesi iki kulenin yikilmasi ve birkac bin amerikalinin olmesi olarak dusunurler.

    ayni insanlar idollesmis figurleri onlarin ne yaptigini bilmeden cok severler.

    bu insanlara "turk kulturu ve edebiyati hakkinda ne biliyorsunuz?" seklinde sorulduklarinda verecekleri yanit olmamasina ragmen konusurlar. muhtemelen bu soruya da "sen ne demek istiyorsun?" diye yanit vererek saldirganliklarina devam edeceklerdir.

    edebiyat okumak, once onyargisiz olmak demektir.
  • bir eğitim kurumunda okumayı, bilgi edinmek ya da hayata karşı yeni bir perspektif kazanmak olarak değil de sadece ileride para kazandıracak bir iş bulmak öğretmen, mühendis olup evlenip çocuk yapıp ölmek olarak görenlerin anlayamayacağı yüzlerce bölümden bir tanesi.
  • kendisi turkiyede ilk olan ve yurtdısındaki universitelerde english literature, comparative literature gibi bolumlerin tam anlamıyla dengi olan bilgi universitesindeki karsılastırmalı edebiyat bölumunde de birinci sınıfta mythology okutuluyor.. bu bölümün amacı amerikanla ingilizi, yunanla italyanı, fransızla rus edebiyatını edebi, tarihi ve kulturel acıdan karsılastırmak ve yorumlamak olduguna gore, mythology egitimi verilmemesi dusunulemez..aynı konu amerikan kulturu icin de gecerlidir..iyi bir edebiyat yorumcusu olmak icin mythology altyapısı almak neredeyse bir zorunluluktur..tabi ki bunu bu bolumlerde okumayanlar anlamakta zorluk cekebilirler..bu dogrultuda kendilerine sorulmus ya da sorulacak olan binlerce anlamsız soruyu dusunup, amerikan kulturundeki arkadaslara yuksek sabır diliyorum..
    ps: ayrıca biz de sizler gibi muhabbet acıldıında muhendislik,avukatlık,mimarlık ya da doktorluk dısındakileri meslekten saymayan zavallılara bolumumuzun anlamını, onemini ya da amacını anlatmaktan bayıp bu davranıstan vazgectik..soranlara çöpçü olucaz diyoruz..:)
  • zavallı öğrencilerinin varlık amacını ömürleri boyunca savunmak zorunda kalacakları bölüm.
    etrafımdaki her bir insan evladının, ki bunların arasında profesöründen kapıcısına pek çok meslek grubundan
    temsilciler vardır, "ne okuyorsun?" sorusuna "amerikan kültürü ve edebiyatı" cevabını verdiğimde kendilerini sarfetmeye mecbur hissettikleri cümle "amerika'nın kültürü mü var?" ve benzerleri olmuştur. üstelik bu lafı ilk akıl edip söyleyenin kendileri olduğunu zanettiklerinden suratımdaki bezgin bakışa bir anlam veremeyip cümlelerini detaylandırmaya çalışmışlardır.
    bu detaylar kimi zaman "yemek kültürleri bile irlanda'dan alıntı" diyen makine mühendislerinin kimi zaman da "amerikalıların hepsi ingiliz" diyebilen psikologların ağızlarından dökülmüştür. bütün bu insanlar muhakkak ki sordukları soruya verebileceğim etkili bir cevap olduğunu düşünmemişlerdir. onlar kendilerinden son derece emindir ve sadece bu şaşılası süper entellektüelliklerini bir kez daha halk arasında sergilemek istemişlerdir.
    tutup da bir ülkenin kültürel yapısının ille de tek bir kaynaktan beslenmesi gerekmediğini, çoklu kültürel yapıların ve dolayısıyla bunlardan doğan edebi eserlerin varlığının yalnızca amerika ile sınırlı olmadığını fakat en gelişmiş örneğin burası olması sebebiyle dört koca yıl boyunca bir eğitim-öğretim kurumunun ders içeriklerini doldurabilecek çapta olduğunu falan anlatacak mecalim olmadı hiç, tembel bir insanım. hele hele bir kültürün varolduğunu kabul etmek ona bütün temelleri ve değişkenleriyle teslim olmak anlamına gelmez demeye falan kalkmadım, neme lazım. "bilimsel bir gerçeğin varlığını kabul etmekle onun doğrultusunda ilerlemek, ona sığınmak, onu desteklemek, onaylamak aynı şeyler değildir. siz elektronik postanın var olduğunu bilin, insanların bu yollla haberleştiğini bilin, karmaşık teknolojik yapılarını, sistemlerini değilse de en basit tarifiyle nasıl işlediğini bilin ama mektuplaşma geleneğini öldürdüğünü düşündüğünüz için kullanmayın. buna kimse çemkirmez. ama elektronik posta diye birşey yoktur, siz hayal görüyorsunuz diyecek kadar da budala olmayın. bunun bana bi zararı olmaz ama size yazık yani yoksa ben devam ederim elektronik postayla haberleşip haberleşmeme hakkımı saklı tutmaya." demek aklımdan geçmiştir, ama üşendim herhalde.
  • öğrencilerinden birinin beni çok güldürdüğü bölümdür bu. şimdi biz bi gün arkadaşla okul binasının merdivenlerinde oturmuş, geyik yapıyoruz. hemen arkamızda birkaç merdiven yukarda sürekli gülüşen bir grup var. solcu arkadaşlardan biri "kahrolsun amerika" tadında bir bildiri dağıtmakta. yanımıza gelip bana uzatıyor bir tane, ben de alıyorum. sonra arkamızdaki gruba ilerliyor, bir bildiri uzatıyor ve malum eleman beni benden alıyor:

    - ne uzatıyon onu bana beee, amerikan kültüründe okuyom ben.

    solcu arkadaş tepki dahi veremedi. küfür bile edemeyecek kadar dondu mu, yoksa elemanın bilinçli olmasından mı etkilendi bilemiyorum.
  • dtcf mezunuyum. okulda bu bölümün öğrencilerine gelip "amerika'nın kültürü mü varmış?" diye soran ve sonra fastfood dükkanına koşan embesillerin, abd yapımlı sinema filmlerinin afişlerinin basılı olduğu tişörtlerle gezen embesillerin arasında okudum.

    bu bölümde okuyan arkadaşlarımın sesi olmak için girdim bunu. tanrı aşkına bu klişe tepkileri ve bu bölümün öğrencilerinin yakasını bırakın. oh, yeah!
hesabın var mı? giriş yap