hesabın var mı? giriş yap

  • -(resme bakınız)
    büyük ölçüde okyanuslarla kaplı bir dünyada, bulutlarla dolu gökyüzü ve buzla kaplı bir kıtada, dünya aslında çok az suya sahiptir. dünya'nın suyu, büyük bir kayalık kürenin yanında küçük bir damla. tatlı su, çok daha küçük bir damladır.

    burada “suyun aynı miktarda kalması” ile kastedilenin üzerinde bazı belirsizlik var. yeryüzündeki su sürekli bir döngüden geçiyor. --coğrafyada öğrendiğin döngüyü kastetmiyorum - buharlaşma, çökme değil. --fotosentez ve metabolizmayı / oksidasyonu içeren döngüyü kastediyorum. büyük miktarlarda su, fotosentez ile sürekli olarak karbohidratlara dönüştürülür ve sonuçta bu karbonhidratlar, solunum veya diğer oksidasyon formlarında enerji için kullanıldığında tekrar suya dönüştürülür.

    --şimdi genel olarak, bu döngü su miktarını değiştirmiyor.
    fotosentezde çok büyük miktarlarda su yok edilmekte ve her zaman oksidasyon ile yaratılmakta, ancak net su miktarı önemli ölçüde değişmeyecektir. (--daha sonra gireceğim nedenler hariç.) yani bu argümandaki su miktarı kabaca, sabittir, fakat sudaki moleküller dizisi, yok edilen ve üretilen oranı ile sürekli olarak değişmektedir.

    ilk olarak mevsimler yüzünden, fotosentez kışın yaz aylarından çok daha büyük bir oranda gerçekleşirken, oksidasyon aynı kalıyor gibi görünebilir. aslında hayvanların ısınması için daha fazla enerjiye ihtiyaç duydukları ve bu nedenle daha fazla gıda maddelerini metabolize edebilecekleri için, hayvanlarda (insan dahil) metabolizmanın genel olarak artacağını düşünüyorum. böylece yaz aylarında toplam su miktarında kademeli bir artış olacak ve kış aylarında azalacak.

    denizdeki kimyasal tepkimeler ve tektonik plaka daldırma işlemi sürekli olarak dünya'nın mantosuna su taşırken, yanardağlar sürekli olarak tekrar yüzeylere su çıkarıyorlar. bu iki süreç arasındaki denge zaman içinde önemli ölçüde değişebilir.

    --dünyadaki tüm içten yanmalı otomobiller, fırınlar ve yangınlar da tüm hayvanlar gibi su üretir, insanlar dahil (bazı arkadaşlar, hayvanlar yazınca insanları konu dışı tutuyor) h2o (su) üretmek için, hidrokarbon yakıtların co2 ve oksijenin yanmasıyla olağan üstü miktarda su oluşuyor. çok miktarda su o2 ve h2 üretmek için doğal işlemlerle parçalanıyor.

    -gezegene isabet eden, su miktarını yavaş yavaş artıran, su taşıyan göktaşı yağmurları vardır. kuyruklu yıldızlar, meteorlar.

    ---su molekülleri, güneşten yayılan ultraviyole ışık nedeniyle üst atmosferde hidrojen ve oksijene ayrışırlar. bazı hidrojen atomları, dünya'nın yerçekimi alanından kaçmak için yeterli enerjiye sahiptir, böylece kaybolurlar. bu yavaş yavaş su miktarını azaltır.

    ancak bu akıların tümü, dünya üzerindeki toplam su miktarına göre küçüktür ve çoğu zıt yönlü işler. bu yüzden, jeolojik uzun zaman dilimlerine bakıldığında bile genel değişim önemsizdir.
    yani belirli bir noktada, yeryüzündeki su miktarı, bir süre öncesine göre az ya da çok olabilir.

    asıl sorun tatlı suda;
    yeryüzündeki suyun en büyük hareketi deniz ve kara arasındadır, bu da tatlı sudan deniz suyuna geçiştir ve bu insan ırkının en önemli korkusu olmalıdır. -- çünkü dünyamızda bulunan su kaynaklarının sadece % 3' ü tatlı sudur.

  • matematik bilmeyen suserları saptamamızı sağlayan dandik pizza dükkanları zinciri.

    bakın arkadaşlar temelden alıyorum 1>0, 2>1, 3>2,....... 32>30 .....

    yani neymiş "otuz dakikada pizzanızı getiriyoruz, getiremezsek pizzanız bizden." diyen bir kurum 32 dakikada getirdiği pizzayı ödemek zorundadır. bu kadar basit.

    şunu da not düşeyim kayda geçsin: son beş siparişimin hiçbirinde 45 dakikanın altında elime pizzam ulaşmadı. her seferinde aynı bahane "sistemdeki adresiniz yanlış görünüyor 10 dakikadır evinizi arıyorum." hemen laptop'u kapıp "bak güzel kardeşim bu site yemeksepeti.com size sipariş verdiğim site. bu da kayıtlı adresim. hata var mı? tarif açık mı? sorun benim adres kaydımda değil, sorun sizin bana abuk subuk promosyon postaları göndermek için adresimi eski haliyle kaydeden sisteminizde." dediğim zaman da ık mık deyip kaçıyorlar.

    yok iki dakkadan ne olurmuş, yok zart zurtmuş... 2 liradan ne olur her siparişi 2 lira eksik ödeyek mi?

  • önceleri türkmen göçebeleri yerleşik hayata geçen türklerden ayırmak için kullanıldı fakat sonra tüm göçebe topluluklar için kullanılır oldu..
    bugün ise zertüş'ün dediği gibi toros yöresindeki göçmenlere deniyor, bunlarda eski türk inanışlarından izler görülür (bkz: samanizm)

  • bir program için 20bin lira alıyordu, gözleri doluyordu, ağlıyordu nihat hoca. bu kadar mal insanı bir arada ilk kez görüyordu bu sene de yolunu buluyordu. şeklinde hikayeler anlatacak muhteremin marifeti.

  • başlığın tam hali "anne ve babanın 23 gün boyunca nusaybin'de sokağa çıkamaması" şeklinde olacaktı ama malum karakter sınırı.

    öncelikle, başlığı nasıl bir şekilde açacağımı bilemedim. anlam karmaşası yaratmış olabilirim. bunun için herkesten özür dilerim.

    umarım kimsenin anlamak zorunda kalmayacağı bir durum olarak kalır. umarım bunu anlamak zorunda kalmazsınız. umarım bu acıyı yaşamazsınız.

    23 koca gün!

    mardin valiliği tarafından nusaybin’de uygulanan sokağa çıkma yasağı 23. gününe girdi. bu süre zarfında anne ve babam evden çıkamadı. 23 gündür her allah'ın günü arayıp iyi olup olmadıklarını öğrenmeye çalışmaktan yoruldum. 23 gündür eve stokladıkları yiyeceklerle karınlarını doyurmaya çalışıyorlar. bu sabah konuştum annemle, iyiymiş. yemekleri varmış yeterince. komşumuz şehir dışına göç etti. tavuklarını anneme bırakmış. "her gün 2-3 yumurta çıkıyor kahvaltıda onları yiyoruz" diyor bana.

    bizimkiler şehir dışına çıkamadı. fakiriz biz evet. sadece bir evimiz var. hayatları boyunca yaptıkları tek birikim o ev. yalan olmasın babamın bir de arabası var.

    annem kapatıyor telefonu sonra. annemle uzun konuşmayı sevmem. çünkü telefonda sürekli ağlıyor. dayanamıyorum sözlük. dayanamıyorum annemin ağlamasına. babamı arıyorum. "baba nasılsın?" diyorum.
    iyiyim oğlum, paran var mı?
    var babacım, siz nasılsınız? işyeri ne durumda. (23 gündür kapalı ulan. ne soruyorsun?)
    ...

    sonra o da kapatıyor. oturuyorum masaya birkaç sigara yakıyorum. ciğerim yanıyor. yapamıyorum.

    lütfen yeter artık. savaşınız yerin dibine batsın. benim için savaşıyorsanız, savaşmayın. istemiyorum savaş falan.

    çocukluğumun geçtiği sokaklar hendeklerle dolu. ilk aşkımın elinden tuttuğum yollarda el yapımı patlayıcılar var. yaşadığımız evlerde insanlar ölüyor. bir asker geliyor nusaybin'e. daha önce hiç görmediği sokaklarda canını veriyor... atanamadı diye sırf parasız kalmamak için polis olan bir abi ölüyor.

    neden? ne için? kimin için?

    edit: kardeş olmadığımızı ve inşallah ölmemiz gerektiğini söyleyen insanlar var. üzülerek okuyorum. orda polis abi yazmıştım halbuki. o da insan. ona üzüldüğümü nasıl göstereyim sana, göstersem de nasıl anlayacaksın ki zaten. annem ve babam 50 yaşında insanlar. siyasetle ne işleri olur? olsalar da ölmek zorunda değil mi? pisliksiniz.

    nusaybin'de kalan herkes terörist değil mi? anne ve babam da öyle. tekrar söylüyorum. umarım bu durumu anlamak zorunda kalmazsınız.