hesabın var mı? giriş yap

  • american dream dediğimiz olguyu yerden yere vuran film. boş, umutsuz ve mutsuz bir hayattan kurtulup gerçekten yaşamak isteyen bir kadının hikayesi anlatılyor. senaryo basit görünse de çok derin ve çok vurucu. oyunculuk resmen konuşmuş bu filmde. leonardo di caprio ve kate winslet titanic'teki anlamsız ve donuk oyunculuklarından sonra, bu filmde karşılıklı döktürmüşler. herkesin dediği gibi, özellikle tartışma sahneleri müthiş. sam mendes, american beuty'den sonra yine american dream ve insan ilişkileri üzerine çok derinlikli bir film yapmış. filmin değerinin giderek daha fazla anlaşılacağı görüşündeyim. ayrıca artık sam mendes tapınılacak yönetmenler arasına kendini sokmayı başardı. filmde sade bir yönetmenlik tekniğini seçmiş ve oyunculukları öne çıkartmıştır kendisi. bu da, filme asıl havasını kazandırmıştır.

    --- spoiler ---

    demek ki neymiş? kadınlardan korkacaksın, hele kalbi kırılınlardan, ölesiye kaçacaksın.

    --- spoiler ---

  • şu sıralar yaşanan sıcak şöyle tarif edilebilir: klozet kapakları bile daha 2 dakika önce bir başkası oturuyormuşçasına ısınmış oluyor.
    ya da ben birinin kucağına oturup işedim bu sabah.
    hayırlısı.

  • kazıdayız. yaz vakti. 20 tane öğrenci, kazı evinde kalıyoruz. gündüz ne kadar yoğun çalışıyorsak, geceleri de aynı oranda içiyoruz. bozkırın ortasındaki kazı evinde, içki içmek için alternatifler belli... bazıları eski bir ilkokuldan bozma kazı evinin merdivenlerinde içiyor, bazıları bahçe duvarında, bazıları laboratuvarda, bazıları mutfakta.

    hepimiz rock dinliyoruz. kazıya iron maiden külliyatını getiren de var, teoman dinlerken kafa sallayıp kendisini metalci sayan da var. o sene, kazı uzadıkça uzadı. hoca "haftaya bitiriyoruz!" diyor, bir sonraki hafta, tekrar bir hafta uzatıyor kazıyı. yorgunluk artıyor. akşamları içerken neşelenenler, yavaştan hasrete düşüyor.

    çarşamba günleri izinliyiz. kazı evindeki müzik seti bozulmuş. sadece kasetçaları çalışıyor. birkaç kaset bakalım diye bir müzik markete giriyoruz arkadaşımla. raflarda, neşet ertaş'ın ondan fazla kasetinden oluşan best of serisi var.

    "neşet baba alsak iyi olur ama hangi birini alacağız!" diyorum.
    "para dayanmaz o kadar kasete." diyor arkadaşım.
    tezgahtar gençten bir eleman...
    "abi" diyor, "siz istediğiniz şarkıları seçin, ben size karışık bir kaset çekeyim."

    karışık kaset lafını duyunca yaşadığım nostaljiyi anlatamam. karışık kaset çekenlerin nesli tükendi sanıyordum ben. tarih öncesinden çıkagelen bir dinozora bakar gibi hayranlıkla bakıyorum kasetçiye. alıyoruz kağıdı kalemi...
    "çek baba bize bunları!" diyoruz.
    3 saat sonra uğrayıp alıyoruz kaseti.
    doksanlık, önlü arkalı neşet ertaş külliyatı.

    akşam kazı evindeyiz. diğerlerinden mutfağı bize bırakmalarını rica ediyoruz arkadaşla.
    "niye?" diyorlar.
    "biz neşet baba dinleyeceğiz." diyoruz.
    gülüyorlar bize.
    "sizin olsun mutfak.” diyorlar.

    ışıkları söndürüp kuruluyoruz mutfak masasına. biralarımızı açıp basıyoruz play tuşuna. uzatmayayım... iki saat içinde, kazı evindeki tüm öğrenciler yavaş yavaş toplanıyorlar mutfağa. kaseti birkaç defa dinledikten sonra, bir tarafın ilk şarkısı olan ah şu yalancı dünya'yı sürekli başa sararak tekrar tekrar dinlemeye başlıyoruz.

    iki kişi içmeye başladığımız mutfakta yirmi kişi oluyoruz.
    masaların üzerindeki boş bira şişelerinin üzerine mumlar dikiliyor.
    herkes teslim olmuş müziğe, kimse konuşmuyor.
    bazıları başını masaya dayamış, ağladığını göstermeden usulca ağlıyor.

    bozkırın çocuğu vuruyor sazın teline... o sazın teli, bozkırdaki çocukların yüreğine dokunuyor.

  • eğer doğruysa telefon numarası, nerede çalıştığı belli bir hayvan evladının marifetidir. kız yurtdışına çıkacağı için ertelemek zorunda kalmış keşke polise hemen haber verebilseydi. burdan yapabileceğimiz herhangi bir şey olup olmadığını merak ettiğim durumdur ayrıca. kızın sosyal medyada gezen mesajı ihbar kabul edilebiliyor mu gibi sorular doğurmuştur.

    evde yalnızken sipariş verildiğinde, hele bir de geç saate kalmışsanız karşıdaki adamın sizin hakkınızda kapılabileceği art niyetli düşünceler korkusunu hortlatmıştır ayrıca. aşağıdan kapı çaldığında asansörün gelmesine yakın kapının sürgüsünü açıyor, üç kat kilidi bire indiriyorum ki evde yalnız olup korktuğum anlaşılmasın. kapıyı açmadan da mutlaka yok seninki daha gelmez benimkidir falan diye sesleniyorum içeriye doğru. televizyonun sesini açıyorum vb. sırf bunun için iki menü ya da iki içecek söylediğim de oluyor. bunlar oluyor çünkü allah korusun başınıza bir iş gelse "gecenin o saatinde sipariş vererek herifi kapının önüne kadar getiren kız" olarak içten içe suçlanacağını da biliyorsun. hiç ama yemeksepeti, ama kurumsallık, adamlar çekinir falan diyemiyorum. bir şey olsa ailem şoku atlatınca bana o saatte sipariş vermenin risklerini anlatır, ya da konu komşu "gerçi gece gece ne gerek varmış" falan der biliyorum. böyle hizmetler kadın milleti için değil bizim memlekette galiba, biz çok yanlış geliyoruz.

  • asuman : eee? artık beni sevmiyorsun öyle mi ?

    mükremin : ya seni seviyorum da seni sevmeyi eskisi kadar sevemiyorum hani eskiden seni sevmenin birbirimizi sevmenin değişik gevrek bir tadı vardı seni güldürmenin lezzeti damağıma yerleşir orada mutlu mesut yaşardı. yani bir şey olduğu vakit ilk bunu koşayım gideyim asumana gideyim tarzı haberci telaşı olurdu.

    asuman : şimdi ne oldu peki ?

    mükremin : bilmiyorum asuman , bilmiyorum. kalbim bir kuyunun dibindeki bir suyun içinde nefes almaya çalışan bir gariban. yukarı tırmanmaya çalışıyor ama ne yapsın kuyunun duvarları düz. kuyunun duvarları ıslak.

  • bol alkol tuketilen gecenin sonunda sizmi$ erkek kankanin kicinda yumurta kirip ertesi gun kanka kuruyan yumurtayi farkedip anlam vemeye cali$irken :abi ya kusura bakma dun gece seninle fazla ileri gitmi$iz, oldu bi kere, bi sigara ister misin?...demek.

  • 2 taneyi ödediyse zaten ver de gideyim onu.

    10 tanenin parasını da reyiz mi istiyor yoksa?

  • yakın zamanda babayı alacak kız. ben de bir ara atraksiyon olsun diye bu işlere girdim de olmuyor, elalemin kezban dediği kızlar ilişki konusuda winner. ortalamadan sapmamak en iyisi.

    edit: muhtemelen alacağı en iyi cevap ''hayatımda senin gibi bir kız tanımadım ama olmaz yani ehehehe.'' falan olur. daha da kötüsü ''bir bok yedik bu hatunu başımıza sardık nasıl kurtulacağız acaba?'' diye düşünmesidir. ikisi de başıma geldi. hala samimiyet diye siksik yapıyorsunuz lan. her gün ağlıyordum, söyleyeyim de kurtulayım demiştim. neyse diğer erkekleri bilmiyorum ama türk erkeğinin çok büyük bir kısmı haymana davarı olduğu için kendisi kaybedecektir. baştan söyleyeyim.

    aşırı mutlu halimden edit 2: ne kadar saçma şeylere, olmadık insanlara üzülmüşüm alsjhdjskdjska ama siz yine de ilk adımı karşıdan beklemeye devam edin kızlar. böyle saçma sapan şeyleri bir tek ben yaşıyorum zannederdim ama her hafta istisnasız oylanan ve sözlük kızlarından mesaj aldığım yegane entrym. türk kadını cidden dertli bu konuda.

  • bir aziz yıldırım beyanatı:

    "şike soruşturmasının, o dönem başbakan olan recep tayyip erdoğan ile fenerbahçe camiasının ve diğer kulüplerin camialarını karşı karşıya getirmek amaçlı bir plan dahilinde gerçekleştirildiğinin öne sürüldüğü dilekçede, “başbakan ve hükümete yönelik olarak illegal yapının destekçisi medya mensupları tarafından başbakan'ı ve hükümeti hedef alan bir algı çalışması yapılmıştır” denildi."

    http://www.hurriyet.com.tr/sondakika/27821741.asp

    bir fenerbahçeli olarak diyorum ki yazıklar olsun, yeter.

  • spor yatirimlari ve takimlarin uzerindeki etkileri muhtesem derecede basarili, enerji icecegi firmasi.

    formula 1'de inanilmaz bir basarilari var. yillarca sampiyon olmus bir takimlari var. su an scuderia ferrari ve mercedes ile birlikte en baskin 3 takimdan biri red bull ve ustelik bir de scuderia toro rosso var.

    bugun 2019 rusya gp'yi sunarken serhan acar su anda yarisan pilotlarin cogunun red bull'un akademisinden geldigini belirtti. sanirim 8 yarisci vardi saydigi isimler arasinda, ki inanilmaz yuksek bir oran bu.

    red bull salzburg, rb leipzig, new york red bulls ise en basta gelen futbol kulupleri. hem de oyle "takimi alalim, ismimizi verelim, sonra da ne yaparlarsa yapsinlar" gibi bir yaklasimlari da yok. ozellikle salzburg muhtesem bir proje oldu resmen.

    oyuncu bonservislerine odenen ve satisindan alinan bonservisler euro cinsinden soyle;

    naby keita -> 1.5m - 24m
    sadio mane -> 4m - 23m
    amadou haidara -> 800k - 19m
    duje caleta-car -> 0 - 19m
    munnas dabur -> 5m - 17m
    diadie samassekou -> 0 - 12m
    kevin kampl -> 3m - 12m
    valentino lazaro -> altyapi - 10.5m
    xaver schlager -> altyapi - 15m
    stefan lainer -> altyapi 12.5m
    valon berisha -> 2.8m - 7.6m

    bu arada bonservis odenen oyunculardan biri haric tamami 21 yas ve altindaki oyuncular ve ustelik cogu da 18 - 19 yasinda. biri haric dedigimin de yasi 24.

    reklam politikalari sayesinde "adrenalin" iceren sporlarin ya da gosterilerin artik ilk akla gelen ismi oldu sirket. ornek olarak bir kac yil once tum dunyanin canli yayinda izledigi felix baumgartner'in kiyafetine bakilabilir.

    bunlarin disinda da e-spor, nascar, motor sporlari ve yelken gibi pek cok spor dalinda yine takimlari/sponsorluklari bulunuyor. bir icecek markasi olarak baslayip, dogru bir politika ve basari ile bu kadar iyi bir sekilde isimlerinden soz ettirmeleri gercekten cok buyuk bir is.