hesabın var mı? giriş yap

  • niye sıçayım ya hu!

    kendisini mutlu edecekse yapacağım yemek, midesinde güller açacaksa, ellerimle börekler açarım, sebzenin en tazesini bulmak için semt pazarlarında adım adım gezerim, gittiğim yörelerden memleketine has baharatlar, soslar alırım güzelleştirecek diye salatalarımızı, hatta tavuk yetiştirir yımırtlatırım kahvaltısında proteini orgaaaanik alsın diye... ha bunları kalbine girmek için yapmam girdiğim kalp mutlu olsun diye yaparım. sıçılacak bişi varsa feminist söylemlerinizdir der geçerim.

  • beni bu tiplerle aynı ülkede yaşamaya muhtaç eden -başta adnan menderes olmak üzere- herkesin allah belasını versin. rezalet ya. gençliğimi, gençliğimizi, hayallerimizi sikip atan bu tipler işte...

  • bir ögrencim yaklaşık 20 gün önce trafik kazasında babasını kaybetti.
    henuz 4 yaşinda..
    baba sevgisine en çok ihtiyaç duyduğü yaşta..
    şu sıralar olayın pek farkinda değil fakat yıllar gectikçe babasının eksikliğini derinden hissedeceğini bilmek beni çok üzüyor..
    üniversiteden mezuniyetinde kep atarken babasını aramayacak gözleri.
    dügününde babası ile karşilikli oynayamayacak.
    allah babasız herkese sabır versin..
    ve eşini kaybeden herkese..
    bir şairin de dediği gibi; insan babası ölünce büyüyor.
    ama ben 4 yaşindaki öğencimin büyümesini hiç istemiyorum..

  • uefa ekşi sözlük ve twitter'da ki hesaplamalar ve görüşleri göz önünde bulundurarak işin içinden çıkamamış ve ülkelere kendi aranızda anlaşıp oynayın demiştir. 7 ülke estonya ile karşılaşmak isteyince uefa ''vay ibneler'' demiş ve estonya'yı direk olarak finallere göndermiştir.

    tallinn meydanı karnaval alanı gibi şu an.

  • son şampiyon ve bu turnuvada da 90 sayı ortalama ile oynayan ispanya'yı son 2 dakikayı saymazsak 65-67 bandında tutup, gerginlikten reklam panolarını devirtecek hale getirmişiz, millet hala gıy gıy yapıyor.

    kadroda cedi osman hariç geçen sezon 20 dakikadan fazla süre alan bir oyuncu yok. cedi'nin süreleri de iş avrupa'ya gelince 20 dakikanın altına inmiş. turnuva boyunca cedi'den sonra eline baktığımız furkan korkmaz da 12 dakika süre almış. daha anlaşılır biçimde, obradoviç'in f4'de toplam 1.5 dakika süre verdiği melih mahmutoğlu, ispanya karşısındaki ana hücum silahlarımızdan biriydi. yani ispanya'yı aslında yenebileceğimizi ama ufuk hoca yüzünden yenildiğimizi falan zannediyorsanız diye söylüyorum. kafanızda kadro kalitesi açısından belki bir şeyler canlanır. canlanmıyorsa da fazla zorlamayın zaten.

    ezberlemişler bir okben ve ege arar'ı, bunlar niye yok diye sorup duruyorlar. niye yok diye sordukları okben geçen sezonu daçka'da 1 sayı 1 ribaund 1 asist ile bitirmiş. sanki kadroda olsa marc gasol'ün içinden geçecekti. erkan'ın yerine okben'i, barış'ın yerine de ege'yi alsak tam olarak ne olacağını umuyorsunuz merak ediyorum. yine grupta 2 galibiyet alıp ispanya'ya elenecektik.

    ömer, ersan ve bobby olsa muhtemelen ispanya'dan kaçacak galibiyeti alır, belki hırvatistanı da zorlar, en fazla bir tur daha gidebilirdik. bu isimler dışında kadroda kim olsa senaryo bundan farklı olmayacaktı. ufuk sarıca da zaman zaman olmadık hatalar yaptı ama o hatalar da olmasa şimdi şuradaydık, buradaydık diyebileceğimiz durumlar söz konusu değil. bunlar da kendisine tecrübe olarak kaldı.

    takdir etmeyi ve kabullenmeyi öğrenemedik bir türlü. oyuncu havuzu çok dar, kadro kalitemiz bu ve yapabileceğimiz bu kadardı. yenildiğimiz maçlarda bile 3. çeyreklerde havlu atmadık. hepsinde sonuna kadar mücadele ettik ve ispanya dahil hiçbir takıma teslim olmadık. cedi ve furkan henüz çok genç olmalarına rağmen inanılmaz sorumluluk aldılar. iki şut kaçınca korkmadan, elleri titremeden üçüncüyü de kaldırıp attılar. al sana mis gibi turnuva kazanımı işte.

    ''yenebileceğimiz takımları yendik'' eleştirisi zaten yalnızca bu coğrafyaya has. yenebileceğimiz takımlara yenilebilirdik de veya 3. çeyrekte havlu atıp 20'den fazla fark da yiyebilirdik. cedi ve furkan'a sorumluluk ağır gelebilirdi. melih özgüvensiz bir şekilde titrek ellerle şut atabilirdi. semih yine 0 konsantrasyon ile sahada gezinebilirdi. ama öyle olmadı. ispanyollara tırnak yedirttik. bu mücadele, gurur duymak ve alkışlamak için yeterli. şahsım adına hepsiyle gurur duyuyorum.

    bir de tabi ufuk sarıca dahil hiç kimse yabancı sınırı olduğu için oyuncu yetiştiremiyoruz diye söylenmedi.
    eski oyuncular twitter'dan ''yabancı kuralı türk basketboluna zarar veriyor. acilen kaldırılmalı'' diye yazıp çizmedi. kimse prim konuşmadı.
    nasılsa yeniliriz deyip maçı bırakmadı hiçbir oyuncu.
    yenildiğimiz maçlardan sonra hiç kimse bu forma için ölürüm, ver mehteri şuradan diye ucuz milliyetçilik yapmadı.çünkü zaten hepsi sahada o formaya ne kadar değer verdiklerini mücadeleleri ile göstermişlerdi.

    sonra da nesiyle gurur duyacakmışım. bunlarla gurur duyuyorum işte. bu yüzden destekliyorum. bu yüzden elenmemizin ardından salondan yuhalamalar değil alkışlar yükseliyor. bu yüzden ''milli takıma gasol şoku! manyak fark yedik!'' başlıkları yerine ''teşekkürler 12 dev adam'' manşetleri atılıyor.

    şahsım adına teşekkürler. izlemek büyük keyifti. daha iyisini de yapabiliriz. yapacağız da.

  • hava soğuktur...
    sen de küçük olmalısın.
    baban,annen yanında.
    ne derdin var ne kederin.
    belki de içerde yer yatağında yatıyorsundur he?
    akşam fındık falan konmuştur sobanın üstüne.
    o soba seni ısıtsın diye çalışan baban,oturmuş çay içiyordur.o kadar da keyif yapsın değil mi?
    sonra ışıklar söner,
    tavanda kırmızı bir gölge...
    sobadan gelen çıtpıt sesler...
    annen yatmamıştır daha.sobanın içindeki odunun,kömürün tamamen yanmasını bekler.
    belki de yanına uzanır.
    mutlusundur işte.
    huzurlusundur.
    büyüyünce,o günleri bu kadar çok özleyeceğini hiç düşünmemişindir.
    sobadan yansıyan ateşin kırmızısı,yerini kömürün rengine bırakır büyüdükçe.
    üzülürsün.

  • artık son olarak hükümetten beklediğim hamle.

    adam nerden nereye amk! git gide düşüyor. 1 ay sonra elinde kitaplar ankara üniversitesi hukuk fakültesi 3.sınıfa başlamazsa şaşırmayalım. 1 yıl sonra da ana rahmine gönderilebilir. ancak bu ana rahmi konusunda pek emin değilim yani düşününce şimdi bilemedim şimdi...

    michael j. fox bıyıklarına, benjamin button karpuz göbeğine kurban olsun tatlım benim, üzülme bu günlerde geçecek!

  • kendi evlerinde nedense hiçbir sıkıntı yaşamayan arkadaşlar, yurda gidince ayilip bayılmaya başlıyorlar.

    sebebi ne? sevgilisiyle kavga etmiş, "bak ben ne kadar üzüldüm de hastaneye kaldırıldım" diye story paylaşacak.. babasının evinde yapamaz bu hareketleri...

  • `1976 yılı haziran ayında cumhuriyet savcılığından hakimliğe geçmiştim. çaycuma'ya tayin olmuştum. adli tatilden önce göreve başlamıştım. her yeni atananlar gibi adli tatilde nöbetçi kalacaktım. hukuk hakimi arkadaş tatile çıkacaktı. adli tatilde asliye hukuk davalarına çok az bakılır. kadastro davaları adli tatilde görülürdü. bana " iki dava var,ikisi de kararlık." dedi. kadastro davalarını hiç bilmiyorum.ne yapacağım dedim. "davanın kabulüne karar ver,ben tatilden dönünce gerekçesini yazarım" dedi.o kadar süre karar bekler mi,taraflar kararı temyiz edecekler diye itiraz edecek oldum. "bizim mahkemelerde temyiz süresi kararın tebliğinden itibaren başlar,merak etme " diyerek yatıştırdı beni.
    derken günü geldi ,o iki davanın duruşmasını yapıp " davanın kabülüne" karar verdim.adli tatil bitti. hukuk hakimi arkadaşa " kararları verdim gerekçelerini yaz" dediğimde "kararı sen verdin arkadaş,sorumluluk senin kararları gerekçeleri ile senin yazman gerekir" deyip kestirip attı. kadastro davaları uzmanlık işi.ben savcılıktan yeni geçmişim hakimliğe .ceza davası olsa kolay. ama bu davalar öyle değil. meğer arkadaşım bana şaka yapıyormuş. kararları gerekçesi ile yazdı. kararlar temyiz edildi.
    aradan epey bir zaman geçti. çevreye,arkadaşlara,davalara alıştım. asliye ceza mahkemesi duruşmalarını bitirmiş çay içiyordum odamda.hukuk hakimi arkadaşım uğradı. "gözün aydın" dedi. ne için dedim." kararların tasdik geldi" dedi. hangi kararlar dedim." kadastro kararların" deyince hatırladım.kararları yazan o idi ama ben imzaladığım için kararlar benim oluyordu.
    "yalnız nasıl oluyor 9 kiloluk bir dosyayı 14 ayda inceleyip karar verebiliyor yargıtay anlamadım " dedi. bu defa şaşıran ben oldum ; karar sırasında normal dosyalar vardı.aşırı hacimli dosya görmemiştim. ben o kadar kalın bir dosya filan görmedim dedim. "dosyanın büyük kısmı bir çuvalda duruyor,sadece duruşma tutanaklarını ayrı bir dosyaya koymuştuk,taraflar ve vekilleri durumu biliyor" diye cevapladı. merak ettim.yargıtaydan dönen dosyayı gördüm.gerçekten bir çuval dolusu evrak vardı içinde. yargıtayın onama kararını gösterdi arkadaş. o arada eski yazı (arapça harfler) ile yazılmış bir takrir notu düştü.demek ki dosyayı yaşlı bir yargıtay üyesi incelemiş. medeni kanunun kabulünden (1926) önce ölenlerin mirası eski yasaya göre çözüldüğünden (o tarihte bu tür davalar vardı elimizde) eski yazıyı bilen bilirkişimize (müftü) müracaat gerekti. bilirkişi eski harfle yazılmış notu okudu : "dosya çok hacimli,tasdikten başka çare yoktur"