hesabın var mı? giriş yap

  • nasıl ki bir insana telefon numaranızı vermek ona size günün her saatinde ulaşma hakkını tanımıyorsa onun günlük hayattaki rutinlerini takip etme olanağını da tanımaz.

  • adamin biri sinemaya gider. tam sinemada film baslarken önüne saçini kazitmis biri oturur ve sinemanin isiklari bu saçini kazitmis adamin kafasina vurur... arkasindaki adam bir turlu filmi izleyemez. adam içinden "sunun ensesine bi tane yapistirayim" der sonra "oglum adam iri yari... ellese bile beni parçalar" diyip vazgeçerken yanina temel oturur..
    adam temel'e donup "su kafasini kazitmis adamin ensesine bi tane vur sana 5 milyon verecem" der.
    temel de dayanamaz adamin ensesine bi tane yapistirir ve devam eder "ulan hasan sen burada miydin" der. adam donup ;
    "ne hasani kardesim" der
    temel de "pardon kardesim karistirdim" der ve adam onune donunce 5 milyonunu alir.
    adam dayanamaz ve temel'e donup "kardes bi tane daha yapistir sana 10 milyon verecem" der.
    temel bi tane daha adamin ensesine vurur ve ilave eder "hasan sensin be yeme beni"
    adam donup "hasan degilim kardesim be " diyip on koltuklardan birine oturur. temel'in yanindaki adam artik filmi birakip bu kafasini kazitan adami aramaya baslar ve bulur hemen temel'e donup "bak kardesim iste oraya oturmus. git ensesine bi tane daha vur sana cebimdeki tüm parayi verecem" der.
    temel hemen kafasini kazitmis adamin arkasina geçip ensesine bi tane yapistirip
    "ulan hasan burda miydin, ben de yarim saattir arkadaki adami sen sanip ensesine vuruyorum"

  • şu an sunumunu hayretler içerisinde izlediğim yeni bir dünya.

    kesinlikle teknolojiye cep telefonu kadar yön verecek.

    eğer söylenilen görüntü kalitesini sağlayabiliyorsa size tam olarak şunları sunuyor; kişisel sinema salonu, kişisel oyun salonu, kişisel ofis ve bekar odası :)

    etkinlikten aklımda kalan önemli özellikler şu şekilde:

    - cihaz ile ilgili şu tanımlama çok iddialı; eğer yeni nesil 4k bir tv ve yeni nesil bir ses sitemi satın aldıysanız henüz vision pro'nun kapasitesine yaklaşamadınız bile. bunu apple söylüyor.

    - içerisinde 5k iki adet ekran yer alıyor. şöyle düşünün akıllı saat ekranı büyüklüğünde bir panele 23 milyon pixel sığdırmışlar.

    - gözlük ile kullanım desteği yok anladığım kadarıyla. (bkz: carl zeiss) tarafından üretilecek olan kişiye özel lens vision pro içerisine takılabilecek ve bu sayede gözlüksüz kullanılabilecek. bu konuda fazla detay verilmedi.

    - cihaz biraz kaba görünüyor ancak gözlemlediğim kadarıyla hacminin yarısından fazlası konfor bileşenleri için kullanılmış. uzun süre yormadan kullanılabilmesi için malzeme biliminden sonuna kadar faydalanılmış.

    - bence en can alıcı özelliklerinden birisi şu; cihaza yüzünüzü tanıtıyorsunuz ve sizin 3 boyutlu modeliniz oluşturuluyor. bu sayede cihazı kullanırken görüntülü görüşme yapabiliyorsunuz. yani karşı taraf sizi değil de sizin gerçekçi bir animasyonunuzu görüyor.

    - tıpkı faceid benzeri yeni bir teknoloji ile güvenlik sağlanmış o da retinaid. gözlüğü taktığınızda retina taraması yaparak cihaz aktif oluyor, müthiş.

    - m2 ve yeni (bkz: apple r1) chip ile kullanıma sunuluyor. işletim sistemi işlerini m2, cihaza özgü diğer fonksiyonları ise r1 üstlenecek sanırım.

    - yine çok iddialı bir özellik ses konusu. kulaklık takmadan, cihazın sap kısmına yerleştirilmiş mini ses sistemleri ile içinde bulunduğunuz ortamın şekline göre bir ses tecrübesi sunuyormuş.

    - cihaz aslında bir vr + ar gözlük. bulunulan ortama dijital özellikler eklemek amacı. yani salonunuzun karşı duvarına sinema ekranı, sol duvarına uygulamalar ekleyerek çok sayıda monitörünüz varmış gibi kullanabiliyorsunuz. elinizde 5k bir ekran var ve kafanızı çevirdiğiniz her bir yönde onlarca 5k monitör varmış gibi bir dünya yaratıyor.

    - cihazı kullanırken yanınıza birisi gelirse o kişiyi görebiliyorsunuz. iç ve dış kameralar yardımıyla dışarıya sizin gözlerinizi yansıtıyor, içeriye de ortamın görüntüsünü aktarıyor. dışarıdan bakan birisi gözlerinizi görebiliyor ancak ne yaptığınızı ve ne izlediğinizi asla bilemiyor. sadece renkli ışıklar görebiliyor.

    - cihazı taktığınızda ios benzeri bir ekran sizi karşılıyor. göz hareketleriniz fare (imleç) görevi görüyor. tıklama vb işlemler için parmak hareketlerinizi takip ediyor. cihazda çok fazla kamera ve sensör mevcut. ayrıca harici klavye de kullanabiliyorsunuz.

    - inovasyon diyebileceğim bir özellik şu; macbook'a bağladığınızda macbook ekranı gözlüğe aktarılıyor ve gözlükte dilediğiniz kadar yan ekran oluşturabiliyorsunuz. macbook klavyesi ile işlemlerinizi. gerçekleştirebiliyorsunuz.

    - cihaz mevcut ortamı arkaplan olarak kullanabiliyor veya hazır sahnelerden bir arkaplan seçebiliyorsunuz. işte bu arkaplanlar ileride binlerce olacak ve o an canınız nerede olmak isterse orada üssünüzü kuracaksınız. sinema salonunda film izlemek, stadyumda maç izlemek veya uzayda her bir gezegene farklı birşey yansıtmak. teknolojinin en çok da bu yönde gelişeceğini düşünüyorum.

    - 3 boyutlu video izleme imkanı sunuyor. hatta dahili kamerası ile 3 boyutlu video çekip daha sonra izlerken hala o ortamdaymışsınız hissi yaratabiliyor.

    - cihaz dahili bir bataryaya sahip değil. o gördüğünüz kordon harici bir bataryaya bağlı.
    bu sayede yaklaşık 2 saat kullanılabiliyor. tüm gün kullanmak için bir adaptöre bağlamak gerekiyor.

    - 2024 başında abd mağazalarında satışa sunulacakmış. 2024 sonuna kadar farklı ülkelerde de satışı yapılacakmış.

    kişisel yorumum şudur; bugün herhangi bir cihaz tanıtılmadı yepyeni bir dünya tanıtıldı. farklı şirketlerle yapılacak işbirlikleri ve yazılımcıların geliştireceği uygulamalar bu dünyayı bambaşka bir boyuta taşıyacak. ve şunu net söyleyebilirim ki bu zamana kadar tanıtılın herhangi bir teknoloji ürününün ilk versiyonunun bu kadar ileri seviye bir teknoloji barındırdığını hatırlamıyorum. ilerideki versiyonlarını hayal dahi edemiyorum.

  • 75-80 yaslarinda bir "dede"nin nişantaşı'nda kaldırımda şaşkınlıkla etrafa bakışı, ayaklarının dibinde 2 file portakal, biri patlamış ve kaldırıma saçılmış...bastonuyla portakalları kendine doğru yuvalarması, yanindan solaryum karası bir kadının hayret ve şaşkınlıkla, portakallardan birinin üstünden atlaması, hemen sonra portakal değip de pisletti mi acaba diye beyaz topuklu çizmelerine bakması ve hızla uzaklaşması... dedenin şaşkın yüzünün asılması, ve buna daha fazla dayanamayıp kırmızı ışıkta duran ve içinden olayların izlendiği dolmuşu terk etmek, dedeye doğru yürümek...

    bir gün kadiköy - beşiktaş vapurunda bir evsizi göze kestirmek, uzaktan izlemek, elinde kocaman ağzına kadar dolu büyük boy bir çöp torbası olduğunu görmek, geminin kıç tarafına yöneldiginde martılara ekmek getirmiş olduğunu fark etmek, insanların ondan uzaklaşması, içeri girmesi, belki kaçması, korkması...sonra yanına gitmek, dönüp "sen de atmak ister misin?" demesi... koluna girmek...birlikte dakikalar geçirmek...onun bir seylerin "daha fazlasi" olduğunu idrak etmek...

    kalamışta sokak aralarında akordeon çalan gencecik bir çocugun, 3-5 hafta üstüste aynı sokağa gelişi, apartmanlardan para atanlar oldukça, onların evlerinin altında daha uzunca kalarak boşnak veya rus ezgileri çalması, 1 hafta kadar sonra artık gelmediğini fark etmek...

    5 yaşında bir çocugun kendinin 5 katı yaşında birine "ne güzel olurdu sen çocuk olsan" demesi...

    karganın tekini çatıdaki su birikmiş olukta, gagasıyla çevirmek suretiyle, ekmeğin iki tarafını da ıslatırken yakalamak...

  • iskoç komedyen daniel sloss, jigsaw adlı şovunda, toplumun "yalnızsan eksiksin, ruh eşini bulmak zorundasın" baskısına şu sözlerle karşı çıkıyor:

    "aranızda, benim gibi 26 yaşında birinin, aşk ve ilişkilerden bahsetmesini dinleyen daha olgun seyirciler olduğunu biliyorum. muhtemelen diyorlar ki;
    'daniel, çok gençsin, çok safsın, çok alaycısın. biliyorum tatlım, çünkü senin gibiydim. senin yaşındayken aynı şeye inanırdım. kesinlikle aşk diye bir şey yoktur derdim. sonra 'o'nunla tanıştım. o zamandan beri beraberiz. uzun bir yolculuktu, zordu ama sevdiğimiz için çabaladık. çünkü yanıldığın şey bu, daniel. emek ve çaba gerekli ama buna değer. anlıyorum daniel, neden böyle hissediyorsun biliyorum ama bir gün gerçek aşkı bulacaksın ve bulman için sabırsızlanıyorum.'
    eğer böyle hissediyorsanız, umarım haklısınızdır. birinin kocası olmak istiyorum, baba olmayı her şeyden çok istiyorum. çünkü eğer haklı değilseniz, eğer yanılıyorsanız; diğer bir olasılık şu: benim yaşımdayken yalnız kalmaktan öyle korkmuşsunuz ki, kendinizi birini sevmeye zorlamışsınız."

    "dünyada 7.5 milyar insan var ve siz ruh eşinizi yaşadığınız yerden 30 km ötede mi buldunuz? bana fazla büyük bir tesadüf gibi geldi!"

    "içtenlikle söylüyorum, dünyadaki ve dolayısıyla bu salondaki ilişkilerin yüzde 80'i palavra. bazıları, yalnız kalmayı öğrenmek için hiç zaman harcamamış, kendilerini nasıl seveceklerini öğrenmemiş, böylece bu görevi başkasına vermiş."

    "evliliklerin yüzde 55'i boşanma ile sona eriyor. 30 yaşından önce başlayan ilişkilerin de yüzde 99'u bitiyor. bunlar ameliyat istatistiği olsa kimse bu riske girmezdi.
    ...aşkı bulmak imkansızdır, demiyorum. tek söylediğim, istatiksel olarak bulamadığınız."

    sloss, kendisini sevmeden; tabiri caizse kendi ruhunu bulamadan ruh eşini bulamadığına takılan insanlar için de şu şekilde tavsiye veriyor:

    "bir başkasının sizi sevmesine izin vermeden önce kendinizi sevmeyi öğrenmelisiniz. işte bu. bekar olmak, yalnız olmak yanlış değil. biriyle çıkmaya başlamadan önce kim olduğunuzu bulmak için kendinize zaman ayırmak yanlış değil, çünkü kim olduğunu bilmezsen sahip olduklarını nasıl gösterirsin?"

    "kendinizin sadece yüzde 20'sini severseniz, biri gelip sizin yüzde 30'unuzu sevebilir. 'vay bu çok fazla' dersiniz. ama tam anlamıyla yarıdan azdır. kendinizi yüzde yüz severseniz, size aşık olan birinin sizi özel hissettirmek için gerekenden fazlasını yapması gerekir."

    son olarak, sevdiğim bir cümlesini bırakayım:
    "hayatta yapabileceğiniz en kötü şey, onu yanlış insanla geçirmektir."

    (daniel sloss, bu şovu 2018 yılında yapmış. eğer adamın güncel ilişki durumunu merak ediyorsanız hemen söyleyeyim; geçtiğimiz ay diz çökerek sevgilisine evlenme teklifi etti.)*

  • hani 15 temmuz birlik beraberlik günüydü? tüm o yuhalayanlar türkiye cumhuriyeti'nin milli bayramının ruhuna zeval vermiş, türkiye cumhuriyeti'nin belediye başkanına saygısızlık etmiştir.

  • bir arena polis baskını:

    polis fuhuş yapıldıgı iddia edilen bir eve baskın yapıyor. ev travesti kardeşlerimizle dolu. ince bir ses duyuluyor:

    -sevcan kalk polis!

    sevcandan ses yok

    -sevcan uyan polis baskını!

    sevcandan yine ses yok

    -ahmet abi kalk uyan polis geldi

    ahmet abi bir kalkıyor ki o ne kalkış rööah noluyo lan diye. işte bunun videosunu bir türlü bulamadık. gören beri gelsin.

  • bugün panamalı arkadaşıma;
    -ispanya'ya karşı koloniler olarak bizi destekliceniz heralde, dedim,cevaben;
    -olm siz baharat yoluyla ipek yolunun bokunu çıkarmasanız ispanyollar gelip bizi bulmayacaktı, sizin yüzünüzden s.kildik, dedi.

    güler misin ağlar mısın amk.

  • adam engizisyon mahkemelerinden beter. seyinin keyfine milleti aforoz ediyor yargiliyor hukum veriyor falan.
    sormazlar mi bu dinin zabitasi sen misin diye...

    haci senin dininden almayim zaten ben kalsin.

  • ülkemiz şartlarında normal olan durumdur.
    çünkü ilk entryde de belirtilmiş bizde akademisyenlik öğretmenliğin bir tık üstü. devlet memurusun, pozisyonun garanti kadroyu aldıktan sonra etliye sütlüye karışmasan da haftalık belli derslere girerek emekliliğine kadar rahatça yaşarsın. stressiz bir iş.

    yurtdışında ise böyle değil. daimi kadron yok, devamlı grant yazarak, oradan buradan para dilenerek hem kendi maaşını, hem yanında çalışanların maaşını hem de araştırma bütçeni ayarlamak zorundasın. ayarlayamadığın zaman ocak dışısın. yani sadece derslere girmek yetmez, aldığın grantlerle üretmek de zorundasın. üretemediğin zaman bir sonraki grant tehlikeye girer, ve yaşın kaç olursa olsun akademiden ayrılmak zorunda kalırsın. yani sadece zorlu ve her günü stresli bir süreç değil, ciddi riskli de bir süreç. istatistiklere bakmadım ama gene negatif bir ayrımcılıkla kadın akademisyenlerin bu grant alma oranı da erkek akademisyenlere göre muhtemelen daha düşüktür.

    yurtdışında bu akademik koşullar ve rekabet o kadar çetin ki, mesela bizim bölümdeki bir doçent kadın (ki kendisi 40'lı yaşların sonlarında, eşinden boşanmış, 2 çocuğuna bakan yalnız ebeveyn bir kadındı) grantlerden önümüzdeki sene için yetecek parası olduğu halde 3 sene idare edecek parası olmadığı için üniversiteden kovulmak üzereydi, son anda aldığı bir grant ile o parayı denkleştirip sözleşmesi yenilendi. yoksa 2 çocuğuyla beraber işsiz, ki o yaştan sonra yeni bir kariyere de başlamak ne kadar mümkün olabilir o da tartışılır, açıkta kalacaktı.

    yurtdışında doktorasını yapan bir kız bu durumu görüyor, durur mu akademide? mezun olur olmaz özelde daha risksiz, daha garanti işler tercih ediyor. sonuna kadar da haklı.

    bu arada yazıda çokça bahsettiğim ve kısa olması açısından ingilizcesini kullandığım grant= çalışmalarınız için çeşitli kurumlardan aldığınız hibe, bağış vs.