hesabın var mı? giriş yap

  • bunu irdelemek gerekiyor. yazı uzun olacağı için bölümlere ayıracağım.

    besinlerin kalorileri nasıl ölçülür ve bu ölçülen kalorilerle, vücudumuzun algıladıkları aynı şey mi?

    alıyorlar bir top vanilyalı dondurmayı, veriyorlar ateşe, çıkan enerjiye bakıp, "hmm 1 top vanilyalı dondurma 80 kalori" diyorlar. besinlerin kalorileri bu şekilde belirleniyor.

    peki, biz o bir top vanilyalı dondurmayı yediğimizde, vücudumuz bu dondurmayı metabolize ederken, o dondurmanın kalorisini bulmaya yarayan, "yakma işlemi" ile aynı şekilde mi çalışıyor? tabii ki hayır.

    endokrini bu kadar hafife almayın! biyokimyayı bu kadar hafife almayın! insan vücudunu bu kadar hafife almayın! basit ezberler üzerinden gitmeyin.

    zaten, evde bir tabak mercimek pişirip, bunu gramına kadar ölçüp, internette "100 gram mercimek yemeği kaç kalori" diye arattığınızda, aldığını sonuç, muhtemelen "gerçekte olan kalori miktarını" ver-me-ye-cek!! çünkü o yemeğin içeriği, kalorisi ölçülen yemeğin içeriği ile aynı bile olmayacak.

    ayrıca, o yemeği yediğinizde, vücudunuzun kullandığı kalori dahi, o yemeği yaktığınızda açığa çıkan enerji ile örtüşmeyecek!!

  • (bkz: malum ırk)

    tek başlarına kavga edecek yüreğe sahip olmadıkları gibi, kalabalık olmalarına rağmen sopayla saldırmaları beni şaşırtmamıştır.

  • bir elinde sopası, bir elinde "darbeye özgürlük" dövizi ve karnındaki bebeği bomba şeklinde resmedebilmiş bu yüzden aslında "skandal" kelimesinden çok daha fazlasını hak eden, ve fakat, gg nedeniyle hakkındaki hissiyatımı oto sansürle tabi tuttuğum, karikatür demeye bin şahit gerektiren, paçavra. mürekkep yerine salya ile çizilmiş olmalı.

    http://i1012.hizliresim.com/2010/12/9/1453.jpg

  • her yeri kapalı camide 100lerce kişiyle toplanmak serbest, ama yılbaşında iki aile bir evde toplamak yasak. çok mantıklı bence

  • fakirin xiaomisinin, iphone alınca kendini zengin sanan dangalakların çenesini yormasıdır.

    eskiden zenginin malı, fakirin çenesini yorardı. şimdi kendini zengin sanan mallardan ortalık geçilmiyor.

    aylar sonra gelen edit: başlığı açan ben değilim, başlık başa kalmış.

  • bizzat bir videonuzda gormustum, utku kutsal motor'a yapilan bazi is basvurulariyla dalga gectiginizi acik acik soyluyordu. siz de bunu destekleye destekleye guluyordunuz. o an anlamistim nasil toksik, kendini ust seviye bir sey sanan ama aslinda kendi asagilik psikolojinizi altinizda calisan gencler ustunden tatmin etmeye calisan insanlar oldugunuzu. direkt dislikeimi verip abonelikten cikmistim.

    yillar gecti, utku'yu tam da sizi unfollow etme sebebimden ifsaladiniz. ancak sizin de utku'dan bir farkinizin olmadigini, hatta utku'yla birlikte o toksik is ortamini desteklediginize adim gibi eminim.

    sorum su olsun madem; kendinizi suclu hissediyor musunuz? utku'yu gunah kecisi ilan edince sizin yediginiz haltlar halinin altina mi supurulmus oldu?

  • teknik olarak haklı da, karşısındaki kişi de günde belki yüzlerce etiket değişmesi istenen, değişmeyi gözden kaçırdığı etiket için aradaki fiyat farkının maaşından kesildiği ve tüm bunların yanında kasaya, depoya da bakması beklenen bir emekçi.

    sistemi öyle güzel kurmuşlar ki, arena'da milleti birbirine kırdırırlarken yukarıda localarından seyredip viskilerini yudumluyor pezevenkler.

  • kepazelik.

    linki şu: http://www.youtube.com/watch?v=pmcqrzl3kkq

    mesajı da şu:

    sevgili çoban çocuk,
    ne kadar yazık sana. öyle oğlaklarla, oksijenli havada, taş dizerek filan köylü köylü yaşıyorsun toz toprak içinde. ay kıyamam dişi de yok ne tatlı! halbuki köyüne gelip toprakları dinamitlesek, savrulsan şöyle bir. şaşkın şaşkın bakmana aldırmadan, sen ne olduğunu anlamadan gökten demirler, betonlar yağdırsak, asfaltlar döşesek her yere, egzoz egzoz kokutsak ortalığı ne güzel olur. çok iyiyiz değil mi? her şey senin için çoban çocuk. senin iyiliğin için. sen modern ol, öyle pisilkelköylü olma diye. toza toprağa belenme diye. taşları üst üste dizeceğine legoları diz, plastik topunla oyna, saf keçi kaymağı yiyeceğine e330 içeren algida ye diye. sonra da kirlenmek güzeldir diyip, sana debelenecek bir parça çimen ekelim kapının önüne, ona da "çimlere basma" diye tabela yazalım, basama diye. o içine ışınlandığın dublekse annen temizliğe gitsin, sana da "varoş" diye gülebilelim diye. o filmin başındaki böceği de detan böcek yemiyle yuvasında öldürelim, o çalıyı da keselim yerine ithal bahçe düzenlemesi yapalım da ihya ol diye. çünkü sen milletin efendisisin, efendi efendi otur şehirde diye.

    şehirleşme ne kadar muhteşem bir şey bilemezsin çocuk. bunu tartışmaya bile gerek yok. konya ovası'nın yüzölçümünden de utanmadan buğday ithal etmek ne şahane. iki kelimeyle gerçek oluyor bu: tarım politikası. (başka öyle sihirli şeyler de var üç harfli, sen cahilsin, bilmezsin. abd var, imf var, akp var.) senin karnını çobanlıkla, çiftçilikle doyurmanın yollarını arayacağımıza seni, kendini bile köyünden, köylülüğünden tiksindirecek, gecekondulara imrendirecek kadar fakir, mahrum, cahil bırakmak ne harika. şehirde bin beter fakirliğe, mahrumiyete, cehalete mahkum etmek ne gorgeous! ama merak etme, sana kredi vereceğiz. faiziyle alacağız. ödeyeceğim diye sefil olacaksın. ne müthiş değil mi? çünkü biz "türkiye’nin potansiyelini gerçeğe dönüştüren banka"yız. sen gerçek değilsin, yoksun, potansiyelsin. seni gerçeğe dönüştüreceğiz. ne süperiz.

    ay çok şirinsin. o önüne düşen tuğlayı da kafana attıydık, isabet etmedi. kusura bakma, olur mu.

    seni seven,
    g.b.

  • 1964 yılında, jim templeton adında bir itfaiyecinin peşpeşe çektiği üç fotoğrafın birinde görünen astronot kılıklı şey. kimisi astronot diyor kimisi gelecekten gelmiş biri, kimisi uzaylı diyor kimisi arı yetiştiricisi.

    23 mayıs 1964'te jim templeton kızını ve karısını alıp ingiltere'de solway firth adlı bir yere gidiyor. kırlık, yeşillik bir yerde güzel vakit geçirmek istiyorlar ailecek. solway firth'de kızının üç kare fotoğrafını çekiyor peşpeşe. hiçbir şeyin farkında değil henüz.

    evlerine geri dönüyorlar ve templeton filmi fotoğrafçıya veriyor. basılan fotoğrafları aldığında görüyorki kızının ikinci fotoğrafında, arkasında birisi duruyor. bu kişi nedense ilk ve üçüncü fotoğraflarda yok. filmin üreticisi kodak filmi muayene ediyor, bir arıza, hile, sahtecilik, dalavere bulamıyor ve fotoğrafın gerçek olduğu hükmüne varıyor. hatta o yıl büyük bir para ödülü de koyuyor, fotoğrafın sahte olduğunu ispat edene vermek üzere. denilene göre bugüne kadar kimse ödülü alamamış.

    templeton "o sırada ben ve kızımdan başka kimse yoktu çevrede" diyor. civardaki insanlar oradaki bir bataklığın uzak ucundaki bir arabanın içinde oturan birkaç yaşlı hanımmış dediğine göre.

    fotoğraf yayınlandıktan sonra "majestelerinin hizmetinde" olduklarını söyleyen ama kimlik göstermekten kaçınan iki siyahlı adamın*kendisine gelip onu sorguladığını, fotoğrafları çektiği yere gittiklerini, adamların ikinci bir astronot görüp görmediğini sorduklarını söylüyor. adamların kendisinden fotoğraftakinin o sırada oradan geçmekte olan birisi olduğunu söylemesini istediklerini, reddedince siyahlı adamların öfkelenip onu orada bırakarak arabalarıyla çekip gittiklerini anlatıyor.

    bu da fotoğrafın ta kendisi:

    http://upload.wikimedia.org/…olwayfirthspaceman.jpg

  • bende 85 yasinda olsam satmam evimi. 3 milyon euro'yu o yastan sonra öhöömm neyse. ama 30'lu yaslarimda boyle bir teklif gelse evimi satar sulalemi de yaninda promosyon olarak veririm. hic vatan millet duygusu kasamam bu konuda.