hesabın var mı? giriş yap

  • yaptığı mallık olsa da "amk pancarı" ifadesiyle güldürmüştür. ben programdaki şeflerin yerinde olsam bir sonraki bölümde pancarın ana ürün olduğu bir yemek isterdim kendisinden.

  • türkiye'de büyücüler varmış da bir zamanlar bunları toplayıp idam etmişler gibi historic bir şey sandım ilk okuduğumda, ya da komikli şakalı harry potter göndermeli bir şeyler bekledim. başlığa girince kanım dondu.

    gündemde yer alması ve ciddi yaptırımlarla komple engellenmesi gereken bir durum.

    edit:

    türkiye'de ki büyücü katliamı/#117457061 entry'niz türkiye'deki büyücü katliamı başlığına taşındı
    -yok, hala olmadı

    türkiye'deki büyücü katliamı/#117457061 entry'niz türkiye'deki büyücülerin yaptığı katliam başlığına taşındı
    -sonunda *

  • orijinalinde sosyal, psikolojik ve politik bir deney olarak ortaya çıkmıştır. 1992 yılında ingiliz tv kanalı planet 24 için belgesel çekmek isteyen charlie parsons birbirini tanımayan bir sürü insanı ıssız bir adaya bırakıp davranışlarını inceleme fikrini ortaya attı. bunu yarışma formatıyla ilk kez yayınlayan isveçliler oldu. 1997 yılında yayınlanan "expedition robinson" aynı zamanda hem robinson crusoe'ya hem de swiss family robinson'a gönderme yapıyordu.

    myers-briggs kişilik göstergesine göre insanlar 16 farklı kişilik tipine sahiptir. isveçlilerin yayınladığı ilk survivor programında da 16 yarışmacı vardı ve her yarışmacı myers-briggs'in farklı bir kişilik tipini temsil ediyordu. daha sonra 2000 yılında abd'de düzenlenen ilk survivor sezonunda yine myers-briggs'in 16 kişilik tipini temsil eden 16 farklı yarışmacıyla başlandı.

    araştırmacılar aynı zamanda kapılı kapılar ardında hangi kişilik öne çıkacak, hangi kişilik türü hangileriyle anlaşacak hangileriyle anlaşamayacak, hangi kişilik türü hangisiyle sevgili olacak, hangi kişilik türü liderliği öne geçirirken hangi kişilik türü geride kalacak gibi detayları da inceliyordu.

    sonradan yarışmada atletik müsabakalar öne çıksa da orijinal planda bu müsabakalar işin sadece tuzu biberiydi. asıl çarpışma psikolojik ve sosyal çarpışmaydı. hangi yarışmacılar hangi yarışmacılara güvenecek, kim kiminle anlaşacak, kim kimi satacak ve en sonda kim kazanacaktı? bu yarışmayı diğerlerinden ayıran bir özellik en sonunda kazananlara elenenlerin karar vermesiydi. böylece yarışmanın son bölümünde yarışma boyunca arkadan bıçaklayıp sattığın, kazıkladığın, kuyusunu kazdığın insanların karşısına çıkıp onlardan oy istemek cesaret isteyen bir şeydir.

    yarışmanın orijinalinde sms oylaması yoktu ve her şeye adadaki yarışmacıların oyuyla karar veriliyordu. amerikan versiyonunda hala buna sadık kalınıyor.

  • bu atm'ler öyle cihazlar ki pin kodunu tersten girince polisi çağırdığı gibi iki ters bi düz girilince de bir dansöz ve saz heyeti çağırıyor.. bunu çok nadir kişi bildiği için aramızda kalsın..

  • 2000 lerin başında geçiyor olay.arkadaşım fefe binbir güclükle lada tavria diye bir araba aldı. ama anlatamam yarabbin nasıl dandik bir araba, böyle birsey olamaz, her gün ve her saniye arıza yapıp yolda kalıyor. tamirciler bıktı bizimle ilgilenmiyor. satmaya çalışıyoruz, kimse almıyor...
    neyse bir gün -artık hangi hastalikli beynin fikriyse- bu arabayla pikniğe gitmeye kalktık. haliyle yolda bozuldu ama bizde endişe yaratmıyor artık bu durumlar, ite dürte getirdik bir agaç altına. mangalı yaktık, biraları ictık akşam eve dönuş saati geldi.eee her zamanki gibi bas bas çalışmaz, bir de inadı gibi yokuş felaket dik. neyse iki kişi geçtik arabanin arkasına geberiyoruz ama milim milim ancak gidiyor. sonra ne oldu bilmiyorum buzadam herhalde daha kuvvetli itneye başladı, araba bayağı hareket etti. zaten dişımizi sıkıp rampanın başına çikarsak yeter, diye düşünüyoruz.
    uzatmayayım rampanın başına gelip son bir kuvvetle ittirdik araba iyice hızlansın diye. aynen düsündüğümüz gibi rampa aşagı cilgınlar gibi gitmeye basladi hurda ama hala çalişma emaresi yok. ben var gücümle direksiyonda olan arkadaşa bagirdim "fefe 2 ye tak kontaği aç, vurdur laaannn"
    ve sevgili dostlar bağirmami muteakip çizgi filmlerde olabilecek bir efektle birbirimize baktık ki, direksiyonda olmasi gereken fefe, kanli canlı yanimizdaydı ve mal mal yüzumuze bakıyordu.demek arabayi bu kadar rahat itebilmemizin sebebi de buydu...
    yokuş aşağı son sürat ormana dalan arabayı keder ve gülme krizi arası bir hisle izliyorduk. araba önce ağaçlara vurdu sonra takla atmaya başladı, takla atma sesleri kesilince fefe'den 'kurtulduk en azından aq' tarzı bir cümle çıktı. kimse konuşmadı, kimse kimseyi suçlamadı. mangalı tekrar yaktık, biraz daha bira içip gülme krizi bitince eve döndük.

  • * üstüne iki satır sabahattin ali tümcesi paylaşmadan geçemez.
    * video veya fotoğraf çekmeden spor yapamaz.
    * yediğini içtiğini, before-after'ını paylaşmadan; başımıza endokrin profesörü kesilmeden diyet yapamaz.
    * sofra/tabak fotoğrafı çekmeden yemeğe başlayamaz.
    * mağaza kabinlerinde giysi deneme fotoğrafları çekmeden bir şeycik alamaz.
    * arkadaşlarıyla dil çıkarmalı, zafer işareti yapmalı, birbiri üstüne yıkılmalı, ağlamalı gülmeli fotoğraflar çektirmeden sosyalleşemez, tatil yapamaz, yurtta veya öğrenci/bekar evinde kalamaz.
    * albümü yeni çıkmış popçu gibi çeşit çeşit pozlar vermeden mezun olamaz.
    * monaco prensine gelin gidiyormuş havasında pozlar yayınlamadan evlenemez.
    * başında doğum fotoğrafçısı olmadan doğuramaz.
    * şikayet ediyormuş maskesi altında övünmeden çalışamaz, istanbul'da yaşayamaz, trafiğe takılamaz.
    * hastaneden birkaç kare yayınlamadan refakatçi veya hasta olamaz.

    özet geçmek gerekirse "hiçbir zaman 'kendi halinde' olamaz".