hesabın var mı? giriş yap

  • siyasal islam bu işte, adamlar o kadar beceriksiz, o kadar zekadan yoksun ki s400 alıyor ne aktive edip kullanabiliyor ne dekatlardır tasarımına üretimine ortak olduğu, parasını ödediği f35’leri alabiliyor. salgın oluyor hem ekonominin anası sikiliyor, hem hasta sayıları rekor kırıyor. hem amerika’nın ekonomik yaptırımını yiyip, doğu akdeniz’de köşeye sıkıştırılıyor hem rusya’dan üstü kapalı ambargo yiyor. suriye iç savaşını körüklüyor, bölgede de-facto özerk kürt bölgesine sebep oluyor. avrupa’nın birbirine girdiği, sert sınırları tartışıp neredeyse birliğin dağılacağı dönemde 3-5 milyar dolar için adamlara giden suriyeli mültecisini alıyor, üstüne avrupa’dan yaptırım tehdidi yiyor. bu arada aynı mültecilere bakabilmek için avrupa’dan aldığı desteğin onlarca misli para harcıyor. tam bir şamar oğlanına döndük. bu böyle uzar gider. bu adamlar ancak ülke içinde caka satabilir ülke sathının dışına çıktıkları anda hakettiği muameleyi görür.

    (bkz: siyasal islam kanserdir)

  • temelde ses ile anlam arasındaki ilişki nedensizdir. yani "masa" sözcüğü ile [m,a,s,a] seslerinin bir araya gelip anlamlı bir kavram şeması oluşturması, yeterince geriye gittiğimizde, tamamen sebepsizdir. konuyla alakalı bazı okumalar için anahtar sözcükler; (bkz: saussure)(bkz: chomsky)(bkz: gösterge)(bkz: sözce)

    yine de biyolojik çerçevede bakarak mantık odaklı bazı çıkarımlar yapmak mümkündür. iki ayak üstünde yürüme, akciğerlerin kapasitesinin artması, başparmağın çoklu hareket becerisi, ses aygıtının gelişmesi vb. evrimsel süreçler dilin "doğuşunun" kaynağıdır. aynı zamanda bu sürecin bir uzantısı olarak beyin mekanizmalarına doğrudan bağlıdır. yani insan vücudunun ve beyninin evrimsel sürecine bakarak dilin kronolojik bir haritasını (kesin tarihler olmasa da) çıkarabiliyoruz. tabii burada bahsettiğimiz dil günümüz dilleri gibi hem kültürel hem de toplumsal bir sistem değil, insan beyninde oldukça büyük bir etkinliğe sahip dil "becerisidir".

    biyolojik evrim sonrasında dili "üretebilecek (production)" ve "gerçekleştirebilecek (realization)" noktaya varan insan, yakın dış dünyasını adlandırmaya başlayacaktır. bu noktada yansıtma kuramını'nın geçerliliğinden bahsedebiliriz ancak durum elbette bu kadar basit değildir. çünkü dil, her şeyden önce, insan hayatının devamlılığını sağlamada oldukça hayati bir araçtır. bu yüzden de salt iletişimden ziyade (ilkel de olsa) sosyal hayatın faydası için kullanılan bir mekanizma olarak düşünmek en doğrusu olur. bu konuyla ilgili bazı abahtar sözcükler; (bkz: biyodilbilim)(bkz: pragmatics)(bkz: nörodilbilim)(bkz: dilin evrimi)(bkz: sinirbilim)

    şu ana kadar yazdıklarım dilin oluşumunu nasıl açıklıyor, bir örnek üstünden birlikte bakalım.

    --- örnek ---

    çok fazla ağaç olmayan, afrika savanalarına benzer bir yerde yaşadığımızı hayal edelim. bize zarar verebilecek canlıların olduğu bir ortam içindeyiz. bu yüzden bir kısmımız avlanırken etrafı gözlemleyerek önceden haber verebilecek kişiler seçiyoruz ve avlanmaya başlıyoruz. derken biri bir aslan görüyor, bunu gruba bildirmek istiyor ve aslanın o grup içindeki adıyla bağırıyor.

    "ba!"

    böylece grup aslan geldiğini anlıyor ve oradan kaçıyor. şimdi aynı grubun göç ettiğini ve daha yeşil, ormanlık bir alana geldiğini varsayalım. grubumuz bu yaşam alanını "to" olarak adlandırsın ve ortamdaki tehlikeli canlı da kaplan olsun. yine bir av sırasında benzer bir durum olduğunda aynı kişi farklı bir ad kullanma ihtiyacı duyacaktır. kaplan genel anlamda aslana benzer bir fizyolojiye sahip olduğundan ilk benzettiğimiz canlı o olacaktır elbette. ama hem farklılıklarından hem de ortam değişikliğinden dolayı ekstra bir betimleme yapmamız gerekecektir. çünkü sonuçta aslan, "kaplan" değildir. bu noktada yapılacak en mantıklı betimleme kaplanı "orman aslanı" olarak tanımlamak olduğundan nöbetçi şöyle seslenecektir;

    "to-ba!"

    --- örnek ---

    bu örnekten de anlaşılacağı üzere insan dili kavramlar arasında ilişkiler kurarak gelişir ve büyür. anlambilimsel şemalar pek çok diğer şemaya uzantılar geliştirerek dilin örüntüsel yapısını besler. yani olguları başka olgulara benzeterek, benzemeyen noktalarda ise farklılıklarını tanımlayarak adlandırırız. bir başka deyişle temelde dilin altında yatan mekanizma, insan aklını karmaşık bir yapı haline getiren örüntüler üzerinden işler. bu kez anahtar sözcüklerimiz ise şöyle; (bkz: semantics)(bkz: anlambilim)(bkz: budundilbilim)

    elbette dilin oluşumsal süreci bu kadar basite indirgenecek bir konu değildir ancak şimdilik burada bırakmak yeterli olur diye düşünüyorum. işbu entry dilin kültürel bağlamına çok da girmeden yazılmıştır. ilerde dil ve kültür için de ayrı bir entry girerim.

  • eğer ki algıda büyük bir problem yaşamışsa, dünyanın en saçma talebinde bulunabilen çocuktur.

    apartmanın altıncı katında oturan yaşlı teyze sokakta oynamakta olan bana seslenir:

    - evladıııım; bana bakkaldan '...' alır mısın?
    - ne aliiim?
    - '...' oğlum '...'
    - ne kabıııııı?
    - '...', '...!!!!' al bu da parası!
    - ne kabuğu yaaaaa anlamadım ki (mırıldanarak tabi)
    - kısa olsun unutma!

    teyze kağıt parayı mandala sıkıştırıp atar, sarı bir paraydı ama miktarını hatırlamıyorum. parayı alıp bakkala giden ben, çekingen ve ne dediği kendi kulaklarım tarafından bile anlaşılmayan bir ses tonuyla:

    - abi balkabağı var mı?
    - ne?
    - balkabağı abi, kısa olcakmış
    - yok be evladım, bakkalda ne işi olsun balkabağının
    - tamam abi hayırlı işler

    sokağa dönen ben, sepetini salmış balkabağını bekleyen teyzeye;

    - teyzeeeee balkabağı yokmuuuuuş???
    - ne balkabağı oğlum, maltepe maltepe, kısa maltepe alıcaksın
    - heeee tamaaaam (bozuntuya bile vermeden)

    şimdi düşünüyorum da;

    balkabağı lan balkabağı...
    hangi insan evladı bakkala gidip balkabağı ister, ulan?

    o değil de, balkabağı dediğimde bakkalın suratındaki ifadeyi hatırlıyorum da.. :)

  • pek çok şeyden rahatsız olunabilir, sorun değil. bundan rahatsız olunuyor diye kimse sapık veya yobaz olmakla suçlanamaz. rahatsız olabilirsin, doğrudur veya değildir fark etmez yapacak bir şey yoktur. kimsenin ne giyeceğine karışılamayacağı gibi herhangi bir şeyden rahatsız olması da engellenemez. fikrini sözlükte dile getirebilir ancak sokakta gidip de birine tepki gösteremezsin, birilerini kontrol altına almaya çalışamazsın. yaparsan sorun burada başlar.

  • her akşam 123 (a/p) otobüslerinde yaşanan kopru yolcusu binmesin olayı yine yaşanır. yaşlı bi amca köprüde inmek ister şöför durmaz, durağı geçip amcayı indirir. herkes adama kızar adam bağara çağıra iner. indikten sonra otobüsteki biri
    - bunlar yüzünden uzaya gidemiyoruz

  • buyrun benim. hayatta en net olduğum tek konu.

    daha önce bu konuda bir entry'im vardı bilen bilir fazla duygusal olduğu için sildim. yok. bende genetik olarak kodlanmamış bu annelik içgüdüsü. 28 yaşındayım 20 yaşından beri böyle düşünüyorum yeni bir fikrim bile değil bu. tüm arkadaşlarım da biliyor hatta birinde çocuğu olan bir arkadaşımı ziyerete gittiğimde kaynanası seninkini merakla bekliyoruz dediğinde nasıl yüzüm bir hal aldıysa arkadaşım atladı "aaeon'un öyle pek çocuk sevgisi yok" diye. birinde bundan 5-6 sene önce bir doktora gittiğimde bir konu ile ilgili doktora gittiğimde bana "çocuğun güç olabilir ilerde belki tüp bebek tedavisi felan deneyebilirsin" dedi. hiç üzülmedim. bir çocuğa ömrüm boyunca kol kanat germek o fedakarlığı yapmak bana korkunç geliyor. hani mesela nasıl bazı erkekler evlilik bana göre değil evlenirsem aldatırım kimsenin kalbini kırmaya gerek yok der benim de tek eşlilik konusunda değil(yanlış anlaşılmasın) ama çocuk yapmak konusunda fikirlerim bu yönde. ben o fedakarlığı yapamam. gece uykularından feda edip sürekli onunla ilgilenmek fikri bana göre değil. hadi adamdam boşandın o çocuk ne olacak? geleceği.. vs vs. ben de bu konuda kendimi biliyorum. arkadaşlarımın çocukları nedendir bilinmez bayılırlar bana ama benden hala olur, teyze olur, eş, olur, dost olur anne olmaz. zaten ben de istemiyorum. bencilse de evet bencilim. ben alışmışım her istediğimi her an yapmaya çalışmaya. canım sıkıldı diyince hemen deniz kenarına gitmeye akşam şuraya gitmek istiyorum dediğimde gitmeye çocukla bu yapılabilir mi mümkün değil. en yakın arkadaşımın 2 çocuğu var o bile bana "çocuklar uyudu hemen gel kahve içelim" diyor biliyor çocuklara sabırlı olmadığımı.

    ne diyelim bazı insanlardan da iyi bir eş,dost,arkadaş,hala,teyze olur ama anne olmaz.

    benim gibi...

  • tutuklu ve hükümlülerin geçici ikametgahı.

    tutuklu veya hükümlüye aileleri tarafından yatırılan paradan haftada belirli bir limite kadar kullanma hakları vardır. tutuklu veya hükümlünün kıyafetleri ve iç çamaşırları aileleri tarafından cezaevinin ilgili birimine teslim edilir. fakat bu kıyafetlerin jandarma yeşili veya gardiyan mavisi olması durumunda cezaevi tarafından kabul edilmez. aynı zamanda kıyafet sayısı da cezaevinin belirlediği limitler dahilinde kabul edilir. örneğin tutuklu veya hükümlünün 5 pantolon, 3 kazak hakkı var olabilir, aile kıyafetleri teslim ederken bir form doldurulur (2 pantalon 1 kazak getirdi) ve buna göre kimin ne kadar ve hangi cins kıyafet hakkı olduğu anlaşılır (3 pantalon 2 kazak hakkı kaldı). iç çamaşırında sayı limiti yoktur. bunun dışında şampuan, traş köpüğü gibi market ihtiyaçlarını tutuklu veya hükümlüler cezaevi kantininden ailelerinin yatırdığı parayla, gardiyanlara ihtiyaç listesi vermek suretiyle karşılarlar.
    tutuklu veya hükümlünün ayda 1 açık görüş, ayın diğer haftalarında haftada bir olmak üzere kapalı görüşleri vardır. açık görüşte kantinden aldırdıkları yiyecekleri ailelerine ikram etme gibi durumları olabilir. kapalı görüşlerde ailelerle bir cam arkasından telefonla görüşürler. belli dereceye kadar akrabalar yine sayı sınırlaması aşılmaması şartıyla açık ve kapalı görüşlere (akrabalık durumlarını belgeleyen evrakları sundukları takdirde) girebilirler. bunun yanında tutuklu veya hükümlü, ailesi dışında 3 kişinin ismini cezaevine bildirir. bu şahıslar da gerekli evrakları getirdikleri takdirde görüşlere girebilirler. ayrıca akraba veya bu 3 kişi kategorisinde olmayan şahıslar da adliyede cezaevi savcısından aldıkları izinle tutuklu veya hükümlüyle kapalı görüş yapabilir.
    tutuklu veya hükümlünün haftada bir telefon hakkı da vardır. bu telefonun süresi de bellidir ve bu süre kesinlikle aşılmaz. bu hakkın kullanılması için yine cezaevine birçok evrak ibraz edilmesi gerekir.

    bunların dışında her cezaevinin kendine has yazılı olmayan işleyiş kuralları vardır ve bu kuralları görmezden gelenler hoş karşılanmaz ve sıkıntılı bir cezaevi sürecine davetiye çıkarmış olurlar.