hesabın var mı? giriş yap

  • ben size özet geçeyim:

    -kahve çekirdekleri önce diğer kahvelerdeki çekirdekler gibi "kavrulur".
    -büyük kazanlarda sıcak su ile karıştırılıp içilebilir kahve elde edilir
    -daha sonra elde edilen sıvı kahve daha yüksek "konsantrasyona" ulaşması için daha çok kaynatılır ve ileride sıcak suyla buluştuğunda yeterli konsantrasyona ulaşması için "seğreltilir".
    -bir sonraki aşamada elde edilmiş yüksek konsantrasyonlu kahve ya "dondurularak" ya da "yüksek güçlü havayla kurutulur
    -son olarak da belli bir ölçüde olmaları için parçalanır.

    buraya kadarı "normal" görünüyor. fakat şöyle saçmalıkların olması mümkün:

    -en düşük kaliteli kahve çekirdiklerinin kullanılması. kahve içernler bilirler ki toprağın yapısı, nerede yetiştirildiği, ne kadar kaliteli üretildiği ve en önemlisi nasıl kavrulduğu vs gibi onlarca faktör kahvenin kalitesini etkiler. en kötü kahve çekirdeği ile en kalitelisi arasındaki fiyat farkları 10 hatta bazen 50 kat fark ederken sizce nestle veya jacobs gibi firmalar bu tarz granül kahvelerde en kaliteli çekirdeği mi kullanır yoksa, "kaliteli kahve" olarak satılamayacak kalitedeki çekirdekleri mi?

    -bu yolla üretilen granül kahvelerin içindeki kafein miktarı düşer. kafein kimyasal olarak sentezlenip üretilen bir üründür. bir çok ilaç ve ürünün içerisinde kimyasal sentezlenmiş kafein bulunur. bir de kardeşi vardır, o da taurin. o da besi hayvanlarının barsaklarından elde edilir ve kafein ile benzer özellikler gösterir. içtiğiniz energi içeceklerinin içindeki aktif maddelere bakarsanız orada taurin ve kafein görürsünüz. onların hiç biri "organik" değildir. kimyasal yöntemle üretilebilinir.

    -işte zurnanın zırt dediği yer budur. içtiğiniz bütün granül kahveler kimyasal sentezlemeye üretilmiş kafein ve taurin ile "güçlendirilir". yani siz aslında organik bir madde değil, laboratuvarda sentezlenen "kopyasını" içersiniz.

    -esas saçmalık ise başkadır. organik kahve kesinlikle "kaynatılmaz!". kaynatılan kahvenin bütün kimyasal tadı değişir. en basit ifadesiyle "daha acılaşır" fakat gerçek kahve tadını alamazsınız. daha güçlü ve etkili olur ama damağınızda bırakacağı "lezzet" normal bir kahveden çok farklıdır! misal arapların içtiği "mırra" kahvenin saatlerce kaynatılıp "çamura" dönmüş halidir. gene aynı şekilde en iyi türk kahvesi "kaynama/taşım" noktasına geldiğinde ateşten çekilir. kahve "kaynadığı" andan itibaren bütün tadı ve kimyasal yapısı değişir.

    -yukarıda bahsetmiştim bütün granül kahvelerin içindeki fazla suyun buharlaşması için uzun uzun kaynatıldığını. işte o işlem sırasında kahve hem gerçek tadını kaybeder, hem de bir sürü kimyasal değişikliğe uğrar. daha iyi anlatayım. %90'ı boktan çekirdeklerden üretilmiş kahvenin içine %10 kaliteli kahve katıp aromasını arttırırlar fakat kalitesi artmaz.

    -son olarak, kahvenin en büyük düşmanı "oksidasyondur". yani hava ile buluşan kahve zamanla deforme olur. marketten satın alınan granül kahveler "nitrojen ile paketlenir". bu yöntem paket açılana kadar onu korur fakat paketi açıp havayla ve oksijenle buluştuğu anda bozulmaya başlar.

    -bu nedenle eğer illa granül kahve içecekseniz olabilecek en ufak paketi almanız şarttır. paketleme ücretleri nedeniyle de ambalaj küçüldükçe fiyat artar. 50 gr'lık en pahalı granül kahve aslında "gerçek" kahveden daha pahalıya satılır. ucuz olsun diye büyük boy alırsanız o granül kahveyi korumanın tek yolu onu "tekrar vakumlamaktır". bunu yapmadığınız zaman granül kahve her dk tadını ve kalitesini daha da kaybeder!

    özetle granül kahve :

    -en kalitesiz çekirdeklerden yapılır
    -üretim sürecindeki tüm işlemler gerçek kahve tadını bozar
    -en önemlisi üretici firmalar ve onların gıda mühendisleri o granüllerin kimyasal yapısını istediği gibi kontrol edip, çeşitli kimyasal etkentiler ile içtiğiniz kahvenin tadını kontrol ederler.

    işte bu nedenle sürekli aynı markayı içenler üretici firma "formülünü ve katkı maddelerini" değiştirdiğinde oluşan farkı anlarlar.

    gene bu nedenle farklı firmaların ürettiği granül kahvelerin tadı değişir. bu başlıkta tartışılan markanın son dönemde tadının değişmesinin sebebi de tek bir şey olabilir :

    üretici firma daha karlı bir yöntem bulmuştur ve bu nedenle kaliteyi düşürmüştür. ya da formülün kalitesini "bilerek" düşürmüşlerdir.

    bunun arkasındaki en temel mantık da "bunlar zaten bizim ürettiğimiz kahveden başka her şeye benzeyen 'şeyi' zaten farkında olmadan içiyorlar, daha boktanını versek bile içecekler" zihniyetidir.

    gerçek kahve pahalı bir zevktir. insanlar bu lezzeti en üst seviyede yaşamak için hem para hem de emek harcarlar.

    granül kahve ise "idareten veya mecburen" içilen kimyasal bir üründür. tüketirken bunu bilirsek, en azından "ne şekilde kazıklandığımızı" biliriz.

  • 10 saniye önce denizde özgürce dolaşan palamutun, talihsiz bir şekilde tekerin altında kaldığı absürt olay.

    olay anı

    teşekkürler editi: bir çok arkadaş , video kendilerini gülümsettiği için teşekkür etti sağolsunlar. evet palamutun bu şekilde hayatını kaybetmesi hepimizi derinden üzdü ama olayın saçmalığı da gülünmeyecek gibi değil. maalesef başlıklar hep insan ölümü, hayatın zorluklarıyla doluydu biraz olsun gülelim diye attım o yüzden bazı arkadaşlar, bu kadar kasmayın salın kendinizi biraz. ben de bizi gülümseten mancınıkbaşı ibrahim abiye ve hay maşallah dediği 3 gün yaşayan video sahibine teşekkür ediyorum.

  • repliğin tamamı şöyle:
    yaşar usta-saim beyi görecektim.
    sekreter-randevunuz var mi?
    yaşar usta-yok.ama yaşar usta derseniz beni kabul eder.çok önemli.
    sekreter-hiç sanmıyorum ama bir sorayım.(telefonda) saim bey, yaşar usta diye biri sizinle görüşmek istiyor.peki efendim.(yaşar usta'ya) sizi bekliyorlar, buyrun.
    (içeri girer)
    saim bey-söyle ne istiyorsun?
    yaşar usta-bak beyim, sana iki çift lafım var.koskoca adamsın.paran var, pulun var, herşeyin var.binlerce kişi çalışıyor emrinde.yakışır mı sana ekmekle oynamak.yakışır mı bunca günahsızı, çoluğu çocuğu karda kışta sokağa atmak, aç bırakmak.ama nasıl yakışmaz.sen değil misin öz kızına bile acımayan, bir damlacık saaddeti çok gören.anlamıyor musun beyim, bu çocuklar birbirini seviyor.ama ben boşuna konuşuyorum.sevgiyi tanımayan adama sevgiyi anlatmaya çalışıyorum.hıh.sen büyük patron, milyarder, para babası, fabrikalar sahibi saim bey.sen mi büyüksün.hayır ben büyüğüm, ben, yaşar usta.sen benim yanımda bir hiçsin, anlıyor musun, bir hiç.gözümde pul kadar bile değerin yok.ama şunu iyi bil, ne oğluma ne de gelinime hiç birşey yapamayacaksın.yıkamayacaksın, dağıtamayacaksın, mağlup edemeyeceksin bizi.çünkü biz birbirimize parayla pulla değil, sevgiyle bağlıyız.bizler birbirimizi seviyoruz.biz bir aileyiz.biz güzel bir aileyiz.bunu yıkmaya senin gücün yeter mi sanıyorsun.dokunma artık aileme.dokunma çocuklarıma.dokunma oğluma.dokunma gelinime.eğer onların kılına zarar gelirse ben, ömründe bir karıncayı bile incitmemis olan ben, yaşar usta, hiç düşünmeden çeker vururum seni.anlıyor musun.vururum ve dönüp arkama bakmam bile.(çıkar)

  • (bkz: world of warcraft)

    hadi hadi kıvırmayın.

    liseyi zorla bitirip zorla bir üniye girdiniz. 8 sene üniversiteyi uzattınız. hatun matun hak getire. raid aralarında 31 çektiniz.

    ama ingilizceniz gelişti demi haytalar.

  • şahsi görüşüm sözlüğün en uzun en anlaşılmaz yazan yazarı. hiç bir entry'sini sonuna kadar okuyamadım. çok merak ediyorum bazılarını. filmi çıksın izleyeceğim.

  • aşktan tam olarak ne anladığınıza göre değişebilen bir durumdur.

    lise aşkları biraz farklıdır ve hormonların yeni yeni etkisini göstermesiyle başlar. bir şekilde delicesine aşık olursunuz. onu düşünmeye, sürekli hayaller kurmaya başlarsınız. yeme-içmede bir azalma olur cidden iştahtan düşersiniz. bir çeşit güçlü bir takıntıya dönüşür bu aşk. onu düşünmeden yapmazsınız her şeyiniz bir kişi olur. öylesine güçlü bir istektir ki gözünüzü karartırsınız bu açıdan lise aşkı insanın hayatında ciddi bir iz bırakır. lise aşkı, aşkın çok vahşi ve içgüdüsel bir yönüdür.

    üniversite aşkı ise daha farklıdır aşk duygusundan ziyade sevmek ön plandadır. onu seversin ve ona dair şeyler hoşuna gider. birlikte zaman geçirmeyi, delicesine bir şeyler yapmayı istersin. ortak anılar biriktirirsin her şey daha çok netleşmeye başlar. sevgililiğin en güzel dönemleridir lise aşkı kadar kaotik değildir mantıkta işin içine girmeye başlamıştır. pek çok şeyi sevgilinle öğrenirsin ve yaşarsın.

    iş hayatına atıldığında ise artık hayatın gerçekleri yüzüne daha sert çarpıyor demektir ayakların yere sağlam basmaya başlar. ne istediğini iyi bilirsin hatta daha önemlisi ''ne istemediğini''. yorucu bir ilişkiye ve aptal oyunlara tahammülün kalmamıştır. aşkı, sevgiyi ve daha önemlisi uyumu aramaya başlamışsındır. olgunlaşırsın gerçekten seveceğin birisini ararsın geceleri ve boş zamanlarında... kendini anlatabileceğin, beraber dünyayı gezebileceğin, hayata karşı elini tutabileceğin birisini sevmek istersin. 25 yaşından sonraki aşk bir anda olmaz lise aşkı gibi ya da üniversiteli sevgisi gibi değildir. 25 yaşından sonra aşk zamanla gelişir bir anda birisine bir şey hissedemezsin. detayları bilmen gerekir, zevklerini görmen gerekir, kendini nasıl ifade ettiğini bilmen gerekir. bu açıdan aşkın en kaliteli halidir ne istediğini bilen iki insanın birbirine kavuşma serüvenidir.

    bana göre 25 yaş sonrası aşk > üniversite aşkı > lise aşkı.

  • bekar evine sonunda bir dvd player alınmıştır. artık bilgisayarda -aman takıldı, ay bunu açmadı, alet kilitlendi. ctr+alt+del yapalım- gibi problemler ortadan kalkacaktır. uzanıp insan gibi film izlemek nasip olacaktır. ilk kez dvd tecrübe edilecektir. iki arkadaş yere attıkları minderlerin üzerine uzanırlar. filmin yaklaşık 20. dakikasında şu diyalog yaşanır;
    -abi niye dürtüp duruyorsun kumandayı?
    -ne dürtmesi?
    -e ittirip duruyorsun aleti
    -haaa ekran koruyucu girmesin diye
    -??????