hesabın var mı? giriş yap

  • en son bu cümleyi kurduğumda;

    "madem öyle hanımefendi, cuma 10-11 arası halı saha maçı var. kaleye yazdım seni. gol yersen dağıtırım kafanı" cevabını almıştım. bir daha da sarfetmedim tabi. hey gidi hırçın tsubasa.

    deb editi: yenercan sözlük seni çok sevdi. ota boka penaltı deyip maçı kaybetmek pahasına bana attırdığın 23 golü bilmiyorlar tabi.

  • konu: kulüp başkanı hakemi arar mı?

    sinan engin: arar kardeşim. ben bile aradım. hocam bizi ezdirme deplasmanda, güzel maç yönet vs.

    ahmet çakar: yemini billah ediyorum, ben bir kez aranmadım.

    sinan engin: hocam sen hakemlik yaparken cep telefonu mu vardı?

    ahmet çakar: mavi ekran

  • ıstanbul'a 1990ların sonunda gelmiş idim. sanırdım ki sokaklarda her gün bir ünlü ile karşılaşacağım.

    karşılaşmadım.

    ta ki 98'in yazında namlı kebap'ta mezelerin önünde tabağı tepeleme doldururken arkamda sabırla bekleyen adamı fark edene dek.

    artık nasıl doldurduysam dakikalar sonra yerime yönelecek iken arkamdaki amca "evladım bir zeytinyağlı dolma eksik kaldı, ağlamasın sonra onu da al" dedi gülümseyerek.

    bir döndüm ki seba başkan.

    uyyy

    ne diyeceğimi bilemedim. nasıl hitap edeceğimi... bir de heyecan bastı.

    "başkanım, onu da 2. sortide alırım, bu maç öncesi ısınma, antrenman." deyiverdim.

    gülüştük..

    yerime oturdum. rakı geldi. doldurdum kadehi ve masasına gidip, şerefine kadeh kaldırdım. o da kaldırdı. gene gülümsedi.

    sarılıp bir de elini öpeydim keşke..

    bu büyük adam benim gençlik fobim beşiktaş'ın efsane başkanı idi. ne gariptir ki ergenliğimi bana zindan eden o takımın o başkanına karşı hissettiğim yegane duygu hürmet ve de saygı idi.

    beşiktaş'a gıpta etmemin ve beşiktaş'ı bi parça kıskanmamın belki de tek sebebiydi.

    ne metin'leri, ne ali ne de feyyaz'ları.

    sadece seba'larıydı. büyük başkanları süleyman seba'larıydı.

    nur içinde yat büyük başkan. huzur içinde uyu büyük insan...
    seni hepimiz çok sevdik...

  • tok olunduğu halde yemek yapmak, sonra ''güzel koktu be'' deyip, yemek. sonra ''ağırlık çöktü'' deyip kahve yapmak. içerken dizi izlemek. sonra birkaç bölüm daha izlemek. hop iki üç saat kaybetmek. ''bir kahve yapıp derse geçeyim'' demek. kahveyi yaparken ''acıkırsam ne yapacağım? dur bir şeyler yapayım hazırda dursun'' demek. yapınca ''güzel koktu be'' deyip yine yemek. zaman çok hızlı geçmese ders çalışmaya vakit kalacak da işte...

  • dandik bir firmayla görüşmenin bir kısmı tamamlanmıştır. devamında,

    ik: akıcı yazıyor ama ingilizceniz ne seviyede?
    kedish: isterseniz ingilizce devam edelim.
    ik: eheheu yok benim pek iyi değil aslında da!
    kedish: (iç ses) -teallam sabrımı mı sınıyorsun!-

  • başka şeylerin yerini doldurmak mesele.
    ulaşılamamış hedefler, tahammül edilmek zorunda hissedilen koca, omuzda yük çocuklar, eş dost akraba ne diyecekler, ruhsal ve bedensel tatminsizlik, başka kayda değer bir meşgalesizlik.
    bir çoğu için o temizlikten başka nefes alma yolu yok da sanırım. anlayış göstermek, hoş görmek lazım.

  • komple edit:

    oh ne güzel be. vallahi çok güzel!
    sizin amacınız ne ben anlamadım, anlayan bana da anlatsın şu olayı.

    siz şimdi dilediğiniz zaman askere, polise, sivile saldırın ama ses çıkarılmamasını bekleyin. eeee paşam, başka arzunuz?
    askere saldıracağınız zaman nizamiye kapısını açıp askerlerin ellerinden silahları da alsınlar mı? polise saldıracağınız zaman polis tüm donanımını bir kenara bıraksın mı? dilerseniz sivilleri öldüreceğiniz yerleri önceden belirtin de devlet oraya halkı toplasın daha çok insan ölsün, ne dersiniz?

    siz bunca yaptığınız şey karşılıksız mı kalacak sandınız? bunların elbet bir karşılığı olacaktı. bunu dünyanın tüm devletleri bu zamana kadar 40 defa yapardı. geç kalan yerinde bir operasyondur.

    şimdi bir de utanmadan sokağa çıkıp eylem mi yapacaksınız? bu nasıl bir pişkinliktir, siz insan olduğunuza emin misiniz?