hesabın var mı? giriş yap

  • kimine göre saygısızlık kimine göre ise değildir. onu tartışmayacağım. sadece ufak bir tüyo vereceğim sizlere. çoğu banka, kartı yanında olmayanlar için t.c. no veya vergi no'yu girerek de sıra numarası verdiriyor.

    hani alışveriş yaptığınız firmalar size fatura kesiyor ya, işte herhangi bir firmanın vergi numarasını oradan bakarak not alın. sıra alırken de o numarayı girip sıra alın. eğer o firma o bankayla çalışıyorsa, sıranız 5 dakikaya gelecektir.

    bizi tercih ettiğiniz için teşekkür eder; yine bekleriz.

    zorunlu edit: bazı bankalarda, bazı görevliler, bazı sorunlu günlerine denk gelindiğinde, bazı uyuzluklar yapabiliyormuş. o yüzden numara alırken bir de normal bir sıra numarası alın da benim kulaklarımı çok çınlatmayın. kahrolsun bağzı şeyler.

  • elimde çekirdek entryler arasında yalnız ve güzel kız aramaktan kör oldum, tuz krizine girdim.

    osman, mahmut, hasan siz bi yazmayın aq.

  • "allah için yola çıkanı allah yolda bırakır mı?"

    bildiğim kadarıyla peygamberin torunu çölden çıkamamış orada aç susuz ölmüştür.

    demek ki allah için yola çıkmamış, allah yolunda olan yezid'miş çünkü yezid yolda kalmadı, her işi rast gitti.

  • anonymous'un türkiye'yi almanya ile falan karıştırdığını düşünüyorum.

    bakın güzel hekır kardeşlerim. bu adamların ses kayıtları çıktı, evlerinde tomar tomar para bulundu. adam "ben yapmadım xd" deyip sıyrıldı işin içinden. sen bunu yollasan nolur, yollamasan nolur?

    ayrıca 3 gb dosya yüklemiş pezevenkler. ulan norveç mi burası? ben bir mp3 indirmek için 4-5 dakika bekliyorum bazen.

    debedit: ilk debemi biraz bencilce kullanmak istiyorum sayın sözlük. 25 gün sonra girecek olacağım sınavda* yaşlı anamın istediği yere gideyim, dua edin, mutlu olsun kadıncağız. seviyorum seni anne.

  • yıllar evvel bir söyleşide, her şeyi bilen! ergen rahatlığıyla kendisine, ''12 eylül'den sonra niye kaçıp isveç'e gittiniz? mücadeleye devam edilemez miydi?'' gibi küçümseyici bir soru sırmuştum. baba şöyle bıyıkları burup; ''dostum siz gençler bizim gördüklerimizi rüyanızda görseniz, ,kuzey kutbuna ilk uçakla kaçardınız. bak geldik yine buradayız, hala, tek bir gün bile dünyayı görmemiş körlere, ''kırmızı'' rengi anlatıyoruz .'' demişti de rengim bir altı ay kadar mor kalmıştı.

  • modern anadolu coğrafyası'nda köksüzlük, kimliksizlik, vahşi bir iştahla büyüme ve estetik fakirlik terimlerinin tartışmasız sahibi, şahsım için uzun yıllardır kırıkkale adlı ucube- hormonlu il olmuştu... orada yaşayan bir akrabamızı her ziyarete gittiğimde anayurt oteli'ndeki zebercet'in ruhu içime çöker, bu korkunç çukurdan kaçıp kurtulmak için saatleri sayardım...

    sonra bir gün, sultanbeyli'yi tanıdım! ve anladım ki;

    kendini muhafazakar sağ olarak tanıtan, son 60 yıldır kesintisiz iktidarını sürdüren politik ve ekonomik bir hegemonya'nın gizlemeye gerek duymadan sergilediği gerçek yüzü'dür sultanbeyli.

    sultanbeyli, içi kof vaatlerdir. el konulmuş devlet arazileridir. kanun tanımazlıktır. harekete geçmiş cehalettir.

    sultanbeyli, cemiyet olamamış bir toplumun cemaatleşmiş yaşayan ölüler haline gelme sürecidir.

    365 gün 7/24 açık sözde kermeslerdir. her gün camında aslında hiç var olmayan yüzlerce kuran kursu veya talebe yurdu adına satış yaptığını yazan bildiğin fast food dükkanlarıdır. vergisiz helal kazançtır. dar-ül harp'te kafirin elinden çalınan hazine arazisidir. düşman rejimden ve onun vatanadşaları olan işbirlikçilerinden kaçırılan milyon dolarlardır.

    demokratik kongo cumhuriyeti tipi demokrasi'nin oy deposu, sadaka ekonomisinin utanç duvarıdır. fakirleştikçe sistemin daha da dibine çekilen, aç kaldıkça daha çok oy vermek daha çok partinin ofisboyu haline gelmek zorunda kalan kavruk anadolu insanlarının cehennemidir.

    sultanbeyli, bir pasif devrim` :cihan tuğal'a saygılarımla` rüyasıdır...

    olur da, bir gün yüzüncü yılına yaklaşan vurguncu sahte muhafazakar ve sahte dinci zavallı sağ iktidarlardan bu kadim anadolu toprakları yakasını kurtarabilirse;

    sultanbeyli insanlık tarihine büyük ve acı bir not olarak düşülmeli, asla yıkılıp yeşil alan kültür merkezi falan yapılmamalı,

    bu topraklarda bir zamanlar yaşanmış asırlık sömürünün, vicdansızlığın, estetik ve güzellik düşmanlığının, günahkarlığın ve açgözlülüğün somut örnekleri olarak gelecek nesillere ve hatta tüm insanlığa sergilenmek üzere son haliyle bir "yüzsüzlük müzesi" olarak korunup saklanmalıdır...

    rabbim, bu yalnız ve güzel ülkeye yeni sultanbeyliler göstermesin!

  • netflix'de 100 humans adında deneysel bir belgesel var, orada izledim. yüz kişiyi ellişerli olarak iki gruba ayırıyorlar. iki gruba da aynı olay anlatılıyor ve biz de işte tepkileri izliyoruz. anlatılan olay şu: bir anne küçük yaştaki çocuğunu arabanın içinde birkaç saat yalnız bırakarak gidiyor, çocuk da bu sürede havasız kalarak can veriyor.

    ilk gruba bu hikaye anlatılırken ekranda tipsiz, aşırı bakımsız, suratından iğrençlik akan, uyuşturucu bağımlısı stayla bir kadın fotoğrafı görüyoruz. kamera elli kişiye döndüğünde, hepsinin suratında da aynı nefret dolu ifadeler görülüyor ve "sizce ne ceza verilmeli" diye sorulduğunda, 30-40 yıl mahkum olmalı nidaları havada uçuşuyor, hatta bu canavar kadının ömür boyu hapse tıkılması hatta ve hatta idam edilmesi gerek diyenler bile oluyor.

    sıra geliyor diğer elli kişilik gruba. hikaye aynı, ortada ihmalkarlıktan hayatını kaybeden küçük bir çocuk var fakat bu sefer ekranda aşırı güzel, adeta melek gibi bir annenin fotoğrafını görüyoruz. insanların ceza olarak bırakın idam ya da hapis istemini, "bu masum kadın zaten çocuğunu kaybettiği için yeterince acı çekmiş olmalı, o yüzden ceza verilmesin hatta travmasını atlatması için psikolojik destek verilmeli" diyenler bile oluyor.

    şuç aynı oysa ki ama işte dış görünüşün insanlar üzerinde yarattığı etki, adeta dipsiz bir uçurum gibi.

    malesef ben de dış görünüşün her şey olduğunu düşünenlerdenim. dışınız güzelse eğer, insanlar için içinizin çok da bir önemi kalmıyor. dış görünüş yönünden şanslı olan insanların hatalarına kolayca tolerans gösteriliyor ya da onlara pozitif anlamda önyargı yapılıyor. hatta karşıdan karşıya geçerken arabalar bile durup yol veriyor eğer yeterince güzelseniz. değilseniz de yukarıdaki örnekteki gibi yaşamanızın bile bir kıymeti yok diğer insanların gözünde...

    debe editi: çok da uzun yazdım bi' kişi bile okumaz derken bak şimdi.. sabah sabah mutlu oldum valla. teşekkür ediyorum herkese :)

  • benim gibi kurumsal firmada çalışanlar ve devlet memurlarının tuzu kuru, maaşlarımızı çatır çatır alacağız. özel sektörde çalışıp patronun insafına kalanların ne halleri varsa görsün, sunta kemirsin denmiştir.

  • (bkz: dede)

    adam 83 yaşında her sabah 5 km yürüyüş 2 km bu tarz süper serbest stil yüzme üstüne bir kahvaltı ile cila çekip öyle okeye oturuyor ki, roman abramoviç hayattan bu kadar keyif almıyodur.

    yaş oldu 89: artık yürümek bile angarya. yüzmekse çile. ah be abramoviç, etmeseydin bedduanı ne vardı...

    yaş oldu 91: o çok sevdiği denize girerken bir sabah geldi kriz, tekledi kalp. şimdi azraile karşı kulaç vuruyor yoğun bakımda solunum cihazında. azrail biz biliyoruz yüzemezsin, yetişemezsin, o kadar açılamazsın.

    2km açıktan bildiren edit: biz biliyoruz dedemizi. açılamadın azrail efendi! yemedi 2km yüzmek!

    92'den son edit: bir devir kapandı.

  • korsanlık, herhangi bir devletin normal yargı yetkisi dışında denizlerde veya havada işlenen, özel amaçlar için ve kamu otoritesinin izni olmadan yapılan herhangi bir soygun veya diğer şiddet eylemi. korsanlık uluslar hukukuna karşı bir suç olarak kabul edildiğinden, herhangi bir devletin kamu gemilerinin bir korsan gemisine el koymasına, onu limana getirmesine, mürettebatı (uyruklarına veya ikametgahlarına bakılmaksızın) yargılamasına ve suçlu bulunmaları halinde onları cezalandırmasına ve gemiye el koymasına izin verilmiştir.

    uluslararası hukuka göre, korsanlık bir devletin normal yargı yetkisi dışında, devlet otoritesi olmadan gerçekleşir ve siyasi değil özeldir, ancak yasadışı savaş eylemleri, isyancıların ve devrimcilerin eylemleri, isyan ve köle ticareti çeşitli ülkelerin ulusal yasaları veya özel anlaşmalarla korsanlık olarak tanımlanmıştır.

    korsanlık tarih boyunca meydana gelmiştir. antik akdeniz'de korsanlık genellikle deniz ticaretiyle yakından ilişkiliydi ve fenikeliler, yunanlılar, romalılar ve kartacalılar gibi her ikisiyle de uğraşmış görünmektedir. orta çağ'da kuzeyden gelen vikingler ve güneyden gelen mağribiler de korsanlıkla uğraşmışlardır. rönesans ve sonrasında avrupa'daki savaşların sonunda, donanma gemileri rutin olarak karaya oturtulmuş ve mürettebatları dağıtılmıştır; bu gemilerdeki işsiz mürettebat genellikle korsanların hizmetine girmiştir.

    korsanlığın yaygın bir kaynağı, barış zamanında misilleme yapmak, belirli suçlar için tazminat almak veya savaş zamanında düşmanı avlamak için bir hükümet tarafından görevlendirilen özel mülkiyete ait ve silahlı bir gemi olan korsandı; subaylarına ve mürettebatına ele geçirilen gemilerden alınan yağmadan pay verilirdi. bir savaştan sonra bu kârlı işi izinsiz sürdürmenin cazibesi büyüktü. xvı. yüzyılın sonlarında ingiltere ve ispanya arasındaki savaşlar sırasında, meksika'dan karayipler'e giden hazine yüklü ispanyol kalyonları korsanlar için doğal bir hedefti ve korsanlık ile korsanlık arasındaki ayrımı yapmak zorlaştı.

    korsanlığın "altın çağı" olarak adlandırılan dönem 1650'den sonraki yüzyılda karayipler'de ve amerikan kolonileri açıklarındaki sularda yaşandı. bu dönem sir henry morgan, karasakal ve william kidd ("kaptan kidd") gibi efsanevi figürlerin dönemiydi. korsan mürettebatı avrupa'nın her denizci ülkesinden geliyordu ve denizcilerin önemli bir kısmı afrikalıydı. güney amerika'nın en başarılı korsanları arasında guanabara körfezi (niterói ve rio de janeiro arasındaki güneydoğu brezilya) çevresindeki gemileri avlayan bir fransız olan jean-françoisduclerc` vardı. bu ve diğer korsanların maceraları daha sonra, belki de en iyi örneği robert louis stevenson'ın define adası/treasure ısland (1881) olan, popüler romantik ve çocuk edebiyatının önemli bir türüne ilham vermiştir. 20. yüzyılın sonlarında korsanlar ciddi tarihsel araştırmaların konusu haline geldi. bazı akademisyenler korsan kültürünü, sınıf ve ırk gibi genel ayrımlara meydan okuyan ve 17. yüzyıl siyasi radikallerinin hayallerini, ingiltere'de ve başka yerlerde yenilgiye uğratılmalarından çok sonra bile canlı tutan, gerçekten yıkıcı bir radikal hareket olarak tasvir ettiler.

    korsanlık diğer bölgelerde de gelişti. 16. yüzyıldan 18. yüzyıla kadar, türk egemenliğinin zayıflamasının kuzey afrika'daki berberi devletlerinin sanal bağımsızlığıyla sonuçlanmasının ardından, korsanlık akdeniz'de yaygınlaştı. fas, cezayir, tunus ve trablus korsanlığa o kadar hoşgörü göstermiş ve hatta organize etmişlerdir ki korsan devletler olarak anılmaya başlamışlardır. 19. yüzyılın başlarında bu korsan devletler amerikan, ingiliz ve fransız güçlerinin birbirini izleyen eylemleriyle bastırıldı.

    korsanlık 19. yüzyılda önemli ölçüde azalmış olsa da, gemi ve uçak kaçırma uygulaması 20. yüzyılın sonlarında yeni bir korsanlık biçimine dönüşmüştür. korsanlık ve terörizm arasındaki yakınlık, 1985 yılında achille lauro yolcu gemisinin filistinli militanlar tarafından kaçırılmasından ve el kaide ajanlarının 2001 yılında abd'de 11 eylül saldırılarını gerçekleştirmesinden sonra özellikle endişe verici hale gelmiştir. yirminci yüzyılın son on yıllarında deniz korsanlığı doğu ve güneydoğu asya ile afrika'nın doğusundaki denizlerde bir kez daha yaygınlık kazanmış, korsanlık eylemleri kaçakçılık (silah ve uyuşturucu) ve diğer yasadışı faaliyetlere karışan suç örgütleri tarafından ya da onlarla işbirliği içinde gerçekleştirilmiştir. bu korsanlar bazen küçük limanlarda, yasadışı kazançtan pay alan devlet görevlilerinin koruması altında faaliyet gösteriyordu. 2008-09 yıllarında başta somali olmak üzere afrika kıyılarındaki sularda artan saldırılar, çeşitli ülkelere ait gemilerin kaçırılmasını da içeriyordu ve çeşitli donanmalara ait savaş gemilerinin zorla müdahalesine yol açtı. bu olaylar, batılı haber medyasını bu tür olayların ortaya çıkardığı uluslararası yargı yetkisine ilişkin özel sorunları yeniden incelemeye ve 18. yüzyılda alınan tarihi dersleri, özellikle de korsanlara ve onların ana üslerine karşı silahlı güç kullanma gerekliliğini bir kez daha ele almaya sevk etmiştir.

    görsel

    ayrıca; kadın korsanlar