hesabın var mı? giriş yap

  • 10:30 da gelin diyorsanız 11:00 a kadar bekletip sabır testine! tutuyoruz diyemezsiniz. gelip giden adayları görüyorum iş yerime. bir saate yakın bekletiliyor, neden? bence ik cı egosu. hayır ik cıları biliyoruz o yüzden.

    işverenin başka adayları olduğu gibi çalışanın da başka alternatifleri olabilir.
    ne yazık ki türkiye...

  • olumlu yönden bakmak lazım artık direkt 4 ile çarpabileceğiz. küsürat yok. büyük resmi görün.

  • siz de yapın o zaman madem onlar sevdirmeye çalışıyor sen de aç bi tane sevdirmeye çalış kendini. gerçi o şeytan suratını gören korkup kaçar zaten

  • liyakata, yeterliliğe göre değil il, ilçe başkanlarıyla akrabalık derecesine göre işe alır, beline bekçi diye silah takarsanız bu hadiseler elbette şaşırtmayacaktır.

  • türkiye'de 2014 den 2020ye kadar geçen 6 yılda tek kişilik hanelerin toplam hane sayısı içindeki payı %14 de %18'e çıkmış. çocuklu tek ebeveynler de payını arttırmış %8 den %10a. diğer tüm hane çeşitleri ya ayni kalmış ya azalmış (çocuksuz çiftler , çocuklu çiftler, çekirdek veya daha büyük aileler, diğer -çekirdek ailesiz- haneler) 2008 yılında 4 kişi olan ortalama hane halkı 2020 yılında 3,30 kişiye düşmüş. kaynak: tuik, istatistiklerle aile.

    norveç'te bu gelişme çok daha ileri gitmiş. iki buçuk milyon hanenin bir milyonu tek başına yaşayanlar (yani hanelerin beşte ikisi veya yüzde 40). çocuklu yalnız ebeveynler yüzonbin (yirmiikide bir / %4,4). norveç genelde kırsal. büyük şehir istatistikleri biraz değişik, yalnız yaşayanlar kırsalda evlerin yüzde otuz, kırkı gibi iken, oslo'da neredeyse yüzde ellisi kaynak1, kaynak2.

    kim bu norveçli yalnızlar, nasıl hikayeleri var, eğer türkiye'nin zamanla gideceği yön o tarafa ise bilmek lazım. yenice norveç ulusal radyo tv web sitesinde yayınlanan iki makale bu konuya eğilmiş: kaynak3, kaynak4 bu yazılara göre toplam 5 milyon norveçlinin 1.4 milyonu 18 yaşından büyük ve yalnız yani eşi, sevgilisi, sözlüsü yok.
    bu sayı 1980de 700 bin imiş 40 yılda ikiye katlanmış yani yaşı 18den büyük nüfusun %24ünden %33üne tırmanmış yalnızların oranı.

    kaynak3 bu yalnız yaşayanları 4 ana grupta görmüş ve her gruptan bir kişinin resmini koyup hikayesini de anlatmış.

    1- norveç'te 18 ile 29 yaş arasındaki erkeklerin yarısı yalnız yaşıyor. bu sayı 1980de %20 yani beşte bir imiş. o zamanlar ilk babalık yaşı ortalaması 27 iken şimdi 32. ilk annelik yaşı ortalaması da o günden bu güne 24 ten 27ye tırmanmış.

    2- hala bekar, çocuksuz ve yalnız yaşayanların oranı 30-44 yaş arası erkeklerde %20. bunların çoğu kendi istekleri dışında böyle, yani evlenmek için bakınıyor bulamıyorlar.

    3- 1980de hala bekar, çocuksuz ve yalnız yaşayan 30-44 yaş arası kadınların oranı %5,4 imiş. şimdi %12. bazılarına yalnızlık o kadar koymuş ki, babasız (isimsiz donörden) çocuk yapmak için kliniklere tonla para harcıyorlar.

    4- 1980de boşanmış çocuklu yalnız yaşayan erkeklerin 45-66 yaş arasındakilerde oranı %5,6 imiş, şimdi onun 3 katı yani %15. norveç tarihinde hiç bu kadar yüksek bir yalnız baba oranı görülmemiş.

  • unlu halk ozani ssg'ye ait olan bir soz. kendisini tekrardan amerika'ya goturen ucaga binmeden once yanindakilere soyledigi rivayet edilir.

  • her bir halttan kaçış gezegenim. büyülü dünyam.

    13 yaşımda, hayatıma ilk girdiğinde beni nasıl etkilediyse ve nasıl sevdiysem şuan 27 yaşımda beni yine aynı şekilde etkiliyor harry potter’ın dünyasının içindeki herşey. büyüler, süpürgeler, iksirler, sihirli yaratıklar ve pek tabii hogwarts'ın içinde kaybolmayı çok seviyorum. ne zaman kaçmak istediğim bi konu olsa kitaplardan birini elime alır gömülürüm. bayılıyorum.

  • hele ki ailesi kendiyle birlikte kalkıp istanbullara geldiyse şanslı insandır. okulu bitireli 4 sene oluyor, üniversiteyi de ailemin yanında okumuştum. sonra istanbulda iş buldum, seninle gelelim mi dedi annem, gelin dedim. iyi ki de demişim. ne çılgın bi gece hayatım var ne de aman kapım açık sıçayım gibi bi derdim. işten geliyorum yemek hazır, çamaşırlar yıkanmış. kazandığım cebimde kalıyor. hoş bunlar olmasa da sadece yanımda oldukları için mutluyum. tek çocuk olduğumdan onları boynu bükük bırakmak istemiyorum belki de. hala arkadaşımda kalmak için izin istiyorum. ama erkek arkadaşım yemeğe gelip bizde kalabiliyor. ne kezbanım ne de asosyal. tam 25 senedir ailemleyim, allah onları başımdan eksik etmesin.

  • bilen bilmeyen herkesin çullandığı bir diğer başlık. ülkemizde çok olmasının tek sebebi düzenli olarak toplanıp yok edilmemeleridir. bu talih midir yoksa gelişmemişliğimizin bir göstergesi mi orasını sizin vicdanınıza bırakıyorum.

    ingiltere'de başı boş sokak hayvanları yakalandıktan sonra çok kısa süreler (1-2 ay) hayvan barınaklarında tutulur, daha sonra uyutularak krematoryumda yakılırlar. bu işlem ve süreç abd'de 14 gün gibi çok kısa sürelerde cereyan eder. avrupanın lideri konumundaki bir çok ülke benzer uygulamaları kullanır.

    rusya ve doğu avrupa ülkelerinde ise bizim belediyelerin kullandığı eski usül zehirli yem, toplayıp kurşuna dizmek gibi en acı şekillerde yok ediliyorlar. hindistan'da sokak köpekleri tarafından öldürülen insan sayısı terör saldırılarından daha fazla olduğu için son beş yıldır köpek avcıları gibi salak saçma ekipler kurarak her yerde ava çıkıyorlar.

    approximately 7.6 million companion animals enter animal shelters nationwide every year. of those, approximately 3.9 million are dogs and 3.4 million are cats. each year, approximately 2.7 million animals are euthanized (1.2 million dogs and 1.4 million cats).

    yukarıdaki aspca verilerine göre her yıl ortalama 7.6 milyon hayvan barınaklara alınıyor ve bunun yarısına yakını ötenazi ile öldürülüyor. bu işleme ötenazi denilmesi bile büyük ironi. sanki hayvanlar kendi elleriyle teslim olup barınaklara tıkılmış ve ölüm belgelerini kendileri imzalamış gibi. tabi bu veriler abd, canada ve belli başlı bir kaç ülkeyi kapsıyor. bizim ülkemizde kendi başına küçük bir şehir nüfusu kadar sokak kedisi ve köpek mevcut. şükredelim ki ülkemizde genel itibariyle sokak hayvanlarını seven bir kitle var. belediyeler eskiden olduğu gibi harala gürele hayvanları kamyonlara toplayıp bir yerlerde yakamıyorlar. en azından artık ayan beyan ve gündelik yapılamıyor.

  • semavi dinlerin anlattığı hikayelere göre iblis, allah'ın ademi herhangi bir açıklama yapmadan yaratmasına içerleyip, ona secde etmeyerek dik duruş sergilediği için makamdan kovulmuş. makamdaki diğer melekler:

    ''aman iblisciğim, ne yapıyorsun? kendine gel'' diyerek arabuluculuk etmeye çalışsa da iblis geri dönmemiş yolundan:

    ''kardeşim, biz zaten gerekli donanıma sahip değil miyiz? bir de bizden alt kapasitede yeni bir mahluk çıkarıp ona biat etmemiz niye isteniyor?'' diye çıkışınca melekler de: ''doğru lan'' deyip allah'a ufaktan itiraz sesi yükseltirler: ''yeryüzünde kan döküp, bozgunculuk yapacak birilerini mi yaratıyorsun?'' (bakara 30.)

    allah yine açıklama yapmaz: ''siz bilmezsiniz, ben bilirim.''

    melekler sus pus...ama bu sayede ödüllerini alırlar, konumlarını korurlar.

    iblis ise bu durumu kabullenmeyen tek varlık olarak pılısını pırtısını toplayıp kendi yoluna gider. dik duruşunun bedelini, allah makamındaki ayrıcalıklı konumunu bırakarak öder. kimse de ''helal olsun be, adamın bir duruşu var. sorguluyor en azından'' deyip tebrik etmez, tam üstüne ''lanet olsun iblise, o şerefsizin önde gidenidir'' diye arkasından konuşulur.

    sorgulamanın, onurlu olup dik durmanın bedeli şeytan olmakmış meğer. dinler de bunu marifet gibi anlatıp durmuş binlerce yıldır.