hesabın var mı? giriş yap

  • hatırladığım kadarıyla deftere siyah kalem ile yatay dikey çizgiler çiziyorum. yanımdaki arkadaşım ise kırmızı kalem ile yatay dikey çizgiler çiziyor . defterlerimiz aynı kalemlerimiz farklı.
    bir sayfayı doldurduk ama arkadaşın çizdikleri bir başka güzel. benimkiler onun yanında çirkin duruyor.
    sıra arkadaşım böyle düşündüğümü hissetmiş ki bir tane kırmızı kalem bana veriyor.
    keramet gerçekten kalemdeymiş diye düşünüyorum çünkü artık benim çizdiklerim de onun ki kadar güzel.
    şimdi ise ne çizgiler, ne defter umurumda.
    bu anıyı bana unutturmayan o sıra arkadaşımın ben istemeden, düşündüklerimi hissedip, gülen, samimi bir yüzle kalemi vermesi ve benim defterimin de onun ki kadar güzel olmasından mutluluk duyması.

  • vefakar topçu.

    c.ronaldo : "başarılarım için arkadaşım albert fantrau'ya teşekkür etmeliyim. beraber 18 yaş altı şampiyonasında oynadık. bizi izlemeye gelen sporting lisbon menajeri kim daha fazla gol atarsa takıma onu alacağını söylemişti. ''

    c.ronaldo : ''maçı 3-0 kazandık ben ilk golü attım albert ise ikinci golü attı üçüncü golde ise ben dahil herkesi etkileyen bir olay yaşandı. albert kaleciyi geçmişti ben de yanında koşuyordum albert'in tek yapması gereken topu boş kaleye göndermekti ama o topu bana pas attı. maçtan sonra neden yaptığını sorduğumda ise '' sen benden daha iyisin'' demişti. ''

    gazeteciler albert fantrau'ya hikayenin gerçek olup olmadığını sorduğunda albert '' evet hikaye gerçek ronaldo o maçtan sonra sporting altyapısına girdi ben ise futbolu bıraktım ve şu an işsizim '' cevabını verdi. gazetecilerin ''işsiz biri olarak bu kadar büyük bir eve, böyle güzel bir arabaya ve ailenin ihtiyaçlarını karşılayacak parayı nereden buldun ? '' sorusuna albert fantrau'nun verdiği cevap ise her şeyi açıklıyordu. '' bunların hepsi cristiano ronaldo 'dan.''

  • tahammülsüzlükle alakası olmayan tweet. videodaki çocukların hiçbir aklı selim eğitimle uzaktan yakından alakası yok. çocukların hepsi öyle olmayacak belki ama içlerinde illa karakteri zayıf olanlar çekilen her yöne gidecektir.

  • devletin kaynaklarının temelini ne oluşturuyor biliyor musunuz? ülkede fakir zengin tüm vatandaşlardan, hemen hemen her vesileyle (telefon konuşması, ekmek almak vb.) toplanan vergiler.

    ne diyordu bu hükümet? kaynaklarımız kısıtlı, devletin malını çarçur edemeyiz, tasarruf etmemiz gerekli demiyor muydu? bu sebeple bir çok kamu kurumunda insanların maaşları donduruldu. hükümet kaynak sağlayabilmek için bir çok önemli kamu kurumunu, kit'leri satışa çıkardı. hatta satmaması gereken şeyleri bile (telekom gibi). gerekçe ne? kaynaklarımız kısıtlı.

    bu ülkede hastaların hatta kanser hastalarının bile ilaç masraflarının devlet tarafından karşılanmadığının haberlerini izledik tv'lerde. devlet kendisine düzenli prim ödeyen vergi mükelleflerine üç kuruşluk ilacı bile alırken kurban pazarlığına girmiyor mu? sebebi ne? devletin kaynakları kısıtlı.

    ülkemiz gelişmekte olan bir ülke, yani tam anlamıyla müreffeh değil. tam olarak batılı toplumların ulaştığı refah seviyesine ulaşamadık. batılı bir ülkede öğrenciye, hastaya, muhtaç durumda olanlara harcanan para miktarı ülkemizde harcanamıyor. bunun sebebi ne? ülkemizin yeterince zengin olmaması. arkadaşlar ülkenin kaynakları çok kısıtlı.

    hükümet zaten kaynak kısıtlılığından bir çok tedbir almadı mı? belli kesimlerden (özellikle ücretlilerden) alması gerekenin çok üzerinde vergi almıyor mu (gelir vergisi + dolaylı vergiler) ? bunun sebebi kaynakların kısıtlı olması.

    şimdi tüm bu kısıtlar altında iken ve ülke olarak maddi durumumuz kötü iken hiç de ihtiyaç olmayan böyle şaşaalı bir yapının inşa edilmesi hükümetin ve rte'nin samimiyetine gölge düşürmez mi?

    ak-saray'ın yapımı bana aylık geliri 3000 bin tl olan 5 çocuklu orta halli bir ailenin babasının sırf keyif için altındaki kendisine her halükarda yetecek olan arabasını (örneğin linea) satıp yerine yığınla kredi borcuna girerek yepyeni üst orta sınıf bir araba (audi a4 veya passat gibi) almasına benziyor. şimdi babaya böyle bir harcamayı neden yaptığını sorduklarında "aileyi daha iyi temsil etmem lazım, ben bu arabaya binerek ailenin itibarını koruyacağım" derse ne kadar aptalca ve bencilce bir açıklama olduğu anlaşılır. bu adama aklı başında her insan "yahu arkadaş senin daha küçücük bir sürü çocuğun (genç nüfus) var. sen halihazırda bunların eğitim, beslenme gibi temel ihtiyaçlarını sağlayamıyorsun. bu arabayı alarak onlara harcayabileceğin ve onların hakkı olan büyük bir miktar parayı kendi keyfin dışında hiçbir anlam ifade etmeyen bir şeye yatırmaya hakkın yok". diye sormaz mı?

    aklım almıyor vallahi aklım almıyor. bencilliklerini, kıroca-çocukça heveslerini bile ülkeye hizmet diye yutturmaya çalışıyorlar ya bir şey diyemiyorum.

    allah aşkına çankaya'nın ne problemi vardı da milyar dolarlık yeri yapma ihtiyacı hissettiler.

    bu ülkede kanuna, hukuka, mahkeme kararlarına en çok uyması gereken hükümet değil mi? neden mahkemenin durdurma kararına rağmen hukuk sistemini ayaklar altına alırcasına, göstere göstere mahkeme kararlarına uymadı? başbakanın, hükümetin mahkeme kararlarını uygulamama gibi bir hakkı var mı? yok kesinlikle ama kesinlikle yok. burası bir hukuk ülkesi olsa adamı öttürürlerdi. inşaatın sahibi olan şahıs da çıkıp tv'den çatır çatır özür dilerdi. ama maalsef ne ülkemiz ülke ne de halkımız halk.

    not: belki anlatım basitçe ve örnekler biraz aptala anlatır gibi oldu ama kusura bakmayın. aklıma geldiği gibi hışımla yazdım.

    edit: muaviye yeni yaptırdığı sarayı nasıl bulduğunu ebu zerr'e sormuş. ebu zerr: eğer kendi paranla yaptırdıysan israf, devletin parasını kullandıysan haramdır demiş. rte çok dindar ya, hep dinden referans alıyor ya burada da muaviyeyi örnek almış anlaşılan.

    edit2: imla

  • eril ile dişili gözetmek yerine, kalifiyelik ve içi dolu metinler barındıran yazıları yazanları yazar olarak alma ve tutma yoluna gitmesi gerekenlerin boş işleri.

  • bir yazı başlığıydı sanırım, kitaplığımı düzene koyarken, atmaya karar verdiğim dergilerden birinde gördüm. o kadar haklı geldi ki. hayatın sıkıcılığı, yaşadığımız depresyonlar, bunalımlar, ayrılıklar, hüzünler, iç sıkıntıları.. anneye anlatsan, anne üzülür çünkü. dayanamaz. karnının ağrıdığını söylediğinde gece uyanıp yanına gelen, kapıdan yüzünü görüp ağrı çekip çekmediğini anlamaya çalışan anne, platonik aşık olduğunuzu öğrense kötü olur mesela. yüreciği kaldırmaz.
    bazı acıları ise anlayamaz nedense. anlayamazmış gibi göründüğü acılar da vardır o anne-çocuk dengesini korumak uğruna. bu yüzden saklı kalır bazı acılar.
    -anne, denir bazen.
    -he annesinin gülü, der. biter her şey.
    nasıl denir ki, anne ben olmayacak bir işe giriştim diye. ya da anne ben bi bok yedim, cezasını çekiyorum, nasıl denir.
    denmez.
    anneye gülümsenir arada.
    şöyle bir bakar anne, "ne o, hasta mısın" der. "başım ağrıyo biraz" denir. "yat uyu biraz" der anne. süt getirir, içirir. odaya gidip kapı kapanınca ağlanır belki. ama anneye duyurulmaz hıçkırıklar.
    annenin sandığı kadar mutlu olamaz kimse. anneye biraz rol yapılır.

  • şu sosyal medya ve gerçek hayatta pek çok adres isteyen gördüm, hiçbiri fiile dönüşmedi. ilk gördüğüm fiile dönüşen kavga 3 kız arasında oldu. hem de ağıza burna diz atmalı. çok korkutucu canlılar gerçekten.

  • aşk üzerine en yalın tanımı içerir... borges'in başkasının düşü olan adam hikâyesinin aşka yansımasıdır... biri diğerinin hayali olduğu sürece yaşanan aşktır, birilerinin hayali olarak var oldukça âşık da, hep aşkla ilintili olacaktır... zaten düş olmaktan çıkınca aşk da aşk olmaktan çıkar...

  • attila ilhan'ın hangi sol kitabında idi sanırsam, şöyle bir olay vardı:

    fransız sosyalist partisi lideri jean jaures, metro beklemektedir. biraz ötesinde de işçiler. metro geldiğinde, işçiler haliyle 3. mevkiye yol alır, jean jaures 1. mevkiye. bunu gören işçiler "oldu mu yoldaş. biz seni de buraya, aramıza, 3. mevkiye beklerdik" derler. jean jaures'in cevabı müthiştir: "bizim kavgamız, ben de 3. mevkide yolculuk edeyim diye değil, sen de burada, 1. mevkide seyahat edesin diyedir yoldaş. bunu sakın unutma!"

    olayla ilgisine gelince..tekel işçilerinin ne kadar maaş aldığını bilmiyorum. çok da ilgilenmiyorum zaten aldıkları maaş miktarıyla. olay tekel işçilerinin aldığı maaş değil çünkü. ancak illaki maaş söz konusu yapılacaksa, tekel işçisi çok maaş alıyordu diyene kadar, biz neden az maaş alıyoruz denmeli bence. bizim kavgamız herkes az maaş alsın diye değil, herkes daha çok kazansın, daha insanca yaşasın, kazanılmış hakları gasp edilmesin diyedir.

    bu da sakın unutulmasın.