hesabın var mı? giriş yap

  • brian may ile athena'nın şeysini bir tutan dürrükleri gösteren haber.

    edit: hala görgüsüzlük diyen var ulan. adam dünya müzik tarihinin sayılı efsanelerinden.

    memleketten manda yoğurdu, acur turşusu getirir gibi kargoya vermesini mi bekliyorsunuz o nadide gitarı?

    ya da yolculuk boyunca koca aleti kucağında taşımasını mı?

    yahut dünya serveti varken ekonomik bilet alayım de iki bileti ucuza getireyim demesini mi?

  • insan kaynakları birimi olan bütün şirketlerde çalışanların hayatlarında en az bir kere yaptıkları şey. bunun sebebi bütün insan kaynakları birimlerinde mutlaka aylin hanım diye birinin olmasıdır. aylin hanım diye birinin çalışmadığı insan kaynaklarından şüphe etmek gerekir. fason şirket olabilir.

  • gora' yı oradan çıkarsak diyorum. her komedi filminin de cıvık olması gerekmez. iyidir kötüdür tartışılır ama gora, arabesk filminden sonra çekilmiş absürd komedi türünün ilk örneklerinden olması bakımından bile değerlidir.

  • kişisel alanını paylaşır, erkeğin kişisel alanına girer, yakın durmaya çalışır veya yaklaşıldığında uzaklaşmaz falan. öyle. yalnız yurdum insanı sosyal mesafe alanı diye bir şeyden pek haberdar olmadığı için, aman diyeyim metrobüste falan "yaklaştı verecek" moduna girmeyelim, metrobüste hepimiz akrabayız zaten, nikah düşmez.

  • böyle bir otelde çalışmıyorum, ancak sektörden bildiriyorum;

    baştan başlayalım; odaya geldin. şunu bil; o çarşaflar, yastık kılıfları bulunabilecek en ucuz endüstriyel kimyasallarla mümkün olan en kısa programlarda yıkandılar. sonra büyük silindirlerde ütülenirken el değmeyen yerleri kalmadı. ütüye girerlerken de üzerlerine sırf bu iş için üretilmiş "temiz çarşaf kokulu" fısfıslar sıkıldı.

    odadaki buklet malzemeleri dediğimiz, işletme logolu sabunlar, minik şampuanlar, ayakkabı boyaları, tek kullanımlık banyo terlikleri, diş macunları vesaire de satın alma/purchasing departmanının ülkedeki onlarca üreticiden fiyat toplayıp en ucuzlardan birini tercih etmesiyle tedarik edildi, bilginiz olsun.

    minik poşetlere sarılarak steril görüntü verilen oda bardakları da asla bara inmedi. bulaşık makinesini hiç görmediler. housekeeping maid'leri odayı sıfırlarken (otelcilik terminolojisinde check out yapmış odayı sonraki check in'e hazırlamak) bu bardakları lavaboda çalkalayıp o an göze en temiz görünen bezleriyle kuruladılar.

    kaldı ki bir odada tuvalet dahil kullanılan tek sterilizasyon ürünü hypo gel, suma d4.1 veya muadili bir kimyasaldır. kendileri çamaşır suyu gibi kokmayan çamaşır sularıdır.

    yani buraya kadarını özet geçersek; odada hijyeni unutun.

    1000 odalı bir otelde dahi en kral teknik servis departmanı 30 kişiyi geçmez. sucusu, elektrikçisi, kazancısı, elektronikçisi, gececisi, doğalgazcısı derken bu ekipte maksimum 1 tane klimacı vardır. kendisi tüm soğutucu dolaplardan da "anlar", dolayısıyla mutfak ve barlardaki dolaplar zaten bu arkadaşın ömrünü yer. arıza olmadıkça hiç bir odanın klimasına bakım falan yapılmaz. demem o ki, püfür püfür klima altında dinlenirken google'da salmonella virüsü kimdir, kriptosporidium nedir bir araştırın.

    neyse ki duş başlığınız falan hiç dezenfekte edilmeden binlerce farklı insan tarafından kullanılmasına rağmen her nasılsa steril kalabilmiş, siz de çoluk çocuk güvenle duş alıp havuza bir inelim dediniz. ne güzel. bu havuzların bakımları gece yapılır. bakım dediysem, klorlama işte. suyu şeffaflaştıran kimyasal, tortuyu dibe çokerten kimyasal, dipte biriken tortuyu süpüren alet, sabaha doğru ph ölçümü, asitliği düzenleyen kimyasal. bu kadar. kimyasal havuzunda güvenle yüzebilirsiniz. sakın internetten havuz filtrelerinin temizlenme görsellerine falan bakmayın, hiç bir havuzun denge tankına falan inmeyin, keyfiniz kaçmasın.

    biraz sıktıysam sizi barda ağırlayabilirim. burada kıbrıs sema içki fabrikası ya da selim & sons company üretimi herhangi bir kalitesiz içkiyle yapılmış enfes kokteyllerden içebilirsiniz. garlovka votka, royal highland viski, captain cin falan bulursanız direkt yapışın, çünkü bunlar nispeten kalitelidir, şişesi 22 liraya falan geliyor. ha yok, siz illa tekila mı içeceksiniz? o da votka, az cin,az portakal likörüyle çakılır. barcılar anladı. hatta bunu anlayan barcılardan biri damacanada bailey's nasıl yapılır, bir aydınlatırsa iyi olur. tabii "falez" falan gibi tang'e, link'e rahmet okutacak konsantre meyve sularından günlük kimyasalınızı, öhöm pardon, günlük vitamininizi almayı da unutmayın.

    amaan, içkimizi de içtik, keyfimiz yerinde. artık kilosu 8 (sekiz) lira olan salam ve sosislerle zenginleştirilmiş snack büfemizde kendimizi şımartabiliriz. asla laboratuvar tahliline gitmeyen, kilosu 12-15 lira bandında olan kırmızı etlerden protein alabilir, 5 kiloluk paketlerde gelen çin menşeili tozlarla yapılmış çorbalarla midemizi rahatlatabiliriz.

    karnımızı doyurduysak bir kahve içelim. kahveyi siz söyleyin, ben karamel latte macchiato alayım, mahmood instant kahve, birşah süt, dünyanın en ucuz karamel şurubu ve yine otel logolu şekerlerden lütfen.

    bir hamam yapalım derdim ama, sonuçta 1000-2000 kişilik tesis, hamam sürekli kullanımda, pek sindiremiyorum içime. siz gidin, ben de o ara dünden kalan tatlıları kakaoyla karıştırıp üzerine krem şanti sıkarak tekrar büfeye çıkardıkları efsane tatlılarla takılayım. sonra da günde 12 saat çalışıp 4 saat de prova yapan ama her nasılsa hala mutlu görünen animasyon ekibini izlemeye gideriz.

    ed; başlık 1 sene sonra hortladı sanırım, @kendimdedegildim uyardı; salmonella virüs değil bakteriymiş.

  • çikolatanın içerisindeki yağ veya şekerin dekompoze olmasına neden olan süreçtir. fat bloom ve sugar bloom olmak üzere iki tipi vardır. buzdolabına koyulan çikolatanın etrafında oluşan beyaz kristaller sugar bloom işaretidir. buzdolabı içerisindeki nem (su) çikolata yüzeyindeki şekerle reaksiyona girerek şeker topakları oluşturur. bunları kazıyıp yalarsanız çok tatlı olduğunu görürsünüz.

    fat bloom ise biraz daha komplike ve ilginç bir süreçtir. yağ (cocoa yağı), çikolatanın yapı taşıdır ve çikolata içerisinde 6 farklı fazda yapılanabilir. 1nci tip yapı 17 derecede erirken, 6ncı tip yapı 36 derecede erir. ideal yapı, 34 derecede eriyen tip 5 dir. cocoa yağı bu şekilde yapılanmış bir çikolatayı yediğinizde vücut ısısı ile ağzınızda hemen erir. çikolata üreticileri de bu yapıyı tutturmaya çalışırlar. bunu da üretim esnasında birden çok kez çikolatayı ısıtıp soğutarak yaparlar. ucuz çikolatalar ise, pahalı cocoa yağı yerine daha ucuz olan diğer bitkisel yağları kullanırlar. bunlar vücut ısısı ile erimezler ve boğazınızda kötü bir tat, yanma hissi bırakırlar. bir kez tip 5 yapısı tutturulan çikolatanın yapısını kaybederek kalitesinin düşmesine fat bloom denir. buna neden olan en önemli faktör ise hızlı ısı değişiklikleridir, örneğin sıcak bir günde çikolatayı buzdolabına koymak. çikolata soğuduktan sonra üzerinde kahverengi bir tozlanma görürseniz bilin ki bu da fat bloom'dur.

  • ismini zühtü koyup, sırt üstü yatmayı ögrettim diye bissürü eleştiriye maruz kaldıgım kus modeli. millet konusmayi ogretiyo, naapcak kardesim kus konusupta bakkala gidip ekmek mi alcak? hayvancagız sırt ustu yatmayı ogrendide en azından hayatını ayakta gecirmicek artık.

  • içecekler sınırsız diye makinelere dadanan, tek yemekle 3-5 bardak içen, ketçap-mayonez sınırsız diye (ki artık değil, ikea bile pes etti) yese de yemese de her aldığı yemeğin üstüne paket paket sıkan, üzerinde "mağazadan çıkarken iade ediniz" yazdığı halde katalogları çantasına, montuna sıkıştırmaya çalışan, belirli köşelere, alışveriş esnasında not alabilinsin diye konulmuş kurşun kalem ve mezuralı kağıtları avuç avuç cebine tıkan biz türk milletine vız gelip tırıs gidecek dayatma.

    zamanında stockholm'e kadar gider orayı da alırmışız bakma sen, üşenmişiz.