hesabın var mı? giriş yap

  • kendisi gibi 2010 yılından önce akpyi savunmamak ahlaksızlıkmış bazı suserlara göre.

    esas ahlaksız sizsiniz. hem de ahlaksızın en önde gidenlerisiniz. sanki akp'yi sevmeyen herkes darbeci, elitist, baykalcıymış gibi hala eski alışkanlıklarınızla manipülasyon yapıyorsunuz. bugünlerin yaşanmasında bu adam gibi sizlerin de payı var. o kopasıca elleriniz 2010'da evet demeseydi bugün hsyk ve yargı bu halde olmayacaktı. kuddusi okkırlar, ali ismailler hala yaşıyor olacaklardı.

    malum zatın sümüklü mendilleri ne yaparsanız yapın o günahlarınızdan sıyrılamayacaksınız. her zaman islamcıdan demokrasi bekleyen salaklar olarak anılacaksınız.

  • 16. yıl dönümünü kutladığımız leziz olay. tüm sözlükçüleri, buzdolabı kapağını 1 dakika açık tutmak suretiyle saygı duruşuna davet ediyorum.

  • 13 kasım 1985'de patlayan nevado del ruiz yanardağının lavları ve yıkıntılar arasında kalan, 55 saatlik kurtarma operasyonuna rağmen kangren ve hipotermi nedeniyle ölen küçük kız. yaşadığı korkunç şok ve acıya rağmen sakin kalabilen, ama çaresizlik içinde bakan gözleri insanın kalbini delen küçük kız...

    http://en.wikipedia.org/wiki/omayra_sánchez

  • gazeteci yazar fatih altaylı'nın ortaya koyduğu hakikattir..

    knorr, türkiye'de farklı ve avrupa'da farklı ürünler satıyormuş.

    içinde tavuk bile olmayan tavuksuyu çorbaları gibi.

    --- spoiler ---

    knorr’un aynı ürünü avrupa’da farklı, türkiye’de farklı içerikle sattığını, avrupalıların sağlığını korumakla kalmayıp, onlara daha kaliteli bir ürün sunarken türk tüketicisine içinde tavuk olmayan tavuk suyu bulyonu itelediğini yazdım.

    epey bir mesele oldu.

    her yerden ses geldi.

    iki yerden çıt çıkmadı.

    biri türk halkını kandıran knorr.

    diğeri türk halkının kazıklanmasına ve belki de zehirlenmesine seyirci kalan tarım ve orman bakanlığı’ndan.

    her ikisini de vurdumduymazlıklarından ötürü kutluyorum.

    belli ki aralarında iyi bir konsensüs var.

    belli ki söyleyecek, verilecek yanıt yok.

    belli ki sükut ikrardan geliyor.

    ve belli ki, aynı kaba pislemişler.

    bizim yediğimiz kaba.

    ama en azından biz görevimizi yaptık.

    knorr konusunda halkımızı uyardık.

    bundan sonra hala knorr kullanan var ise bile bile zehirleniyor, bile bile kazıklanıyor demektir.

    ona da benim karışacak halim yok.

    --- spoiler ---

    kaynak burada

  • temelde müzik kalitesi yok olmuyor. tabana yayıldığı için "düşüyor" gibi algılıyoruz. oysaki 16. yüzyılda yaşıyor olsaydık klasik müzik bile dinleyemiyor olacaktık. çünkü bir lüktsü.

    bunun tarihsel bir özetini yaparak, felsefi açıdan yorumlayalım:

    --- spoiler ---
    müzik tarzı değişse de amaçlar pek değişmez.
    --- spoiler ---
    16. yy ve sonrasında klasik müzik ana akımdı. o dönemde bir çok klasik müzikçi aslında kendi için değil, kraliyet, zenginler veya klise için besteler yapıyordu, halkla işleri yoktu. elektriğin de olmadığı düşünüldüğünde tek eğlence opera, senfoni vb canlı müzik aktiviteleri olduğu söylenebilir ki bu da halka inmiyordu. yani lüks bir zevkti.

    soru şu: "acaba şu an 16.yy göre daha yüksek oranda bir kesim kaliteli müziğe ulaşabiliyor olabilir mi?" yani belki de biz kalitesiz müziğe çoğunluğun ilgi göstermesi sebebiyle duyar yapıyoruzdur.

    şu an hayal etmek zor ama çok basit bir örnek vereyim. ben lisede iron maiden keşfettim diye mutlu olmuştum. onu dinleyebilmek lükstü. kaset çektirirdik. saatlerce dinlerdik. uzak bir tarihten değil, milenyum çağı denen 2000lerin başından bahsediyorum. türkiye'de napster bile doğru düzgün bilinmiyordu. mp3-player daha yeni çıkmıştı ve napa mp3 player denen en ufak sallantıda duran cd okumayan kompakt cihazlar el yakıyordu. bilmeyenler için: cd'e mp3 yazardık ve bu cihaz cd okurdu. yani öyle usb stick gelmesin aklınıza. şimdi 16. yy gidin ve halktan birinin müzik dinlemek istediğini hayal edin. aydınlanma oluştu mu?

    --- spoiler ---
    geçmişte müzik lüks bir zevkti
    --- spoiler ---
    şimdi buraya dikkat "lüks bir zevk" olması, kısıtla bir çevreye erişmesi o dönemki pop müziğin klasik müzik olmasına sebep olmuştur fakat insan haklarının gelişmesi, sanayi devrimi ve elektriğin icadıyla müzik tabana da yayılmaya başladı. artık müzik veya resim bohem kesimin tekelinden çıktı. serbest olarak da icra edilmeye başlandı. çünkü herkese ulaşabiliyordu ki blues'un çıkışının siyahi insanlar, onların acıları ve itirazları olduğunu herkes bilir. müzik genele yayıldıkça basitleşmesi beklenen bir durumdur. çünkü halkın kompleks klasik müzik formunu "pop" olarak kabul etmesi pek mümkün değildir.

    --- spoiler ---
    tarihsel sürece bakalım
    --- spoiler ---
    bu sürecin devamlılığı önce 70leri ve rockı sonra 80leri metali doğurdu. her biri klasik müzikten esintiler taşısa da o kadar kompleks değildi. çünkü müzik kompleks bir şeyi anlamaktansa belli duygulara hükmetmeye veya kendini ifade etmeye de döndü. örneğin judas priest - beaking the law. söylemi çok net değil mi? klasik müzik kadar köklü olmayabilir ama bu değersiz olduğunu göstermez ama tabiiki değersizler de mevcut.

    19. yyda plakla birlikte albüm kavramı da çıkmıştı. şu bir gerçek ki bir şeye ne kadar rahat ulaşabilirseniz keyfi o kadar düşük olur. hazzı erteleme kuralı, freud'un bahsettiği arzu duyulan ve ulaşılamayan konuların daha büyük tatmin sağlaması hep bununla iniltilidir.

    2000lerden sonra bir kırılma yaşandı ve normalde müzikle alakası olmayan kişiler bile müziğe ulaşır oldu. geçenlerde spotify ceo'sundan yaklaşık şöyle bir söylem okudum: "devamlı üreteceksiniz, artık albüm çağı bitti."

    bu aslında müziğin ne kadar tüketilebilir bir şeye dönüştüğünü sanırım örnekliyor. bir yerde şu desteklenebilir: "başarılı insanlar az fakat öz üreten değil, genellikle devamlı üretmeye çalışan insanlardır." örneğin picasso'nun bilinen 50bin (evet!) eseri vardır fakat içlerinden 2 haneli miktarda yaratıcı çalışma çıkmıştır. (ref)

    müzikte de böyledir haliyle arada bazı çalışmalar parlar. burada atlanan konu bu sınırların bile zorlanması ve çarpıtılması üstüne diyebiliriz. mesela albüm yapma mantığı şudur: 1 sene boyunca 30-40 eser üretirsin, içinden 10-12 tanesiyle albüm yaparsın. sonraki 1 sene de bu parçaları konserlerde ve albümle satarsın. şimdi ise bu çarpıtılarak, sen o 30-40 eserin hepsini yayınla, sonra da durma yine üretmeye devam et ki çark dönsün gibi saçma bir şeye dönüşmüş durumda.

    sonuç olarak;
    baştaki cümleme geri döneyim ve bağlyayım. sorun demek ki neymiş?
    "müzik tarzı değişse de amaçlar pek değişmez."

    1) çok alt tabakanın bile müzik dinlenmesi sağlanıyor ve bu da pop müziğin seyrini kitleleri etkileyecek kaliteye düşmesine sebep oluyor.

    2) hala kaliteli müzik dinleyen insanlar yani 16 yy. bohem kesim mevcut ve onlardan belki daha fazlası aynı kalitede müziğe ulaşıyor.

    yani o nesil hala mevcut fakat biz kötü olan tarafı, yani zamanında müzik dinlemeyen kişileri görmeye çalışarak kalitenin düştüğü konusunda duyar yapıyoruz; oysa ki bunu söyleyen ben bile 16 yy. olsam belki o dönemin pop müziği olan klasik müziğe erişemiyor olacaktım.

    şu an belki o döneme göre çok daha ciddi bir kesim "kaliteli" müziğe ulaşıyor ve değerini biliyor. oysaki kötü kalite müziğe odaklanarak havanda su dövüyoruz. çünkü herkes bir değer üretiyor ve içlerinden iyileri fark etmek zor olabiliyor. yani çağ artık çöp içinden iyileri fark etmek gibi bir şey oldu diyebiliriz.

  • anne, bunun sadece basit bir saç kapatma değil, köleliği kabul etmek olduğunu bildiği için tepki göstermiştir. açın normal bir dini sohbet dinleyin. sohbetin yarıdan fazlası kadının tahakküm altına alınmasıyla ilgilidir. kızı için doğru olanı yapmıştır. haklıdır.

  • fikret orman tarafından müzik açtırılarak bastırılmaya çalışılan tezahürat.

    bu devran dönecek fikret orman...

    edit: nereden biliyorsun diyorlar. tahmin ediyorum! çünkü o stadyumda taraftarın tezahüratını fikret orman'ın haberi olmadan kimse bölemez.

    edit2: a haber denen çöp, 10 saniye sürdü ıslıkla bastırıldı diye haber yapmış, o ıslık bizim sesimizi bastırmak için açılan müziği protesto etmek için yapıldı.. müziği kapatın diye ıslıkladık.

  • şimdi efendim çok formüle girmeden şu meretin neler hesaplayabileceğini anlatayım size
    öncelikle eksponansiyel değişim nedir?
    bir şey sabit artarsa veya azalırsa buna eksponansiyel değişim denir.ne diyorsun sen ya? dediğini duyar gibiyim sakin ol geronimo aç sağ avcunu bak avcunun içinde 3 tane çizgi var onun en yukarısındaki varya hah o eksponansiyel artmadir şimdi sol elini aç bak yine en yukardaki çizgi eksponansiyel azalma ya da eksponansiyel bozunmadir.
    neyse geçelim hesabimiza bak nisan yıllık enflasyon oranı %17 ve sen şimdi aldığın domatesi 8 sene sonra ne kadara alırsın?
    t2=70/17=4.1 çıkar yani domatesin fiyatı her 4 yılda bir iki katına çıkar peki 8 yılın sonunda 4 katına çıkar hah diyelim ki az önce bakkaldan kilosu 2 liraya domates aldın hah o 8 sene sonra 8 lira olacak
    bir örnek daha vereyim: 1626 yılında amerika manhattan adasını kızılderililerden 24$'a almış.sürekli devam eden %4.4 lük sabit enflasyon oranı ile şimdi ne kadardır
    yine t2 mizi bir hesaplayalım t2=70/4.4=15.9=16 olsun bak adanın fiyatı her 16 yılda iki katına çıkıyormuş biz yılı 2016 diye hesaplayalım maksat kolaylık olsun 2016-1626=390 yil hemen katlanma sayısını bulalım 390/16=25 yani 2^25=33554432 hah bunu alalım 24$ la çarpalım 33554432*24=805.306.368$
    sen hala viyanada kalmışsın çık ordan çık

  • üniversite son sınıf, artık okul bitse de gitsek modundayız.

    dersin hocası abim. evet bildiğin baya kan bağlısından hem de.

    ne yalan söyleyim sınavdan 2-3 gün önce belki nerelerden çıktığını söyler diye yapmadığım şebeklik etmediğim yalakalık kalmadıysa da adam en ufak bir tüyo bile vermedi. bırak tüyo vermeyi üstüne bi ton da laf yedik ayaküstü. nasıl adammışım da hiç mi utanmıyormuşum, hak hukuk falan filan.

    neyse bu laflar bende yaşar usta'nın fabrikatör adama verdiği ayar etkisi yaptı. yediğim o ayarla arkadaş oturdum 3 gün boyunca bir hırsla çalıştım ama ne çalışmak!

    neyse işte girdik sınava, 90 civarı bi not bekliyorum.

    sınav açıklandı, 100 almışım! lan!

    nasıl kızgınım nasıl atarlanıyorum ama anlatamam. hani adam bana laf koydu ya. bir anda dünyanın en dürüst en vicdanlı adamı oldum.

    ne laflar hazırladım; "ya noldu hani haktı hukuktu niye 100 verdin!!11! neyi hakettiysem onu alırım raad ol, şş" modunda kendimden geçiyorum. tabi arkadaşlar da yanımda. onlara da yaptım havamı "ben bu notu haketmedim arkadaş, içime sinmez" falan diye. dedim gençler bakın şimdi arıyorum hocanızı**, açtım hoparlörü;

    + alo?
    - abi hayırdır? nooldu hakka hukuğa!!1! (kaş göz oynar)
    + ne diyon lan, işim var çabuk söyle
    - sınavı diyom sınavı!?! (kaş göz "hey yavrum hey" modunda)
    + ne olmuş sınava?
    - 100 vermişsin, ben 90 bekliyodum, ben haketmediğim notu alamam!!! (kaş göz halaya durmuştur artık)
    + gerizekalı zaten 100 almadın. sınıfta iki kişi 83 almışınız size göre bütün sınıfı öteledim 17 puan. hatta o puanı da nasıl aldın onu da anlamadım (ekstra 17 puanı duyan sınıf alkış tufanı koparmıştır bu arada)
    - ??!!! 100 almamış mıyım hakkaten?
    + yok almadın nerde sen de o beyin?
    - abi ama..
    + dıııt dıııt dııt

  • hicbir şey bulamazsam bile, fetoculere karşı dik duruşunu takdir ederim. allah sağlıklı uzun ömür versin.

    not: gs